CUMHURIYET 22 îkîncîkânöö 1938 Tarihten yapraklar İnsanlık borcu Muhtelit takım oyuncuları gittiler Bugün ve yarın Ankarada, Ankara muhtelitine karşı iki maç yapacak olan İstanbul muhtelit takımı oyunculan dün akşamki ekspres trenile Ankaraya müteveccihen hareket etmişlerdir. Bu seyahate Fenerbahçeden Fikret, Naci, Necdet, Mehmed Reşad, Esad, Galatasaraydan Necdet, Haşim, Bülend, Eşfak,, Güneşten Melih, Cihad, Reşad, Faruk, Murad, Vefadan Muhteşem, Btykozdan da Bahadır iştirak etmekte dirler. Kurbağa kebabı Yazan: M. TURHAN TAN Yıldınmın ogulları babalarının ölümünden ve Aksak Timur'un şarka doğru çekilmesinden sonra post kavgasma tutuşmuşlardı. Saltanat hakkı yaşca büyük olmak haysiyetile Süleyman Çelebinindi. Evranos Bey baçta olmak üzere bütün devlet ululan bu hakkı tanımışlardı. Hatta Avrupalı devletler de onun hükümdarhğını tabiî bularak kendisile muahedeler imzalamışlardı. Lâkin küçük kardeşleri, bilhassa Anadoluda, ayn bir hükumet kurmak ve mümkiin olursa Süleyman Çelebiyi gidermek kaygusunu güdüyorlardı. Bundan ötürü kanlı ve pek karışık bir boğuşma başlamıştı. Süleyman Çelebi çok yak151k.l1 ve çok cesur bir delikanh idi. Eli açıktı. Bol para sarfetmeği severdi. Hergün bir köle âzad etmeği âdet edinmişti. Fakat Edirnede saltanat sürmeğe başladıktan sonra bütün bu iyi huyları bıraktı. Gece gündüz işret etmege, vur patlasın, çal oynasın şeklinde yaşamağa koyuldu. Artık hiçbir şey düşündüğü yoktu. Yalnız şarab, saz ve aşk anyordu. Kendisile dost geçinen Bizans Imparatoru elçiler göndererek: «Vazife ve haysiyet hislerine biraz kıymet vermesini» rica etti, dinletemedi. Gecelerini derin ve kara bir sarhoşluk içinde geçiriyordu. Gündüzlerini uykuya veriyordu. Bir gün açık bir ordugâhta sızgın olarak uyuyordu. Çadırlar arasında bir geyik peyda oldu ve onu yakaUmağa kalkışanların patırtısı gürültü halini aldı. Süleyman Çelebi de yatağında gözlerini açıp sordu: Bu gürültü ne? Adamları bir geyik yüzünden bu gürültünün çıktığmı anlatmca şöyle bir gerindi: Gidin, bakın, dedi. Boynuzlannda bir şarab şişesi asılı ise bana haber verin. Kendisini hemen tutayım, şişeyi de alayım. îşte işret ve sefahet yüzünden her iyi duyguya kalbini kapamış olan bu genc prensin şu gafletinden kardeşi Musa Çelebi istifade etti ve bir gün Edirne önünde ordusile boy gösteriverdi. Mihaloğlu, tehlikenin eşiğe geldiğini görünce koştu, sarhoş. prense haber verdi. O, peltek bir dille ve salyalı bir ağızla Mihaloğlunu azarladı, yanından kovdu, işret sofrası başmdan ayrılmadı. Ayni ihtarı biraz sonra Evranos Bey yaptı. Süleyman Çelebi gene aldırmadı, iri bir kadeh şarab yuvarlıyarak ihtiyar kumandanı istihzaya girişti: Bunadın galiba, dedi. Ne söylediğini bilmiyorsun. Musa kim oluyor ki benden taht alabilsin? Yeniçeri Ağası Hasanın onu harekete getirmek için yaptığı teşebbüs daha çirkin bir netice verdi. Süleyman Çelebi biraz sertçe konuşan Ocak reisinin ustura ile sakalını tıraş ettirdi ve kendini pek maskara bir kılıkta sokağa attırdı. Simdi bütün kumandanlar kendilerine uyan askerleri alarak Musa Çelebinin yanına gidiyorlardı ve Süleyman Çelebiyi sakilerile, sazendelerile, dalkavuklarile yalnız bırakıyorlardı. Sarhoş prens, kardeşinin kendisini yakalamak üzere bulunduğunu pek geç anladı, mukavemet imkânı kalmadığını da görerek çırpınmaya koyuldu. Lâkin yapılacak tek bir şey vardı: Kaçmak!.. O da kendine candan bel bağlıyan üç kişi ile hemen atlandı, Edirneden uzaklaştı, Istanbula ulaşmak emelile at koşturmağa girişti. Toğuncu köyü Türkmenleri ondan çok zulüm görmüşlerdi. Kendisi çalakamçı bu köy önünden geçerken beş kardeşten terekküb eden bir küme, onun önüne çıktı. Belki şu kaçışla eğlenmek istiyorlardı, belki birkaç müstehzi kelime haykıracaklardı. Fakat Süleyman Çelebi bir taarruza uğrıyacağını sanarak ürktü, hemen yayma el attı ve okla beş kardeşten ikisini öldürdü. Öbürleri ölüm nöbetinin kendilerine gelmek üzere bulunduğunu görerek ve kardeşlerinin öldürülmesinden de heyecanlanarak mukabele ettiler. Sarhoş prensi okla vurup attan düşürdüler ve üzerine saldırıp başmı kestiler. Bu suretle Edirne tahtı ve Rumeli hükumeti Musa Çelebiye geçmiş oluyordu. O, ilk iş olmak üzere büyük kardeşine yıllarca bağhlık gösteren, hizmet eden beyleri huzuruna çağırmış ve onlardan sadakat yemini almaya çalışmıştı. Edirneye davet olunan ünlü ve kuvvetli beylerin hemen hepsi yeni hükümdarın emrine inkıyad göstermişlerdi, saraya gelmişlerdi. Yalnız ihtiyar Evranos Bey Osmanlı tahtı etrafında dönen kanlı kavgalardan artık uzak kalmayı kararlaştırdığından, daha doğrusu Edirneyi kolaylıkla ele geçiren Musa Çelebinin de ölen kardeşi gibi çıkacağını tahmin ile inzivaya çekilmeği münasib gördüğünden bu davete icabet etmedi, hastalığmı ve ihtiyarlığını bahane ederek oturmakta olduğu Vardar Yenicesinden ayrılmadı. Musa Çelebi bir daha ve bir daha haber gönderdi. Evranos Bey: «Gözüm görmüyor, nasıl geleyim» cevabını verdi. Bunun üzerine Musa kızdı. «Ya gelirsin, ya getirtirim» dedi. ihtiyar kumandan taht yüzünden Türkün Türkü boğazlaması yetmiyormuş gibi bir de kendi yüzünden çarpışmalar, boğuşmaIar başlamasmı istemedi, Edirneye geldi. «Hisar» kurbanlarının ailelerine yardım 23 üncü liste Lira K. 9471 26 Yekun 57 40 Galatasaray LLsesi Ortaköy şubesl talebeleri Rebül ve şurek&sı 100 100 Sosyete Adriyatik 100 KilkrLst Valker 100 Doyçe Levant Llnl Dabkoviç ve şürekâsı 50 J. W. VitaU ve şürekâsı 50 Steo Romano 30 25 Omdal 25 E. La. Fonten mahdumu 25 K. Doros 25 Diyakon Zadeh 25 Lâster Zilberman 25 Fratelli Spergo 25 Baker Seager Llmlted 25 Hans Valter Feustel 15 Anagno Estepulo ve Siskidi 10 Alfred dö Suvelli 10 İntrak Afselrad 10 Triton Şlng Ajan 5 N. A. Kanakaris mahdumu 5 Olivye ve şürekâsı 5 G. Boranello 10318 66 I 18 10300 66 Yekun Dünkii listede 46 lira 15 kuruş veren Üsküdar Amerikan Kız Iisesinln ianesi, llsteye bir tertib hataaı yüzünden 64 lira 15 kuruş olarak yazılmıştır. Aradaki 18 llralık îark bugunkü yekundan çıkarılarak 23 üncü liste yekunu (10300.66) yı bulmuştur. RADYOLARI Dünyanın en meşhur Radyolarıdır GENEÜALİİELECTRIC Türkiye umurn satış yeri: istiklal caddesi No. 2 8 Maliye Vekâletînden: Kapalı zarfla eksiltmiye konulup fennî şartnamesine uygun teklif yapılmadığı için ihalesi icra edilemiyen dahilî otomatik telefon santralile tesisatının bu kere şartnamesi tadil edilerek yeniden kapalı zarfla eksiltmiye konulmuştur. 1 Muhammen bedeli (10,000) lira ve muvakkat teminatı (750) liradır. 2 Eksiltme 24/1/1938 pazartesi günü saat 15 te Levarım Müdürlüğünde toplanan Eksiltme Komisvonunda vapılacaktır. 3 Muadel fennî, idarî ve eksiltme şartnameleri Levazım Müdürlüğünde ve İstanbulda Dolmabahçede Maliye Evrakı Matbua ambarından parasız alınır. 4 îstekliler 2490 sayılı kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinde ya2ilı belgeler ve muvakkat teminat makbuz veva banka kefalet mektublarile birlikte kanunun tarifatı ve şartnamelerdeki şeraitine tamamen uygun ve noksansız olarak yazacakları teklif mektublarmı havi kapalı zarflarmı ihale saatinden bir saat evvel Komisyon' Reisliğine vermeleri. (65) Bursa Dağcılık kulübünün bir mektubu Bursa (Hususî) Geçenlerde Avusturyada vukua gelen bir Çiğ kazası üzerine orada ölen kayakçılara karşı Türkiye dağcıları arasında duyulan teessürü, Bursa Dağcılık kulübü bir mektubla Avusturya kayakçıhk federasyo nuna bildirmişti. Avusturyalılar buna şu cevabı vermişlerdir: «Hoch Schneeberğ'deki çiğ kazasından ötürü acılarımıza samimî bir surette katıldığınızı Avusturya kayak federas yonuna bildirmiş olmanız bizi çok de rin bir surette mütehassis etti. Biz bunda; kayak arkadaşlığının memleketler aşın bağlılığının büyük bir delilini gördük. Açık ve samimî teşekkürlerimizi tekrar lar iyi temennilerinize mukabele ederiz. Candan kayak aydın!» Grîp, Baş ve Diş Ağrılan, Nevralji, Artritizm, romatizma LMi Kiryako Yorgo boks maçı bugün yapılacak Yarm Beyoğlu Halkevinin spor salo ~ nunda Kiryako ile Yorgo arasında mü him bir boks maçı yapılacaktır. İntikam maçı makiyetinde cereyan edecek olan bu müsabaka için iki boksöriin uzun zamandanberi idman yaptıklan söylenmektedir. Musabaka üçer dakikadan sekiz ravund devam edecektir, Programda Kiryako Yorgo maçından evvel tâli derecede olmak üzere birkaç musabaka daha vardır. Bunlar arasında bir de Kâni Fahri maçı mevzuu bahistir. Fahri, Kâninin defisini kabul ettıği takdirde bu müsabakanın Kiryako Yorgo karşılaş ması kadar ehemmiyetli olduğu söylen mektedir. Bundan başka Panayot ile Romanyalı Franko arasında üçer dakikadan altı ravund devam edecek olan bir müsabakaya hususî bir alâka gösteril mektedir. GÜMRÜKLERDE Bir kaçakçı kadın Dün, Romanyadan limanımıza gelen Recele Karol vapurunda Fahriye isminde bir kadının hareketlerinden şüphe lenen Gümrük muhafaza teşkilâtı memurları, yaptıklan araştırmada 60 lira para ile ipekli kumaş ve eşarblar bul muşlardır. Kaçak eşya musadere edilmiş, kadın hakkında takibata başlanmıştır. Mardin Nafıa Direktörlüğünden: 1 Eksiltmiye konulan iş: Nusaybinde Mar Yakup mevkiinde yeniden yapılacak Gümrük bölük karakolu. 2 Keşif bedeli 24854 lira 23 kuruştur. 3 Bu işe aid şartname ve evrak şunlardır: A Eksiltme şartnamesi. B Mukavelename. C Bayındırlık işleri genel şartnamesi D Kegif, tahlil ve silsilei fiat cetvelleri. E Proje. Istiyenler bu şartnameleri Mardin Nafıa dairesinde görebilirler. 4 10 ikincikânun 938 tarihinden itibaren yirmi gün müddetle tekrar kapalı zarf usulile eksiltmiye çıkanlmış olan bu işin ihalesi 31 ikincikânun 938 pazartesi günü saat 12 de Mardin Nafıa dairesinde toplanacak Komis yonu mahsus marifetile yapılacaktır. 5 Eksiltmiye girebilmek için isteklilerin 1864 lira teminat akçesini vermesi 1 temmuz 937 tarih ve 3645 sayılı Resmî Gazete ile neşir ve ilân olunan müteahhidlik vesikasile malî vaziyeti hakkında Ticaret Odasından alınan belgeyi ve işin ehli olduğuna dair ehliyet vesikasmı göstermesi şarttır. 6 Bu iş için daha fazla malumat almak istiyenlerin Mardin Nafıa dairesine müracaatleri ilân olunur. (310) i Yardım cemiyeti Dün, İstanbul Gümrükleri yardım cemiyetinin teşkili için Vilâyete bir müracaat yapılmıştır. Cemiyetin nizamnamesi tetkik edilecek, muvafık görülürse teşkiline müsaade olunacaktır. Musa Çelebi Rumelinin hakikî fatihlerinden biri olan ihtiyar Evranos'u cezalandırroaJt istiyordu. Bunun için bir tedbir düşündü. Onun yalanını meydana çıkarmayı ve bu suretle başına bir çorab örmeği tasarladı. Evranos, gözünün kör olduğunu söylüyordu. Musa da onun kör Boks maçlan akşamüzeri saat beşte olmadığını isbat edecekti. başlıyacaktır. İşte bu fikirle ihtiyar askere sarayda Galatasaray murakabe heyebir ziyafet verdi. Mükemmel surette kör tile umumî kongresi bugün taklidi yapan misafirin önüne kebab hatoplanıyor linde beş on kurbağa koydurdu. Evranos gene görmüyor gibi davranıyordu. MuGalatasaray kulübü murakabe heyeti sa Çelebi gülerek emir verdi: bugün saat 14,30 da kulübün Beyoğlun Önünüzde kebab var. Yesenize! daki lokalinde bir toplantı yaparak yedi Evranos'un kurbağalardan iğrenerek kişilik tâli bir komitenin hazırladığı ni geri çekileceğini umuyordu. Fakat ihtiyar zamname tadilâtını gözden geçirecek kurd hiç aldırış etmedi, el yordamile bunu müteakıb saat on yedide kulübün buluyormuş gıbı davranarak sahandaki umumî kongresi aktedilecektir. Umumî kurbağalan birer birer aldı ve küçük bir kongrede Ankara şubesinin murahhas lan olarak Ercümen Ekrem, Mecdi Saytiksinti göstermeden yedi. man ve Mithat da hazır bulunacaklardır. Musa Çelebinin canı sıkılmuçtı. îhtiyara bulantı vermekle olsun hınç çıkarBorsa heyeti dönüyor mak istedi. Ankarada bulunan İstanbul Borsası Afiyet olsun, dedi, yediğiniz kurAcentalar Birliği reisile umumî kâtibi, bağa idi. Evranos Bey sükunetle cevab verdi: yarın şehrimize döneceklerdir. Alınan malumata göre, Borsa acentaları heyeti, Hükümdar sofrasında kurbağa, ba Başvekil Celâl Bayar tarafmdan kabul lık tadı verir! edilmiş ve Maliye Vekâletile de temasMusanın kör olduğuna inandığı bu ih larda bulunmuştur. Heyet, Ankarada atiyar gözler, iki yıl »onra onun kesilmiş centalarm yerleşeceği yerler üzerinde de tetkikler yapmıştır. başını seyrediyordu. «^ Bunları kayığın içine bırakır bırakmaz, gene Doris'in elini ruttu. Doris, Bazil'in kendisini himaye etmek mi yoksa ona yapış'p kalmak mı istediğini henüz anlıya mamıştı. , İskelenin üstünde, başı kolonyal şapkdlı, beyaz ceketi resmî i^aretli bir Fran3:z duruyordu. Yanında bir yerli, onun bası üstünde, bir eski şemsiye tutuyordu. Bu memur, bir reverans yaparak: Otelde sizi bekliyorlar, dedi. Sonra, Doris'e takdiıkâr nazarlarla 'c akarak .ilâve etti: Ümid ederim ki adamızdan meırr nun kalacaksmız. Doris, ilk adımlarmı attığı zaman, yer, ajaklarınm altmda sallandı. Patikala'ya ük geldiği zaman da böyle olmuştu. En?iz kaldınm tahtalanndan yapılmış so kıkta, arkasından yürüyen Bazil'e döndü. Fransız liman memuru hâlâ orada duruyor ve dikkalle Doris'e bakıyordu. Doris, halka mahsus tebessümile gülüp geçti. Yolun kenarmda, bilmediği çiçekler, havada, Doris'in birçok defalar tahayyül ettiği o yabancı ada kokusu vardı. Doris: «Henüz yaşıyorum!» diye düyündü. Bu, bir düşünce de degil, daha ziyade bir duygu, mukavemet edilemi yen kuvvetli bir duygu idi. Yaşıyordu. Bazil serbestti. Adada, ikisi beraberdi ler. Artık hiçbir felâkete uğramalarına jrkân yoktu. fmza onunmuş! Bir müddet evvel Bahaeddin Galib adında birisi, Sadık isminde bir tüccar aleyhine bir suç isnadile dava açmış, fakat Müddeiumumilik bu dava için ademi takib kararı vermişti. Bunun üzerine Sadık da Bahaeddin aleyhine bir iftira davası açmıştır. Dün asliye birinci cezada bu davaya bakıldı. Bahaeddin evvelce Müddiumumiliğe verdiği istidadaki imzayı kendi sinin atmadığını söyliyerek mezkur istidayı inkâr etti. Yapılan tahkikat neticesinde imzanm kendine aid olduğu anlaşılarak, Baha eddin, iftira suçundan bir ay hapse mahkum edildi. Saçlarınızı dökülmekten koruyunuz SAÇ EKSİRİ Merinos iplik fabrikası şubatta açılıyor Bursa (Hususî) Burada kurulmuş ve inşaatı hemen tamamen bitmiş olan Merinos yün ipliği fabrikasımn açılma merasimi şubat iptidasında yapılacak tır. Açılma hazırlıklarına son günlerde hummalı bir faaliyetle çalışılmaktadır. Bu törende Başvekilimiz Celâl Bayarla diğer bazı Vekillerimizin de bulunacakları haber verilmektedir. Fabrika, bir müddettenberi tecrübe mahiyetinde işletilmekte ve yün ipliği yapmaktadır. Piyasada büyük bir kıymet kazanmış ve derhal tutulmuş olan bu iplikler için şimdi sipariş alınmağa da başlanmıştır. Otelde, kendilerine tahsis edilen oda, dam gelip kapılannı vurmuş, ilk akşam ilk geldiği zaman Doris'in geceyi geçir gurubu kaçırmamalarını söylemişti. Şinr diği oda idi. Beyaz cibinlikli karyolalar ds ortalığı hafif bir serinlik kaplarken, odanın ortasında duruyordu. Şu köşede, ıve deniz, kızıl, yeşil /e bakır rengi bir Bryant sızmış kalmıştı. Fakat şimdi her rr.anzaraya bürünürken, onlar, kolrukla sey tamir edilmiş, düzelmiş bulunuyordu. rma yaslanmışlar, aheste aheste sallanı Bazil'e döndü, gülümsiyerek: yorlardı. Doris, kendi de farkında olma Dört saattir bir kelime söylemedin. dan şarkı söylemeğe başlamıştı. Bazil, yanıbaşına, yere bir viski ve bir Dedi. Bazil de gülümsiyerek mukabesu şişesi koymuştu. Gözleri kapalı gö le etti: rünüyordu. Fakat Doris, onun bütün dik Ben zaten gevezeliği sevmem, ukatile kendisine baktığını biliyordu. nuttun mu? Birdenbire, kasabadan, iniltili fer Doris, bunu hatırlıyordu. Odaya, çıpyatlar işitilmeğe başladı. Kasketli adam: lak bacaklı bir çocuk girdi, ba\ullan ge• Muhakeme başladı, dedi. Maaui, tirdi, yardım etti, açtılar. Sonra, dışan kıskançlık yüzünden kansını bıçakla çıktı, iki tesri dolusu su getirdi. Odanın mıştı. Mahkum olursa ailesi çok keder bir köşesindeki deliklitaşı işaretle gösterdi, suyu da oraya bıraktı. Doris, onun lenecek. Kasabadan gelen figanların arkası kene söylemek istediğini anlamıyordu; fa kat Bazil çocuğa fransızca olarak cevab sildi, tekrar başladı: Bazil bir müddet daha sallandı, sonverdi. Küçük, çekilip gidince Doris ra kasketli adama sordu: sordu: Onu ne yaparlar şimdi? Çocuk ne söylüyordu? Küreğe mahkum ederler. Fransız Seni yıkamak istiyordu. Kanmı lann, bu adalardan birinde bir nevi kükendim yıkarım diye cevab verdim. rek hapisanesi vardır. Bazil bunu söylerken gülümsüyordu. Bazil, lâkayd bir tavırla: Gülümsemeğe artık alışmıştı. Altı hafta Zavallı adam. danberi yolda idiler ve her geçen gün Dedi ve tekrar sallanmağa başladı. onu biraz değiştirmişti. *** Garibdir ki, ne Doris ne de kendisi, taO gün, güneş batarken, taraçaya çık lihsiz Maaui ile kendi bahtlan arasın tilar. Vapurda tanıştıkları kasketli bir a daki benzerliği göremiyorlardı. KOMOJEN Saclann köklerinJ (ravretlenâirir. Dökülmesin) keser. Kepekleri Umamen jjiderir ve büytime kabtll* yeüni artırarak saçlara yeniden hayat verir. Koknsu lâtif, kullanısı kolay bir saç eksiridir. İNGİLİZ KANZUK ECZANESi BEYOGLU İSTANBUL Kasketli adam: • Burada çok kalacak mısınız? diye sordu. Ben, doktor Higgins'im. İcab ettikçe size kinini ben vereceğim. Fakat malarya pek fazla yok. Yalnız, yağmur mevsiminden sonra dikkat etmek lâzım. Dere suyunu olduğu gibi icebilirsiniz. Kuyu suyunu kaynatıp içmeli. Oteldekj yeılileri buna ikna ettim. Maamafih, burada fazla müddet kalmağı size tavsiya etmem. Bazil, bir bungalov satm almak ya ^ hud kiralamak niyetinde bulunduklarıni söyledi. Higgins, münasib bir yer bili « yordu. Bragnol'un evini kiralıyabilirsi niz, dedi. Yeri çok güzeldir. Oldukçal yüksektedir. Bir de banyo odası vardır, Bragnol bir sene mezuniyetle Avrupaya gitti. Güneş batmıştı. Doris, gözlerini kaldı* no bakhğı zaman gece olmuştu. Karan* lıkta Bazil'e gülümsedi; o, bu tebessüme mukabele etti. Doktor Higgins: Kalkıp gitmeli, dedi. Ben ?urada oturuyorum. Elile, uzakta bir yeri gösteriyordu. Sonra ilâve etti: Her halde gene görüşürüz. Bir şeye ihtiyacmız olursa derhal haber gönderiniz, geleyim. r r j Vicki BAUM 81 Vapur Patikala adasının küçük limanına girdiği zaman, denizden havaya, açik kül rengi kanadlı büyük bir kuş yükseldi. Bol güneşli bir öğle üstüydü. Denizde bir tek kayık yoktu. Kasabanın arkasındaki tepeler, ırmağm kenarındaki palmiyeler yeşil görünmüyordu; güneş, onlan gümüş rengine boyamışh. Tepe leri, rüzgârdan, ağır ağır sallanıyordu. Doris, yan gözle Bazil'ın yüzüne baktı. Bazil, karşısındaki manzaraya o kadar kapılmış görünüyordu ki, Doris mütehassis oldu ve gülümsedi. Bazil ona bakmıyor, bütün dikkatini limana veriyor, fakat, onun elini, acıtacak kadar sıkı yordu. İki esmer delikanlımn, içinde kürek çektikleri bir kayık, gemiye yanaştı ve seyyar adliye memurlannı alıp uzaklaş tı. Makinesini durduran ve şimdi sadece kendi süratile ilerleyen vapura bir başka kayık yanaştı. Posta çantalarını bu kayığa yerleştirmeğe başladılar. Sahilde, beyaza boyanmış hangarlarm ve antre polann önünde uzun bacaklı, zayıf, bsyaz ceketli yerlilerin durdukları görülü yordu. Doris, Bazil'in, mağlub edilmiş ıctırablarla dolu ve yeni bir tebessümle canlanan yüzüne bir kere daha baktı. E" lini yavaşça çekti ve hafıf sesle: İnebiliriz zannederim, dedi. Bazil, daldığı hulyadan derhal uyandı ve eşyalan aramağa başladı. İki bavvllan vardı. Birisi, eskidenberi kullan d'kları siyah bavuldu. Öteki, yelken bezi kaplı, dünyayı dolaşmışa benziyen, aeır bir şeydi. Bazil, eşyayı hazırlad:ktan sonra geldi, gene Doris'in elini ruttu. Elleri biribirine dokunur dokunmaz, terden sırsıklam oluyordu. Suyun üstünde, hava, gümüş pırılhlı bir ihtizaz içinde titreşiyor du. Doris, merdivenden ineceği zaman: «Başrnı dönecek» diye düşündü. Fakat, dönmedi ve Doris, tekrar kendi kendine: «Sahi, dedi, artık birşey olduğum yok» Bazil onun peşi sıra kayığa girdi. Elinde bavul ve fotograf makinesi vardı. Yazan: Hamdi VAROĞLU Çenren: por]