ll!fol 1934 Sayfadaki resme bakınız — eai “Melina? Melina!./ Seni sevi- ninle buradan kaçmak , n u Bu zalim hükümdarın u.:"di- gel, terkedelim... &._ olsun... inm amcazadesi Ga -| M— lde belki, yüz kere- Ya bu teklifte bulunu- Pra ç:::' Zenç esire, her seferinde Oj Yermekteydi: Nr yok... İmkânı yok... hl?ı." manevt bir çok rabı- Baz ya bağlamaktadır. ân'" soruyordu: ethalde, Sahı — sevmiyor- x"' Münasebet?.. & *diyorum, nefret... ıcyu7 Ondan | im ne şeraitle burıyı Hihl bilmiyor musun? Sen hiı lekette nasıl asilsen, ben| d'!lmndı öyleydim... kıı'" dırlırındın Sirapu- M... Ordumuzun — mağ- a qdq“hu babamım saray mey Mya * Eehtr üzerine oturtulup ui"u benim buraya cariye| iğimi ve raks talimi gördü-| H: & biliyorsun... Gerçi,| Tn 'tükken buraya getirildim... " Zaman bir şeye ermiyor- uu?:t sonraları, damarlarım kan, şuuruma hükmet- Her hakikati anladım.., İnruz N nefret ediyorum... On - ) isterim... Fakat, buna HÜ Söremiyorum... Zira, — bir 4, 35 köpek balıklarının biri- “* yarıştıklarr deniz... Öte — Üzerine basanları sinesi- bir bataklık... Diğer ta- ordu, nöbet bekliyor... ıhyll'kımu. vahşi hayvan - 'İlıiıiı orman... Nereden S s"" © ciheti bana bırak... ?H"hıld- bana itimadın _'v" Sehzadem... Olmaz ©-| Senin muharebelerde Orduları nasıl sevk ve ida Ni dünya biliyor... Fakat, im gibi, beni buraya bağ- Şdi aa laddi manevi rabıtalar “ur.. Onların ne oldukları - uı“""!hyeyım h’“ İnruz Şahı, babamın Ymettar bir zümrüdünü t ..*k hazinesine — koymuş- Zümrüt, bizim dinimiz- _“"-ddeıııı- Onu burada| k.ç.—..ı_ n ';.Ğ'İluo olsun Melina! kvhmdu de alırız... Hazi olsun Te suretle olursa : ’#mus—wıaa_wmr— e e) | beniır im elimdedir... Zaten '*in M babamın da bir. çok 4 Zümrüdün bi, gaşpetti, T küğıt yazar, bırakırım: olanları almıyorum... ! ine tekabül edecek h:ıvbnıı' derim... Böy-| ı_.'î!den hırsizlik — etmiş| Görüyorsun ya, Me| ; ©kadar seviyorum ki, F .:,:_::hh şarta razıyım... Seh kıvrak vücudunu bü- N 'Zadenin yanına — sokul- O , Sit X'ı."llh_p b k,hhdlr yüksek düşünüş-| lâde bir erkeksin.. Seni| ediyorum... — AklIımla,| düşüncemle pek mükemmel bulu-a yorum... Lâkin, ben, hissimle W ka bir adama bağlıyım... Onu seviyorum... Şimdilik on - dan ayrılamryacağım.. — Kim bu?.. — Roy... — Ay... Şu raks arkadaşın?.. Şu... Şehzadenin dudakları ucuna| bir çok kelimeler gelmişti. Fakat çok terbiyeli, çok ince ruhlu hir[ çocuktu... Sustu. Melina devam etti: — Evet, sizin bildiklerinizi ben| de biliyorum... Royun ne ahlâkta | adam olduğundan haberim var... O, Şahın âdi zevklerinin âletidir... O, yalancıdır, dolapçıdır... Bütün fena ahlâklar önda vardır... — Fa- kat, Roy, sade bana karşı samimi- dir.... Sade beni sever, — va- de beni — aldatmaz... — Bana, köpek gibi bağlıdır... Onun için şimdilik onu seviyorm... Eğer ka- çarsam onu da beraber kaçıraca-, ğım... O, benim ayni zamanda sa- na ait olmamı hoöş görür, Gazan- fer Şehzadem... Eğer seni de bu| hale tahammül edersen... Gazanfer: — Bu hale tahammül etmem... -diye kaşlarını çattı.- Fakat, başka | bir şey yaparız.. Ben, sen, Roy, bir de uşağım, mücevheri alır, bu uğursuz. memleketten — kaçarız.. Sen, Royun sevgilisi olarak yaşar- sın... Ne zaman benim ona - faiki- yetimi görürsen kendisini terke - der, bana gelirsin... Ben de ona, birlikte .w-utu mücevherler- den bir tanesini veririm... İstediği memlekete giderek hayatımı te-| min eder . 'Olur mu?.« S vet d ifil8 Bu şeraitle yola çıkmışlardı... Gazanfer Şehzade, hakikaten, zümrüdü hazineden almış ve sev- gilisine vermişti.. Melina, bunu, bütün ecdadının yadigârı olarak, koynunda saklıyordu... Bütün tehlikelere rağmen, iki haftadanberi vahşi hayvanlarla dolu bir arazide yürüyorlardı. Ga- zanfer Şehzade ve uşağı, bir çok aslanlar, kaplanlar, yılanlar öldür müşler, yol açmışlardı... Onlar bu kahramanane hareketlerde — iken, Melina ile Roy, aşk ve sevda ha- yatı yaşıyorlardı. Nihayet, saraydan kaçtıklarının onuncu günü, Melina, bir — geyik öldüren ve pişirmek icin uşağına teslim eden Gazanferin yanına ağ hyarak kaştu: — Ah... Felâket, felâket... — Ne oldu? — Zümrüt, koynumdan kaybol- du... Gazanfer, dehşet saçan gözleri- le Roya baktı. Delikanlı, renkten renge giriyordu: — Benden şüpheleniyorsunuz... Biliyorum.. Fakat, işte, arayın... Üstüme başıma her yerime ba- kın... Ve her yerini açıp gösterdi: — Görüyorsunuz ki yok... Nere- ye saklamış olabilirim?... Bu or- manlardan yürüyüp gideceğiz... Geri dönüp sakladığım yerde ara- yamam.. Zümrüt, maalesef kay-| boldu. | Gazanfer, hazin hazin, sevgili- sinin yüzüne baktı: — Nerelerde oturdunuzsa ara- sak... Belki bu suretle buluruz... Avcı hattına yayıldılar... Züm- rüdün kaybolduğu zamandanberi nerelerde gezdilerse bakacaklar:. di | kit te tramvaya ABER — Akşam Postası ' O HABERr — Akş Zümrüt yüzük ve Karayılan | llı yıl öc amva $irketive İstanbullula Istanbulda tramvaylalm işlemeğe başlamasile beraber halkın şirketten şikâyeti de başlamıştır Istanbul tramvayları, İstanbul| halkını hiç memnun edememiştir.' Hattâ Aksaraydan Bebeğe kadar| yayan gidildiği devirlerde “atlı; tramvay,, adıyle İstanlsıl ıohklı-l rında arzı endam ettiği vakit bi- le Misal mi istiyorsunuz? İşte: (l)l Gazetenin adı: Hadika, Numa- ra 15, milâdi sene 1872 de, Atlı tramvay için yazılan bir kaç satır: "“Tramvay —veya adam kasa- bı— dün akşam da önünden — gi- den vardacı (atların önünden gi - den adam) lardan birini Sultan Beyazıt mevkiine varacak yerde nasılsa ayağı kayarak düşmüş ol- masından üzerinden geçip çiğne- miştir.,, Bu satırlar gösteriyor ki o va- “adam — kasabı,, deniyordu. O vakit bugün vatmanların e- linde kaldığı iddia edilen on pa -| ralara benziyen şeyler de vardı. İkinci bir misal: Terakki gazetesine bir. okuyu- cunun yazdığı mektup: “Geçen gün Köprü başma git- mek üzere Bayazıttan tramvaya biomiştim. “— Bilet almız. “Diye o saat biletçi geldi. Her- kesin aldığı gibi biz de almak üze ——— Fakat, bir saat dolaştıktan son- ra, müthiş bir çığlık işittiler. Bu, Royun sesiydi... Üçü de koştular ve kocaman bir yılanın genç Âşığı bir ağacın göğdesine sararak yam yassı ettiğini dehşetle gördüler... Gazanfer - Şehzade, bıçağını çekti.. Yılanın üzerine yürüdü. O- nu öldürmekte güçlük çekmedi... Fakat Roydan hayır kalmamıştı... Ölmüştü... Na'şı üzerine eğildi. Ağzından çıkan kanlar arasında yeşil bir taş parlıyordu. Derhal anladı: “— Bu ormandan kurtulduktan sonra, kıymettar taşla birlikte ka-| çacaktı... Fakat, ömrü vefa etme-| di.... Rıkıbının bu alçaklığını ıevıı—| lisine söylemeği küçüklük buldu. Onu, teselli etti. Göz yaşlarını sil- di... Ve, ormandan kurtuldukları gün, zümrüdü kendisine iade etti: — Royun uğradığı felâket es - nasında bunu bulduğumu size ha- ber vermemiştim... Tam o feryadı kopardığı sırada, ben de zümrüdü başka bir yerde bulmuştum... -de- di.- Kendisinden nafile vere süp - helenmişim.. Vicdan a>abı çekiyo rum... Herkese karsı h'le yapan, gayri samimi olan bu adam, size| karşı cidden s«emimi idi. Melina, ağlıyarak: — Gördüm.., Kanlar iç'nden zümrüdü aldığınızı gördüm... -di- ye Gazanferin boynuna sarıldı. (Hatice Sürevva) lstanbulda 26 yıl evvelki ordusu yaralılarını taşıyorlar re para çıkarmak için elimi cebi - me soktum, Ufaklık — bulamadı- ğımdan üst tarafımı vermek üzere| herife bir Osmanlı altını verdim.. Meğer tramvayda altın yüz yirmi kuruştan ziyade etmezmiş!!!. He-, rif dört tane mecidiye ve yirmi iki! kuruş ta bakır para verdi. — İstan-| bulda liranın yüz yirmi beş ve me- cidiyenin yirmi dört buçuk kuruşa alınıp satıldığını söyledim — ise de:,, “— Bizim idaremiz almaz. Biz-| de alesseviye yüz yirmi kuruş - iti-| bariledir. dedi.,, “Nihayet ben ve benim gibi a - rabada bulunanların umumu hay- rette kaldık ve göz göre göre bql kuruş ziyan edip Beyazıttan köp- rüye kadar altı buçuk kuruşa gel- dim.,, Gazete, kariinin şikâyetini koyduktan sonra kendi mütaleası- nı ilâve etmişti. İşte — gazetenin mütaleası: “Filhakika tramvay arabaların- da lira yüz yirmiden ziyade kabul olunmuyor. Ve bunun da idare ta- rafından biletiçlerin aldığı — emir| üzerine olduğunda hiç şüphe ol-[ masın. Tramvay idaresi biletcile-| rin yüz yirmi beş kuruşluk altını beş kuruş noksanımma almaları için talimat vermektense müşterilerin para keselerini almalarımı tenbih buyursa elbette daha ziyade isti - fade eder.,, Gazete uzun uzadıya mukabil cevaplar verdikten sonra şunları ilâve ediyor: “Tramvay idaresi hic olmazsa| yüzde kırk para sarraflığa — veya| daha doğrusu gaddarlığa razı ol- sa, böyle para boıdurın'ı; vüzün den fazla varidat olarak sandığı - na yevmive bes on ktıruş fazla gi-| rer. Vehem de kırk para za- rara uğrayanlar “verecekleri u-î dakaya tutup., seslerini çıkarmaz- lar zannederiz.., gazeteleri daima karşı lıuçıvı gehmislerdir. Gazeteler her vesile ile şirketin, memurlarının hılkıl atlı tramvaylar Hareket karşı alması lâzım gelen vaziyı leri saymışlardır. Bunun da bir misali: Gene T rakki gazetesinin yarım asırdı evvel yazdığı bir fıkra: “Şu tramvay kumpânyasi y mu? Şirketi Hayriye idarei ” sab kasına hayır dualar okutacak d receye geldi. Zira bu idare va> tabiisinden çıkmağa ve şeraiti ir tiyaziyeyi ayaklar altına alma; başladı. Vâkıa vaktile şirket um mun —memnuniyetinden — ziyaı nefret ve nefrinine mazhar olm ve hattâ harekâtı hotserane ve k nun şikenanesi hasta bir asker » ferini rüzgâra karşı oturtmakt haya e€tmiyecek mertebeyi bulm idise de dışarı atacak... ve insı sızlığı her ne hal ise ihtiyar ey memişli. Lâkin tramvay memi ları askerlere muamelei zalima ve muhkiraneyi dahi reva görer vücudu milletin ruhu revanı ve ! biri sahih ile vatanın kurbanı ol bir neferi Hamidiye Türbesi p gâhımda koşup tramvay araba nn en arkadan giden birinci mı kiine binmek üzere ayağını ar banın eşiğine kor komaz; bile namındaki haini bimerhamet, | feri merkumu nişangâhı tiği â olan göğsünden kemali şiddet hiddetle iterek yere düşürmüş * “— Burası askerlere yasak Galiba yirmi para ile şirket va; larına binmeğe alıstınız. ö mi?!,, gibi herzeharlık ta etm tir. “Kendisi de o süngünün sa hıfz ve emanetinde yaşıyor. Ed sizliğin mânası yoktur.,, İstanbulda tramvay - işlemı başladığı günden bugüne — ka çıkmış olan bütün gazetelere kmız. Hepsinde tramvaydan kâyet edildiğini göreceksiniz. Niyazi Ahmet (1) Bu-misaller değiştirilmi rek gazetenin üslübu muhafazi dilmiştir.