10 Aralık 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

10 Aralık 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Birinci KAnun 1934 Bır şarkı (arihin en eski şehirlerinden biri olan “Damasküs,, so- klarında bir şenlik günüydü: ılrdmlal' “Gtır,, sürünmüş, çocuk k& boncuk takınmış, erkekler sa - İlarmnı taramıştı; beyaz harma- e"lı üstlerine güneş vurmuş ça- Tlar gibi parıl parıldılar. % apılardan fırlıyan halk, Da- küsün yeşil yapraklı bahçeleri | :"mdan büyük meydanlığa doğ- | R'I:Tl alryordu: Bütün dünyaya k kucak altın yetiştiren Lüb- | Suk “len büyük adamı, Lübnan tanı Mes'ut oradaydı. bîr boyu vardı. Yüzü be- Ğîg, imamakla beraber, hafif bir q!n bmm.'ldıuğı.ı göze çarpıyordu; t”'hfma bir maske şeklini ve- Ü siyah kaşları kalm ve sinirliy- ıîy ol * Gözlerinden daha ziyade, fi ojik yaradılışmda, yalnız bu İi,d!i;î;n nüfuzunu ileriye sürebi- ıyînnmdakı altmış üçüncü karı- İl;ı lt “nrlıye kadar aldığı altmış Umdan, altmış ikisini de, a- ?g Yükarı altı ay, yahut bir sene- adan boşamıştı. Sray halkı ile ahali, bu evlen- kkfmh hiç bir şey düşünme- bış“m caddeler'nde gezen şar fhr kadm?.. “Yet ne olabilir?.. 'ü..m H'Ç. demişlerdi; iki ay bile Tek , dllı.- A'ı.dan iki sene geçmişti. G Öneşin, artık batmak üzere oldugu bir dakikaydı. Hal- 'lı geçit 'ıâ:ı:“ eçit resminden sonra K m'ada bir “münadi,, My"' yara geçti; uğultu bi- Sandığın gümüş anahtarı, altırı bir gerdanlıkla, Damasküslu 'îlcı kadının boynunda asılı duruyordu. ilir; Lübnan'ın en güzel eı:keğı Anahtar yavaş yavaş * — Veddah geliyor; diye hay- kırdılar. “Belde,, mizin en güzel erkeği, Sultana bir “kaside,, oku- yacakmış.. İhtiyar analar, peçelermı daha sıkı kapamak için kızlarına emret- tiler; ve Sultanın karısı, vücudunu biraz daha arkaya çekti. Kaside, şüphesiz, göçeden bir “kabile,, nin çadırları üstündeki bir esimle o “kabile,, ye selâmlar yolluyordu; az sonra, mutlaka, Sultan Mes'udun yararlıkların- dan, zenginliğinden ve cömertlik- lerinden bahsedecekti. Fakat, Sultanın karısı için, bun- larm hiç birini dinliyordu, diye- meyiz.. Hafif bir ıslaklıkla örtülü gözleri, bazan rüzgârlaşan bazan kadınlaşan bu dik ve bir kılıç gibi ing>, düz adamın hareketlerine o | kadar kendini vermişti ki, Sultan bir lâhza arkasına dönecek olsay- dı, bunu mutlaka anlıyacaktı. Birdenbire, Damasküsün büyük kalabalığı arasında ansızın bir dalgalanma oldu. Kasidenin par- çaları Sultanın yararlıklarından değil, altmış üçüncü karısının gü - zelliğinden bahsediyordu. Fakat, bu adam bilmiyor muydu ki, Sul - tan Mes'ut kadınlar hakkında söy- lenecek olan bütün sözleri yasak etmiştir? Ne cesaretti ki, tam kar- şısında söylüyordu; ve karısı için | söylüyordu. Yanındaki muhafızın kulakla- rmma doğru eğilmek üzereydi, alt - mış üçüncü karısınım sesini, bütün bu hiddetin üstünde, en kurtarıcı bir ses gibi duydu: — Ne garip adam, sonra ne ka- dar çirkin! affediniz onu, belki de bir deli olacak?. Lübnan Sultanı altmış üçüncü karısına doğru biraz daha sokul- du: CI ç B HABER — Akşam Postası olabi- — Evet.. dedi; bir deli lir!.. Sultan Mes'udun karısı için, Da- masküs ahalisinin arasında, bu gün bile, en tatlı bir mauera gibi an- latılan bir hikâyecik vardır: “Spcak bir gün ortasında, şehrin Şark kapısından, çıplak denilecek ka- dar açık bir kadım, büyük caddeye doğ ru koşa koşa geliyordu. Ayaklarının taşlarda çıkardığı et sesi o kadar a - henkliydi ki, Damasküs sokaklarında dolaşan güvercinlerin bile onu ürkme den dinlediğini söylerler, Fakat, Damasküsün yeşil bahçeli kahvelerinde, çöl tarafından yalın a - yak ve çıplak denilecek kadar açık bir kadmın geldiği duyulmuştu. Nereden geliyordu; Damasküsten geçerek ne yöne gidecekti. Oklar altından kaçan bir ceylân gibi telâşlı kadını, birdenbire başka bir pusuda görüyoruz: Etrafı, Damas küsün en çapkın erkeklerile sarılmış- tır. '— Kahbeler, diye haykırıyor. Bir kadın vücudu görmediniz mi ki beni baştan aşağı süzüyorsunuz; İnsan gör mediniz mi ki yiyecek gibi bakıyorsu- nuz. Nasıl bir kuş olduğumu biraz da- ha merak ediyorsanız, size dişlerimle bunu gösterebilirim; defolun oradan; hayvan oğlu hayvanları.. Kadının bu yırtıcı atılışmdan son - yetiştirmiş olan Damasküs ahalisi: — Yaman, dediler. Tam Damaskü- sün istediği bir kadın: Bugün, Damasküse kısa bir seyahat yapanların, eski mahalleler arasından geçerken, onun sesini hâlâ duyacakla- rımı iddia edebilirim. Kadında bu ya - nık sesin güzelliği çıplak ayakları ka- dar hakikatti; bu ses, Damasküsün bugün hâlâ yıkılmamış olan eski şah- nişli binalarına sinmiş gibidir. Lübnan dağlarının alaca akşam ka- ranlığında, dağ çobanlarınm, Birisebi' avcılarının dudaklarında da- ima işitirsiniz; dağ çobanlarına vere- ceğiniz kücük bir para, Damasküslü garkıemın hayatını size baştan aşağı dinletecektir; ve bir gün, onu birden- bire Sultan Mes'udun saraymda ve karısı olarak bulduğunuz zaman, bu - na hiç bir vakit şaşmıyacaksınız. Damasküsün büyük şenlik günün- den sonra, Sultan Mes'udun ka rısını birdenbire hasta buldular. Hal- buki, ertesi günü daha sabahleyin, Sul tanın Beyruta hareket etmesi lâzım - dı: — Sevgilim., diye konuştu; Beyru- tun havası istediğinden daha güzel - dir; benimle beraber gelecek olursan, bütün hastalığını, Beyrutun bahçele - rinde brrakacağından emin olabilir - sin.. Lübnan Sultanı, yatağın bir köşe - sine oturmuştu; kadın en büyük şey- | tanlığı ile, başını dizlerine koydu: — Affet, dedi Çok hastayım? Se- ni, bu odanın içerisinde beklemek, be- nim için çok daha iyi olacak!.. Yalva- rıyorum, beni yalnız bırak!.. Sultan Mes'ut bunu yaptı. Sadece, daha o gece, sarayın arka bahçesinde, bir nöbetçi bulunacak olsaydı; çevik bir gölgenin, en yavaş hareketlerle, Damasküslü şarkıcı kadının balkonu - na doğru yürüdüğünü görecekti.. Balkon kapısı, henüz doğmak üze- re olan geçkin bir aya karşı, hafif ara- lanmıstı; balkonun parmaklıklarına bağlr bir İp, deniz İçerisinde yakamoz- lar yapan bir ziya şeridi gibi, bahçe - yahut | LA A nin hafif aydınlığında aşağı doğru dal galanıyordu; Veddah içerdeydi. Gecelerin, şüphesiz nasıl geçtiğini meraketmiyeceksiniz.Bir aşk gecesinde geceler nasıl geçer?.. Herşey kısadır. Zaman bile birdenbire kısalmıştır?. 'Daha sonra, Lübnan Sultanı Mes'u- | dun geriye geleceği günler yakın... Şu halde, Damasküslü şarkrcı kadım ne yapacak?.. Odanın bir tarafındaki büyük bir sandık herseyi halletmişti. Veddah bu sandığın icerisine girdi; sandığın gü- müş anahtarı, altın bir gerdanlıkla, Damasküslü şarkreı kadının boynun - da asılı duruyordu. İçerde daha başka sadıklar da vardı, Bir cok eşya ve mü- cevher sandıkları.. Lübnan Sultanı Mes'udun, sarayda olduğu günler bi- le, tehlikenin azaldığı dakikalar, san- dığın anahtarı yava& yavas cevriliyor- du; vakıt kısaydı; fakat geceler uzun- du. B ir gün, Veddah sandığım için den henüz çıkıyordu ki ka- pınım iç taraflarımra düşen perde hafifçe aralandı; bir köle gözük- müştü: — Efendimizin selâm ve sevgi- lerini getiriyorum — Sultanımız.. Tesadüfen satın aldıkları bu inci gerdanlığı, huzurunuza yollamak için esirinizi kullandılar. Bu vazi- fenin verdiği çok yüksek iltifatla şereflendiğimi söylerken, saadet - ler ve neş'eler temenm ediyorum Sultanımız .. Sultan Mesudun karısı onu kat'- iyen dinlemiyor; fakat kölenin ge- tirdiği muhteşem gerdanlığı, bir kadın gözünün ziynete karşı duy - duğu bütün arzularla inceden in - ceye tetkik ediyordu: — Güzel.. dedi; çok güzel.. Sonra birdenbire, habeş köle - nin sesini işitti: N — Muhterem Sultnnımız! Ev- lâtlarıma yadigâr olmak, evlâaları mm onunla bir şeref kazanmaları i çin, bu muhteşem gerdanlığın hiç olmazsa tek bir incisini, esirinize bahsetmez misiniz?. Nasıl? Bu habeş köle, sarayda ihtişam içinde yaşıyan bu esir, aç bir adam gibi mi hareket ediyor - du?. Ve ne kadar küstahtı!. Damasküs şarkıcısının gururla yukarıya doğru kalkan başı; omuz larını arkaya çekti: — Defol... Fakat, habeş köle ısrar ediyor du: — Muhterem Sultanımız!. Mü - saade buyurun.. Evlâtlarıma bir şe ref olmak için diyorum.. Hiç bir zaman evlâtlarına bir şeref olmak için istemiyordu. Bu H Damaskâılu garkıcı hadmı, sara yın ıçınde bır daha bulamamıglardu kâdmın hayatı arzunun altmda inceden inceye kı- mıldıyan br hareket vardı ki, daha | açık bir renkle, habeşin Veddaha bakan gözlerinde yanıp sönüyor - du: S — Muhterem Sultanımız.. Mü - saade buyurun, evlâtlarıma bir şe- ref için olmaşa bile, bu oda içinde bir kalp gibi çarpan esrarın sükü - tu hakkı için de vermez misiniz... Böyle söylemyordu; fakat, ha - beş kölenin gözlerinde bunu anla- mak hiç bir vakit zor bir şey değil- di. — Defol.. Dedi. Damasküslü şar- krer, defol... Köle çıkmıştı. Fakat, işte gözlerinin önünde bir sandık duruyor. Kapağı açık ve içinde bir adam var. Herşey bes- belli.. Susabilir.. Hattâ bunu isti - yor da... Lâkin ne kaltak bir kadın dı ki o, arzusunu yerine getirme - mişti: — Şu halde, intikam.. dedi; Da- masküslü şarkısı kadın, bu hiyane- tini mutlaka ödemelidir.. İlk işi, Sultan Mesuda, sandığın büyük esrarını söylemek oldu. Sultan: — Doğru söyle, diyordu; iyice biliyor musun? Gözlerinle mi gör- dün, işittin mi yoksa.. Esir ağlıyordu: — Gözlerimle gordu'm Sultanı- mız... Sedirin yanmdaki büyük sandık içinden çıkryordu. Allahı- mızm namma kasem ederim ki sandık içinden çıkıyordu Sultanı- mız.. — Peki.. Nasıl bir adamdı a.. Esir başmı kaldırdı: — Üç ay evvel Damasküs şehrinde, ikindiye doğru 'kaside söyliyen adam.. İsmini bilmiyo- rum Sultanımız... S ultan Mes'ut, içeri girdiği va- kit, altmış üçüncü karısmı, hafif bir uyanıklık içinde bulmuş- tu: Sultan Mes'ut, içeri girdiği va- kit, altmış üçüncü karısını, hafif bir uyanıklık içinde bulmuştu: — Bir sandık istiyorum, dedi. İçerlerinde mücevherlerin olan bir sandık.. Çölde yaptığım gezinti - lerde çok tuhaf bir buhran geçir- dim, Yanma ilk kavuştuğum daki- (mmı;ıvlrw) "e li e' <egeirei gİN

Bu sayıdan diğer sayfalar: