20 Ocak 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

20 Ocak 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BÜYÜK DENİZ ROMANI SŞahin Yavrusu Kara Yusuf “ben kendi cezamı kendim vereceğimi,, diyordu Kara Yusuf yerinde duramadı: — Sözünü geri al, ben alçak de- Şilim!... Sadece bir... Deli Mehmed ona döndü: — Sen sus!... Büsbütün kızdır- ma bunları!... Yaralı korsan palasını çekerek ileri atılmıştı. Ayı Mustafa onu önledi ve ge- riye attı: Yaralı sallandı. — Yarasından kan boşandı ve olduğu yere yıkıl- dı. O zaman bütün leventler kı lıçlarını havaya kaldırdılar: En önde duran iri yarı adam: — Hâlâ bu alçak adamın uğru- na yoldaşlarımız kan akıtıyor... Daha söyletecek miyiz?... Diye bağırdı. Hep birden haykırdılar: — Vurun, dinlemeyin!... Öldü- rün!... Bir anda ortalık karıştı. Dört e- Tebaşımım ve korsanların kılıçları havada parıltılar yaptı, çarpıştı ve kıvılcımlar saçıldı. İki taraf da birbirlerini öldüre- siye değil, yol vermemek yahud yolaçmak ülküsiyle döğüşüyorlar- dı. Gemideki gürültü denizin a- çıklarıma kadar dağılıyordu. Fakat bu hal hep böyle devam edecek değildi. En s#onra her iki taraf da fena halde kızacaklar ve kılıçlarmı kı- rasıya kullanacaklardı. Nitekim gittikçe kızışıyorlardı. Kara Yusuf birden bire genç kı- zı kendinden uzaklaştırdı. Kılıcı- nı çıkardı, yere fırlattı ve dört e- lebaşmın yan tarafından sıyrıla - rak korsanların önüne atıldı. El - lerini havaya kaldırarak: — Size hak veriyorum levent- ler!.. Benim yüzümden döğüşme- yin!.. Ben kendi cezamı kendim vercceğim, istediğiniz direkler - den birine kendi kendimi asaca - ğrm, fakat bu zavallı kızım kaba - | hati yok, onu bağışlayın!... İlk is- keleye kadari.. Hiç olmazsa reis uyanıncaya kadar!, Genç kız da Yusufun yanına koşmuş: — Beni bırakma!.. Ben de se- ninle beraber geleceğim.. Beni de beraber öldür!.. ” Diye yalvarıyordu. Fakat kara Yusuf son kararını vermişti, 3 Genç kızı Deli Mehmede doğ - vu itti: — Onu sana emanet ediyorum kardeşim!... Dedi. $ Kılemı indiren korsanların a- rasına karıştı. Genç kız hıçkıra hıçkıra ağlı - | yor: — Onu bırakmayın!.. Onu as - mayın!, Kabahat hep bende.. Ben kandırdım Onu!... Beni Asın!.. Beni denize atın!.. Diye çırpınıyoru. Deli Mehmed onu zorla tutu - yordu. Ay ışığında, yüzünü ona çevi - rerek yalvardığına bir saniye ba- kabilmişti. O ne güzellikti Ya - rabbi!., Kara Yusuf!.. Zavallı adam!.. Şiradi ona acıyordu Ne yapacaklarını şaşırmış o - Tan Tosunla arkadaşlarma: | yalıml... Denizi müş, şimşekler gürlemişti: — Onu tutun!, Brrakmayın!.. Reis sorarsa ne deriz?.. j Diyordu. Dördü de Kara Yusufun yap - mak istediği işin önüne geçmek için korsanların arasma karış « mak, onları yarıb yanma geçme - ğe çalışıyorlar, fakat yapamryor - lardı. Zaten Kara Yusuf yerden u - zunca bir ip almış ilmik yapmız, boğazma geçirmişti bile.. Onun | bir ucunu ortasından — kırık olan ! direğe fırlattı, — üstünden aşırdı, tekrar yakaladı. En yakm olan korsana uzana - — Al da beni as!.. Kendi ken- dime beceremiyeceğim!.. dedi, | Korsan durakladı. Fakat başka biri: —Ne çekiniyorsunuz ne?.. Korkuyor musunuz?.. Diye çıkarak ileri atıldı Ortalrkta tıs yoktu, Herkes şaşkın bir halde ia,, Yalnız genç kız hâlâ haykırı - u: — Onu bırakn!., Beni asm?.. aVllahi kabahati yok.. Hep ben sebep oldum. Ben kandırdım onu! Güzel bir İtalyanca ile söyle - nen bu sözleri çoğu anlamıyorlar- . Deli Mehmed birden Bire ta - | parlanmıştı. İpin ucunu çekmek istiyen kor sana doğru atıldı: — Çekme!.. Çekme!.. Ne hal - tediyorsun!.. Fakat korsanm kulağı — sanki | sağırdı. ) d:ı:ıî tutar tutmaz çekmeğe baş- adı. Deli Mehmetle arkadaşları bir | türlü kalabalığı yararak ona ko - şamıyorlardı. Genç kız çılgın bir halde sağa sola çırpınıyor o da korsanların arasmdan geçerek sevgilis'ni kur- tarmak istiyordu. Fakat gücü yet. miyordu. Üstelik korsanlar onu itiyor - lar: — — Bundan sonra sıra senin!.., Seni de asarım, üzülme!.. Bunları unutursun!.. Diye eğleniyorlardı. Kara Yusufun vücudü uzadı, ayakları yerden kesildi ve bütün vücudü boşlukta birden bire yük- | seldi. Korsanlar kızgın kızgın haykı- rıyorlardı: — Kahrolsun!.. Kahrolsun Ka- ra Yusuf!.. Ölüsünü denize atmı- kirletir. Böyle dursun !.. Görenlere ibret olmuum!.. djekul—srekyöfalsmlar Lâkin bütün bu seslerin üstün- de ve en geriden başka bir ses du- yuldu. Bu temiz ve yıldızlı. bavada sanki birden bire bulutlar görün- | çakmış, gökler | — Ne oluyor?.. Ne yapıyorsu - nuz orada?., Genç kızın sesi çınladı: — Asıyorlar, Kara Yusufu ası- yorlar!.. Kurtarınız: muhterem sinyorl... (Devamı var) HABER — Akşam Postası - — — — İngilizce dersleri | Müellifl: ömerRıza —3 Cümleleri yanyana dizen ve bitiştiren atıfelerden başka bir ta- kım atıfeler vardır ki bunları an- lamak bu derece kolay değilse de, güç de değildir. Bunlar gene sözleri ve cümle- leri yanyana dizer, — fakat birini diğerinin kumandası altında bu - lundurur. İngilizler bunlara Su -| ? bordi nating conjunetions — (Sa- bordinatin konjankşenz) derler. Subordinating kelimesinin mana. sı: Bir. diziye, fakat başkasının emri altında birleştirmektir. Bun- lar, bir demiryolu kolunu, ana hat ile birleştirmeğe hizmet ederler. Meselâ: Lucy will win the prize, bec - avse she has warked 86 hard. Yani (Lüsi mükâfatı kazanacak zira bu kadar çok çalıştı. Bu cümlenin biçimi, bundan evvelki: Lucy will win the prize, for she Wins every time she competes. Yani (Lüsi mükâfatı kazanacak çünkü, müsabakaya girdiği her defada kazanır.) Cümlesinden çok farklıdır. Bu son cümlede kıymetçe bir - birinin ayni olan iki esaslı cümle | vardır. biri: (1) Lucy will win the prize, Yani (Lüsi, mükâfatı kazana - caktır.) İkincisi: (2) The wins everytime she competes, Yani (O her defa müsabakaya girdikçe kazanır.) TeT BNti S — eGarş vesrer y ) Lucy will wrin the prize becau.! se she worked so hard. | Cümlesindae ise yalnız bir esaslı cümle vardır. Bu esaslı cümle: (1) Lucy will wrin the prize cümlesidir. Buna ilâve olunan: (2) She has worked so hard. Cümlesi ise birinci cümleyi sağ- lamlaştırmak ve onun mükâfatı Yazanı Profesör Esoes biraz şaşkı (bayret) ile sorunca sanatoryum müdürü hemen: — Evet, dedi, bir tek dil konuşur. — Bütün yeni ur. dir. — Şaşılacak bir şey yak. Var- lık ilk kurulduğu çağda ana dil lürlıçeyyıiı. Dünyanın — bu son, yeni kuruluşunda da — türkçedir. Yalnız bu sefer umumileşmiş. Zeus arkası dönük biris'ni gös- terdi: —Şu güzel tanbura çalan kim — Tanrmaz mısmm, — bu öldüğü gün siz henüz eski dünyaya doğ- mamıştınız. — Ne güzel çalıyor. — Bu çaldığı türkünün adı (İn- sanlık kurtuldu) dur. Çalan, ken- di besteledi. Tanbura çalar döndü, Gelenle- re baktı. Bu pembe yüzlü gürbüz bir delikanlıydı. — Bu sefer hem çalmağa, hem söylemeğe başladı. Profesör Esoes birdenbire irkil - di ve yanındakilere mırıldandı: — Ben bu sesi tanrmak istiyo - rTum. Bu ses bana hiç yabancı de - ğil, Mirbanşeri sanatoryumu mü - dürü gülümsedi: — Çok yakından tanırsınız. On sekiz bin yedi yüz yıl önce — ben Palanada sanatoryumunda hasta yatarken bu adam için beni payla- amıştınrz. Esoes biraz dı'ı;iinâü. Bayan müdür üzmedi, kim olduğunu söy- ledi: —E:ski dünyanın Sırplı Prenci- pi. — Prençip mi!? — Tâ kendisi. Fakat yeni dün- yada adı başkadır. Şimdi ona Kur taran diyorlar. Profesör bunları — dinlemeden niçin kazanacağını göstermek için| teğirtti. Gözü tanbura çalan ve ilâve olunmuş bir cümledir. She has worked so hard. Cümlesi, esaslı cümleye tabi - dir. Onun kumanda ve emri al - tımdadır. Esaslı cümleden ayrı - İırsa tam bir mana ifade etmez. Onun için bir takım cümleler bir şeyin hangi sebebten veya il- letten dolayı vuku bulduğunu an- Jatacak olursa bunların başındaki atıfe illet sebeb atıfesi — denilir. Bunun da ingilizcede karşılığı co- usal — (kozal) dır. Bunların en çok kullanılanları şunlardır: (1) Because (bikoz) a— şu se- bebten dolayı. (2) Since (sins) — denberi, — |"tteraracenuz sensurannarLeveeseAKANE A LA gee e ekLEde basenmLArUmE | (3) For (for) — çünkü, zira. (4) as (ez) — Fakat bunlardan since, for ile| ce | was at home bast. as yalızız sebebi, illeti göstermek manasına gelmez. Başka manala- ra da gelir, meselâ: He is as clever as a bee,. Yani (Evet, bir arı kadar çalış- kandır.) Buradaki as sebebi göstermi - yor, kıyas yapıyor. Buna benzer bir atife de (than) dır ki — (den) manasmna gelir. Meselâ: Jack plays football better than Jim (docs). Yani (Jak Jimden daha iyi top. oynuyor.) Than atıfesini kullandıktan | sonra, daha sonraki cümledeki fiil hıfzolunur. ! türkü söyliyen pembe yüzlü, gür- büz delikanlıya yakmdan balttı, baktı. Sonra derin bir heyecanla omuzunu tuttu: — Beni tanımadın mı Prençip? — Beni tanıdığınıza göre siz de bir eski dünyalısınız sanırım. — Evat amma, tanımadın mı? — Hiç hatırlayamıyorum. Sanatoryum müdürü tanıttı: — Zeus enstitüsü başkanı pro-! fesör Esocs! Prençip dudaklarmı büzdü: — Hayır. Benim çağımda böy- le bir enstitü yoktu. t Esoes müdüre: Bir de şu cümleye bakınız: İ have not played football sin - Yani: (Son defa eve gittiğim- denberi top oynadım.) Bu cümledeki since zaman ifa- de eder. Zamanı ifade eden diğer atıfeler şunlardır: (1) while (vayil) — iken. (2) when (ven) — ne zaman ki (3) before (bifor) — önce, Meselâ: Before the bell had finişhed rinring, he umped out ofbed. | Yani (Çıngırak çalmasını bitir: meden önce o yataktan fırladı.) Şu atıfelerde mekânı ifade e - der: (1) where (ver) — nerede (2) wherever (verever) — her burada lıerku! ğ l tı yıl.. Ona ben söyleyim 7 dünyada böyledir. Tek dil konu-' sm. 9 -ı— Fakat bu konuşulan türkçe-' ryim. | yaşındayım) derse var İAlma ve başka dile çeviriMif| ji Dev let yasasınca korul! — Böyle söylerseniz Amma hakkı var, hlıi!_ cak. Çünkü Prençip eski yirmi yıl kaldı. Ben ise G — Söylerseniz belki t — Ben sonradan profi es oldum. Fakat senin çağıf” niversiteli Miskin idim. ğ Prençip elindeki tanbut yana atarak fırladı ve dikdi t — Üniversiteli Miskin mi — Evet, ta; kendisi. Delikanlı bir sevinç çığ!lı$" profesöre sarıldı. Bir dakil le kaldılar. Güzel Zeus rinlere, karanlıklara ka geçmişi gözlerinin önündet f çirib içini çekti. Bayan Müdür Zeus'a deö — İşte bu sanatoryum içindir. Ne düşündüğünüzü, # ri hatırladığını biliyorum. O” içinizi çektiniz. Fakat bul çıkınca iç çekmeyi unutmuş © caksmız. Yeni dünyada iç © ve esef yoktur. Onu kimse bi' # BEyzrpryoa v . so — B-—EeE Z sBzö pçÇEprr-çvro r. İ 'Tarihin on binler yıl 4 dan gelib yeni dünyanım bet ” ninci yılmda karşılaşan iki konuşuyorlardı.: — Eğer senin eşin olmasf” ben bu günleri ti —a ö B sonunu işitebildin mi? | — Ben ölmedim, beni düler. S üstüme hu ulaauş dÜ ıskaralı bir küçük, karanlık o* vardı. Bir gün doktorlar $? Beni uzun uzadıya muayene "" gittiler, Veremden ölmiyecek anlayımca — üç gün sonra geldi, boynuma bir kitara V harb kirişi taktılar, Zorla bo lar beni. — Biliyorum, ertesi gün dt ki hastalığından kurtulamadi ye her yana tel yazıları çek Gazetelere yazdırdılar. — Ne vakittan beri dirildi” — Bir aydan beri, — — Demek yenisin? " — Yeni — dünyaya göre *" Fakat b'zim eski hesaba göre' otuz yıldır ki, dirildim, Bur? bir günü eski dünyanmım ; bir yıldır. Yaşayış o kadar #” mış ki, Koca bir yılı bir gün *" yorlar. Bir insan söz gelişi r h n k 2 —e a a w v » a aa Pa n öi eski dünyaca kaç yaşında © mış! ) (Devamt 1 nerede ğ (3) whence (vens) nereyt' — Meselâ: Margery would not tell u re she had been, Yani (Margörit nereye #” ni bize söylemek istemedi-) — yf Neticeyi ifadeyi atıfelerit — hcası that — (zet) dir. ç Mesclâ: 4 Jack ran so well that bt — the race easily. g Yani (Jak o kadar iyi ko$” yarışı kolaylıkla kazandı.) Ayni atıfe maksadı ( kullanılır. Meselâ; Jack ran hard that he be certain of win ning. Yani (Jak, kazanmakta? olmak için, çok sert koştu:) — c z p a v — * 3 açi A GÜ Y A F

Bu sayıdan diğer sayfalar: