VNT TUNANAETİE: gggg Ve Ü ge Ki a et eg? Tezaa Carbi Afrikada, Portekiz hü- kümetinin Angola müstemleke- sinde üç dört seyyah bir olmuş, erfane ile seyahat ediyorduk. Ka- tukolo ismini taşıyan; ormanlar arasında kaybolmuş bir köye gel- miştik. Bu göyde Suza Lopes Por- tekiz hükümetini temsil ediyordu. Bize yatacak yer olarak evini gös- terdi, gittik. Bu ev, bir nevi âsri kulübe idi. Suza Lopes karısıyle beraber — oturüyordu. K.ırı.ıı., bir beyaz Rustu. Suza Lopes bizi İyi bir surette karşılamıştı. Evve» lâ, arkadaşlarımın kim olduğunu size tanıtayım: Birisi Yörge Ma- deira iamini taşıyordu. İspanyol- du. Ötekisi Pariste tanışmış oldu- ğum, Anri Trö idi. Üçüncüsü de ben, Akşam oldu. Yemeğe oturduk. Fakat bilmem neden, bu yemek bana biraz tuhaf gelmişti. Herkes “susuyordu. Sofrada, üçümüzden başka, Suza Löpes, karısı Olga, Angoda valisinin emir zabiti Fer- rera ile yakın bir başka köyde me mur olan bir Portekizli ile karısı vardı. Olga herkese, sofrada bir ek- siklik olup olmamasıma dikkat e- diyordu. Suza Lopes susan bir a damdı. Kalın bir ensesi, küçücük fakat çivi gibi bakan gözleri var- dı. Ortadaki sessizliği gidermek ma'sedile Olga'ya sordum: —— Parise gittinizmi Madam? Bilmem neden bu sualim - sof- radaki soğukluğu artlırır yibi ol- du, Fakat Olga derhal cevap ver- di: — Nasıl gitmedim, hattâ orada bir kaç sene kaldım, Bayaz Ru olarak doğrudan doğruya İttan- bula, sonra da Parise gitmiştim... Fakat artık ö zamanları unuttum bile..... 'Tekrar bir süküt oldu. İnsanm bazan garip ısrarları tutar. Ben de böyle bir haleti ruhiya içinde idim, İle ortalığa neş'e katmak istiyordum. Onun için de neş'e diyarı olan Paris üzerinde ısrar ediyordum. Ayni suali bu - sefer, Olganın kocasına sordum: — Siz, Mösyö Lopes, siz de Pa- rise gittiniz mi? Suza Lopes, garip garip yüzü- me baktı ve kuru bir sesle: — Asla! Dedi, Sonra önünde duran vis- ki bardağını bir hrsvlede çekti. Ev sahibi, bizden özürler dili- yerek ancak ikişer ikişer yatabile- eeğimizi, Fazla odası olmadığını anlatt. Ben, İspanyol arkadaşım Yorge Madeira ile bir odaya düş- tüm, Yataklarımızı gösteren Olga çekilir çekilmez, Yörge boğuk bir seslet — Ah, dedi, ne diye Paristen bahsettik? Yorge odada bir aşağı bir yu- karı geziniyordu. Kendisine cevap vermeğe kalmadan! — Olga, dedi, Pariste iken be- nim metresimdi. Şaşırmış kalmıştım: — Fakat, dedim, buraya geldi- #imiz zaman onu tanımıyor gibi 'areket etmiştin! Beni dinlemeden devam edi- Yordu; * * Onu çılgmcasma sevmiştim. Çok Gez Seyaha yi okluk,, Jorgenin kolu, ölmüş olan Olganın beline sarılmıştı. Bir gün kendisini, Kupol'da gör- düm. Gayet şıktı. Fakat eebinde yalnız elli santim parası kalmıştı. Bütün beyaz Ruslar gibi, son pa- rasıyle tuvaletler almış, ve kendi- sini cereyana bırakma ğa karar ve rerek müşteri aramağa çıkmıstı. Tesadüf karşısına ben çıktım. O- nu aldım, ve tamam bir sene ona saadet nedir tattırdım. Olga, be- nim için hayatımın merkezi ol. muştu. En küçük arzularını der- hal yapıyordum. Her'ses, bizi kıs- kanıyordu. Bütün arkadaşlarım, yalnız, bir gün Manuel Sinâo i- simli arkadaşım, Olga ile beraber beni bırakıp kaçtılar. Haberim bi le olmadan dört aydır sevisiyor- larmış, nihayet kaçmağa karar verdiler. Sinap bana, tamam bir sene sonra bir mektup yazdı. Ben den af talep ediyor, fakat kendi- sinin de büyük bir felâkete uğra- dığını, O'sa'yı nasıl ben?en ka - çırdıysa, bir başkasının da onu öylece kendisinden — kaçırdığımı anlatıyordu. Olgayı kaçıran bir Portekizliymiş.. İsmini bu akşam öğrendim. Simdi anlıyor mw->n? Her şeyi anlıyordum. Tesa- düf, garip bir tesadüf bu eski sev gili'eri Afrikanın bir ormanımı i - çinde karsı kartıya çıkarıyordu. — Peki, diye sordum, omu ar- tık unutmuşsundur. Öyle — değil mi? VETSRR FT g TTT ETETT TP TTT Tf en Çok Bilir | tedik. Fisilti tekrar basladı. HABER — Akşam Postast NUMLFİN K aa PD gel Ui la sevdiğimi bugün anladım. Ve sen Parisi hatırlatınca..... — © halde yarın hemen gide- lim, — Olmaz. Hem yarın bizim şerefimize bir av hazırlandı. Ertesi gün, Yorge sıtmaya ya- kalanlığımnı bahane ederek ava biz'mle beraber gelmedi. Yalntz biz çıktık. Ben Lopes ile beraber ilerliyordum. Bu adamın Nişan- cılığına hayret ettim, ve hayran- İiğımaı kendisinden saklamadim. Lopes, teşekkür makamımnda, © aralık önümüzden kallan bir ku- şa ateş etti. Mesafe yirmi metre kadar vardı. Kuş düştü: — Bakmız! Diye işaret etti. Gittim, Bu bir küçücük, amma çok küçük, â- deta nikel 25 kuruşluklar kadar küçük bir kuşcağızdı. Doğrusu müthiş bir nişanet, Akşam üzeri eve döndük. Jor- ge'nin sıtması hafiflemişti. Bi - zimle beraber yemeğe oturdu. Sapes, içkinin sıtma için iyi gel- diğini söyliyerek ona ve bizi de sıtmaya yakalanmamız için bi- ze bol bol viski ikram ediyor, kendisi de içiyordu. Bilmem, ki - min aklına geldi —zaten kafalar da tütsülenmişti ya— gece avına çıkalım dendi. Burada gece avı meşhurdu. Ve gece, leopar avı- Bir gece avı kazası b na çıkılırdı. Otomobillere binerek ormanım ortasına ilerledik. Av ye- rine gelince indik, Hepimiz, gap- kalarımızın üzerine birer — elekt- rik lâmbası koymuştuk. —Hususi bir trtibat ile pili cebimizde o - lan bt lâmbalar sayesinde elleri- miz yalnız silâhla meşgul olabili- yordu. Ben gündüz olduğu gibi g Suza Lopes ile ilerl'yordum. Bir aralık, ormanın sık bir ye rinde, Lopes ile beraber iler'er - ken, etraftan bir hışırti düydük. Bir an, fosforlu iki göz görünür gibi oldu. Lopes yıldırım gibi bir hareketle tüfeğni omuzlıyarak a- teş etti. — Bir leopar idi, dedi, herhal. de vuruldu, fakat zannetmem ki ölmüş olsun. Şimdi, tehlike iki misli arttı. Zira, bu — hayvanlar insanı gelip arkadan bastırırlar.. Ne yalan söyliyeyim, içime bir korku girmişti. Lopes'in yanına biraz daha sokuldum, tüleğimin kabzasını daha ziyade sıktem, — Dikkatle ilerliyelim. Yavaş adımlarla, ve har âdım da geriye dönüp bakarak ilerli: yorduk. Birdenbire bir hışırtı ol « dü. Bu, daha doğrusu, bir fisıltı idi. Acaba döne dolaşa, ötomo- billerin olduğu yere mi gelmiş- tik? İktmizde durduk. Bir an din- İki adım daha attık, ve İlerde yap- taklar arasında gözlerin pırılda- dığımı duydük. — Lopes... Dur!... Fakat © çoktan tüfeğini omuz- lamış ve iki kere âteş btmişti. — Ne yaptım? Badbaht!.. Lop>s ilari atılmıetı. Yolum ke- narında bir otomobil duruyordu. Bu kendi etomobili idi. — Olgat Diye deli gibi haykırdı. Otomobilde Olga ile — Jörge vardı. İlkisi de gözlerinden vurul: muşlar ve ölmüşlerdi. Jorge'nin — Hayır, dedi, eskisinden faz- | kolu Olga'nın belinde serılt kal- | - “Otojir,, denilen ufki pervaneli tayyareler çoğalıyor Bir otoj'r tayyare uçuş halinde, , Son zamanlarda gazetelerde sıksık şu mealde haberler görü - | yorsunuzt “Bir otojir tayyaresi » | nin tecrübesi muvaffakiyetle ya « pılmıştır.,, Muhtelif yerlerde resimlerini de görmüş olacağınız veçhile, o- tojirler kanatları olmıyan, fakat | buna mukabil âynı hizmeti gör - mek üzere üstünde büyük bir per- vanesi olan tayarelerdir. Bu tay- yarelerin şimdiye kadar bilinen- lere olan üstünlüğü hemen he - menamudibir vaziyette kalkıp inmeleridir. Bu sayede tayyarele- rin muhakkak bir “tayyare mey - danı,, ndan hareket etmeleri mec buriyeti ortadan kalkmaktadır. “Otöjirlerin babası,, diye anı- lan Dö la Sierva adlı bir İspan' yol dalikanlısı kendisinde tayya » reciliğie karşı fevkalâde bir inci - zab duymuş ve nihayet 1917 yı - Imda İspanyada ilk defa olatak üç motorlu bir tayyare inça et - mişti. O vakit yirmi beş yaşında idi. Tecrübeler esnasında tayya - resinde çıkan bir ârızâ a2z kalsın hayatına mal olacaktı. Tayyare süratini kaybetmiş, yere doğru hızla düşmeğe başlamıştı. Böyle bir bâdireden kuttulması mucize kabilinden bir tali işi olmuştu. O vakit delikanlı, tayyarenin ha - vada durmak tertibatile hareket ve sürat tertibatını biribirinden ayırmayı düşündü. Tayyarenin dilkine inib, çıkkmasils uğraşanlar ile birlik oldu ve ufkt porvaneler hakkında tetlikata girişti. Bu arada Helikopler, Jirophan gibi adlar verilen bu cinsten tay- | yareler insa edilmiş. hattâ Heli - kopterin Öhmihen adı verilen bir tayyarenin tecrübeleri bile yapıl - mıştı. Fakat ne de olsa bu tecrü « belerden gene havada tutetmak için süratin yardımına ihtiyaç ol - duğu anlasılmı-tı. O vakit Dö la Siervanın aklına kanad yerine kocaman ufki per - vaneler ikame etmek geldi. Tay « yarelerin kanatları kaldırılacak, yerine bir direk üstüne ufki per - vaneler konacaktı. Evvelâ pervaneleri burma lâs- tikle dönen oyuncak bir nümune yapıldı. Bu öyuncak tayyare uç - Aastaed aasitimlliüeeüee miştı. — Ah ne yaptın? Ne yaptın? | Dedim. Deli gibi gözlerini ba - na çevirdi, gayet sakin, beni sü- künetile dehşetten titreten bir seslet — H'ç, dedi, leopar zannettim. İnsanı gelip arkadan bastıran hayvanlardan nefret ederim, Ertesi gün, Fransız arkada- ştmla buradan ayrıldık. Herkes, Olga ile Jargenin bir kazaya kurban gittiklerine kani idi, : YOLCU tu. Bunu görünce durub dinler « meden, biribiri arkasma mütead - did tayareler inşa etti. Bü tay - yarelr bozuldu. kırildi amma o - nun sabrt tükenmedi. Nihayet 1923 de Kutrö — Viyantesde 15 metre ve 1924 de Villakubleyde 300 metre yükselmeğe muvaffak oldu. Bu son tecrübe esnasında beş kanattan mürekkep ufki pervanes ler tayyare hareket etmeden ha - latlarla döndürülmüş ve 80 metre gittikten sonra tayyare havalan -« mıştı. İlk otojir artık doğmuş de « mekti. Otojirlerini tekemmül ettire et- tire Dö la Sierva nihayet 1928 da 225 beygir kyvvetinde bir motor- la ve saatte 155 Idlomıır ;'ü:ıl yapan C7 markalı otojir ile Manş denizini aşmaya muvaffak oldu. Ufki pervaneler saniyede 120 devir yapmışlardı. İniş paraşütle inişten daha emin ve yavaş ol - muştu. Ufld pervaneler şimdi motor “Tayyareler yeni bir. t Notları Sekil almıya başladı işledikten sonra hususl tertibat - sayesinde kendiliğinden harekete gelmokte ve otojir kalkacağı za - man tekerleklrin freni açılmakta, stojir de birkaç metre sonra ha - valanmakta idi. Otojirde sürat kaybetmek yü- zünden tehlike melhuz değildir. Çünkü sür'at kaybolduğu zaman otojir yavaş yavaş durmakta, ni « hayet olduğu yerde amudi olarak yere inmekte, yere inerken de © - tojiri istendiği yere sevketmek kabil olmaktadır. Artık motor durması yüzün « den vuku bulan kazaların bu su - retle önüne geçilmiştir. Son za - manda Dö la Sierva otojirin ufki pervanesinin kanatlarımt da mü « teharrik yapmış ve bu süretle fır - tınalı havalarda rüzgârım kanat - İar üzerine tesir ederek otojiri de- virmemesi veya kaldırmaması i « çin onları istenilen — istikamette devşirecek tertibat vücuda getir « . miştir. 15 ile 28 metre bir saha dahi- linde 17 derece meyl ve saniyede 4,25 metre süratle yükselen oto” jir geleceğin en emin hava nakli « ye vasrtası olmaya namzettir. He- le remilerin güvertesine konup kalkmasının mümkün olması ona deniz harplerinda büyük bir mev- ki ve ehemmiyet vermektedir. Son inşa edilen C30 otojirinin bütün hamulesile beraber âzami sikletinin 815 kiloyu geçmemesi ve ufki kanatlarını kendi üstüne devşirmek mümkün olduğuzdan çok yer tutmaması öonun ayrıca sayılı meziyetlerindendir. Otofirler havada ucuş yolunda —— bir ihtilâl yapacağa benzemekte- in yerini tutup tutmryacaklarımı in d yerini tutup tutmryacaklarını yakın bir istikbal lıııoıiolın— ) eektir. & KÜU Sas) vi 4