10 Birinci Kânun 18844 Sandığın gümüş anahtarı, d(ın bır gerdanlıkla, Damasküslu arihin en eski şehirlerinden biri olan “Damasküs,, s0- darında bir şenlik günüydü: r “ytır,, sürünmüş, çocuk- ? Aklarm tlıiıı-ılı tll’ohcuk takınmış, erkekler sa lrı ni taramıştı; beyaz harma- €ri, üstlerine güneş vurmuş ça- ' _'""u gibi parıl parıldılar. Buk Pılardun fırlıyan halk, Da- .'lı küsün yeşil yapraklı bahçeleri mdan büyük meydanlığa doğ- qlltyordu. Bütün dünyaya kucak altım yetiştiren Lüb- Menbüyük adamı, Lübnan '*'h Mes'ut oradaydı. blr boyu vardı. Yüzü be- “İGR *lmamakla beraber, hafif bir bozukluğu göze çarpıyordu; Ş . 'uıfmı bir maske şeklini ve- Ü.:IM kaşları kalın ve sinirliy- | . ş" Gözlerinden daha ziyade, fi lilı yaradılışmda, yalnız bu mıfıınmu ileriye sürebi- ş,::_'mndıkı altmış üçüncü karı- iye kadar aldığı altmış mdnıı altmış ikisini de, a- Yükarı altı ay, yahut bir sene- '"nııdan boşamıştı. Sebep? şb"enlmedı ş.ı"-y halkı ile ahali, bu evlen- mnda hiç bir şey düşünme- K Sam caddeler'nde gezen şar ıdnı" Yet ne olabilir?.. —"lıqı':lç’ demişlerdi; iki ay bile AMNI iki sene geçmişti. G Üneşin, artık batmak üzere Nhyu 'uğu bir dakikaydı. Hal- geçit resminden sonra "'*&ı sırada, bir “münadi,, Yün A yara geçti; uğultu bi- H'l:ı kadının boynunda asılı duruyordu. Anahtar yavaş yavaş ilir; Lübnan'ın en güzel erkeği meydana çıkardı.. — xa * — Veddah geliyor; diye hay- kırdılar. “Belde,, mizin en güzel erkeği, Sultana bir “kaside,, oku- yacakmış.. İhtiyar analar, peçelerini daha sıkt kapamak için kızlarına emret- tiler; ve Sultanın karısı, vücudunu | biraz daha arkaya çekti. Kaside, şüphesiz, göçeden bir *“kabile,, nin çadırları üstündeki bir esimle o “kabile,, ye selâmlar yollüyordu; az sonra, mutlaka, Sultan Mes'udun — yararlıkların- dan, zenginliğinden ve cömertlik- lerinden bahsedecekti. Fakat, Sultanın karısı için, bun- larm hiç birini dinliyordu, diye- meyiz., Hafif bir ıslaklıkla örtülü gözleri, bazan rüzgârlaşan bazan kadınlaşan bu dik ve bir kılıç gibi iner, düz adamm hareketlerine o kadar kendini vermişti ki, Sultan bir lâhza arkasına dönecek olsay- dı, bunu mutlaka anlıyacaktı. Birdenbire, Damasküsün büyük kalabalığı arasında ansızın bir | dalgalanma oldu. Kasidenin par- ıçılın Sultanın yararlıklarından değil, altmış üçüncü karısmın gü - zelliğinden bahsediyordu. Fakat, bu adam bilmiyor muydu ki, Sul - tan Mes'ut kadınlar hakkında söy- lenecek olan bütün sözleri yasak etmiştir? Ne cesaretti ki, tam kar- şısında söylüyordu; ve karısı için söylüyordu. Yanındaki muhafızın kulakla- rımna doğru eğilmek üzereydi, alt - mış üçüncü karısınm sesini, bütün bu hiddetin üstünde, en kurtarıcı bir ses gibi duydu: — Ne garip adam, sonra ne ka- dar çirkin! affediniz onu, belki de bir deli olacak?.. Lübnan Sultanı altmış üçüncü karısına doğru biraz daha sokul- du: Bir şarkıcı kâdmın hayatı hayvan oğlu hayvanları.. Kadının bu yırtıcı atılışından son * HABER — Akşam Posfası — — Evet., dedi; bir deli - olabi- hir!.. Sullın Mes'udun karısı için, Da- masküs ahalisinin arasında, bu gün hile, en tatlı bir mavera gibi an- latılan bir hikâyecik vardır: *Sıcak bir gün ortasında, şehrin Şark kapısından, çıplak denilecek ka- dar açık bir kadın, büyük caddeye doğ ru koşa koşa geliyordu. Ayaklarının taşlarda çıkardığı et sesi o kadar a - henkliydi ki, Damasküs sokaklarında dolaşan güvercinlerin bile onu ürkme den dinlediğini söylerler, Fakat, Damasküsün yeşil bahçeli kahyelerinde, çöl tarafından yalın a - yak ve çıplak denilecek kadar açık bir kadının geldiği duyulmuştu. Nereden geliyordu; Damasktüsten geçerek —ne yöne gidecekti. Oklar altından kaçan bir ceylân gibi telâşlı kadını, birdenbire başka bir pusuda görüyoruz: Etrafı, Damas küsün en çapkın erkeklerile sarılmış- tır. “— Kahbeler, diye haykırıyor. Bir kadın vücudu görmediniz mi ki beni baştan aşağı süzüyorsunuz; insan gör mediniz mi ki yiyecek gibi bakıyorsu- nuz. Nasıl bir kuş olduğumu biraz da- ha merak ediyorsanız, size dişlerimle bunu gösterebilirim; defolun oradan; va, Bent fsrallin en açık — kadınlarını yetiştirmiş olan Damasküs nhalisi: — Yaman, dediler. Tam Damaskti- sün istediği bir kadın: Bugün, Damasktise kısa bir seyahat yapanların, eski mahalleler arasından geçerken, onun sesini hâlâ duyacakla- rını iddia edebilirim. Kadında bu ya - nık sesin güzelliği çıplak ayakları ka- dar hakikatti; bu ses, Damasküsün bugün hâlâ yıkılmamış olan eski şah- nişli binalarına sinmiş gibidir. Lübnan dağlarının alaca akşam ka- ranlığında, dağ çobanlarmm, yahut Birisebi' avcılarının dudaklarında da- ima işitirsiniz; dağ çobanlarıma vere- ceğiniz kücük bir para, Damasküslü şarkıcınım hayatını size baştan aşağı dinletecektir; ve bir gün, onu birden- bire Sultan Mes'udun sarayında ve karısı olarak bulduğunuz zaman, bu - na hiç bir vakit şaşmryacaksımız. Dııııulllıln büyük şenlik günün- den sonra, Sultan Mes'udun ka rısınt birdenbire hasta buldular, Hal- buki, ertesi günü daha sabahleyin, Sul tanın Beyruta hareket etmesi lâzım - di: — Sevgilim., diye konuştu; Beyru- tun havası istediğinden daha güzel - dir; benimle beraber gelecek olursan, bütün hastalığını, Beyratun bahçele » rinde brrakacağından emin - olabilir - Bsin.. Lübnan Sultanı, yatağın bir köşe - gine oturmuştu; kadın en büyük şey- tanlığı ile, başını dizlerine koydu: — Affet, dedi Çok hastayrm? Se- ni, bu odanın içerisinde beklemek, be- nim için çok daha iyi olacak!.. Yalya- rıyorum, beni yalnız brrak!.. Sultan Mes'ut bunu yaptı. Sadece, daha o gece, sarayın arka bahçesinde, bir nöbetçi bulunacak olsaydı; çevik bir gölgenin, en yavaş hareketlerle, Damasküslü şarkıcı kadınım balkonu - na doğru yürüdüğünü görecekti.. Balkon kapısı, henüz doğmak üze- re olan geçkin bir aya karşı, hafif ara- Tanmıştı; balkonun parmaklıklarına bağir bir İp, deniz İçerisinde yakamor. lar yapan bir ziya şeridi gibi, bahçe - | geceler nasıl geçer?.. Herşey kısadır. nin hafif aydınlığında aşağı doğru dıl galanıyordu; Veddah içerdeydi. Gecelerin, şüphesiz nasıl geçtiğini meraketmiyeceksiniz.Bir aşk gecesinde Zaman bile birdenbire kısalmıştır?. | Daha sonra, Lübnan Sultanı Mes'u- | dun geriye geleceği günler yakın... Şu | halde, Damasküslü şarkıcı kadım ne apacak?.. Odanın bir tarafındaki büyük bir sandık herseyi halletmişti. Veddah bu sandığın içerisine girdi; sandığın gü- müş anahtarı, altın bir gerdanlıkla, Damasküslü şarkıcı kadının boynun - da asılı duruyordu. İçerde daha haşka sadıklar da vardı. Bir çok eşya ve mll- cevher sandıkları.. Lübnan Sultanı Mes'udun, sarayda olduğu günler bi- le, tehlikenin azaldığı dakikalar, san- dığın anahtarı yavas yavas cevriliyor- dü; vakıt kısaydı; fakat geceler uzun- du. B ir gün, Veddah sandığın için den henüz çıkıyordu ki ka- pınım iç taraflarına düşen perde hafifçe aralandı; bir köle gözük- müştü; — Efendimizin selâm ve sevgi- lerini getiriyorum — Sultanımız.. Tesadüfen satın aldıkları bu inci gerdanlığı, huzurunuza yollamak için esirinizi kullandılar. Bu vazi- fenin verdiği çok yüksek - iltifatla şereflendiğimi söylerken, saadet - ler ve neş'eler temenm #ediyorum Sultanımız .. Sultan Mesudun karısr onu kat'- iyen dinlemiyor; fakat kölenin ge- tirdiği muhteşem gerdanlığı, bir kadın gözünün ziynete karşı duy - duğu bütün arzularla inceden in - ceye tetkik ediyordu: — Güzel.. dedi; çok güzel.. Sonra birdenbire, habeş köle - min sesini işittiz — Muhterem Sullummı' Ev- lâtlarrma yadigâr olmak, evlâaları Tam onunla bir şeref kazanmaları i çin, bu muhteşem gerdanlığın hiç olmazsa tek bir incisini, esirinize bahsetmez misiniz?. Nasıl? Bu habeş köle, sarayda ihtişam içinde yaşryan bu esir, aç | bir adam gibi mi hareket ediyor - du?. Ve ne kadar küstahtı!. Damasküs şarkıcısınm gururla yukarıya doğru kalkan başı; omuz larını arkaya çekti: — Defol... Fakat, habeş köle ısrar ediyor du: — Muhterem Sultanımız!. Mü - saade buyurun.. Evlâtlarıma bir şe ref olmak için diyorum.. Hiç bir zaman evlâtlarına bir şeref olmak için istemiyordu. Bu arzunun altında inceden inceye kı- mıldıyan br hareket vardı ki, daha açık bir renkle, habeşin Veddaha bakan ıözluınde yanıp sönüyor- du: Mııhterem Sultanrmız.. Mü - saade buyurun, evlâtlarıma bir şe- ref için olmaşa bile, bu oda içinde bir kalp gibi çarpan esrarım sükü - tu hakkı için de vermez misiniz... Böyle söylemyordu; fakat, ha » beş kölenin gözlerinde bunu anla- mak hiç bir vakit zor bir şey değil- di. — Defol.. Dedi. Damasküslü şar- kıcı, defol... Köle çıkmıştı. Fakat, işte gözlerinin önünde bir sandık duruyor. Kapağı açık ve içinde bir adam var. Herşey bes - belli.. Susabilir.. Hattâ bunu isti - yor da... Lâkin ne kaltak bir kadın dr ki o, arzusunu yerine getirme - mişti: — Şu halde, intikam.. dedi; Da- masküslü şarkısı kadın, bu hiyane- tini mutlaka ödemelidir.. İlk işi, Sultan Mesuda, sandığın büyük esrarını söylemek oldu. Sultan: — Doğru söyle, diyordu; iyice biliyor musun? Gözlerinle mi gör- dün, işittin mi yoksa.. Esir ağlıyordu: Ç — Gözlerimle gördüm Sultanı- mız... Sedirin yanımdaki büyük sandık içinden çıkryordu. Allahı- mızm namıma kasem ederim ki sandık içinden çıkryordu Sultanı- mız.. — Peki.. Nasıl bir adamdı o.. Esir başını kaldırdı: — Üç ay evvel Damasküs şehrinde, ikindiye doğru kaside söyliyen adam.. İsmini bilmiyo- rTum Sultanımız... S ultan Mes'ut, içeri girdiği va- kit, altmış üçüncü karısını, hafif bir uyanıklık içinde bulmuş- tu: Sultan Mes'ut, içeri girdiği va- kit, altmış üçüncü karısını, hafif bir uyanıklık içinde bulmuştu: — Bir sandık istiyorum, dedi. | İçerlerinde mücevherlerin olan bir sandık.. Çölde yaptığım gezinti - lerde çok tuhaf bir buhran geçir- dim, Yanma ilk kavuştuğum daki- (Lütfen sayılayı çeviriniz) Damasküslu şarkıcı kadını, sara yın içinde bir daha bulamamışlardı.