15 Eylul 1937 CUMHURIYET Adanada iş hayatımn en canlı mevsimi Engin ova, gelecek pamuk ekimine topraL hazırlamak üzere gece gündüz çalışan traktörlerin uğultularile dolmaktadır İktısadî hareketler Enternasyonal Fuar Yıllar var ki îzmirde bir enternasyona fuar kuruluyor. Izmir panayınnı muvaf fak olmamış addedemeyiz. Panayır, dev letçe ve milletçe bu işe verilen ehemmi yet ve sarfedilen emeğin muvaffakiyetli bir cevabı telâkki edilebilir. îzmirliler zengin bir istikbali olan bu işi canla başla benimsemiş bulunuyorlar. Devlet e hemmiyet verdikçe Izmir panayırmın pa viyonlan çoğalryor, sergi sahası genişli yor. Bununla sevinmemiz lâzımdır. Fa kat bir ciheti var ki «enternasyonal» sı fahnı taşryan tzmir panayırı için bunu e hemmiyetle ele almak lâzımdır. Havacılıkta yeni bir şekil Birbirine bağlı olarak uçan tayyareler Ingilterede yapılan tecrübeler muvaffakiyetle neticelenirse uzun uçuşlar için bir çok kolaylıklar kazanılmış olacak *H*ıq!MŞK<ç«qw; îstanbula yardım ıkra meşhurdur: Nasreddin Hoca nasılsa edinebildıği büyücek bir parça kumaşı terziye götü rür: Usta, der, bana şundan bir cübbe Demir köprüden Yeni köye ve Dilberlersekisi mevkiine doğnı bir bakış Adana (Hususî) Çukurovada en canlı iş hareketi bu mevsimde başlar, Geceli gündiizlü otuzla kırk derece arasında oynıyan sürekli sıcaklar gözö nüne almırsa, yaz istirahatine en çok muhtac olan Ovaknm bilâkis en fazla çalışmak mecburiyetinde bulunduğu bu ramanlarda nekadar zahmet çektiğini takdir etmek güç olmaz. Guz aylanna doğru, bölgemizde ziraî faaliyet en hararetli devresine girer. Zahire hanmanlan kalkar, ardısıra «beyaz altm» aokün eder. Bir taraftan olgunlaşan pamuk ve kozalar toplanıp, onlan işliyecek fabrikalar hazırlıklannı ikmal ederlerken, diğer taraftan da, gelecek sene için ekhn yeri meydana getirilmek üzere toprak, altüst edilerek yağmur mevsimi olan teşrinlere kadar, güneşe ve havaya terk olumır. . Birkaç gündenberi pamuk toplama amelesi kamyonlarla şehirden Ovaya akın etmektedir. Ova ağacsız olduğun dan, beraberlerinde götürdükleri dut dallarile kurulan «alaaçık> dediğimiz çadınmsı yuvalarda barınan pamuk i$çileri, bu mevsimde çoluk çocuğile sayfiyeye çıkarken, şehrin bunaltıcı sıca ğından ve gürültüsünden kurtularak birkaç ay temiz kır havasına kavuşa cağını da düşünür. Onun için, bu mevsimde tarlalarda çalışmakla temin edeceği menfaatin daha fazlası bile teklif edilse, şehir işi makbul değildir. Artık sayfiyeye çıkmak sirası kendisinindir. Böylece Adananın fakir halkı bu mevsimde hem yaylasaım yapar, hem de kıslık geçimini temin eder. Üzerinden iktısadî buhran silindiri geçtiğindenberi, Çukurovada, uzun müddet ucuz petrol de verilmesine rağmen, kimse traktör kullanmaz olmuş tu. Bu sene ise, gittikçe inkişaf eden pamukçuluğun iptidaî vesaitle başarılamıyacağım gören çiftei, birdenbire gene makine kuvvetine döndü. Alâtı zi raiye işi yapan ticarethaneler mevsim başlangıcındanberi hemen her gün beşer, altışar tane traktör satmaktadır lar. Satışlar o kadar hararetli olmuştur ki, şimdi piyasada bir tek makine kalmamıstır. Eskiden yalnız petrolle işliyen Fordsonun yerini bu defa onlann birkaç misli büvüklüğünde ve mazutla işliyen muhtelif cinslerde Dizel trak törleri tutmuştur. Şimdi, engin ovayı, geceleri sabaha kadar keskin ışıklı projektörlerile ta uzaklardan göz kamaş tırarak Uerliyen heybetli motörlerin uğultusu doldurmaktadır. Geniş pamuk sahalarmı tam vaktinde «felhan» et mek mecburiyetinden başka, mevsi minde istenildiği kadar amele bulunamaması, çiftçimizi tekrar makine kuv i vetine başvurmaya sevketmiştir. Mibzerle ekip çapa makinesile çapalamak taki kolaylık ve prim yüksekliği de bunda amil olmuştur. Bu sene meritol denilen ve son sis tem pülverizatörlerle yapılan haşarat mücadelesi, fevkalâde müsbet neticeler vermi$tir. Şimdiye kadar, büyük emek ve paralar sarfile meydana gelen mahsulünü göz göre göre yiyip bitiren kurdlan, eli böğründe seyretmekten başka bir şey yapamıyan köylüler, bu hal karşısında çok sevinmişler, baş düşmanmı mahveden Cumhuriyet hükumetine minnet ve şükran duygularını Türk Sözü gazetesile alenen bildirmişlerdir. Bir kere de sulama projesinin tatbik sahasma çıkanlmasile arazi, tabiatin keyfinden ve Seyhanın hasarılığından kurtanldıktan sonra, çiftçilik rulet gibi bir talih oyunu olmaktan cıkacak, em niyetli bir iş sayılacaktır. Zira şimdiki halde, evvelâ sarı altın toprağa serpil mekte ve toprak, ancak canı ister de lutfederse, borcunu ve faizini beyaz altınla ödemektedir. Su işleri gün geçtikçe ilerüemekte dir. Sed ve kanal projeleri ikmal edil miş, Vekâlete gönderilmiştir. Münakasa eylul iptidasında yapılacak ve tesrin'evvelde işe filen başlanacaktır. Evvelâ sedler tamir ve tahkim edilecek ve bir de Sarıçam cayınm mecrası deŞiştirilerek memleket hastanesinin arkasından akıtılmak suretile Adana tuŞyan felâketinden kurtanlacaktır. Daha sonra da asıl kanal işleri başlıvacaktır. Demir köprünün şimaline dü şen Dilberlersekisi mevkiinden, Erkek Muallim mektebi önünden ve baglar arasından Zeytinli istasyonuna kadar devam eden bir isale kanalı açılacaktır. Ondan sonra tarlalarm vazivetine göre, çiftçilerin açacağı hususî sulama mecraları haric olmak üzere ana kanallar, ikinci ve ücüncü derecedeki kollar da hükumet tarafından yaptınla caktır. Bu suretle, sulama evvelâ, nüfus kesafeti Yüre&ire nisbeten fazla ve arazisi daha ziyade suya muhtac kıraç toprak olan Tarsus ovasından başlana caktır. Berdan ırmağı ancak beş, altı yüz hektarlık bir kısma kâfi geleceŞinden, Sevhan, Tarsus ovasmı ve kendi garb dahilini doyuracaktır. Yüreğir ovasına daha sonra baslanacak, baraj da gelecek sene inşa edilecektir. Ovamız, sulama ile beraber, asırlardanberi hasretini çektigi vollara da kavu'acaktır. Şimdi, hele bu mevsimde ki havanın rütubeti azalmaŞa başla mıstır sose olmadığı icin nakil vasıtalarının tarlalarm içinden gelisigüzel actıkları ve şoförlerin <Allahyolu» dedikleri izler. kabarmış ve kına gibi in Yunan ve Avrupa gazeteleri Izmi: fuarile ayni günlere tesadüf etmiş olan Selânik beynelmilel panayırından bahse dıyorlar. Beş eylulde açılan bu binaya aid haberler her milletin her dilden gazetesinde yer buluyor. Bunun sebjebini bi Yunan gazetesinden kolayca öğrenmek kabildır. Yunan gazeteleri sergiye içtirak eden memleketleri Türkiye başta olmak üzere şöylece sıralıyorLar. Sayıp bakhk Tam 1 7 memleket ve sonunda bir de (ilâüı...) denilmekte. Demek diğer ism yazılmanuş memleketler de var. Bunu okuyunca haünmıza gayriihtiyarî Izmir panayınımz geldi. Evvelki ve geçen seneler beş memleketin paviyon kurduğu îzmir fuarında bu sene Uç mtmleketin paviyonu göze çarpryor. Hele paviyon Üstüste uçan iki tayyare lardan biri var ki o memleketin büyük liik ve »atven'ni düşününce bize adeta bir Mevcud tayyarelerin yere inmeden uMayo çift tayyarelerinin işletme usupaviyon bulundurulmus, olmak için açıl çuş mesafesini bugünküne nazaran dört lü basittir: Birbirine merbut olarak kaldığı rrissini verdi. misli daha fazlalaştıracak olan yeni ıcad; kacak tayyarelerden ikisinin de motörleri bütün Avrupa orduları sevkulceyşini de işletilecek ve X birlikte matlub irtifaa Enteroasyonal panayırlardan beklenen gaye ve faidelere bize en yakm bir ör ğiştirecek mahiyettedir. Son safhasına gi yükseleceklerdir. Yükseliş esnasında üst nek olmak iribarile Selânik panayın ren tecrübelerden müsbet netice alındığı tayyarenin kontrol cihazı kapanmış bu • muhakkak ki Izmire fersah fersah yak takdirde Ingiltereden Avustralyaya yere lunaoak ve pilotluğu alt tayyare idare elaşmıştır. Acı da olsa itiraf etmek lâzım inmeden uçuş kabil olacağı gibi bu uçuş decektir. Böylece herhangi bir sebebden dır ki bu işte daha çok çalışmamız lâzım esnasında bir ecnebi tayyare karargâhın dolayı yere inmek lâzraıgelirse alt tayyadan istifade etmek ?öyle dursun, ecnebi renin pilotu her iki tayyareyi de denizin olduğu aşikârdır. topraklar üzerinden uçmağa dahi ihtiyac sathına indirebilecektir. F. G. hissedilmiyecektir. Havada matlub irtifaa çıkıldıktan sonra tayyareler bir cihaz sayesinde otomaBütün dünyanın tayyarecilik mütehascelmiş diz boyu tozla doludur. Bu yüzıslan gözlerini dört açarak Ingilterede bkman birbirlerinden aynlacaklar ve üstden münakalât yan yarıya zorlaştığı, teki tayyarenin pilotu makinesini idare hatta kışın imkânsız hale geldiği gibi, son tecriibeleri yapılmakta olan çift tayederek yere indirecektir. Birbirlerine yare ile yerden kalkış şeklindeki uçuşlaköylümüz sıhhatini kaybetmektedir. nn neticesini bekliyorlar. Bu tecrübeler aerodinamik cihazlarla bağlı olan tay Yollar, kanallar istikametinde açıla yarelerin birbirlerinden aynhşlan yeni cak ve su mecralarının mütemadî ta den müsbet netice alındığı takdirde bükeşfin esas sırnnı teşkil etmektedir. iki miratı bu sayede temin edilecektir. Bu tün Avrupanın askerî ve havaî sevkulceyş vesile ile, Ziya Paşa zamanında başlan mefhumlan değişecektir. 3undiye kadar tayyareyi birbirine bağlı rutmakta olan dığı halde, fazla işlekliği, taş ocaklan uçuş mesafesi dahilinde olmıyan yerler aerodinamik makanizma o kadar kuv nın uzakhğı ve nakil vasıtalarının uy uçuş mesafesi dahilıne girecektir. Bu tcc vetli olmak icai> etmektedir ki tayyarelegunsuzluğu dolavısile bir türlü bitirile rübelerde muvaffakiyet hâsıl olduğu tak rin havada birbirlerinden aynlışlan her miyen Adana Karatas şosesinîn de ik dirde dost memleketlerin tayyare karar türlü kaza ve çarpışmalann önüne geçemal edileceği haberi, Adanalılan çok cek g3>i mütihiş bir süratle vukua gel ;âhlarından istifadeye ihtiyac kalmıyasevindirmiştir. mektedir. aktr. Sulama işlerinin, Adananın ziraî ve Üstteki tayyare yoluna devam eder Yeni icaddan her memleketten ziyaiktısadî hayatında büyük inkılâb ya de Ingilterenin istifade edeceği şüphesiz ken, alttaki tayyare de yere inerek vazipacağına şüphe yoktur. Şimdiye kadar fesini ikmal etmiş olacaktır. susuzluk yüzünden her tarafta ağac ye ddedilmektedir. Çünkü lngiltere için tiştirilememekte idi. Bundan sonra Çu uzun muvasala yollarının açık bulundurulması hayatî denecek bir ehemmiyeti BORSALARDA kurova tYeşilova» haline gelecektir. haizdir. Eski zamanlarda, üzerlerine kuşlar Türk borcu tahvilleri ve Bundan üç sene evvel birbirine bağlı toplamr, hububata musallat olurlar frank koricusile ve bir de amele gölgede re iki tayyarenin birden havalanarak bunhavete alısır, işi asar dive aŞac dikmez ardan birinin uçuş irtifaına geldikten Türk borcu birinci tahvilleri dün geermis'.. Bugün artık bu kadar dar dü sonra diğerinden aynlarak asıl yolculuğa ne bir sukut göstermiştir. Evvelki ak ünceli çiftçi tasavvur bile edilemez. ıkacak tayyarenin yoluna devam etmesi şam 14,05 lirada kapanan birinci tahvilHükumetimizin bu havalide orman ieklindeki proje ortaya atıldığı zaman ler dün 13,90 da açılmış ve akşam 13,85 yetiştirmeğe ehemmiyet verdiğini şük bütün havacılık mütehassıslan bu fikri te kapanmıştır. Frank, dün Paris porsasmda istikraranla görüyoruz. Orman Umum mü ham bir hayal telâkki etmişlerdi. Fakat dürlügü profesör Zerrmann ile beş or ngiltere Hava Nezaretile îngiltere Ha nnı küçük bir farkla muhafaza etmiş man mühendisimizi Bebeli ve civarında vayollan ldaresi tecrübelere devam kara ve bir îngiliz lirası karşılığı 138,57 frank olarak kapanmıştır. Bu fiat bizim bor40 50 hektarlık bir sahada okaliptos nnı vermişlerdi. sada bir Türk lirası mukabili 22,06,5 etiştirmek üzere buraya göndermiştir. Gerek Hava Nezareti, gerekse Hava frank tesbit edilmiştir. Okaliptos, bilindiçi üzere, en çabuk bü(rolları ldaresi çift uçuşa kalkan tayyareyen ağac olduğu gibi, çam ve meşeye ECNEBt MEHAFtLDE nazaran elâstikiyetinin ve bilhassa su erden birinin uzun mesafeler uçabilmek a mukavemetinin fazlalığı dolayısile, zere mayi mahrukat sarfetmeden hava Maruf bir Fransız tarihçisi maden ocaklarında kullanılacak ve ay anmasını temin etmenin tayyarecilikte şehrimizde ni zamanda iklimin müsaid olduğu mcude getireceği müthiş inkılâbı takdir Bükreşte toplanan Tarih kongresine erlerde yeni fabrikalarımızın etrafı etmekte bulunuyorlardı. Bugün ise tay iştirak eden maruf fransız tarihçile ıunlarla ağaclanacaktır. (rarelerin teker teker tecrübeleri yapılmış, rinden Madam Martlevi dün şehrimize ŞEKİB BERİKER imdi iş çift olarak tecrübelere kalmis.hr. gelmiştir. sun! *yapar mısın? Terzi gözucile kumaşı ölçer, başınî sallar: Hay hay! Hoca dükkândan aynlır, fakat içine de şüphe yayılır: Acaba kumaştan iki cübbe çıkacaktı da terzi kendine kiilâh mı giydirmek istedi?.. Hoca bu, faka basar mı hiç. Hemen geri döner, başını kapıdan uzatarak yalvaran bir seslesorar: Kumaş çokçadır usta. Makası ölçülü tutup da iki cübbe bıçemez misin? Terzi, elindeki iğneyi bırakmadan, Hocanın ve bir köşede duran kumaşın yüzüne bakmadan cevab verir: Hay hay, biçerim. Hoca haz ve hayret ıçinde dayanamaz, yalvanr: Oldu olacak, cübbeyi üçleyiver! Hay hay! Hoca sevincinden ne diyecegini tajınr ve bağınr: Elin derd görmesin usta, beni mahçup ettin. Yaradana sığın, cübbeyi b e | yap! Terzi, uzun bir bakışla tamahkâr müşteriyi süzer ve mmldanır: Hay hay Hocam, yapanm. Sen bir hafta sonra uğra. Zavallı Nasreddin Hoca dördünü satıp birini sırtına geçirmeği kuruntuladıgt cübbeleri almak üzere kararlaşbnlan günde yelperek dükkâna girince ne görsün? Büyücek birer eldiven hacmiode beş minik cübbe!.. Tabiî dayanamaz, yaygarayı kopanr: Bu ne insafsızlık, bu ne zulüm??.. Bana kasdin mi vardı ki kumaşunı heder ettia? Terzi sükunetle mukabele eder: Uç arşın kumaştan beş cübbe istenince alınacak raalın boyu, eni böyle olur Hoca. Bizim Istanbul Belediyesinin bütçesi de hemen hemen bu şekildedir, her yıl o müessesenin muhasebe dairesi irada göre masrafı hesablar, bütçeyi yapar, encümene sunar. Orada irad sütununa bir habbe konulmaz, fakat masraf tarafına kubbeler ilâve olunur. Şuraya fener asılsın, buraya havuz yapılsın, beriye asfalt kaldırım döşensin, öteye cadde açilsın, denilerek iki buçuk milyon lira ile on milyon liralık iş yapılması düşünülür. Sonra nöbet Şehir Meclisinin ayni sütunda rakam oynatmasına gelir. Orada da azadan her birinin mıntakasma birşeyler vadolunur ve bütçe, Nasreddin Hocanın kumaşına döner. Fakat şedıir işlerinin yürümesi lâzımdır. Bıma gene o encümen ve o meclis çare bulur. Iradla masrafı o kubbeleri muhafaza etmek şartile muvazeneli bu» lundurmak için esaslı, hatta kanunî zaruretlerden fedakârliga girişir. Me selâ çocuk bahçesi açılacaksa «atiye» bırakıhr, muallimlerin kıdem zammı bir formül uydurularak verilmez, hastanelere yatak ilâvesinden cayılır ve «imar işleri» de Tannya havale edilir. Dahiliye Vekâletince îstanbula yapılması düşünülen yardım, işte bu an'anenin önüne geçecek ve belediye bütçesi dediğimiz kumaştan «tabiî şekilde» palto yapılmasına imkân verecektir. Vekâletin yetim Îstanbula şefkatle el uzatmasını şükranla karşılanz. Allah razı ol M. TURHAN TAN f^ Edebi tefrika Yazan : Mahmud Yesari Siz, zannedersen», sinemadan pek hoşlanmıyorsunuz. Öyle değal mi? Sa natoryoma da sinema gelıyor. Ben, ayakta iken, iki üç kere gördüm. Siz, hiç gelmediniz? Melike, sadece gülümsedi. Genc kız, başını sallamak istiyormuş gibi gözlerini açıp kapıyordu. Tabiî eski amma, iyi filimler getiriyorlar. Ve Melikeye, îstanbulun muhtelif semtlerindeki sanatoryomlara, yatı mekteblerine gelen gezginci sınemacılardan bahsetti. Onun, herşeyle alâkadar olu şuna artık şaşmıyordu; hasta genc kız, öleceği dakikaya kadar herşeyle alâkadar olacaktı. Şövestr Emma, yüzü gülerek odaya girmişti; Melikeye: Siz, derece almak... dedi. Genc kadın, hemen yerinden kalktı: Bana, müsaade güzelim... Gene gelirim. Hasta genc kız, doğrulmak isriyordu, yorganın üstündeki zayıf, kuru kemik elini hafifçe oynattı: Çok teşekkür ederim. Odasına döndüğü zaman, Melikenin şakaklan zonkhyarak başı ağnyordu. Yemek yiyemedi; vücudü ürperiyordu; üşüye üşüye yatağına girdi. Yatınca, başı, daha fazla ağrımağa başlamıştı; zile bastı. Onu, yatmış gören şövestr Emma, şaşırmıştı: Çok erken yatmak? Melike, yorgun bir gülümsc} bir ilâc istedi: Ben, baş ağnmak, ilâc! Şövestr Emma, başını sallıyarak çıkmıştı; biraz sonra kapı vurularak a çıldı, içeri, operatör Basri girdi: Ne o, hanımefendi? Geçmiş ol sun, rahatsız mısınız? Şimdi şövestr EmSabahleyin, odaya toz almağa gelen mayı gördüm; o, söyledi. küçük genc hemşireye, Melike sordu: Melike, yatakta dogrulmuştu: Dün gcceki filim güzel miydi? Biraz başım ağnyor... Küçük genc kız, hemen habrlıyamaOperatör Basri, onun doğrulmasına mıştı, dalgın bir bakıjla durdu: mâni oldu: Bilmera! Hayır, hayır... Yatınız, rica edeMelike, garib bir merak içindeydi: rim. Peki, neden başınız ağnyor? Hava Siz, seyretaediniz mi? sızlıktan da zannedersem... Havalar »oKüçük hastabakKi, elin<Jeki bezlerle ğuk diye, hiç dışan çıkıp gezmiyorsumız. Benimki sinirden... Operatör Basri, halden anlıyordu: Birşeye mi canınız sıkıldı? Masanm kenanndaki iskemleye otur muştu: Can sıkınusı, hanginaizde yok... Hepimizin bir derdi var. Derdi, derd etmiyeceksiniz. Bu gece, sinema var... Kalkınız, giyininiz. Gelir, sinema seyredersiniz, açılırsınız. Melike, gayriihtiyarî güldü: Büsbütün anirlerim bozulur. Operatör Basri, afallayıvermişti: Neden efendim? Melike, hasta genc kızın odasına git tiğini, onunla konuştuklarını kısaca an lattı. Operatör Basri, durgunlaşmıştı; ağır ağır ayağa kalkb: Size, şimdi iki kaşe gönderirirr Birini hemen alırsınız. Eğer ağn devar ederse, bir saat sonra, öbürünü alınınız Uyuyacak olursanız, geçer..^ vhn kutusunu musluğun kenanna koy muştu, döndü; gene dalgın dalgın baktı: Seyrettim, seyrettim amma... Neydi? Unuttum! Hatırlamak istiyor gibi düşünüyordu: Çok kanşık birşeydi... îsmi de mi hatırınıza gelmiyor? Genc kız, musluğu silmeğe başlamıştı: Vallahi, hiçbirisini bilmiyorum... Seyrettim amma, hiç seyretmemiş, gör memiş gîbiyim... Musluğun üstündeki aynanın tozunu alıyordu; birdenbire kahkaha ile gül dü: Unutuşuma gülüyorum... Sabahleyin kalkıyorum; şunu yapacağım, bunu yapacağım, diye hep o gün yapacağım •eyleri düşünüyorum... îş çok... Hangi birine yetişeceğimi şaşınyorum. Oraya koş, buraya koş... Akşam olunca yoru luyorum..^ Boynunu bükerek başını sallıyordu: Bakın artık, sinemayı na&ıl seyretmişim! Melike, kimbilir nasıl bir yoksulluğun zorile, küçük yaşmdan çok büyük, zayıf vücudünden çok ağır bir yük aluna gir mi| ilan bu çocuğun, bu asil hayat kahramamnın unutkanlığına gülemedi. Bu cocuk. vaiamak icin. vasamak hakkını kazanmak için, gece ve gündüz, günün her saatinde; iniltiler, mikrob ve kraşe içinde, sinirleri bozuk hastalann bütün dediklerini yerine getirmeğe çabaIıyarak durmadan, dinlenmeden koşuyor, çahşıyordu. Melike de bu acılan biraz tatmışh; fakat o, akraba, ahbab, dost denilen iki yüzlü, mürai kervanı hayalinden silive rince kalbine çöken acılann zehirini duymuyordu. Onlar tarafından aranmamak, ihmal edilmek, ve unutulmak, bir acı deMelike, mikroblann bile affettiği ğildi; onlardan ayrılmış, uzaklaşmış olyaşa gelmiş, fakat gene mikrobdan kor mak bir zevkti. kan kaynanasını düşündü. Sanatoryoma Melike, birçok kişinin değil, bir tek gireceği haberi duyulunca, eve gelen me insanın, kocasınm, sevgilisinin yoluna baraklılar hatmna geldi. Genc kadınm ha kıyordu. Şekib, onu, gözleri yolda, bekyatile, sıhhacile alâkadar görünen akra letmezdi! balann, ahbablann, dostlann biri, bir teki gelmemiş, hatta telefon bile etemmişlerdi. 16 Kar yağıyordu... Melike, gözlerini açtığı zaman, çamMelike, sanatoryomdan çıktıktan son larm beyazlığmı da, odanın beyazhklan ra, onlarla karşılaşacağı anlan gözlerinin sandı. Balkonun parmakhklarını da kar önüne geririyordu. Melikeyi, bir tiyatro bürümüstü. da, bir sinemada, hele bir baloda göre Genc kadın, gözlerini korka korka açcek olsalar: tı, doğrularak baktı; dudaklan titriyerek: Srbharinize bakmalısmız... Geç Kar yağıyor! dedi. vakitlere kadar dolaşmanız doğnı değil... Birden içi üşümüştü; başı, yastığa düşRejimi bozmamalısmız! tü, yorgana sarılarak büzüldü. Diyccekleri muhakkaktı. Bunu derken, Çamlar, bir ayin için sıralanmış beyaz utanmıyacaklardı.. * harmanili Çin mandarenleri gibi sükun Melike, bunlara cevab venniyecek, ta ve heybetle duruyorlardı. dec« gülecekti. Akrabalar, ahbablar, Melike, yorganın içinde büzülürken dostlar, genc kadın için, arbk ölmüşlerbaşındaki tül kaymıştı; genc kadın, kodi. Ona; kocası, sevgilisi kalıyordu. casınm gelecegi günler, saçlannı geceden Aranmamak... Ihmal edilmek... Da hazırlıyordu. ha vataAen unutulmak.. (Arkast vaft