— Ali Fedai19 sene hapse mahküm oldu Çocuk Sahifesi bilmecesinde he- diye kazananların İlistesi .| Kartpostal kazananlar | Kız lisesi 769 Şükran 126 — Üsküdar | Selimiye mahallesi 2 Hikmet 127 — Darüşşafaka Jisesi 9 İsmail Hakkı 128 — Cibali Yenikapı 13 Keşiş oğlu 129 — 3 üncü mektep Kenan Kâmil, 120 Göldemit mektebi — talebesinden Menahem 131 — Yüksekkalıdırım 33 Mediha 132 — Golsmit mektebi tale- besinden 126 Tsrail 133 — Kasımpaşa “Karaman mahallesi 28 Muzaffer 134— Kadıköy Rıhtımboyu 21 Hasan 135— Mefa lisesi 610 Sabahattin 136 — De- niz lisesi — 173 Vahidet Feyzi 137 — Sen Benova mektebi talebesinden Be- dia Rahmi, 138 — Taksimde 27 Anaı- ı tasya, 139 — Beykozda Ahmet Hulü- ! si, 140 — Sarıyerde piyasa caddesinde b 1 Hikmet, 141 — 15 inci mekteptne Mehmet Suat, 142 — Ankarada Hacı Bayramda Naci Kemal, 143 — Antal- yede Arif Hikmet, 144 — İzmilte Ze- ki Mosut, 148 — 'Ankarada M. M. moktebinden Salâhattin, 146 — Ameli Fayat lisesinden Necati, 147 — İtal - yan mektebinden Mehmet Nurettin, 148 — Pangaltıda Raşel Mizrahi, 149 — Balatta Fener eaddesinde Pe - rükâr Mehmet, 150 — Ortaköyde İh- san Nuri Bey ve Hanımlar. — — Hediyelerimiz her hafta Perşem- be günleri matbaamızda tevzi edilmek- Benim götüşüm: —e LA M A (Baş tarafr 3 üncü sayfada) serbestliyor; harekâtıma bir emni- yet geliyor... y Anadoludan dönenler, eskiden çökük omuzlu, fersiz bakışlı olur- du. Şimdi ise, yüzlerinde bir nef- sine itimat tebessümü var... Eğer mukayese sinninde iseniz, buna, elbette siz de dikkat etmişsiniz-| dir... Fakat devletle alâkadar kimse-| ler haric, halkımız, vatanr pekaz dolaşmaktaydı. Hattâ şu Türk de- nizi olan Marmara'nın bile çevre- sini bilân, vatandaşlarımız arasın- da, on binde birdir... Hemşerileri- mizin yüzde onu bile Ankarayı görmemiştir... İzmiri keza:.. Şimdi, memnuniyetle öğreni- yoruz ki, Nafia Vekili, on yedi bu-| çuk liraya on beş gün, otuz İiraya bir ay ve otuz beş liraya vadeli bi- letler ihdas etmiş. 1Bunlardan bir tane, o müddet zarfında bütün hatlarda nereden nereye isterse vakfeli vakfeli seyahat edebile- cekmiş, 17 buçuk liraya onbeş gün se- yahat... 35 liraya ise iki ay... Ha- vadan ucuz, sudan ucuz.., Memle- keti tanrmak ve kimbilir, belki de insanın hayatında âmil olabilecek bir kârlı işin ipucunu yakalamak, bir baltaya sap olmak... Ecdat, oğluna bir at verir, “Hay di, git, hayatını temin edecek iş bul!,, dermiş... Devlet te, on yedi buçuk liraya bir bilet veriyor: — Bugünkü dünyanın en âsu- de, en emin vatanı olan şu Türki- yeyi gez, dolaş... Ve gözünü aç.. Bak bakalım, nerede kendine mu- sun... Bu biletler, bence, mem - leketi bütün vatandaşlara tanıt- mak fırsatını vermekten maada, bilhassa, böyle bir iş istikşafına yarayacak ve pek çok hem$erile- rin şahst teşebbüslerini halkede- cektir. Ka (Vâ-Nü) bin İt © ; DA Tefrika N: 12 Geçen kısımların hülasası İki arkadaştan biri, bir akşam gezintisin- de, ba Tomanım en karkunç şahsiyeti olan n dama dalr, hatırasını anlatıyor: Bu adam, bir gece dokuz yaşında — kadar, Bir çocuğu çiğnerken yakalanmış ve — kendi- sinden bir miktar para İstemek kararlaşmış- Ü Adam kendisinden hiç ümulmadığı halde bu parayı kikmen makit, kısmen de çek ha- linde derkal veriyor. Fakat çeke attığı İmza Me, kendini tanıttağı isim arasında fark var- dır. İkl arkadaştan biri avukat Aterson © gün, evine dönünce, kendisine — esrarengiz ahhabı Doktor Cekil tarafından — verilmiş uygunsuz bir vasişetnameyi tekrar güzden geçirdi. Şimdi, arkadaşı daktar Cekil'in, bu — kor- kun udam yüzünden uğrayabileceği felâket- deri düşünüyorz Hayd isimli korkunç adamıı bir gece yolu- tn bekllyerek görüü. Bundan sanra Hayd'ın xopayla bir adam öldürmeninden bahscdi. Avokat Aterson val le bernber çıkıyor. Avukat: — Pek âlâ.. dedi. Mister Hayd- m oturduğu odaları gözden geçi- receğiz. Kadin itiraz etti: — İmkânı yok efendim!! Avukat bunun üzerine, yanın- daki şahsm hüviyetini belle et- mek lüzumunu hissetti. Ve , onun polisten, Mister Nevkomen oldu- yi tahkik-için palis- | ğunu söyledi. vafık bir faaliyet zemini bulur-. BreR Kadının yüzünde garip bir me- serret ışığı yandı. Bu sefer: — Aman, diyordu. Başma bir şey geldi muhakkak!.. — Nasıl ol- du?. Söyleyin.. Zabıta memuru ve avukat, bi- ribirlerine bakıştılar. Zabıta memuru: “— Mister Hayd'ı pek sevme- diği anlaşılıyor,, diye işaret ettik- M Melinanın gözleri önünde, âşıkı sarmış sıkıştırıyor, sıkış TüsİLi Iki Yüzlü Adam Bütün dünyaca tanınmış, fevkalâde meraklı zabıta ve tahlil romanı 6-8.934 ten sonra kadımna dönerek: — Haydi bakalım, dedi. Şimdi benim ve bu efendinin, evi şöyle- ce bir dolaşmamıza müsaade ede- ceksin... Mister Hayd'ın iki oda işgal ettiğini gördüler. Fakat bu odalar fevkalâde şekilde ve zevkle dö- şenmişti. Bir dolap, şarapla dolu idi. Tepsi gümüştendi. Peçeteler, gayet iyi cinşten.. Duvarda, güzel bir tablo asılıydı.. Avukat bunun gene Dr. Cekil'in bir hediyesi ol- duğuna hükmetti.. Güzel — renkli halrlar göze çarpıyordu. Bununla beraber, şu dakikada, evi bir hırsız taramış gibiydi. Her şey yerini değiştirmişti. Oraya buraya elbiseler atılmış, elbiselerin içi dışına çevrilmişti. Çekmeceler açıktı. Ocakta, henüz yakılmış olduğu hissini veren bir kâğıt külü yığın: görülüyordu. Gene bu kül yığını arasında polis komiseri, bir çek koçanı gördü. Koçan, sık ve katı olduğu için, ateşe mukavemet etmiş, yan- mamıştı. Kapının arkasında, mahut bas- tonun öbür yarısını buldular. Polis memuru bu izlerden fev: kalâde memnun olarak, hem, hü- nı, kara bir tırıyordu. — AYazısı hikâye sütunumuzdadır) viyeti henüz tayin edilebilecek çek| koçanmı bankaya gönderip, hâmi Ti namma binlerce liranım mevcut olduğunu öğrenince tam bir itmi-| . nanla ayrıldı. Bütün bu delillerden sonra, a- vukata: Ç X ği gönül açıcı yermi ;ılan, ağaı;n Çeviren; Rikmet Münir — Artık katil elimde sayılır, diyordu.. Bu adam deli olmalı: Bastonun diğer parçasını evinde bırakıp gidişi ve çek defterini kâ- milen yakmayı ihmal edişi hiç de akıllı kârı değil.. Şimdi, onu ban- kada beklemeliyiz. Her halde pa- raya ihtiyacı olup gelecektir. Fakat bu son kararı yerine ge- tirmek biraz güçtü. Çünkü Mister Hayd'la çok az kimse ülfet et- mişti, Ailesini bulup çıkarmak mümkün değildi. Fotoğrafını al- dırmamıştı. Onu şeklen tarif ede- bilecek birkaç kişi varsa, her biri başka başka şeyler söyliyordu.Yal nız bir noktada müttefiktiler. Bu adam, hepsi üzerinde de ayni ma- lül insan tesirini bırakmıştı. Mektup meselesi Akşama doğru Mister Atersou Dr. Cekile gitti. Kapıyı açan uşa- ğı Pol'dü. Avukatı bir avludan geçirdi. Bir zamanlar, güzel bir bahç- olan bir avludan.. Sonra, lâboratuvar, yahut teş- rih odası,, diye anrlan bir yere girdiler. bir cerrahın varislerinden almış- tı. Kendi meşguliyeti, daha ziyade kimya üzerinde olduğu cihetle, bu yeri istediği gibi değiştirmiş, lüzumu derecesinde bir şekil ver- mişti. : Aterson, arkadaşı Cekil'in BU odasma daha ilk defa giriyordu. Afal afal bakarak etrafı tetki- ke koyuldu: — —————___S_G/ Doktor, burayı, gayet meşhur| — Öğle vakti Kadıköy iskelesinde bİ” birimizden ayrıldığımız arkadaşla şam geç vakit gene orada birleştik. O gün o, Moda, Kalamış, Caddt * bostamı, Suadiye plâjlarını — dolaşmik ben bir ahbabı ziyaret için Acıbadeti kırlarıma çıkmıştım. Akşam üstü beni tekrar — iskeledt gören arkadaş yüzümü, gözümü, Ü* mü, başımı hayretle süzdükten so0f * ra: — Bu ne hal yahu? Dedi. — Ne var halimde? — Daha ne olacak, geç aynanli karşısına da suratına, saçlarına, göm * leğinin yakasına, pantalonunun pâ$” sına, iskarpinlerinin yüzüne bir Küllükten mi geçtin, külde mi yuvâf” landın, yoksta bir evin balkonundaf — üstüne minder, kilim, halı, hasır gibi bütün ev eşyasını mı silktiler? O zaman arkadaşın ne demek istt” diğini anladım. Acıbadem kırlarındaf dönerken İskeleye karadan * geli tercih etmiş ve ağaçlıklar arasındaf Uzunçayır tarafına inip Gazhane yoli” le Kuşdiline çıkmıştım. Fakat nasıl çıktığımı iskelede ay * naya baktığım zaman anladım ve vE pur Köprüye gelinceye kadar vapurtf kuytu ve loş yerlerinde vakit geçir * dim. Çünkü aynaya baktığım 22 hani, diyebilirim ki, bende kalabali yanına çıkaçak yüz, surat kalmamış # biydi. İskarpinlerimin burnundan kamın tepesine kadar her tarafım içindeydi. Hem öyle bir toz ki, terle karışt! yüzümü, âdeta, Akay vapurlarının ni işten çıkmış kömürcülerine dön müştü, Gazhanenin tozu nedense b ka yerlerin tozundan daha çok es * | mer.. Âdeta koyu kurşuni.. j Onun için insanın çok terli yüzü' | ne yapışlı Tıydi, insan biraz dt kömürcü çırağına dönüyor, sonra, mi” şallah, İstanbulun hemen hiç bir tarff fında bu kadar bol toz yok... Sade tof mu ya, buradan gittikten sonra, gelir” ken sağda kalan teneke mahallesini? evlerinden bu ,topukları geçen torüt üzerine yer yer ve renk renk nılu-ıi” gibi oradaki temizlik amelesinin Ji biçimsiz, pek göze çarpan halâlarınt? simsiyah mayileri de bu tozlu yola *” kıyor. — Sonra Gazhane çeşmesinin 00 öyle pis, öye berbat, -öyle iğrenç B halde ki, insana âdeta caddenin © sında uluorta ve kapkara bir lâğım ğusunu veriyor. Tifo dolayısiyle tarafındaki açık lâğımlar kapat Kadıköyünde Gazhane mahallesit bu mundarlığına da bir çare buli az fena olmaz! Talimhaneden Acıbademe giden VÜ Kadıköyünü Çamlıcaya bağlıyan da adamakıllı tamir istiyor. Hele halkın hava almak için hıcaya çoktaşındığı bumevsimde tümt0” çukurlu, fakat çok işlek yola — baktitfi da içimden bari kuvvetli bir İ yağsa, dedim, buralardan seller ıM'ı belki bu çukurlar kendiliklerinden ı'u_. lar, ve tümsekler kendiliklerinden © — zelir, o zaman halk ta: — Bereket versin yağmura!. y Diye Rasathane müdürü Fatin B” ye teşekkür eder!. 148 Seyyar haberci Z ( ELAEFEECAETSELEKSE Cekilin yığınla talebesi, İNJ | sini terketmiş bulunuyordu. Ortalıkta ölü bir sessizlik "' dı. Odanın zeminini, pıketle“u' dökülmüş bir takım talaşlar örtk yordu. Masalar üzerinde kimya df vatı, balonlar, tüpler göze 'G"" yordu. (Devamı var)