— Böyle olmaz — azizim, — öksürü- ğünü tedavi için doktordan ilâç alma- İrsın ! Romancı (romanını dikte ederek) — Sevgilim, seni dünyanın en derin aş-| kiyle seviyorum, Mes'ut olmamız için.. Steno daktilo — Bunlar da roman- | da mi, yoksa... w ç Şen Fıkralar . TIrende nişanlılar Yeni nişanlarmışlardı, genç kızın Adanada bulunan halasının yanına be- raberce gidiyorlardı. İki genç, kom - partımanda yanyana oturmuşlardı, ne- şe ile şundan bundan konüşuyorlardı. Delikanlı, nişanlısını çıldırasıya se- viyordu ve kompartımanın o kadar ka- | Tabalık olmasına da pek canı sikiliyor- du. Tren Birdân bir tünele girdi, iki dakika kadar kâranlıkta kaldıktan son- ra yolcular tekrar aydınlığa — çıktılar. Kız, nişanlısına bakarak — gülümsiyor- du. Genç adam, onun elini tuttu, de - rin bir telehhüfle: — Ah, dedi, tünelin bu kadar uzun süreceğini bilseydim... Genç kız merakla: — Ne yapardın?. Genç kız hayretle sordu: — Ah.. Sen değilmiydin?. Doğru değil mi? — Sana geçen sene beş lira ödünç verdiğim zarman, bu paraya ancak bir gün için ihtiyacın olduğunu söylemiş- tin!.. Halbuki... | — Doğru söylemiştim. Beş lira, bir | gün içinde bitti! Grtrmeseasease voRLERArAAa vi YADLAEASANARLESARSE DY YAK Körsana endd | kar kahvesine kadar atomobili Birotomobilhikâyesi Refik, biriktirdiği para ile kulla « nılmış bir Ford almıştı. Artık her Cu- ma karısiyle beraber otomobil gezinti- sine çıkryorlardı. Göçen gün yene gerzmeğe çıkınış - lardı. Fakat, aksilik bu ya, otomobil yolun en tenha birden — bi- 're zınk diye durdu! yere indi, motörün üstündeki kapağı açtı, motö- baktı. altına yerinde Refik rü karıştırdı, benzin deposuna Ceketini çikararak olomobilin yatıp kan ter içinde bozukluğun nere- de olduğunu anlamuığa çalıştı. Fakat beyhude! Bir türlü keşfedemiyordu. Tamirden ümidini kesti. Şimdi ne yapmalı? Yol tenha idi, hiç bir otomobil de geçmiyordu. Ye - gâne çare bir — çeyrek ötedeki iterek saat götürmek, otomobil uğrağı olan orada beklemekti. Refik otomobili iterek başladı. Karısı direksiyonu tatüyor, etomobili idare etmeğe çalışıyordu. Bu iş onun çok hoşuna gitmişti. Fakat garip değil mi? yürütmeğe Yürütmesi evvelâ şöyle böyle ko- lay gelen atomobil bazan hafifliyor, bazan da fevkalâde ağırlaşıyordu. Za- vallı Refik kanter içinde kalmıştı, dur- du: — Ben bu işten vazgeçiyorum, ta- katim kesildi. Polis (Çocuğa hitaben) — Çabuk, İ soön sür'afle takip et ve yetiş!.r. Cemile buna üzülmüştü: — Ne fena, dedi, ben de otcmobi! kullanmasını öğrenmeğe başlamıştım. Fren bile yapabiliyordum, EONGUNRU G VENNCCRCAKEEKRE A CEKEURURRA KA KK CU KGG KEEE e REE — İşte son model bir radyo, efen- dim ! Teferrüatı o kadar basittir ki, bir çocuk bile işletebil! — Benim korktuğum şey de bu! — Sen beni öldürmekten — vazgeç arkadaş! Şimdi — mahkemeler tatil: (. | dam kararı verilinceye kadar haftalar- ca hapiste yatacaksın! Plâjda bir gün Kumsal dedi: Benim ol! Sevgim kumlarımdan bol! Yumuşacık kucağım... Sevda gibi sıcağım. Seni ısıtacağım ! Güneş dedi: Benim ol! Sevgim ışığımdan bol! Temasm yakar teni, Bakır yapar bedeni. Bakır yapayım seni! Deniz dedi: Benim ol! Sevgim sedefimden bol! Kalbim her şeyden derin Kollarımdadır yerin, Gel yıkan serin serin! Biraz kuma uzandı, Biraz güneşte yandı; Denizde de yıkandı. Oldu akşama kadar, Üç âşık ta hahtiyar! YA A MADT Kedisi hanımından baskın!.. | Hirsız: — Gümüş takımlacı n#tÜğ Kibar ev sahibi — Çıldırdınız #” azizim, beni hizmetçi mi sanıy? Hâkim — Bu hanımı sokak ortafiir da kuc ğıniz zaman sarkıoş SĞ — Maznun — Han mak kâfi değil mi? ' Şen Fıkralar — | | Kamara numarası | Ali Veli Bey dalgınlığiyla meşhur- dür, Geçenlerde İzmire gidiyordu. İs - | tanbuldan hareketinin ikinci günü —©- nu Egenin içinde bir bir yukarı telişla dolasırken gö . AN Veli | Bey kendi araştırmasının - bir netice vermiyeceğini anlamış olmalı ki, niha- | yet bir kamarota sordu: | — Kamaramı bulamıyorum, numa- rasını unutmuşum! Kamarot, ikinci mevki kamaralara baktığı için ne Ali Veli Beyi tanıyor, | ne de kamarasının numarasını biliyor- | du. Bunun için belki faydası olur dü- şüncesiyle: — Kamaranız başta mı, kıçta mı? Ali Veli Bey Cevap verdi: — Şimdi hatırlıyorum, penceresin- den bir deniz feneri görünüyor? Ne öğrendim? — Muallim Bey, ben bugün ne öğ- | rendim?.. | — Bu da ne demek?,. — Ne bileyim ben? Babam her ak- şam “Bugün mektepte ne öğrendin?” diye sorüyor da..! ÖO kadar yanlış ki.. — Hoca, senin vazifelerini yapar- ken benim yardım ettiğimin farkma vardı mı? Çocuk, babasının bu sualine karşı başını salladı: — Galiba anladı, baba! — Yaa! Nereden anladı? — “ Bu kadar yanlışr, senin yalnız başma yapmış olman mümkün değil!” dedi de! büngi: tarafta-idi, | Dayağın sebebi ne imiş? — Olur şey değil!.. Demek sizi $7 ne dövdüler, ha?... — Ah, evet... Maalefes! Baksanif” halime! — Vah, vabis Yanılmıyorsam, * Şi dördüncü defadır ki... . — Hayır.. Altıncı defa! — Peki, bu civarda bu kadar düf” manınız mi var?...Bu pek sakin mü” bitte dayak yeme vakalarının kahrâ * manı hep sizsiniz! — Hayır, Hiç düşmanım yok... B ni tanıyanlar, el kaldırırlar mı biç! — Acaip! Şu halde? — Efendim, talihsizlik yüzünden F şıma bu haller geliyor. Beni başka$! ” na benzetiyorlar! — Kime?.. | — Fazla ücret yazan şirketin İ" | sildarına! / Bir cevap Amerikalının birine sormuşlar! — Sizin memlekette boşanı neden bu kadar çoktur?. Amerikalı cevap vermiş: j kadığın gün üç