14 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

14 Kasım 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Adliye koridorlarında Muhakemeleri kimler takip — Aptal.. Kanunu bilmiyorsun | ki... — Ben reise doğrusunu söyli- yeceğim.. Hem muhakemede gizli bir şey kalır mı zannediyorsun? | — Anlaşıldı.. Bu günlerde ca- nın kodes! boylamak istiyor, | — Peki., Ne yapayım. — Anlat bir daha seni nasıl ya- kaladılar? — Arabayı satarken biri geldi. Bu benim arabamdır diye polise yakalattı. — Peki araba kim'ndi?. — Araba benim değildi ama ar kadaşımındı. Benim arabamı da o kullanıyordu. Arada bir değişti- riyorduk. | — İste gördün mü ben sana ka- nunu bilm'yorsun diyordum a.. Böyle söylersen kodese girersin?, sen reis beye diyeceksin, ki bu ara- ” ba benim değildi ama arkadaşım- la trampa etmiştim. Anladın mı, trampa etmiştim diyeceksin, bunu söylersen reis de: — Eh der mademki sattığı ara- baya karşı kendi arabasını vermiş, | niçin satamasın. Seni de bırakır.. Yoksa doğru.. —Ama trampa etmemiştim, ki. — Ulan sen amma da kafasız- mışsın be.. Mademki trampa et- memiştin arkadaşının malını sen ne hakla satıyordun? Bu muhavere Yenipostanedeki Adliye b'nasınını en üst katımda Sultanahmet Birinci Sulh Ceza | cek bir eğlence aramak mecburiye- ! ' seyler öğreniyor. Ben muhakeme- diyor. Saçları yüzüne karışmış bir | genç oturuyor, üstü başı yırtık bir | ihtiyar da ona bunları öğretiyor. İ Bu ihtiyarı merak mı ediyorsu- nuz? Kanundan bahseden, beraet yolları gösteren fisebilillâh ayvu- katlık yapan bu hayır sahibi de ağzı yanmışlardandır. Kendisine sorulursa: — Haşa.. Der.. El malı eli ya- | kar. Kodese çok girdim çıktım. | Yalnız adım çıkmakla kalıaşdı | beni tanımıyan da yok, onun için | artık öyle şeylere yaklaşıyorum. | Ama, böyle toyları görünce onlara yol göstermekten de kendimj ala- mıyorum. Onlara ders vermek is- tiyorum. Adliyenin hemen her mahke- mesinde vasati otuz kadar seyirci bulunursa, bütün mahkemelerin se yirci yekünu haylı tutar. İnsanın aklma gelen şudur: — Bunların hepsi işsiz güçsüz müdür? Adliyeye bir kaç gün, bir kaç hafta, bir kaç ay giderseniz değiş miyen simalar görürsünüz.. Dai- ma,. Yani her gün.. Hiç vaz'feleri olmadığı halde bütün günlerini mahkeme salonlarında geçiren bu | adamlar niçin buraya geliler. Bu- nu ben de merak ett'm, bir çok de- fa gördüğüm adamlarla konuşa- rak niçin bütün günlerini mahke- mede geçirdiklerini öğrenmek ve bu suretle merakımı yenmek iste- dim. Kırk beş yaşlarmda, gözlüklü bir adam, ismini söylemek istemi» yor, fakat suallerime cevap veri: yarı — Ben bir mütekaidim. Bekâ- i yok. Akşamları kahveye çıkiyo- i kahvede anlatıyorum. Aman gör- i can kulağıyla dinliyor. | bir âlemdir. Hele Altmer Hukuk.. ar... rım, Aldığım maaş beni geçindiri- eder? yor. Bu yaştan sonra hiç bir iş ya" pamam artık. Kendime zevk vere- | tinde idim, Bunu bana ancak mah- kemeler verdi. Mahkeme diy'p geçmeyiniz, Muhakemeler, en me- raklı şeylerdir. Burada insan çok leri takip “etmeğe aşlayalı çok şeyler öğrendim. Yalnız bu kadar değ'l, insanları daba iyi anladım. — Nasıl?. — Nasıl olacak.. Cinayetler, hırsızlıklar, kırıp dökmeler.. Ve sonra senelerce hap'ste yatmalar.. Bunlar büyük derslerdir. Bir diğeriyle konuşuyorum: — Ben on beş sene hapiste yat- mış adamım, Mahkeme dinlemek ! çok meraklı şeydir. Her gün başka | başka şeyler, gazetelerde okumak | kâfi değil, ki.. Gazeteler hepsini yazmıyorlar. Burada en ince nok talarma kadar dinliyorum. — Evin var mı? | — Var ya... Sokak'a yatmıyo- rum a... Dükkâ'wm bile var.. | — Peki dükkânını kim işleti- | yor? —Karım.. Sabahleyin dükkânı açarım.. Mahkemeler açıldığı va- kit gelirim, Öğel yemeğinde gider karımla beraber yemeğimizi ye- | rz. Tekrar mahkemeye gelirim, | akşama kadar dinlerim. Başka biriyle konuşuyorum. Anlatıyor: — İki evim var.. Birinde oturu- yor birinin k'rası ile geçiniyorum. Vaktiyle Mısırçarşısında aktar i- dim. Şimdi artık bu sanat para et mez oldu. Bıraktım. İş güç rum. Eş dostla tatlı tatlı konuşmak gerek. Kahvede her gün aynı lâk- lâkıyat bıktırıyor. Ben yolunu bul- dum, Muhakemede dinlediklerimi etrafımı meyin, Herkes sarıyor Adliyeyi dolduran seyirciler a- rasında her cins insan vardır. Bi- rinci Ceza, İkinci Ceza, Üçüncü Ceza, sulh mahkemeleri, ağır ce- za.. Koridorlar, içerleri tıklım tık lım., Hukuk Mahkemeler'nin önü de Burası bir kadm dalgasıdır. Çar- şaflı, kürklü, cins cins elbiseli ka- dınlar. Herhalde bunların arasın- | da da devamlı seyirciler vardır. İçlerinden birine yaklaşsam bel- ki: İ —A.. Evlâdım. Nicin gelmiye- | yim. Karı koca kavgaları, ayrılma | lar niçin oluyor.. Bunları öğren- meliyim. Diyecek, Bir başkası da: —Ben ağzımn tadımı aldım. Geç msizlik yüzünden kocamdan ayrıldım. Şimdi her gün mahke- meleri dinliyorum. Bir kızım Yar, | Ona iyi bir ders verebileceğim. D'yecek.. Fakat buna cesaret | edemiyorum. Böyle cevap verecek lerini düşünüyorum ama, ne ma-| lüm: — A... Üstüme iylik O sağlık. Sen neci oluyorsun, aman dost-| diye yaygarayı koparmıya- cak?. Burası tekin değil.. HABER — Akşam Postası ikinci teşrin 1934. Yarı ilâh tanınan Beyaz Fil Amerikada! Bu filin kuyruğunu ve kulaklarını sallama! N türlü türlü mânâya geliyor, bunlar üzerind€ (ij ilmi münakâşalar yapılıyordu hin Memleketinde isyan çıktığını İ gazetelerde pek sık okuduğumuz | i Siyam Kralının, Ban koktaki sa- rayında, tamamen oranın âdetle - rinin cari olduğunu ve bazı eski an'aneleri bugünkü medeniyetin hâlâ sarsamadığını söylerler. Bu kabilden, Bankok sarayında | beyaz filler besleniyor!” Beyaz fFi- lin şimdiye kadar belki yalnız â'- dını işittik. Hoş kendini de görme- dik ya... Maamafih yukarda res - mini koyduğumuz ve yükselmiş hortumu ile, esmer fillerden mad- deten hiç ayrılık göstermiyen bu beyaz fil, bir çok insanların mane- vi hayatmda büyük roller oynamış ve oynamaktadır. Beyaz filler, Siyamda Kral sa- rayında belli başlı ünvanlar alıyor lar. Hususi seyişleri, kendilerini büyük ibtimamlarla (yetiştiriyor, insanlar bu hizmette ölüyor, sene- ler ve sönelerce yaşıyan beyaz fil- ler, itibarlarından zerrece kaybet- miyrek, ince ince sesler çıkararak Kralın sarayında Kraldan herhal- de daha çok huzur içinde nesilden nesile intikal ediyorlar. Siyamda b'r beyaz fil öldü mü, onun yerine merasimle bir diğer beyaz fil tayin edilir. Ve ölen fil | dini meras'mle yakılır... İşin asıl mühim tarafı, beyaz | filin Hindistanda hele eski Hin- distanda, gördüğü manevi rağbet- tir. Orada ilâhi bir mânası olan beyaz fil, ve hayvan dünya- sın bu alelâde cüsseli uzvu, mü- | kutsiyetine inananlar cevherler ve ipek elbiselerle en | İ seçme yerlerde bulunur, beslenir, kendilerine fikirler danışırlardı. Evet, size garip gelir.. Beyaz fillere muhtelif mühim meseleler hareketleri pek mânidar sayılırdı. | üzerinde fikir danışılır, onlarm | Bir âlimler sınıfı vardı ki, b'lhas- | sa, bu fillere “sual sorulduğu,, 2a- man hâsıl olan hareketleri tefsir - le muvazzaftı. Halk aşağı yukarı bunu sezerdi. Fakat ciltler dolusu resimli olarak yazılmış kitaplar pek âlâ göster'r- di ki beyaz fillerin cevabı mânası. na olan “kuyruk, kulak sallamala- Yarı ilâh olarak tanınan veyaz fil Pava ve sonradan idama mahküm edilen fil mürebb'si rı,, yahut garip garip haykırmala- rı muhtelif tefsirlerle muhtelif mânalara geliyordu. Bunun için, her fikir danışması bir âlim, yahut “müfessirin heyeti,, ne kat'i ihti yaç gösteriyordu. Fakat H'ndistanda gün geçtik- çe, bu çocukluklar zail olmağa başlamış ve halk #rasindâ çok &s- ki huylu, klâsik ölanlar"büna ina“ nir kalmışlardır. Çünkü, bir beyaz fili, nihayet ticaret meksadile teşhir etmeğe kadar ilerliyebilenler her halde o- na atfettikleri kutsiyetin asılsız- lığını sezmiş demektirler. Evet... Hindistanda beyaz fil, halka teşhir ed'lmeğe başlandı. Fakat, onu görmeğe giden ba- | zı ihtiyarlar arasında gene dudak mırıltıları, arada bir dualar işitili- yor, fili o muazzam haliyle görün- ce gözlerini kıpıştırarak eski bir şaşkınlığın anlaşılmaz yaşıyorlardı. İşte - hafif te olsa - gene bu ta- Hintli San Duvi | cezbesini | Gerçi herhangi sebep vey# 2 ruretle filin Avrupaya gitmesi | rarlaşmıştı. Fakat kimse bun vi fakat etmeğe cesaret edemiy0"" O zamana kadar: (Bahs€ | günler 1927 senesidir) hiç bir yaz fil, vatanından dışarı çi değildi. Güç halle ve bir çok end. İ ve onu müteakıp teminatla üç *” İ li mürebbi bu işememur ed | tir. Bunlardan biri San du Vi9/ i bürü Said Ali ve üçüncüsü bir rücü olan genç Mi Vai idi. gelmişken filin, o zamanlar pü” Avrupada şöhreti dağılmış di ismini de söyliyelim: Ğ PAVA! Beyaz fil Pa Va'yı, muta bazı halkın hayret ve homurtu! rı, bir kaç kişinin dişler'nin gi tısı arasında alıp, bir insanda ha büyük bir itina ile Avi yoluna çıkardılar. Pa Va Londrada teşh'r ef mekteyken, orada bulunan hur bir Amerikan canbazhan nin direktörü halecanından l bir hale gelerek bu fili muhakki Amerikaya da götürmek ve kof” turatı bitt'kten sonra tekrar göl dermek arzusuna düşmüştür, Pa Va böylece dolayısile bir Amerika seyahati yaptıktan s0'f vatana avdet zamanı gelmiş; o # mana kadar hayatlarını bin endi” şeile vs nasılsa koruyabilmek olan yerli muhafızlar manen tt meğe başlamışlardı... Bu korkularımı, inanmadık! bir ilâh olan fil de bittabi yatış ramazdı... Gerek San Du Vi ge i rekse ai ki el | Ali Hind'stana dönmediler. Fi yerli olarak yalnız küçük sürüğü nün bulunduğu bir kafile arası! beyaz ve ilâhi fil Pa Va Kalk? ya varır varmaz birdenbire öl ğü hakeri gelmiştir. İki gün sonra asağıdaki seri j halarla Londra gazetelerinde havadis çıkmıştır: assup yüzdendir ki, o beyaz fili | Avrupaya çıkarmağa cür'et et - tikleri zaman fili götürenlere de, götürlmek istiyenlere de, filin arasında bir kin, sürekli bi rhınç uyandı. Ve neler olduğunu şimdi anlata- s"anda teşhir edilen < be- yaz fil, Amerikadaki vahşi hay- | van tacirleri haber alınca, Hindis- tandaki acentelerine derhal geniş salâhiyet verdiler, Beyaz f li Hindistandan San Fransiskoya götürmek istiyen a - cente, bizim paramızla 80,000 lira kadar veriyordu. Fakat buna mu « vaffak olabildiler mi? Hayır. Çünkü f51 300,000 İ'raya sigorta e- ! dilmişti. Amerikalı acente teşeb- büsten vaz geçti... Sonra İngiliz mehafilinin yarı resmi teşebbüsler'le, beyaz filin Londrada ve oradan sonra bir müddet için Amerikada teşhirine | muvaffak olabilmişlerdir. Yarı bir ilâh olarak telâkk! edi- len bevaz fil Avrupaya nasıl git- miştir? “BEYAZ FİLİN HISMINA UĞRAYAN ADAM, | Kutsi vanın ölümünder gece sonra öldürüldü. “En meşhur fil ürebilein | olan Said Al: tuhaf bir tesadüke ticesj olarak, mürebbisi bulur e | ları ve beraberce leri ku mekten çekindikleri kutsi | il Pa Va'nın Kalkütaya vari maz b'rdenbire ölüşünün i gecesi, Londra hayvanat e dairelerinden birindeki od! ölü olarak bulunmuştur. ayri Arkadaşı San Du Vi ise eld binanın "kinci katında yar3' Jr ğu görülmüştür. Beyaz bir fili, memleketi bif şarı çıkarana lânet yağa” 7 i daha ondan kurtulmak ; MIŞ. Maamafih sonradan 53” m nin gayet gizli geçen bir m , meyi müteakıp İngilter© iy m mahküm edildiğine ye ilde yak netin daha hususi bir vi z Alİ mış ve San Du Vi" nin Si gele ; bizzat öldürmüş oi an

Bu sayıdan diğer sayfalar: