14 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

14 Kasım 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— ylerinde mani ile ertleşen kadınlar.. — 9olu kö 9ü Muhabir MİZ yazıyor: : öylerinde söylenilen ma- a lwyll!nda tarla işlerinde çalı- h'“"!:ek kadmların münasebet | "h—," birbirlerine söyledikle- | tizı ler arasında çok dıkkaıe ö'llılıı'ı vardır. 4 Yirmi kadın bir arada | bunlardan - birisinin e başlı aması diğerlerinin bu- '**nııke b , : Sce, dedi kodu, lâtife yapar, ı"mı birbirlerine anlatır- B u Ç'G!îl manilerden bazıları- B Iyorum: SAf Tüziy İ u yit baksam alınır. Anındaki yar şefkatinin üs- t Snnhncd“ bahsediyor: N dik düştü yarıldı., em ha )luıd, e' âîlb".—’m ma x.u"*ıl in çoğu kaynanalarını K W Sverler! İşte böyle bir gelinin d ııy I““R'nm kara tazı. L UYor bazı bazı.. luduğüanu aramam, 8Ti bazı bazı ç Mündakinin derdi daha başka lür: KÇU oi ; , Vercin vurdum kalkmaz.. di yüzüme ba km'ız 'b:::r bir kadın şikâyetçiler Y giriyor: P*r mumu yandırdım., &ero_.x kondurdum Ü— ü benini neyinm “enzimi soldurdum. #ri: !r Papuç çuhalı. Baj L * görün bu h & eldeki yari, İ Yarler pahalı. e Yam etmelelrine yol açar. | | ortağı: | da şu manilerle bu husustaki e| kh nu'"l karşı beslediği yük- | | derdi de şudur: Karşıdan atlı ge Nalr Beni ağlattı geçti. Hasret çeken bir genç kadınm xnıleri: Ağaçlarda mazılar., Gönlüm onu arzular.. Yar aklrma gelince, Yüreciğim sızlar, | Ve buna cevap veren bir dert Gül kopardım ıvr:klı n '..ıalammı yürekten, HABER — Akşam Postası $ ikinci teşrin 1934 Yırtıcı aslanları nasil kuzu gibi yaparlar? “Aslanlara morfin şırınga edilemez, bağlarsanız hayvan kalp sektesınden ölür!,, Fakat sevgililerinden ayrılma- | İ lârı ortaya atılınca her iki kadın Fi- kirlerini bildiriyorlar: Elimde gülüm solma: Sevdiğim Gönlüm der Kalbim hiç Çayır uzun biçilmez.. Su bulanık Bana derler yarden geç, Yar tatlıdır geçilmez. Bu yeni gelin öksüzlükten şikâ- | | yetçidir: Kekliğim seker ağlar.. Tüyünü döker ağlar.. Anasız gelin olan, İçini çeker ağlar. Bu genç kadının aşkı da rüya misali gcçmq. Da Cemali Bir buldum bir k.u betitm, Başladım ağlamaya. Bu da dertliler taburuna ıltıhak | ediyor: Baktım suyun reng Gece gündüz yan gönlüm Düşemedin dengin Diğer bir genç kad.n sevgilisi- | nin vefasızlığından bahsediyor: Kaleden iniş bii Mendilim dolu yemi: 3eni yarden sornu r Ben onu bilmem demiş. Bu da vefasızlıktan şikâyetçi- | dir. Fakat yarini yanına getirtebil- y tka bir kadının bu husustaki | mek için bakın ne güzel bir vasıta buluyor: Ördek suya dal da £ Yarden haber al ( Eğer yarim gelmezse, Tut kolundan al da gel! Nan, l':İl'vılırdım bir kanuınm e ği 1 d Paris, (Muhabirimizden) Mcghur vahşi hayvanlar mürebbi- si Sayler Cekson numarasını bi- tirmişti. Demir kafesten çıktı. Ka- rısı, bir havlu uzattı, Cekson hav- | kayu aldı, buna mukabil karısına tabancasını çıkarıp verdi. — Odaya gidelim, dedi. Bir çok kafesler arasından yü- rümeğe başladı'.. Maymunların | önünden geçerken bir inilti duy- duk. Cekson: — Zavallı, dedi, dokuz aydır gebe... Neredeyse kurtulacak. — Ay maymunlar da insanlar gibi dokuz ayda mı doğururlar? — Evet... Tşpkı insanlar gi - bi. — Cekson ilâve etti: — Aşk, yemek ve kıskançlık.. Msanlarda olduğu gibi hayvanlar- da da ayni tesiri gösterir. Meselâ, bir vahşi hayvan mürebbisi, ars- Janlarla ve kaplanlarla numara | yaparken, seyircilerden bir çoğu, vahşi hayvanlara morfin şırınga edildiğini zanneder. Halbuki, bir vwahşi hayvana morfin şırınga ya- pılmak istense darhal ısırır. — Kolayı var bağlarsınız. — O zaman da kalp sektesine uğrar ve ölür. — O halde? — Yegâne care, onları tatlılık- la terbiye etmektir. | T- ğil miyim?.Ne için böyle | | i | A Tatlılıkla muımele ıdersenlz aslanı kuzu | gibi yaparsınıı tır. Aşık oldukları zaman hırsla- | nırlar, tırmalarlar. Ben hayâtım- da bir defa olsun kırbaç küllan- | mış değilim. Eğer bana fena (fe- na bakanı olursa, ben de onun gözlerine bakar ve âdetla “ne var? | , sana yemek ve su veren ben de- bakı- yorsun?,, derim ve her vakit ken- | dimi dinletebilirim. Hayvanların *, kıskançlığı hakkında size acı bir p hatıra anlatayım. Bir kadın ars- | lan mürebbiyemiz vardı. Arslan- | lardan birisi ona âşık olmuştu. * O kadar ki, bir gün üzerine atıl- | dı ve onu yedi. O, yani arslan bu- nun farkında değildi. Ve her gün | mürebbiyesinin geldiği — saatte | onun gelmesini beklemekte de- vam ediyordu. Böylece yedi gün bekledi ve ne yemek yedi, ne de su içti. Ne dersiniz? — Dehşet!!.. Sustuk. Bu tüylerimi üryperten hikâye, bana, arslanlarla daha ya- kından tanışmak arzusunu verdi | ve sordum: — Beni arslan terbiye ederken Ben bütün arslanları böyle ter- | biye ederim,. Bir arslan korkarsa, kuvreti iki misli artar, sizi bin par ça edebilir. Bir arslan, öyle ufak | tefek bir şey değildir. İki yüz ki- | İo gelir. Cekson'un odasına gelmiştik. Bana bir konyak ikram etti.. — Hayvan terbiyesi için muay- | yen bir usul yoktur. Sadece onla- * yanınıza alır mısınız? Cekson güldü: — Benim için, dedi, bundaâı ko: Jay bir şey yak. Yalnız siz ken- inize güveniyorsanız.. Ertesi sabalı için sözleşerek ay- rıldık. E.tesi gün, muayyen saatte git- tim, Cekson beni bekliyordu. E- line bir torba bir de sopa aldı. Torbanın içinde parça parça at eti vardı. Kafeslere doğru yürü - dük. Bir tanesini açtı. — Haydi, dedi, gir. Kafesin içinde, köşeye büzül - müş bit arslan yatıyordu. Bir an geri dönmeği düşündüm. Fakat ne de olsa erkeklik var, içeri gir- dim. Peşimden Cekson'da girdi. Arslan, bize aldırış bile etmiyor- du. Cekson işaret etti, kafesin i- çinde duran sıraya oturduk. Bek- ledik. Öylece on dakika kadar arslanla biribirimize bakıştık. Ni- hayet, çöller kralı ayağa kalkmak tenezzülünde bulundu ve ağır a- dımlarla olduğumuz tarafa - iler- ledi. Cekson'un işareti üzerine o- nu çağırdım. Fakat aldırış etme- di ve bir kral haşmetile karşımız- da oturdu. Cekson ayağa kalktı ve yanına yaklaştı. Hau.. Hau diye bağırdı. Arslanların lisanı böyle imiş. son- ra yüzüne yaklaştırdı. Koklaştı- lar. Cekson bana döndü: — Sıra senin! dediş haydi: yit : kendisine bonjür de. Kalktım. Cekson'u taklit ede - rek bağırdım. Sonra yüzümü ars- lana yaklaştırdım. Arslan ağzını açtı. Muazzam dişler ve kocaman, salyeli bir dil. Ne olur ne olmaz diye biraz geri çekildim. Zatep Cekson gelmiş, elindeki sopa ile, arslanı bir tahta sandalya üzeri- ne çıkarmak için uğraşmağa baş- lamıştı. Arslan çıkmıyordu. Cek- son torbasından bir parça et çı- kardı verdi. Ve arslan derhal o- nun istediğini yaptı. Sonra bana dönerek: — Bugünlük, dedi, bu kadar, Haydi çıkalım. Kafesten çıktım ve derin bir (oh) çektim. Fakat Cekson hay- kırdı: — Dikkat.. Kolunu! Ani bir hareketle toplandım. İçeride iken bana dokunmamış ©- lan arslan, parmaklıklar arasın- | dan pençesini uzatmış, az kalsın | kolumu parçalayacaktı. rı ve tabiatlerini tanımak lâzım- dır. Bazan arslanlarımdan birisi kızar. Onları tanırım. Ve o arsla- nım o zamanlar âşık olduğunu an- | arım. Çünkü arslanlar kıskanç - l M'îlerınde yamyamlar da var ama — pık yumuçak' ! Yeni Ginede bir seyahate çıkan bu genç Ame- Pahşi Socuklara bebe': vermek istemiş, fakat muvaffak ünun sebebi; çocukların ve annelerinin bebekleri, Ya haline setirilmis hakiki çocuk zanntmeleridir. Mürebbi aslanı terbiye ediyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: