Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
h Beldiği vakit, bahar bitmek üzereydi. —"" Geç kaldık, dedi — kendi kendi- İ "" şöyle düşündü: — Yuvamı hangi kiraz Tik *& kuytu gözüken kursam daha isabet etmiş ©- Lhİ'îı'lııı!.. İ Matnazel, yabüt Madam Kivi ki- Yidin hakkı vardı: Erenköy ve Koz - Yatağınm, bir baştan öteki başa kadar '_h alabildiğine uzanan bahçelerini, ağaçlarının kırmızı çiçekleri, &- —ı:ıllımım yeşil yaprakları kapa - S$taş hiç birisini ötekine tercih ede- Tiyordu: et Nerede!. Diye tekrarladı yeni- $ ve kulaklarını, yeşil ağaç küme- lrinin kapadığı bahçelerde, en tenha, evlerin üzerinde ya başladı. Matmazel Kivi kiviyi — bunda da Makk çıkarmalıyız. Kalabalık bahçele- Fin içerisinde, kuş yuvalarını, ne ka- Daha geçen sene, Kivi kivi a- İcesinin en hüyükleri, bütün tecrübe- 'İne yağmen, bu müthiş felâketlerden "'İ— yakalanmış; bir kalbur tuza- Üma esir düşmüştü. Küçük Kivi kivi, sabahtan öğleye — kadar çok dolaştı. Kendisi bir Mat - / TNazeldi; daha doğrusu yeni evlen - Miİsti. Kozyatağı bahçelerinin üstüne, — Yocuklarını çıkarmak için geliyordu: — Belki, dedi; belki Mösyö Kivi kivi iyi bir yer bulabilmiştir!. Randevülerini, Erenköy istasyonu- ba yakım bir bahçe içindeki havuzun üzerinde vermiştiler. Madam Kivi kivi, yorgun ve telâş- h oraya doğru havalandı; Mösyö Ki- Vİ kdivi, fiskiyenin tam üzerinde bek- : — Çok yorulmuşa — benziyorsun tevgilim, diye konuştu; fakat, o ka - der güzel bir yuva buldum ki bizim £- Yat,.. Tıpkr senin istediğin gibi, bol Zannederim, getirebilmek için de o ka- ; Matmazel, yahut Madam Kivi ki- sonra Mösyö Kivi kivinin göz- lerinin içine baka baka: — Biliyorum, dedi, biliyorum be- Nİ ne kadar seviyorsun!.. Madam ve Mösyö, müstakbel yu- Yalarına doğru uçtular. Madam Kivi kivi güzel bir kadın- İ dit Beyaz göğsü vardı; çifte çatallı A& ğu, biç bir kırlangıç — ailesinde kadar karışık ve nadir Tenklerle doluydu. Kocası Mösyö Ki- Vi kivi de bir sportmendi: O kadar o kadar delice ve intizamsız u- fardı ki, bütün bir kırlangıç ailesi, o- onu örnek gösteriyorlardı: — Hiç bir silâh ona yetişemez, der- ':üı kayatımında Möeyö Kivi kivi gi olmaya çalışmız!. Madam va Mösyö kivi kivi, yuya- harını kurmak için tamam üç gün ça- İablar: Sabahm saat dördünde gü - açmaz yanı başmda Madam Kivi yi arıyordu. İkisi de bir yatakta gibi, bir da - Üüstünde yatıyordular. Başlarımım inde yeşil yapraklar, gecenin sert onları korurdu. Madam Kivi kivi, sabaha — karşı .q'?ölüvikiviyo sokulur: -—'—Bumderdi,bugeauh- soğuk oldu!. Mösyö Kivi kivi, onun başını ka - Batlarmın altına alır, güneş doğunca- | ?::'dll' kendi sıcaklığiyle ısıtmak is- Kivi kivi — böyle yapmaya *eburdu: Karısı uyanıncaya kadar, kahvaltısımı hazırlıyacak, yuvanım çamurunu teda- | ot parçalarından kerestesi- Zetirecek, bütün bunları bir tarafa İK cak, Madam Kivi kivi uyandık - P. *onra da beraber — çalışacaklardı. dr. fazla müşkülâta uğramıyacağız?.. | —3 Eylill 1934 * * - k b r “ * Mi arşı geliyordu: — Niçin, diyordu, niçin, yuvamı- zın kerestelerini ve çamurunu, ikimiz de beraber taşımıyalım?.. Sadece, bu münakaşa hiç bir vakit uzun sürmezdi; yapacakları bir çok | işleri vardı. Derhal çalışmıya başlar- lar; Madam Kivi kivi, ot parçalarımı küçük gagasının arasında — kocasının emrine hazır tutarken, — Mösyö Kivi kivi, bir rençper gibi, hazırladığı ça- murla yuvayı eyice sıvalar; karısı, ga- gasımdaki küçük ot parçasını bu ça - murun üzerine ustalıkla brrakır, son- ra bir kat daha çamur, bir kereste par- çası daha... Akşama kadar böyle çalı- şırlardı. Dördüncü gün yuva bitmişti. Ma- dam Kivi kivi: — Söyle bakayım!.. Dedi, çocukla- rına da bana baktığın gibi — bakacak mısın?.. Her şeye rağmen, kocasmın sada- katini bir kere daha işitmek istiyordu. Mösyö Kivi kivi, henüz bitmiş yuva - nın üstüne doğru sarkan yeşil bir dal- da: — Evet!.. Dedi, evet!.. — Çocuklarımı — artık çıkarabili- rim!. -diye düşündü Madam Kivi ki- vi. Ve Kivi kiviler ailesini dünya yü- züne getirecek olan küçük kuş yumur- talarının üzerine oturdu. Yaz başında, küçük — kırlangıç yavrularının civiltisı ağaç yaprakları - nın arasında artık işitilmeğe başla - mıştı. Bahçe tenhaydı. Her şey, Kivikivi- ler ailesinin istediği gibi gidiyordu: Zalim çocuklardan bahçede eser yok- tu. Ne bir ok sesi işitiliyor, ne de a- gaç dallarına doğru vahşi insan yav - rularının tırmandığı görülüyordu. Bahçenin iki ihtiyar sakini, ekmek kırıntılarımı, sabahım en erken dakika- larında, yahut akşam üstü, bir ağacın altına silkiyorlar; beyaz bir tabak i- çerisinde Kivikivilerin suyunu, dalla - rın en gölge yapan yerine brrakıyor - lar; Kivikiviler ailesini, kendi istedik- leri şekilde yaşamıya terkediyorlar - Kivikiviler mes'uttular, Hele, Mösyö kivi kivinin sinek ya- kaladığı zamanlar, küçük yuvanın i - çerisi bir bayram gününe dönerdi, Da- ima, “zalim!.,, diye konuştukları insan çocuklarının şerlerinden uzak, — yeşil, ve kendilerine hiç bir ziyan getirmi - yecek olan tabiate gözlerini açan kü - çük Kivikiviler, yuvalarından başla - rını dışarı — çıkarıyorlar, babalarının getirdiği böcek ve kurtları o kadar ka- pışa kapışa, lezzetle yiyorlardı ki Kivi- kiviler ailesi, bu dakikalarda, hayat - larının en iyi ve bulunmaz günlerini yaşadıklarına inanmışlardı. Fakat bir gün Kivikiviler ailesinde her şey alt üst oldu. Sıcak bir öğleden sonra ikindiye yakındı. Mösyö Kivikivi: — Ben, dedi, şöyle bir uzanmak istiyorum. — Belki, çocuklarımızal iyi böcekler de getirebilirim!.. Madam Kivi kivi buna şiddetle iti- raz edecekti; birden bire: — Geç kalmamanı temenni - ede- rim, demiş bulundu; gece yaklaşıyor! — Hayır, hayır sevgilim!.. Hemen şuracığa gidiyorum. Kozyatağımı açı - lır açılmaz iyi cins böceklerin yetişti- ğini söyliyorlar. Küçük — Kivikivilere bunlardan bulup getiremezsek, bu gi- dişle, korkarım, havalanmaya cesaret edemiyecekler!.. Aradan yarım saat kadar — ancak geçmişti; Madam Kivi kivi, küçük Ki- vikivilerle dereden tepeden konuşu - yordu. Birden bire, kulaklarını sürat- le ağaç yapraklarının arasında gezdir- meğe mecbur kaldı; bir harp günün- de olduğu gibi, derinden derine ses - ler işitiliyordu: — Ne var, dedi, aca- ba ne olüyor?. Etrafı nezaret için — o kadar hızla havalandı ki, küçük Kivikiviler, müt- hiş bir hissi kablelvukula — titremeğe başlamıştılar. Ufukta, siyah bulutlar birbiri üstüne yığılıyordu; — yapacak hiç bir şey yoktu; müthiş bir yağmur gelecekti. Madam Kivikivi: — Felâket!.. Felâket!.. diye tek - rarladı. Ve küçük yavrularının üstü- ne, o kadar sıkıca oturdu ki, küçük Kivikiviler boğulacak gibi olmuşlar - dı. Yağmur, hakikaten — birden bire ' HABER — Akşam Postası uz yu — İsterüz!.. — İstemezük!.. — Bre urun. . Tarihin iğrenç vak'aları arasın da tesadüf edilen bu naralar, ye- niçeri naralarıdır. 998 ve 1001 hicri yıllarında Üçüncü Murat dev rinde kopan yeniçeri ihtilâlleri saltanat devrinin en meraklı iki vak'asıdır. 998 yeniçeri ihtilâlinde saray sarılmıştı. Mehmet paşa ile defter dar Mahmut efendinin kelleleri isteniyordu. Üçüncü Murat, isyan çıkaranlara -para vererek sustur - mak istiyordu. Bunu duyan yeni- çeriler: — İçimizden her kim para alır- sa vallah beylerbeyi ile defterdar- dan evvel onu öldürürüz.. —diye bağrıyorlardı. İsyan bastırılamadı ve iki kelle yeniçerilerin sinirle - rini yatıştırdı. söşye 1001 yılımdaki vak'a birincisi- ne benzememekle beraber komik bir manzara ile neticelenmiştir. Yeniçerilere para yetişmemişti. Vezir Siyaviş paşa iç hazineden muavenet bulamaymca, tedricen vereceğini vadetmişti. Bu hal, ye- niçerileri küplere bindirmeğe kâ- fi idi. * — Noksan ulufe almazüz.. “-Diye divanı hümayıma doğru a — Bir dakika içinde, Erenköy ve Koz- yatağı bahçelerinde her şey değişmiş- ti. Kara bulütlar, Kivikivilerin yatak- larına değecek kadar yakın geçiyar - | dular. Büyük dolu taneleri ağaç yap - raklarını birer fişek gibi hırpalıyor; rüzgâr ağaçları kökünden devirecek gibi sallryordu. Yuvva, yağmur ve sel içinde kalmıştı. da, yavrularına bir kere daha sarıldı: Madam Kivi kivi, son bir ümitle, toprakları alıp götüren, bahçe duvar- larını yıkan bu yaz kasırgasmın altın- da, yavrularına bir kere daha sarıldı. — Mösyö Kivi kivi bizi kurtarır, di- yordu. Fakat küçük Kivi kiviler, hiç bir şey duymıyacak kadar, yuvada suya gö- mülmüştürler. Dallar kırılıyordu. Her şey, yağ - murun ve dolu tanelerinin altında bit- mişti. : Son bir rüzgâr, yuvanım kuruldu- ğu büyük dalı, çatırtılarla ayırdı. Küçük Kivikiviler, büyük sel dal- Şalarının içine yuvarlandılar. Madam Kivikivi, kasırganın ara - sında kaybolmuştu. Büyük fırtına dindiği zaman, Koz- yatağının yeşil bahçeleri, bir muhare- be günü atlatmış kadar harap gözü- küyordular. Mösyö Kivi kivi, bu mu- harebe gününün nihayetinden, yuvası- na doğru süratle uçtu: — Sevgilim!.. Diye haykırdı. Sev- gilim!.. Madam Kivi kivi!.. Bir akşam üstü, bu harap manza- rayı seyreden bahçenin iki ihtiyar sa« kininin hafif hafif mırıltılarımdan başka bu muharebe gününün ortasında hiç bir şey duyulmıyordu. Henüz yeni evlenmiş olan iki kü- çük kırlangıç, zalim insan yavruları - nın tuzak ve hilelerinden kurtulmak için, yuvalarını, en tenha bir bahçe - nin ağaç dalları arasına kurmuşlardı. Fakat onlar, seli, yağmuru; kasırga - yış çocukların taşlarından daha ziya- de her şeyi harap eden tabiat kuyve- tinin büyük vahşetini unutturmuştular. Zavallı Kivikiviler ailesi!... Kenan Hulüsi akçeden Defterdar kellesi! Sahibi anlaşı_lmıyah bir “Bre vurun!.,, sedası sarayı tehlikeden, Emin Paşayı da kelleyi vermekten kurtarmıştı .ıymetli kına başlamışlardı. İsyan müthiş- ti. Birkaç kelle önlerine gelmeden hiddetleri durmıyacaktı. Başdef - terdar Enis paşanın başımı istedi- ler. Emir paşa, emsali az bulunur, tedbirli, iyi intiba brrakmış bir a- damdı. Bu haberi duyan üçüncü Mu - rat evvelâ ne yapacağını şaşırdı. Sonra para ile isyanı bastırmıya karar vererek: — İç hazineden yüz yük akçe verin.. Emrini verdi. Yüz yük akçe.. Az para değildi ama, bu adamları susturabilecek miydi?. Ne gezer.. Haberi getire- ni bile taşladılar.. Çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdasr üç dört defa gittiler.. — Muradınız nedir? Ulufenizi alnız. Defterdarın başını neylersi- niz.. diye yalvardılar, Fakat üzer- lerine yağan taş — yağmurundan güç kurtuldular.. Kazasker pencereye çıktı: — Ulufeniz verildi. Defterdar âli resuldür. Şerişerife hilâf ola- rak onu nasıl katledersiniz?. dedi. Fakat çare hattıhumayunda bu- lundu. Kazasker bir şey yapama- mıştı. Vezirler hattıhumayunu a- larak karşrlarına -gittiler: Gene taş yağmuru.. Emir Paşanın başı verilmek istenmiyordu. Kimse ©- na kıyamıyordu. En nihayet, Sü- leymaniye varzı Emir Muhsin E- fendiye ve Küçük Ayasofya vaızı İbrahim Efendiye haber gönderil- di: — Sofularmızla geliniz.. dendi. Hoca ve sofular geldiler. Onla- ra vaziyet anlatıldı. Yeniçerilere dinden bahsedilerek Emir Paşa- nın başından vazgeçmelerine ikna edilmeleri tebliğ edildi. Hoca ve sofular, kendilerine çok kuvvetli bir güven ile Yeniçerilerin karşı- larına çıktılar. Uzun misaller ve nasihatlerden sonra mevzuu Emir Paşadan feragat etmelerine dök- tükleri vakit. Birincilerden daha korkunç bir hücumla canlarını güç kurtarabildiler. Yeniçeriler: — Emir Paşanın kellesini iste- rüz.. diye tepiniyorlardı. Hoca vesofuların canlarını kur- tarmak için sıvışmaları gülünçtü. Kafalarından ve yüzlerinden ya- ralanan iki Seyyit: — Bunlara lâf gerekmez.. yorlardı. Çarenin kalmadığını anlayan Defterdar elbiselerini çıkarmış ba şma yeşil bir sarık sarmıştı. Mem- di- lekette kuvvet olarak tanmman Pa- dişah artık karşı gelemiyecekti. Neticede arzusu hilâfına teslim e- dilecekti. Bunun misali de vardı. Hattâ Vezir bile teslim edilmiş- ken kendisi haydi haydi.. Emir Paşa, bütün hazırlıkları yaptıktan sonra: — Kafaya rıza.. diye Yeniçeri- lerin yanına kendi arzusu ile gi- dip onlara vücudünü parçalatma- ğa, kellesini kopartmağa karar verdi. i lar, divan ehli ağlamağa, onu vaz- geçirmeğe uğraşıyordu: — Gitme.. Bir çaresi bulunur.. diyorlardı. Şimdi sarayın içi karışmıştı. Ne olacaktı? Kelleyi — vermekten başka çare yoktu. Emir Paşayı sevmiyen Vezir Boyalı Mehmet Paşa, Veziriâzama: — Devletlü.. diye yanaştı. Bu şahsı nice siyanet edersiz. Geçen « de Mehmet Paşa vezir iken verdi- niz. Şimdi de bir defterdar verip fitneyi defedin.. Diğer taraftan kazasker: ' — Bu divan yezit divanı mr- dır? Ali Resul başmı galtan eder- ler.. Sabrolunsun görelim sabrr- mız neye müncer olur.. diye cevap verdi. | Son çare olarak yeniçeri ağası- na hattı hümayun gönderilerek saraya davet edildi. Saray, çavuş, nefer yüzlerce baldırı çıplaklar dolmuştu. Bu çapulcuların ne şu - nun ne de bunun kesik başında arzuları vardı. Onlar, bir kaç şey çırpabilmek için fırsattan istifade peşinde koşuyorlardı. Sarayın o - dalarma kadar dolan serseri gü « ruhunu bu halrle gören kapıcılar, onları kovmağa başladılar, Bu es- nada, nerden ve hangi taraftan ol duğu anlaşılmıyan bir ses her ta - rafı altüst etti: — Bire urun... diye gürleyen bu ses, bir saniyede yüzlerce baldırr çıplağı Yeniçerilere karıştırmıştı. Gürültü etrafr çınlatmağa başla- mıştı.Mutfak âmire hademeleri el- lerine birer odun alarak can kor- kusıyla dışarı fırladılar. Bunları gören Yeniçeriden serseriler, üze- rimize hücum ediyorlar diye ka- çışmağa, birbirlerinin üzerlerine" atılmağa başladılar. Boğuşma de- vam ederken saraya bir sürü odun vüklü araba yaklaşıvyordu. Bu ava- balar da telâşı şiddetlendirmeğe kâfi gelmişti. Çünkü arabalar kapınım önün- de idiler. Yol kapanmıştı. Fakat, herkes gene bu kapalı yere doğru koşuyordu. Yüzlerce adam ayak altında kalanlara bakmadan ko- şuyor. Ve duvarları tırmanarak canlarını kurtarıyorlardı. Bir kaç dakika sonra saraym bahçesinde yere serili ölülerden başka kimse kalmamıştı. Odun yarması ile, yumrukla ve çiğnene- vek ölenlerin yekünü yüz elli yedi kişi idi. Tek Yeniçeri kalmamış. Emir Paşayı da sahibi anlaşılmıyan bir: — Bire urun.., Narası kurtarmış oluyordu. Üçüncü Murat da bu muvaffa- kiyetten memnundu. İşte tarihten — Bire urun.. bağrışı kurtarmış bir satır: “D) taifenin böy'e münhezim ve madum olduklarına — Sultanı Cihan Hazretleri ziya?e memnun ve şadıman olup Seyavüş Paşaya hit'e'* fnhire ihsan a<tier,,; Tarihten bundan canlı lâvhası olur mu? Niyazi Ahmet ibret i