CUMHURİYET 17 Birincikânun 1938 ADLiYEDE VE MAHKEMELERDE Bir tencere davası Ortaköy cinayeti Dünkü muhakemede bir çok şahidler dinlenildi Geçen yaz Ortaköyde olan bir cinayetin muhakemesine İstanbul Ağırceza mahkemesinde dün akşam devam edilerek, birçok şahid dinlenilmiş, şahidlerin dınlenilmesi iki buçuk saat sürmüştür. Bunlardan bazılarının muvaceheleri de yapılmıştır. Öldürülen, şoför İsmaildir. Onu öl dürmekten iki kişi mevkuf; biri bahriyeli Sadık, diğeri Tekirdağlı İzak... Her ikisı de, suçu birbirlerine atfetmekte musır... Şahidlerden Mehmed Yılmaz, Orta köyde, kahvesi önünde İzakla İsmaıhn karşılaştıklarını, Izakın İsmaile: «Gene mi geldin sen nakliye şjrketi şoförlüğü ne!» diye çıkıştığını ve ona karşı savurduğu bir lâkırdı üzerine İsmailin: «Ben rkeğim» dediğini, kendisinin ocaktan müşterilere kahve getirirken de «Allah, yandım» diye bir ses işittiğini söylemiş, sonra da Sadıkla Izakm kaçtıklarını anlatmıştır. Izak, katle iştirakini inkâr yollu ifa desini tekrarlamış, Sadık, şöyle detniştır: Bu mesele, kadm yiizündendir. Bakkal Habibi çağırınız, o işin içyüzünü biliyor. îzakm bir metresi vardı ki, İsmail o kadma göz koymuştu! işte bütün mesele bundan çıkıyor! Ortaköyde Katmek sokağında Nazlının aartımanmda 1 numarada oturan Şevkiye ile yanında iş gören İpek, şahid olarak, sabahleyin bıçağın, bahçelerinde bulunduğunu anlatmışlardır. Tahkikatla, gece cinayeti müteakıb o apartıman bahçesine atıldığı anlaşılan bu bıçak, kurşun mühürle kapalı bir paket içerisinde mahkemeye getirilmişti. E. C. 938 1243 etiketli paket açıldı, beyaz saplı bir bıçak iki kadına gösterildi; başlarını salladılar: Budur! Sadıkla İzaka, bahçede kana bulan mış halde bulunan bıçağın kendilerine aid olup olmadığı sorulunca verdikleri ce vab şu oldu: Hayır! Zahire, Yaşar, Rafael, Dimitri Telemaros v.s. daha birçok şahid, türlü ifadeler vererek çekildiler. Bunlardan Dımitri Telemaros şahidlik ederken, İzak şu iddiada bulundu: Vak'ayı asıl gören budur, korkudan söylemiyor nasıl olduğunu! Ben, söyledim gördüğüm kadarmı! Başka şahidlerin çağrılması için muhakeme kaldı. Bu muhaketne esnasmda, mahkeTi.e salonu hmcahınc dolmuştu. Ortaköy ahalisinden pek çok Yahudi, muhakemeyi merakla takib ediyordu. Telefonla evlenme Amerikada bu nevi izdivaclar alıp yürüdü Her işi sür'atle halletmek meraklısı olan AmerikalılaT, bir müddettir evlenme işini de telefonla halletmeği gözetiyorlar. Muayyen bazı muhitlerde bu itiyad, son zamanlarda bilhassa artmıştır. Fakat, Şikago mahkemelerinden birinin hafta içerisinde verdiği kararın, telefonla evlenmeleri bundan sonrası için suya düşüreceği sanılıyor. Şikagodaki bir nikâh memuru, gece derin uykuya dalmışken ısrarla çalınan telefonla uyandırılıyor, sevişen bir çift tarafından rahatsız edildiği söylenilerek nikâhlannın hemencecik kıyılması rica ediliyor; çünkü, birbirleri için, sabaha kadar bekliyemiyecek kadar yanıp tutuşuyorlarmış... Zaten iki şahid de telefon höcresinde hazırmış. Bunun üzerine uyku sersemi nikâh memuru, evleneceklerin ve şahidlerinin isim ve adreslerini tescil ederek nikâhı kıyıyor. Bundan sonrası, hem nikâh memurunu, hem de taraflan şaşırtıyor. Ertesi gün nikâh memuruna şiddetle çıkışılarak, geceleyin telefonla evlenen çift birkaç gün geçince mahkemeye çağırılıyor ve nıkâhlarının sahih olmamaüna binaen hükümsüz ilân edildiği mahkeme kararile bildiriliyor. Alâkadarlann resmî vesikalan görülmeden, sahiden isim ve adresleri veTİlen kimseler olup olmadıkları anlaşılmadan yapılan bu gibi tesçiller, birçok karışıklıkları mucib olmuş, bu arada ya hususî maksadla, yahud da sadece muziplik olsun diye başkaları tarafından başkalannın biribirlerik evlendirildikleri görülmüştür. Avrupanm 140 kuruşluk Meyva Tuzlarına mukabil M Sekiz Şişe 25 misli 4 0 22 6 0 mıslı kr. misl iştihasızlık • Hazımsızlık Şişkinlik Bulantı Gaz Sancı Mide bozukluğu Dil Barsak ataleti inkıbaz Sarılık Safra Karaciğer Sıkıntı Sinir Horlamak ve biitîin mide ve Barsak rahatsızlıklarına karşı H A S A N Meyva özü «Sana mencere değil, fakat teı.cere verdim» Malının cedbeced yadigâr olduğunu söyliyen ihtiyar onu komşusundan alması için hâkime yalvarıyor Davacı kadın, telâşla atıldı: Bakır, dıyordu, bakır tencere! Çe | 1 Müsaade et, evlâdım! Benim mutkiçle değıl, kazmayla vursan, gene bana mısın demez; öyle sağlam! Hani o şim bağımda başka tencere de var, elbette; dıkı alafranga tencereler gıbı entıpüften bugüne bugün bunca yıllık ev kadmıyım. değil! Ne diyorlardı o frenk tencereleri Bir tek tencereli olur muyum hiç? ne, av. demin dılimin ucundaydı?.. Şey Pekâlâ; fakat orasının davaya taHah, buldum; alamıyorum mu, anlamı alluku yok! yorum mu, nedır?. İşte öyle birşey! Olsun! Ben söyliyeceğimi bitire Salonda hafif tertip gülüşmeler du yim de! Ve kadın, kelimeleri birbiri arkasısıra yuldu. Bol çarsaflı şışmanca kadm, bıtevıye duramıyarak, kâh sağa, kâh da so yuvarlıya yuvarlıya, çabuk çabuk, ağzmda tükrüğü kururcasma bir hararetle: Ia sallanıvordu davacı yerinde... Bu tencere, dedi, hepsinden kıy Alfr "um, anne, alâminyum! metlidir. Bizim aileye cedbeced yadigârBöyle fısıldıyan, davacı kadının az berisinde, muhakemeyi dinliyenlerin ta dır. Bakırı eski zaman bakırı.. Sizin davanız.. ön safında duran süslüpüslü kızıydı. Sonra zamanla da bakır tencerenin Süslüpüslü kız, güldüğünü belli etmemeğe çalışırcasma bır gülüşle, fısıldadı: kıymeti arttı, evlâdım! Herkes alafranga Ne demek istediğini anlatamıyor tencereye heves etti edeli, bakır tencere sun da; hic kimse birşey anlamıyor tabiî, azaldı, azalınca da antika oldu, tabiî! Siz alaturka, alafranga tencere sen yanlış söyledıkçe.. bahsini bıraksanız da, şu davanız.. Anne, kızını daha fazla azarladı: Davam mı? Davam, işte tencere Sus, üstelik bir de bana karşılık davası, evlâdım! verme, elâlem yabancılar önünde, kız! Salonda gene hafif tertip gülüşme Anlamazlarsa anlama«ınlar; kime ne! ler Bu arada işin bir noktası, dava A a.... edilen koyu renk yeldirme, başörtülü, or Aası, maası yok; ben ne söylediğita yaşlı, boyu upuzun kadının, gülme mı bılırım. Sen karısma! Dava istidasını agır ağır gözden ge mekte adeta inad edercesine durması, hatta gülmek, ya da gülümsemek şöyle çirmekle meşgul reis, başını kaldırdı: bir yana, davacısı kadının bütün söyle Gürültüyü kesıniz! Mahkemede konusulmaz. Ben ne sorarsam, ona ce diklerini her işitmede kat kat surat as ması.. vab vereceksiniz; o kadar! Anlaşılan, siz davanızın esasmı döYanını belını alamıyan yaşlıca kadın, ne dolaşa anlatmaktan vazgeçemiyecekbir omzile berisinde duran kızını işaret sınız. Şu halde kısaca benim sorduğuma edip: Guva ben alafranga tencerenin a cevab verip, hemen susun! Siz, mahalle lını doaru söylemeğı becerememışım de, komşunuz olan bu kadına tencerenizi îedı, kücÜLÜk bovile bana bu vastan son emaneten verdiğiniz halde, o, tencereye temellük iddiasında, öyle mi? ra doârusunu belletmeğe kalkışıyor! Davacı kadın, tereddüdle: Reıs, kıza baktı: Ha, evet! dedi, işte öyle aşağı yu Sız, bıraz öte tarafa geçer misi karı!.. Pek iyi kavrıyamadım ne demek nız!.. Daha uza^a, daha uzağa! Komşumun Birden, önündeki kâğıdları bir daha istediğini, evlâdım, ama emanete hiyanet ettiği doğru! gözden secirip, seslendi: Tok bir ses: Hem siz davada şahidsiniz, gali Hâşâ! ba? Evet! Bu tok ses, Kadırgada oturan Nebile O halde dışanya çıkın! nin dava ettiği Esmanın sesiydi. Reis, ona Kollarını göğsü üzerinde kavuştur dönerek, dava edilen sıfatile diyeceklerimuş, yanda duran mübaşir, muhakemeyi ni dinlemeğe hazır, bakınca, uzun boylu kadm, devam etti: r dinliyenlere dönerek, ihtan şümullendir Hâşâ, kabul etmem! O bana ten Davada şahid olanların hepsi d: cere, mencere vermedi hiç.. şarıda bekliyecek! Davacı kadm, öfkelendi: Verdim pekâlâ! Sana mencere Davacının kızınm peşisıra, kadm, ervermedim, ama tencere verdim pekâlâ.. kek birkaç kişi, koridoru boyladı. Şimdi, siz davanızı anlatın. Fakat, Nasıl da inkâra cesaret ediyorsun? Benim şahidlerim var! kısaca! Benim de var! Ben zaten uzun lâkırdıdan hoşlanReis, bir ihtarla iki tarafı da yatıştırmam, demin bizim kız karıştı da lâfa Kızı bırakın şimdi! Sizin bir ten dı. Esma, gözlerini kapayıp inkâr yollu cereniz varmış, bu tencere.. kaşlarını kaldırdığı sırada, reis, müba Tencerem, sağlam bakırdandı; o yeni frenk tencereleri gibi alamiyorum şire şahidleri çağırması için işarette bu mu, anlamıyorum mu, yoksa başka birşey lunmuştu. îlk şahid Nebilenin süslü kızı Müzeymi, ne karınağrısıysa işte, öyle entipüf yen... Gülme nöbetine tutulmuştu san ten Olmadığını anladık. Bir tane ba ki... Kısaca şunu söyliyebildi: Annemin dediği doğrudur. Ema kırdan tencereniz vardı; bu tencereyi HASAN MEYVA ÖZÜ kullanmız Birçok tehlikeli hastalıklara kapı açan mevsimin müthiş bir afet salgınıdır. Bundan korunmak sağlığımızın. esasım teşkil eder. Sabah, öğle, akşam büyükler günde 3 aded, küçükler bir aded BİOGENİNE Drajesi alırsa daima grip, nezle, enfloenza gibi hastalıklardan korunurlar. BİOGENİNE kanı kuvvetlendirır. Haricden gelecek mikrobları öldürür. Sinir ve adaleleri sağlamlaştırır. Uz viyeti her tehlikeye karşı kuvvetli bulundurur. Her eczanede bulunur. G RiP ••••••ıa«ıııttııtıııt Mide için her yemekten sonra 1 2 tatlı kaşıfı yanm bardak su içinde ve müshil için her sabah veya gece yatarken aç karnına 1 2 çorba kaşığı yanm bardak su içinde köpürterek içmelidir. HASAN MEYVA ÖZÜ meyvalardan ve meyvalann özlerinden yapılmış bir harikai san'attır. Avrupa ve bilhassa tngiliz meyva tuzlarmdan daha yüksek olduğu kat'iyetle sabittir. Buna rağmen Avrupa meyva özlerinden beş misli daha ucuzdur. HASAN MEYVA ÖZÜ yalnız bir türlü olup şekersizdir ve çok köpürür traş biçakları v e J I LET traş makineleri iki ayn par çadir. Bunlar , Dirleşmeyince * mükemmeliyet ' temin olunamaz " Bir grlpin almadan evvel Istırabın ve ağrının en şiddetlisini en kolay ve çabnk ve en ucuz geçirmenin çaresi bir kaşe GRIPIN almaktır. Mideyı bozmaz, böbrekleri ve kalbi yormaz. So/?<<a ., Aldıktan beş dakika sonra net olarak bir tencere vermiştir bu kom na! A a, a a! Reis, gene ihtarla bir yatıştırma saf şusuna Dava edilen, şaşırmışçasına, masaya hasını müteakıb, davanın çağırılan öteki tutundu; şu sözler ağzından döküldü: şahidlerile meşgul oldu. Asliye ceza mahkemesi salonunda bu Onun, ama..... davanın celsesi sonunda, davacının reise Davacının ağzı kulaklarına vardı: hitabla en son söyledikleri: Ha şöyle! Cedbeced yadigâr tenceremi sen Onun, ama.... Emaneten bende den isterim ben, evlâdım! Al bu kom durduğunun aslı yok; çünkü bana sat şum olacak kadmdan da ver bana! A a! tı! Davacının gözleri faltaşı gibi açıldı: Guya ben ona satmışım, ha?.. Ilâhi, ne Ne? Sattım mı? A a, şimdi çat di diyeyim, bilmem, ki! Ne olursa senden ye ortamdan çatlarım! A a, a a!. Kız, olur, evlâdım! A a! İlâhi bak, ne diyor, ayol? Guya satmışım odırmış, gösteriyordu. Parmaklarınm arasmda bir tutam kıl var. Sanırsınız ki bir çekişte Haşmetin bütün bıyıklarını yolmuş, koparmış. Bütün bunlar, bir iki saniye içinde oldu, bitti. Hep birden o yana dönmüş, bakıyorduk. Haşmet, sanki birdenbire ortadan yok olmuştu. Kamarotlardan ikisi, demin onun oturduğu koltuğun içinde çırpınan, kıvranan bir genci kollarından yakala mışlar, kaçırmamak için uğraşıyorlar. Bu gene, ona o kadar benziyor ki... Haş met, yakışıklı bir erkek, bunu kaçtır yazıyorum. Fakat bıyıksız olunca büsbütün güzelleşti. Yalnız takma bıyıklarm altından gene bir gölge göründü; birkaç gündenberi uzamış bir tıraşm gölgesi... Sadeddin Necmi, Fehminin elindeki bıyıklan aldı: Bizim bildiğimiz, eskiden, gizli bir kötülük yapacak adamlar, takma bıyık, sakal takarlar, tanınmamak için herkesin ortasına öyle cıka'lardı. Bu, onun tersine... Haşmet Beyin eskidenberi bıyıklan var. Efendisini öldüreceği gece bıyık1 arını tıraş ediyor, büsbütün tanmmaz oîuyor. Fakat bugün tıraş edilen bir bıyık ertesi günü yeniden çıkmaz ki... Onun için de takma bir bıyık hazırlamış, onu Ucuz Tesirli Zararsız icabında günde 3 kaşe alınabilir. lsmine dikkat, taklidlerinden sakınıniz ve Gripın yerine başka bir marka verirlerse şiddetle reddediniz. M. SEUM Tefrika No.68 Yanakları şışer, yüzlerımn çizgı Ieri bile değişir. Eskiden ihtiyar, zayıf kadınların içinde, yüzlerımn çu kuru belli olmasın diye gene böyle, a ğızlarının ıçıne bır şey koyanlar vardı. Bu da onun gibi birşey işte... Hem o kadar ustalıkla yapılmış ki yüzün çizgilerini aeğiştirdikten başka tr.kan adamın sesi de tanmmaz oluyor. Bunun üstüne bir de makyaj yaptınız, yiizünüzü boyadımz mı, gece gündüz sizinle beraber diişiip kalkanlar bile sizin kim olduğunuzu anlıyamazlar. Melek Hanım, çileden çıkmış gibi bagırdı: Lâkırdıyı uzatmaymız da bu çantayı nerede buldunuz, onu söyleyiniz!... • Nakleden: V KEMAL RAGIB Şimdi arzedeceğim. Fakat dar.a bitmedi. Bir de şuna bakınız!... Bunu hepiniz bilirsiniz, takma bıyık!. Amma, diyeceksiniz ki Adnanm bıyıklan yoktu. bunun burada ne işi var?. Doğrusu, ilkör.ce biz de anlıyamadık. Onun için bir tere de Haşmet Beye soralım, kendisi an[atsın!... Komiser Fehmi, biraz önce yerinden kalkmış, yavaş yavaş Haşmete yaklaşmıştı. Sadeddin sözünü bitirmeden o da Haşmetin üstüne atıldı. Aralannda kısa bir boğuşma oldu. Fehmi, elini birüen Haşmetin yüzüne uzatmıştı. Gene kâtibin, birden bire canı yanmış gibi acı bir ses duyduk. Sonra Fehmi onu itti. Kendisi de bir iki adım yana doğru çekildi. Elini kal kullanmağa başlıyor. Görüyorsunuz ki, altından gene bıyıklan çıkıyor. Ileride, büsbütün uzayınca, bu takma bıyığı atacak, gene eskisi gibi ortaya çıkacaktı. Doğrusu, güzel bir buluş, bu da bir yenilik!... Bu çantadan takma bir bıyık daha çıktı, o da anlaşılan yedek parçası!.. Birisi kaybolursa onun yerine takmak için... Hepsi inceden inceye düşünülmüş, hesablanmış, öyle hazırlanmış!.. Sonra Haşmete döndü: Ne çare ki böyle suçlar, er geç, mutlaka yeninden yakasmdan belli oluyor. Şimdiye kadar siz de neden bütün gün kamaranıza kapanıp kalıyorsunuz, herkesin yanına neden sokulmuyorsunıız, bu da şimdi anlaşılıyor: Bıyıklarınızın takma olduğu belli cltnasın, diye!.. Hacı Hüsameddinin gene kâtibi, olduğu yerde tepindi: Bu ne rezalet!.. diye bağırdı. Deli misin nesin, be herif!.. Nereden uydumyorsun bunları?.. Dediğin gibi takma saçla, yüzünü boyamakla bir insan büsbütün tanınmaz bir hale gelir mi?.. Bu söylediğin belki tiyatroda olabilir. Sahne uzaktır, seyirciler de anlıyamaz. Onlar bile ön sırada ctururlarsa, aktörün yüzündeki boyayı, makiyaj'ı görürler. Hiç bir vapurun içinde böyle şey olur mu?.. Sonra, başkaları tanımasm, diyelim; yıilardanberi ben Hacı efendinin yanında çalışıyorum. Gece gündüz beni görüyor, konuşuyor. Nekadar makiyaj yaparsam yapayım, o gece bir buçuk saat bir masada karşı karşıya oturduk, tanımaz olur mu?.. Bu da doğru!.. Fakat ne yapalım ki ortada bu defter var. Bütün esrarı aydınlatan hep o... Muhteşem Hanımın yazdıklarını okurken anlıyoruz ki Hacı Hüsameddinin gözleri iyi görmüyormuş. Üstelik o akşam gözlüğünü de kaybediyor. Öyle ki elindeki iskambil kâğıdlarını bile iyice göremiyor, lifcör kadehine varıncıya kadar hepsini gözlerinin ucuna kadar götürüp öyle bakıyor. Demek ki, bunu da önceden düşünmüş, adamcağızın gözlüğünü ortadan kaldırmışsımz!.. Haydi, o tanıyamadı, diyelim. Ya karısı?.. Bedriye Hanım?.. O da tanımaz mıydı?.. Keşke bunu hiç kanştırmasaydı nız!.. Şimdi onu da anlatayım. Melek Hanım, gene karıştı: Bu işe benim de pek aklım ermiyor. Bir insan kendi elile nişanlısını nasıl denize atar?.. Size kalırsa bu zavallı çp cuk hem efendisini, hem de sevdigi kızı, ikisini birden öldürmüş!.. Olacak şey değil!.. Bunda da hakkınız var, hanıme fendi. Fakat acaba, Feriha Fıtnat, sahiden onun nişanlısı mıydı?.. Herkes öyle söylüyor. Şimdiye kadar bunu bilen, duyan var mıydı?.. Hemen hepimiz, Hacı efendi öldükten sonra bunu işittik değil mi?.. Doğrusunu ararsanız, Feriha denize düştükten sonra... Ben öyle zannediyorum ki bundan ne Hacı Hüsameddinin haberi vardı, ne de kızın... Belki Haşmet, kıza karşı sokulganlık gösteriyordu. Zaten ikisi de gene, birbirîerini sık sık görüyor lar. Fakat bütüyn bunlar, nişanlı oldukIarını göstermez. Bu nişanlanma, sevişme lâkırdısı, ancak Hacı Hüsameddinin zehirlendiği gece ortaya çıkıyor; Feriha öldükten sonra da: «Nişanlı imişler...» diye herkesin ağzına düşüyor. Bu da, bütün şüpheleri az çok dağıtmak için uydurulmuş bir masal!.. Baksanıza, siz bile inanıyorsunuz. İşi araştırdıkça görüyoruz ki Haşmet, Feriha ile nişanh olmak şöyle dursun, büsbütün başka bir kadmla sevişiyordu. (Arkası var)