HABER — Akşam Postast Çete reisinin intikamı | Bir kadın, ancak yılana bu ka- dar benziyebilir... Yarabbi! Şu gözlere bakm! Ne yeşil şeyler!... Hem de nasıl ye- şil... Engereğin zehirini alsanız, us- ta bir kimyagere vererek hülâsa- sını çıkartsanız, mayi iken sulb haline getirtseniz; (lâkin, şeffaf, canlı, hareketli bir sulb!) işte, o yeşil engerek zehirinden ancak bu gözler hasıl olabilirdi... “Gözler, ruhun aynasıdır!,, der- ler... Ne doğru... Bunun doğruluğunu, başlı başı- na, bu kadın isbat edebilir... Ha- inliğin, kancıklığın bu kadarr, an- cak onda bulunabilir... Zaten ba- kışlarının kaygan ve baygın süzü- lüşleri de bunu göstermiyor mu?... Hattâ, şu dakikada, sevgilisi - nin okşayışlariyle, yılan beli kıv - rılırken; ve kolları yanındaki er - | keğin boynuna, yılan halinde do - lanırken bile, kaygan ve baygm gözlerinde, bir hainlik vardır. Niçin?... Kendisini okşıyan bu dev gibi erkeği sevmiyor mu?... Seviyor... Çok seviyor... Zira, yılanın kafası ezilmek is. ter... Ve erkek, onu okşarken bi- le, kuvveti ve kabaliğiyle tahkir eder gibidir... Bu sebeble, yılan kadm, âşıkından çok hoşlanır... Ona, canını kurban eder.., Dünya- da biricik samimiyeti bu aşkıdır! Şimdi gözlerinde parlıyan hain ışık, kocasını düşündüğü için ya- nıb sönmektedir. Dev adâ&m; yılanr, höm okşuyor, hem de: ” — Kaçsak... diyor. Kocanın zülmundan kaçsak; dünyanın u - zak bir yerinde, onun erişemiyece- ği bir yerde, bir yuva kursak.., — Bunun için para lâzım, — Ne felâket, ne felâket!... Dü şün, sevgilim... Çetemiz namına, en akla gelmedik hırsızlıkları ya- pıyoruz... Müdhiş vurgunlar vu - ruyoruz... Buna rağmen, reisin e - siri gibiyiz., Evet, doğru: O, bizi, lord gibi yaşatıyor; mükemmel varidatımız var, fakat varidatımı- zın pmarı onun elindedir... Bir gün asilik edecek/olursak bizi beş parasız bırakabilir... Yılan kadım, nefretle: “Kirpi,, çete reisinin ismiydi!. *“Kirpi,, çete reisinin ismiydi! . Ona bu ad, birkaç sebeble takıl « mıştı: Evvelâ,çenesi uzun ve saçları diken diken kabarık yüziyle sahi. den bir kirpiye benzediği için... Sonra, yılan kadının kocası o- lub da onunla adetâ can düşmanı olduğu için... Biliyorsunuz ki, bütün hayvan - lar yılandan korkar, Fakat, yıla - nm da korktuğu kirpidir. Dikenli mahlük, uzun hayvana bir kere sarılıb da yerlerde sürünmeğe baş "ayınca, yılanın işi bitiktir. İşte, bütün şehirlerdeki zen - ginlerin ve birçok memleketler - deki polislerin kuleradan, veba « dan korktuğu gibi korkub kaçın - dığı yılan kadın, ancak kirpiden ürkerdi. Kocası, onun gözüne ezrail gibi görünüyordu! Fakat, çete reisine kirpi denil- mesinin başka bir sebebi de, düş- manlariyle karşılaşınca, sekiz on hançer birden sıyırması; bunları parmakları arasına takarak, ken - disine hücum edenlerden her bi - rinin üstüne bir tanesini ustalık - Ja fırlatmasiydi. Hani, ok atan kirpiler varmış... Onun gibi... Yılan, bu müdhiş kocayı dü » şünerek: — Ondan nasıl kurtulabiliriz? Onun elinden nasıl olur da — bir para koparabiliriz?... diye söylen- di, İt'raf etmeli ki, sevgilim, biz, bu dahi haydudun elinde basit â- letleriz... Hakikt baş odur... Dün- yanın neresinde ne gibi servetler olduğunu ancak o biliyor.. Erkânı harb reisi gibi, plânını yapıyor... Bize diyor ki: , “— İşte şu söylediğim şekilde | şu söylediğim yere gideceksiniz ve oradan şu değerli eşyayı şu su- retle aşıracak ve şu yoldan geri döneceksiniz... “Gidişimizi, hattâ geri dönüşü- | müzü öyle iyi tertibliyor ki, hiç ele geçmiyoruz. “Onsuz hareket edemeyiz! “Tğer, o bizim başrmızdan çeki lirse, kendi kendimize bir şey yap- mağa asla imkân yoktur. Dev: —Hakkm var... dedi. Hakikat tamamiyle senin söylediğin gibi... Fakat, hakikat böyle — olduğuna nazaran, biz, bu herifin ölünciye kadar esiri mi kalacağız? Yılan kadın, sevgilisinin kuca- ğından azıcık süzüldü. Divanm üzerinde duran alçak fakat geniş masadan iki kadeh içki aldı. Bun ların birini sevgilisine uzatıb öte- kini kendi içtikten sonra, gözleri- ni karanlık köşelerde gezdirdi. Sonra, birdenbire başını kaldırıb sarı ve parlak saçlarmın, lüleleri- ni omuzları arkasına atarak dedi ki: — Sevgilim, dinle... Kirpi, ekse- riya, bütün hırsızlıklarda beni de kullanır... İşin içinde — bir kadın parmağı olmasını ister. Demek ki, pek yakında, sana havala edece- ği vazifede, ben de arkadaşın ola- cağım... İşte o zman, vurgunu vu- ruruz; fakat, çaldıklarımızı çete- ye getirmeyiz... Mücevherleri ya- hud paraları alır, dünyanım çok uzak bir bucağına kaçarız... Onun ulaşamıyacağı bir yerde keyfimi- ze bakarız.... Dev, koskocaman ağzını açıb otuz iki sütbeyaz dişini birden göstererek kahkahayla — güldü; sonra, pençe denecek kadar bü - yük avuçlariyle, yılan — kadının başını okşadı: — Aferin sana.., İyi buldun... Fakat, bu muhavereyi, kirpi duymuştu. Nasıl? Onu, biz de bilemiyoruz... İhti- mal, maiyetindeki her adamın o- dasına koydurduğu bir mikrofon vasıtasiyle, yahud da bizzat bir yere saklanarak, dinlemiştir. Onun hileleri öyle şeytancası « nadır ki... Nakleden: (Vâ-HO) : (Sonu yarın) “SUNKAN,BRAHMIN -. MUFASSAL «4 Aya seyahat ötedenberi insanların sihnini işgal etmiş, bir çok defa met- ; zuu bahsedilmiş bir meseledir. Meş - hur romancı Jül Vern de bu mevzu üzerine fenni bir. roman Son zamanlarda bu mesele yeniden mevzuu bahsolmağa başlamıştır. Bir Avrupa mecmuasından aldığımız a - şağıdaki yazıda bu mesele üzerinde- yazınıştı. kâ yeni nazariyeler ve tasavvurlar an- latılıyor: On yıla kadar belki de ay, yıl-ı dızlara seyahat edecek olan yolcula- rım, ilk durak noktası olacaktır. Bu- nu bir hayal sanmayınız. Bilginler bu hususta durmadan - çalışmakta, durmadan tecrübeler — yapmaktadır- lar. Şimdiden bir çok müşküller hal- lTedilmistir. Arzımızdan ayrılarak uçşuz bu - caksız fezaya atılacak olan cisim ev- velâ bir mermi olarak tasavvur edil- miştir. Fakat arzm cazibesinden kur- tulmak için saniyede on bir, yani sa- atte kırk bin kilometre gibi baş dön- dücü bir sürate malik olması inpl eden bu merminin kenarları bu sür- at yüzünden maruz kalacağı müthiş tazyika tahammll edemiyeceği anla- şılmıştır. Hele böyle bir merminin içine bi- necek olan insanların sikleti gene bu #irat yüzünden binlerce tonu bula - cağından, onların bu ağırlığın altın- da ezilip kalmamaları için ne gibi bir tedbir almak gerektir? İşte fezada seyahat etmek için hal- li icap eden meselelerden en ehem- miyetlileri bunlardır, Hanri Grafinyinin tasavvuruna gö- re mermi bir vagon içinde, havası boşaltılmış yirmi kilometre kutrun -| da bir tünelin ucundan salıverilmeli| ve gitgide hızlanarak tünelin ağzın -| dan çıkıp ona göre tertibat uıyeııln—! de fezaya doğru yollanırken saniye-. de on bir kilometre sürati iktisap et-| miş olmalıdır. Bu fena bir fikir değildir. Fakat havası almdıktan sonra kapılarının kapanması icap eden tünelin, mermi fezaya doğru yollanacağı esnada a - çılması lâzım geldiği vakil merminin | hava tazyikine maruz kalması mene- | dilemiyeceğinden süratin 6 anda kay bolacağı anlaşılryordu. Binaenaleyh proje suya düştü. Doğrudan, doğruya hangi cisim olur- sa olsun saniyede 11 kilometre sürate malik bulunsa dahi gene havayı ne- sindiyi aşarken tazyik dolayısile mut Jaka süratinden kaybedecektir. Hele bu süratle giden cismin — kenarları hangi madenden olursa olsun hava - nn delkü teması yüzünden kızacak ve nihayet eriyecektir. O halde bu sürati arzın satlımdan Hübaren değil de, havanın daha —az kesif bulunduğu, yüksek mmtakalar- da mermiye vermek gerektir. Demek | oluüyor ki arzım satlımdan yükseldik. çe sülrati artıp büyük irtifalarda süra- ti saniyedel Ikilometreyi bulmasricap Ü Âya seyahat için düşünülen pro- jelere göre çizilmiş krokiler eden cisim, mermi olamaz. Bu cisim sürat değiştirebilen tayyare gibi bir tey olmalıdır. Lâkin tayyare, kanat- larile havaya istisat ederek tutun- mokta ve pervanesile havayı — iterek yürümektedir. Halbuki yükseldikçe havanın kesafeti azalmakta ve niha- yet havadan «eser kalmamaktadız. 'T.yyarenin de havzsız yerde uçmurr- na wnkân yoktur. Nihayet fişek bu iş için en elve- rişli vasıta olarak kabul edilmiştir. Donanma fişeklerini herkes bilir. Onların gerisinde bir az barut var - dır. Bu barut ateş alınca fişeği -gid- detle geriye doğru teptiğinden — onu havalandırır. Bu türlü sürat hem ha- vayı nesimi dahilinde hem de fezada ayni şekilde tevlit edilebilecek ve ay- Bi surette müessir olabileceğinden mermi fikri artık tamamile terkedil- miş ve fişek üzerinde tetkiklere gi- rişilmiştir. Almanyada fezaya atılacak — olan bu fişeklerin plânları bile yapılmış- tır. Berlinde prafesör Oberth iki bin kilometreye kadar yükselecek — bir fişeğin inşasma — hazırlanmaktadır. Bu fişeğin tecrübesi; bu hususta uğ- raşanlara fikir vermek suretile, fay- dalr olacaksa da ay'ı arzdan - ayıran mesafenin üç yüz seksen dört bin ki- lometre olduğu umutulmamalıdır. Profesörün plânlarma güre iki bin kilometreye yükselecek olan bu fişeğin uzunluğa 5 metre, genişliği 55 santimetre, ağırlığı 765 kilo ola - caktır. Bunun heyeti umumiyesi bir. ana fişekle iki yardımcı fişekten te- rekküp edecektir. Yanarak vazifesini bitiren yardımcı fişekler ana fişek -| ten birer birer ayrılıp düşerek sikle- tin azalmasma yardım edeceklerdir. Fişek evvelâ iki kahii sevk balan tarafından (5500) metre yüksekliğe kadar çıkarılacak, orada — yardımcı fişeklerden birincisine ateş — verile - cektir. / Bu birinci ateşle fişek (7750) metreye yükselecek, orada — ikinci yardımcı fişek ateş alarak ama fişeği 56200 metreye çıkaracak ve ” nihayet ana fişek kendi ateşile 1960 kilomet- reye varacaktır. Sürali kesildikten sonra aya inerek bir havta sukut âle- ti açılacak ve fişeği yavaaş yavaş yere indirecektir. İ Profesör Obertli ayrıca feza yol - culuğu için bir gemi plânı da hazif” Tamıştır. Bu plâna göre gemi hir dir gekle havayı nesimi dahilinde mu * ayyen bir süratle seyredecek ve tosfere gelince bu fişek dfişerek ikif ci ve son fişeği ile ve #aniyede (l kilometre süratle fezamnım boşluğut? atılacaktır. n Geminin başmda-âki Kişilik — bif yolca-sttönü bulunaraktır. Salond süratin artması yüsünden sikletl! artacak olan yolauların ezilmemele ri için yaylı salıncak kurulacaktı” Bir masa ile iki iskemle kuvvetle y€ re tutturulacaklır, Yolenlara zengif bir kiler hazırdanacaktır. Onlar ist dikleri zaman salonu ısıtabileceklef" istedikleri vakit soğutabileceklerdi" Balonla stmtosfere yükselen prof” sör Pikar'ın yaptığı gibi fişeğin bi tarafı beyaz diğer tarafı karaya bo " yanacaktar. Salon müteharrik olacak ve kara renk harareti — emdiğinde? tıcaklık yapmak istendiği zaman * lonun karaya boyanmış tarafı t ne, ak renk hararet emmediği içil de gerinlik istendiği zaman beyaz W rakt güneşe çevrilecektir. ) Böyle bir fişeğin atıldığı farzedi! # muayyen bir mesafeden sonra 8F : za düşmek tehlikesi bertaraf edilmif olacağından o, fezada, hedefine do ru ilerlerken gittikçe arzın - cazil azalacak ve cazibe nihayet sıfıra int” cektir. O zaman siklet mefhumu tadan kalkacaktır. İnsanlar, q)'lı havada muallâkta durabilecekle En ağır bildiğimiz şeyleri havf kaldırıp bıraksak düşmek şöyle duf sun boşlukta, brraktığımız yerde racaklardır. Buna mukabil yıılnl,"' dan biri fişeğin kenarlarma hir fi atsa, yahut ayağıyle yere bir iv vursa kendisini aksi tarafa ıllı"' bulacak ve o yana bu yana ıııll'* bir türlü müvazenesini temin N*ıj yecektir. Bunun da çaresi ul“”,_ tutulacak halkalar yapmak ve o! ra İyice sarılmaktır.., Artık aya gidecek yolculara uğe” ler olsun! Tazaamee d Aya seyahat mümkün m ğ Uzun zamandanberi mevzubahsolan bu iş üzerinde yeni çalışmalar başladı ö cmzre n - —- --. » n e a aA P