BÜYÜK DENİZ ROMAN! Şahin Yavrusu Dümeni kırılan gemidekileri şimdi susuzluk tehdit ediyordu Su deposunun delindiğini — ilk defa haber veren levent — onlarım yanında idi ve zeki, sır saklama- sını bilen bir gençti. Kara Yusuf elini onun amuzuna koydu: — Bunu şimdilik kimse bilmi- yeceki.. — Peki ağam!.. Hizir adımlarla AE Reisin yanı- Bu sırada bütün geraide kulak - tan kulağa bir fısıltı dolaşıyordu: xnamış!... , Leventler kızgın kızgın konuşu- yaorlardı: — Aİ sana ikinci bir helâ!... — Bu işte bir uğursuzluk var... — Hem de uğursuzluğun danis- — Aramıza bir düztaban mı ka- rıştı, nedir?.. — Allabın belâsı!... dar hiç böyle bir şey gelmemişti. da idi ki... — Venedikten Şahin Reisi de kurtardıktan sonra güzel bir kış mevsimi geç'recektik, — Bu işte her halde bir uğursuz luk vâr... İçimizden birinin güna - hını çekiyoruz!.. Şimdiye ka- başımıza İşler o kadar tıkırm- gidişle oraya varmak için en az iki gün lâzımdı. Hele ters bir rüz. gâr çıkar, yahud fırtına olursa vay ballerine... Bir hafta deniz üstün- de çalkanmak ve susuzluktan öl - mek ihtimali vardı. Kara Yuşuf bunların hepsin - den ve her zamandan daha telâşlı idi. Kamarasına İnen koridorun ağzında Deli Mehmedin sırtını ok- şadı: — Haydi sen git, ben aşağıya bir göz atayım... Şimdi gelirim, arkandan yetişirim... Deli Mehmed tuhaf tuhaf baka kalmıştı. Bu adama ne oluyordu? Su de- posunun bulunduğu yerden, doğ- ruca ÂAli reisin yanın gitmek için ayrılmışlardı, bu zamanda, bun - — İçeride bir insan mı var?.. Diye mırıldandı. Acaba kim vardı?. Eğer içeride bir ıclun varsa ve bu adam geminin Teventlerinden birisi ise, gizlenmenin manası ne- dir?.. Kara Yusuf kamaranım kapı - sından ayrılırken — Deli Mehmed Ahi reisin yanıma doğru yürümek için doğruldu. Fakat yan tarafa dönmesiyle yeniden şaşırması bir oldu. Yanıbaşındaki ufak tefek Bir adam birdenbire yerinden ay - rılmış, geminin ip, halat, direk ve yelken kalabalığı arasında kaybol muştu. Bu, biraz evvel su deposunun yanmda bulundukları sırada on - larr gözetledikten sonra kaçan meç Kuf adamm tâ kendisiydi. — Heyt... Dur!... Fakat bunu ancak biraz ötede kocaman bir küme haline gelen le- ventler duydular ve dönüb baktı- Deli Mehmed o tarafa koştu, fa- kat hiç bir şey göremedi. Kara Yusuf onun arkasından sesleniyordu: — Ne var Deli Mehmed? — Bir şey mi oldu?... — Yok, bir şey yok!... Bir ku - tutarak bir kenara çekti. Ona ya- vaş sesle ve çabuk çabuk bir şey- ler söyledi. Sansar Osman: — Peki ağam!... Diyerek uzaklaştı. Ali reis epeyce dalmıştı. Vücu- du ateşten yanıyordu. Lâkin sol- gun ywdıulihı savaş gü - da, gemisini tamir ettikten sonra yeni bir savaşa girdiğini, babasmı kurtardığımı görüyordu. Tosun, Ayı Mustafa gibi yeğit- ler, reislerinin yanıbaşına çömel- mişler, dalgım dalgtın düşünüyor - lardı. Kara Yusufla Deli Mehmed içe- ri girince: — Ne haber?... Der gibi onların yüzlerina bak- dan daha mühim bir iş olamazdı. | tılar. Gözleri şaşkınlık ve meraktan istemeksizin Kara Yusufun arka - smdan sürüklendi. Onun kamara - Bütün bunlar onun kafasında hiç bir düğüm yapmadı. Her ih- timale karşı gemide mevcud bü - tün matara, fıçı, desti gibi su ko- nabilecek şeylerni doldurulması onun da aklına gelen ilk işti; fa - kat kapıyı o çekib kapamamıştı, 'sanki içeriden itilerek kapatılmış- t - Bunu hissedince biraz evvel ka- pıyı sarstığını ve ancak birkaç sa- niye sonra kemen hemen içeriden Hldiğini hatırlar sibi oldu. İkisi de evvelâ omuz kaldırdılar ve dudak büktüler. Bix türlü Ali reisi uyağdırmak istemiyorlardı. Zaten aceleye lüzum yoktu. Çün kü hava güzeldi ve su da boşa!'a- cağı kadar boşalmıştı. Yalnız bir an evvel onu daha iyi muhafaza etmenin çaresini bulmak ve müm- kün aolduğu kadar çok zaman ye- tecek şekilde idare etmek lâxzım « dı. Birkaç dakika böyle geçti. Bu sırada bütün levantler bü - yük direğni dibindeki geniş gü - verteye toplanmışlar, gittikço ar - tan bir gürültü ile aralarında mü - nakaşa ediyoralrdı. Bu sesler he - nüz kumanda köşküne kadar gel - maiyordu. (Devamı var) HABER — Alışam Pastası ( Pratik Kayat Bilgisi ıı&ıl ve tercüme mahfazdar Si5 00 5 Eğer bir tarafın bir elde yahut iki | elde üç onörü olursa iki trik sayılır; iki elde dört enör olursa dört trik tek elde dört onör olursa sekiz trik, kar - şılıklı şeriklerin Birinde üç diğerinde iki onör ohuren beş trik Birinde dürt |4hkrlndı-lirıılııohr-dı_ trik bir tek elde beç onür olursa oa — trik sayılır. y Atusuz oyunda bir veya iki elde üç so olursa onör sazılmaz. Bir kimse- larsa kırk trik bir tek elde dürt a80 olursa yüz trik sayılır. Eğer her iki rakip tarafta ikişer a- sa olursa onör yazılmaz. Bir kimıse - nin el şikan elür yani hiç bir asosu almazsa onun kampına üç teselli o- nörü yazılır. Yedi triklik şelemde onöre kır, altr triklik küçük şelem de onöre yazılır. Bariz şekli: Bir kâğıt üzerine yu- karıdan aşağı çizgiler çizilerek kâğıt sekiz parçaya ayrılır. Sekiz sütundan saldan birincisi enör ve marka keli - zançları,, aşağı yazılmak için kâğrt ufki bir çözgi ile ikiye bölünür. Sol- dan ilk hanede yukarı kısına onörler ve aşağı kısma “löve,, ler kelimeleri yazılır. Soldan mütcakıp iki hane bi « rinci partiye bundan sonraki iki hane ikinci partiye daha sonraki iki hane YT İktncikdnan 1035 — ——— —— —a T. 5.6 OOO ı [»E No. 69 M[ı 4 Zeus hem konuşuyor hem elle - | yapsanız da içine kalörifer llly ri ile ötesini berisini örtmeğe uğ - | nız. raşıyordu. Bir aralık içine kötü bir kuşkı geldi: giyiniksin? — Kalörifer nedir? | — Bir yeri sıcak eder. — | — Bir yeri sıcak ederek- ytf lan bahçe tabit değildir. Dı: — Sen ölünce çıplak gömdük. | ki tabiati bırakacaklar, karı, Y#? Ben giyinik öldüm. Ondandır.Bo- mbonııuyıvuıı teni şuna kuşkulanma. Öteki insanlar birbirlerine ba « | ta biraz alıp yeraltı bıhçcl ği kadar sürecek. Güneşin Ö2 | kıyorlar ve bu sözleri anlıyamı- verecekler. Burası da yaz - ola€ ' yorlardı. Zeus birdenbire gördü: — A! Sizin de üstünüzde — bir şey yok! — Deriler'miz var ya. Hepsi o kadar tabil konuşuyor- lardı ki Zeus de profesör de — şaş- kınlıktan kendilerini alamıyorlar- yirmi | dı. Zeus profesöre sordu: —- Demek biz dirildik, — Evet ama, anlamadığım bir nokta var: Benim formülden mi dirildin, | Termofon falan verirler, kar yoksa tabiatin bir bilinmez. tesir'- lemi? Bir ses karşılık verdi: — Varlıkta ölüm diye bir şey yoktur. Siz bir gün göç etmişs'niz, şimdi uyandınız, geri döndünüz. Ölüm nedir ki?.. Profesör Escea düşünüyordu. de üçüncü partiye mahsustur.Her par Güzel Zeusun dili tutulmuş gi- tideki iki haneden birincisi A ve B di- | biydi. ye gösterilen iki şerik oyuncuya ikin- Ömikro, t ğ - cisi C ve D diye gösterilen iki şerik o- kazanan tarafın gueve « kö ismi ve rilen yüz puntoya hakkı vardır. Bu “da ilâve olunarak avâr ve löve mik - tarları amudi sütunların sonlarında eemedilir. Kâğıdın alt kısmında ayre ca bir hulâsa cetveli yapılır. Bu cet vel dört hanedir. Soldan ilk hanesinde “birinci par - ti,, , “İkinci parti,, , “güzel yahut —ü- çünuü parti, Belle “yekün, , “diğer yekünun nakli,, ve “kâr, kelimeleri yazılıdır. Ikinci hanede A ve B nin her bir partide kazandıkları puvan - lar yazılır. Üçüncü sütunda C ve D min her bir partide kazandıkları pu- vanlar yazılır, Dördüncü hanede iBe her bir partide kazanan kısım gösie .» rilir. Sonra yekün yapılır. Noksan pu van alanın puvan yekünu fazla — pu- van alanın puvan yekünundan çıka « rılır, Geriye kalan fazla puvan alan - ların kârıdır. Meselâ bu kâr miktarı *“200,, olsa ve beher puvan on para hesap edilse eğer kazanan A ve B şe- rikler ise “200,, puvan bedeli olarak “30, kurüş yani beheri yürmi beş ku- ruş kazanır ve C ve D şerikler ise elli kuruş yani beheri yirmi beş kuruş kaybeder, Şurasını da kaydedelim ki partile » ri kazanan taraf mutlaka oyunu ka - zanmış olmaz, Çünkü hesabat görül - düğü sırada diğer tarafın fazla onör puvanı yazmış olması ihtimali vardır. Bu takdirde kazanan tarafa kaydo - Tan “100,, puvan onörlerin verdiği kâ- rı karşılıyabilir, Oyumun nizamatı: Briç oyunun ni zamnamesi Vist oyunun nizamnamesi kadar basittir. Yegâne mecburiyet 1ö. venin ilk oynanan iskambilinin yen- gine yani kulörüne uygun iskambil oynamaktır. “Kupa ise kupa ilâhire,, almak veya daha yüksek lakambil oy- namak mecburiyeti yoktur.Eğer isteni Ten kulör yoksa arzu — edilen kâğıt atrlabilir. Bundan başka dikkat edile- | cek cihetler şunlardır: Bir oyuncu yerdeki lüveden başka bir evvelki 1ö - venin de kâğıtlarını görmek iatiyebi - lir fazlasını istiyemez, Koz söylenceceği vakit ağızdan çı - kan koz geri almamaz. Bir oyuncu ©- yununa güvenmezse hemen şerikine pasaparola yapmalıdır. İstenilen ku - Kör varken oynamamak büyük hata sayılır. Binaenaleyh bir oyuncu iİlk defa başka renkle aynıyan şerikine istenilen renkten kendisinde olup ol « grncerARALARArARAA A ARELARENAN madığını Ük oyunda sorabilir. naında (M) harfi gibi büzülmüş hirdenbire kıpırdan- duruyorken mağa başladı. Ve dirildiği vakit Omorfodan daha çok utandı. Çünkü kendisin- den çirkini değil, arada, kendis> ne azıcık benziyeni yoktu. Profesör Esoes artık gülümsü- yordu. Kuşkusu falan kalmamış- tı. Binlerce yıl önce bulduğu di- tim formülü işte kendisini göster- OmorfaileFTİ: mişti. Kendi dirilmiştir- Omega da dirilmişlerdi. Ötekiler | ise birer çürümüş kemik yığını i- diler, ve çünkü dirim fermülünü şiringa etmemişti. O zamanlar he nüz ayıyordu, Gmikro kesik kesik sordu: — Biz neredeyiz? Nerede olduğunu ınlılıııkı vakit kalmadan bir ses: Sizi buradan çıkaralım da işi- mize bakalım. — Burada ne işiniz var? — Yoraltı bahçeleri yapıyoruz. — Yeryüzündekiler — yetmiyor mu? — Yetmiyor. Tabiati ara sıra kendine bırakmak gerek. Arada bir kar yağdırmalı. Soğuğun çık- masına göz yummalı ki tabiat zünü değiştirmesin. — Kar, gelince yağmaz mı? — Bırakırlarsa yağar. — Yağmur? — O da öyle, — Yeryüzünde camlı babçeler Eğter mevcut kulör istenir ve aynanmazsa hatayı işliyen taraf oyunun sonunda kazansa da onürlerden başka bir şey yazamaz, Puvanlarını kaybeder. Ay - ni zamanda koz olan kulörün üç löve «i miktarı bir cezaya çarpar. Mazma- fih mukabil tarafın bu üç löveyi yaz- makla partiyi kazanması kabul edil - miyor. Bunun için bir korpo daha “velev pika korposu olsun,, kazanma- sı Jâzımdır. Eğer hatayı işliyen hml karşı taraf löve ıııuııdıı van kayde: ü Yekün hlluuı'e diğer partilerdeki ıı— bi heşap edilir. Ö- (Devamı var) | j Anlıyacağınız yerin “üstünda t6 kış varken yerin altında da © bir yaz olacak. | — Güneşin özünü nasıl ah? sunuz? A' — Biz almıyoruz. Işık ve 18f '-j leri işçileri var, onlar hız buraya verirler. bi — Karı yağmuru nasıl ruyorsunuz? K — Biz durdurmuyoruz. n çileri ona karışır, Göke v mez. Yahut çabuk gider. | Profesör gene düşündü: — — Hep benim düçunup aradif| Jarım! Hepsini bulmuşlar. Omikro sordu: — Omega nerede Profesör bir hançer yemişe dü. Düşündü: Sevginin büyü işte böyle olur. Dirilir dirils Ömegasını sordu. Ben ki Ze o kadar sevdiğimi sanıyordu” bunu düşünemedim, yazık! — — Ömega nerede? J Zeus acıyan bir sesle: — Beni gömdükten tonra dünyada kalmış. Kanbur pro — Ona dirim nız mı? — Bilmem, anmma — gelmij Yapmadımı sanırım. Eğer kı gizlice yapmışsa... Yeni dı-w-'mnnlınadn si: — Haydi dedi, geldi, — Ne geldi? — Arabalarınız. — Nereye gideceğiz? — İstediğiniz yere, — Bırakırlar mı? — Kim bırakmıyacak? Hır ” herkesindir. | — Biz kimseyi tanımıyoruz j Bu dünyaya yeni doğduk. — -| — Herkesin sizi tanrması yet” Üç çırçıplak eski dünyalı, V| kaç çırçıplak yeni dünyalının kasından çıktılar. tğ — Hani arabalar? p — İşte... . Yerde, eski Türklerin b na giydikleri sorguçlu tulg benzer üç kasket duruyordu. nün de başlarına birer tane diler ve koltukları ile M altından iliştirdiler. ! aşısı yapmbt Tsi: — Haydi g'diniz. p — Nasıl gideceğiz? ' — Doğrudur, siz bunları mezsiniz, eski dünyelısmız. çl ler'nizin altında birer diııııı" dır. Ona şöylece bastırımız. dayken ne yana gitmek İ ı:.letl, yüzünüzü 9 yana döndınml ter. * Başlarındaki tolgaların :ğ luı sessiz sessiz işlemeğe i Ve üçü birden havalandılar. Gökyüzü görülecek bir yeriydi. Gelen geçen, inen durup konuşan, çocuklarını ı" hııııx | diren vesaire... .» — di * d. 1dLEğ H ae msvs dB <sı vj e ö el