31 Ağustos 1937 CUMHUEIYET Zonguldakta şenlik Atatürkün ayak bastığı ve millî şirketlerin kurulduğu giinün yıldönümü kutlulandı Hava zaferleri yolunda Yeni tütün mahsulümüz can veren kardeşler ümid vericidir Ihtısadî hareketler Kutbu aşarken kaybolan Rus tayyarecisi Levanevski'nin kardeşi de 1933 te Tokyoya uçarken düşüb ölmüştü Cevablarım 1 Kumkapıda Nişancalı Şükrü im * zasile gelen mektuba: «Nişancı Mehmed Paşayi Atik» Fatihin son Sadırazamıdır. Evvelce nişancılık hizmetinde bulunuyordu, Uzun Hasana Fatihin ağzından yazdığı mektubu efendisine pek beğendirdiğinden Vezır oldu ve Sadırazamhğa kadar yükseldi. Fatihin ölümünü saklamak ve Şehzada Cemi saltanata gctirmeğe çalışmak istediğinden Yeniçerilerin ayaklanmasına sebeb oldu, (1481) de öldiirüldü. Sizin mahallede yaptırdığı caminin avlusunda gömülüdür. Değerli bir adamdı, şiirle de meşgul olup nişanî mahlasını kullanırdı. 2 Hüsnü Akyol imzah mektuba: Kösem, Kösemenden bozmadır ve onun küçültülmüş şeklidir. Cinci Hoca tefrikasında ismi geçen ve gerçekten tarihî bir şahsiyet olan Kösem Sultana bu adın verilmesi Birinci Ahmed, Birincî Mustafa, İkinci Osman, Dördüncü Mu« rad, Deli İbrahim ve Avcı Mehmed d«virlerini idrak ederek sarayda eskimif, devlet ricaline dahi rehberlik edecek kadar tecrübe sahibi olmuş bulunmas:n* dandır. Oyle sanıyorum ki güzel mah* peykerin kösemliği torunu Avcı Mehmede vesayet etmcğe başlamasından sonra baj* lar. Zira sürülere kılavuzluğu o devirde* dir. Kösemenin ve Kösemin mecazî ola« rak cesur, serbest, pervasız manasına kul* lanıldığı da vakidir. Mahpeykere bu ba* kımdan dahi o lâkab yakışır. Fakat «Kevsem» kelimesinin lugatte yeri yok» tur. 3 Şevket Balcı imzah mektuba! Istanbulun fethinden sonra camiye ve mescide çevrilen kıliseler hakkmdaki ma« lumat pek karışıktır. Bununla beraber sorduğunuz camının yerınde evvelce Mireleon kılısesının bulunduğunu biliyoruz. Mıreleon, rumca mürrüsâfi yağı manasına gelir ki bir nevi zamktır. Bu kilise müstakil olmayıp büyük bir manastırın içindeydi ve manastır kadınlara mahsustu. İzorya hanedanından Kayser Beşinci Kostantin, nedense, kızarak rahib kadınları dağıttı. Hatta hiddetinden manastırın adını da değıştırdi, «balık kızartmağa mahsus yağ» manasına olarak «Pisarelcon» demeğe başladı. Bir zaman sonra manastır yeniden açtmldı, tamir olundu ve imparatoriçelerden, prenseslerden bir kısmı oraya gömüldü. İkinci Romen'in kızkardesile İzak Komnen'in karısı, Yedınci Kostantin'ın eşi bu cümledendir... Bu kiliseyi camiye çeviren Mesih Paşa, frenk tanhçileri tarafmdan bazan Mesithes, bazan Misach diye gösterilen ve Fatih zamanında Rodosu muhasara etmiş, Beyazıd devrinde Sadırazamhğa geçmış olan adam değildir. Uçüncü Suitan Muradın Sadırazamlarından Hadira Mesıh Ali Pasadır. Camij'e çevrilen kilisenin altmda bodrum bulunduğundan Bodrum camisi diye anılagelmekteydi, (1911) yangınmda yandı. Kozluda Ihsaniye ocağının Zonguldak (Hususî) Büyük Ön der Atatürkün Zonguldakta kömür havzamıza ayak bastıkları ve İş Ban kası tarafmdan havzada ulusal maden sosyetelerinin kuruluşunun yıldönümü münasebetile 26 ağustos 937 perşembe günü Zonguldakta, Kozlu ve Üzülmez maden mmtakalannda kutlulama ha reketleri ve tezahürat yapılmış, türlü eğlenceler tertib olunmuştur. Bu mutlu günde Kozlu Kömüriş sosyetesinin İhsaniye ocağında kurduğu yeni ve modern tesisatm açılma töreni de çok kal'abalık davetliler, halk ve işçilerin iştirakile sevinc heyecanlan i çinde yapılmıştır. Kömüriş sosyetesinin 2 numaralı kömür istihsal mmtakası olan İhsaniye ocağmda yapılan bu modern tesisat, 27 rakımmdan 45 derece meyille 100 rakımına kadar inen 200 metro uzunlu ğunda mail bir kuyu ve bunun tesisa tından ibarettir. Yer altmda yanm tonluk arabalarla gelen kömür, 100 rakımında bu te sisatın depolarına ve oradan 2,5 tonluk ((Okspor» kulübü faaliyete geçti Izmir muhabirimiz, Ege mıntakasında bu seneki tütün rekoltesinin 25,000,000 kilo olarak tahmin edildiğini bildiriyordu. Bu tahmin, kat'iye yakın bir rakamdır. Marmara mıntakasından maada, diğer tütün mıntakalarında da ilk tahminler yapılmıştır. Marmara mıntakasından ma ada, diyoruz. Çünkü Marmara mıntakası esasen mahsulü geç veren mıntakadır. Buna, bu sene bazı tabiî sebebler dolayısile mahsulün daha geç kalması da inzımam etmiştir. Izmirin geçen seneki rekoltesi 37,000,000 kilo ıdi. Şu bakımdan bu seneki rekolte geçen yıldan üçte bir noksandır. Diğer mmtakalardan gelen haberler ıse bazısında geçen yıldan bıraz fazla ve bazısında da geçen yıl kadar olduğunu meydana koyuyor. Şu vaziyetten çıkarılabilen netice yeni tütün rekolresmi küşadında bulunanlar tesinin geçen seneki rekolte olan Skip vagonlanna dolarak harice ve ha68,106,000 küoya yakın bir miktarda ricden de havaî hat vasıtasile lavuara veya bu kadar birşey olacağıdır. giderek yıkanacaktır. Doldurma, bo şaltma, cer sinyalisyon, tenvir velhasıl Şunu da unutmamak lâznndır ki, tam manasile herşeyi otomatik ve elek geçen seneki tütün rekoltemiz 934 ve 935 trikle işliyen bu yeni tesisat sayesinde rekoltelerinin hemen de iki misli, 932 rekömür 100 rakımından itibaren la koltesinin ise üç mislinden fazla idi. Buvuara kadar insan eli değmeden sevke nun için geçen yıhn mahsulünü normalin dilecektir. üstüne çıkmış bir rekolte olarak tavsif etBu tesisat sayesinde maden dahilin mekte hata yoktur. Buna rağmen 936 yıdeki nakil işi şimdikine nazaran çok da lında tütünlerimize verilen fiatlar, son beş ha randımanh olacağı gibi İhsaniye o senenin en yüksek fiatlan idi. Eğer 936 cağımn ihrac kabiliyeti saatte 100, ya fiatlannı yüz addedersek 935 fiatlan ni günde madenlerde normal çalışma yüzde 82 ve en yüksek fiah almış olan müddeti 16 saat olduğuna göre 1600 932 mahsulünün fiatlan isc yüzde 89 ve yılda 550,000 ton, 24 saat çalışiığı kalır ve gene geçen senenin ihracatı getakdirde günde 2400 ve yılda 775,000 to rek miktar gerekse krymet itibarile her sena yükselecektir. İhsaniye ocağının nenin fevkine çıkmıştı. şimdiki ihrac kabiliyeti üç misline çı Şu neticenin her bakmdan tek manası kacak demektir. vardır. Tütünlerimizin nefaseri yıldan yıSosyetenin yalnız bu tesisat vasıta sile çıkarmağı düşündüğü kömür mik la artmaktadır. Fazla ihracat bunu alı tarı 7,000,000 ton hesab edilmektedir. cının da anlamış olmasının en.parlak bir Bu şekil tesisat kömür havzasında ilk delilidir. Bu seneki rekolteden bahseden defa yapılmaktadır. tütün mütehassısları mahsulün geçen se neden kalite itıbanle çok yüksek oldu ğunda müttefiktirler. O halde bu yıl daha iyi satışlara intizar edebiliriz. Kulub seferleri yapan Rus tayyarelerinden birisi uçmak üzere... makta olan yüreği yamk ana, on beş sene evvel kaybettiği ve öldüğüne kanaat getirdiği büyük oğlunu karşısında görünce ne yapacağını şaşırmış, bir yandan Jozef'e ağlarken bir yandan da büyük oğlunu tekrar bulmanın sevincile gülmeLevanevski'nin bu akıbeti, 1933 sene ğe başlamışbr. sinde, ayni şerait içinde ölen kardeşi JoSigismond'u hayatta görmek saadetini zef Levanevski'nin acısını henüz unuta idrak için, Jozef'in ölümü felâketine katnaryan anası, çok kısa bir fasıla ikinci bir lanmak mecburiyeti, kaderin bu emsalsiz mateme sokmuş oluyor. acı cilvesi, biçare Madam Levanevski'yi İkisi de zafer yolunda ölen, ikisi de gerçekten şaşırtmıştı. kahraman birer tayyareci olan LevanevsBugün, biçare ana, büyük oğlunu, ki biraderlerin, baştan başa hazin bir ma ikinci defa olarak ve belki ebediyen kaycerası vardır. betmiş bulunuyor. On beş sene içinde, önce büyük oğlunu, sonra, çok feci şeraMadam Levanevski, Harbi Umumi de, bir kargaşalık esnasmda büyük oğlu it içinde küçüğünü kaybeden, o acı içinSigismond'u kaybetmiş, Jozef, Vladislav de yüreği yanarken, ilk kaybettiği oğluve Nataşa ismindeki üç çocuğu ile Var nu birdenbire bularak, ölçüsüz bir felâşovada kalmıştı. 1933 senesine gelinci ketle ölçüsüz bir saadet ortasında ne yaye kadar, derdh ana, büyük oğlunun akı pacağıaı şaşıran, sonra, ayni evlâdını betinden hiçbir haber alamadı. Aile, onu bir kere daha Kutub yollanna gömen bu artık ölmüş biliyordu. O sene eylulünde, talihsiz ana, her şeye rağmen oğlunun bütün dünya gazeteleri, meşhur Lehli avdetinden ümidini kesmiyerek bekle tayyareci Jozef Levanevski'nin, Lehis mektedir. tandan Tokyo'ya, Sovyet arazisi üze Madam Levanevski, Sigismond'u on rinden geçmek suretile bir uçuş yaparak beş sene sonra nasıl bulduysa, bu sefer mesafe rökoru kıracağını haber vermiş de bulacağına kanidir. Yalnız, bazan, lerdi. Sigismond Leva nevski isminde bir pek meyus zamanlarında: Sovyet tayyarecisi bu havadisi okuyun Evlâdlarımın ölümünden sonra, zaca, Lehli tayyarecmin, kendi kardeşı olten ben de yaşayamam. demektedir. ması ürtimalini düşündü ve Sovyet arazisinde yere ineceği zaman ona karşıcı Yemende askerlik mecburî gitmeğe karar verdi. Filhakika, Lehli tayyareci ile Sovyet tayyareci kardeştiler ve bu Sigismond, Harbi Umumide kaybolan çocuktu. Sigismond, kardeşini karşılamağa gitti; lâkin Leh tayyaresi Kazan civannda, alevler içinde yere düşmüş ve o, karde şinin ancak kavrulan cesedile karşılaş mışn. Sovyet tayyarecisi Sigismond Leva nevski, Kurub yolunda kaybolduktan sonra bir daha bulunamadı. Yapılan bütün araştarmalar beyhudeye gitti ve Kutublaruı beyazlıklan ortasına gömülen esrar meydaoa çıkarılamadı. I F. G. çok Anadolu şehirlerinde bu sporla uğraşıldığını, Okmeydamnın da bunlara piştarlık ettiğini söylemiştir. Eski Türkler arasmda uzun mesafe veya hedefe isabet şeklinde yapılan müsabakalarda 1100. 1200 metroya kadar ok atanlar bulunduğunu, bu mesafelerm tesbit edilmiş olduğunu da zikretmiştir. Toplantıdan sonra Beyoğlu Halkevi salonlanndan birinde tahsis edilen dairenin kordelâsı kesilerek içeri giril miş, tarihî resimler ve kitablarla süslenen bu salonda davetlilere tarihî ma lumat verilmiş, misafirler izaz edilmişlerdir. Dört yüz sene evvel tanzim edilen ok talimatnamelerinde şayanı dikkat ka yidler görülmüştür. Dört yüz sene evvel kaleme alman bu talimatname on dokuz maddeden i barettir. Talimatnamenîn 10 maddesi spor terbiyesi, 9 maddesi de ok ve yayın kullanılışı hakkmda teknik malumattan ibarettir. Kitabda «hakem» bahsi şayanı dikkattir: «Hakem, ne Mustafayı, ne de Ah medi tutmıyacak. Kararlarında âdil olacak. Müsabakamn tam bir mükemmeliyet içinde yapılmasına bilhassa dik katli bulunacak> deniliyor. Okspor idare heyeti için bugün bir toplantı j'apılacaktır. Beyoğlu Halkevi salonlarında ve açık yerlerde faaliyete başlanacaktır. Memleketimizin en son okçularından İbrahim, Vekkas, Nec meddin, Kemal, Bahir bu teşekkülün ihvası için çalışacaklardır. Sevinmedin mi? Şekıb, kollannı açtı, ve kan koca, kalblerinin çarpmtılarmı duya duya birbirine sanldılar. Fakat Mslıkenin, gene içi kınktı; çünkü kocası, onu, gene alnından ve yanaklarından öpmüştü, dudaklarını dudakla rına dokundurmamıştı. Genc kadm, anlryordu; aralarında, hayat, hükmünü vermışti, ve bu hükmü, «beraet karan» da bozamıyordu... i olacak Kulüb aıası Millî sporlanmız içinde tarihî bir taymeti olan okçuluğun yeniden can lanması için yapılan tesebbüsler üze rine «Okspor> adıyla yeni bir kulüb teşkil edilmiştir. Bu maksadla dün Beyoğlu Halk Partisi merkezinde bir toplantı yapılmış tır. Birçok davetlilerin bulunduğu bu toplantıda Beyoğlu kaza reisi Mekki Hikmet bir nutuk söylemiş, ezcümle: Oksporun açılışını kutlulamak için buTada bulunuyoruz. Okspor için icab eden bütün hazırlıklar ikmal edilmiştir. Hürriyetini 30 ağustosta kazanmış olan Türk ulusunun tarihte ok sporunda oynadığı büyük rolü tebarüz ettirmek için bu büyük günü kabul ettık. Parti programımızm işaret ettiği hedefe gencliği yetiştirmek için vücud bulmuş olan Okspor, spor teşekküllerimizden biri olacaktır. bir arada Ok sporu tarihin ve tarihten evvelki Türkün malıdır. Okmeydanı Fatih as rında tesis, İkinci Beyazıd devrinde imar, Dördüncü Murad zamanmda şöhret bulmuştur. Son otuz seneye kadar Okmeydanmda hareket vardı» demiş, Oksporun tesisine yardımı dokunanlan teker teker hazıruna takdim etmiştir. Müteakıben Oksporun kuruluşunda büyük hizmeti dokunan Evkaf Umurn Müdürlüğü Muamelât müdürü Halim Baki kürsüye gelerek, okun eski de virlerde gördüğü rağbetten, Türklerin bu sporda gösterdıği muvaffakiyetten, bu spor a aid eserlerden bahsetmiş, Japonyada mekteblere kadar giren ok sporunun Amerika, Almanya, Fransa, îtalya gibi birçok devletlerde halen yapılmakta olduğunu izah etmiştir. Fransada 280 ok kulübü bulunduğu nu, Selçuklar zamanında Ankara, Di yarbekir. Kayseri. Van. Haleb gibi bir Daily Telegraph yazıyor: Yemende askerlik mecburî olacaktır. İmam Yahya son günlerde neşrettiği bir emirnamede askerî barakalann inşasını em retmektedir. Bu barakalar inşa edildikten sonra bedenen sağlam olan bütün Yemenli erkekler askerî talim ve terOnbeş senedenberi birbirlerini görmibiye göreceklerdir. yen bu iki kardeş, biri Lehistanda, öteki Rusyada, binlerce kilometro mesafe ile Irak parlamentosu birbirlerinden ayrı, ayni mesleğin cazi besine tutulmuslar, ayni ihriras ateşile feshedildi yanmışlar ve havaları fethetmek iştiya Londra 30 (Hususî) Irak parla kile tayyareciliğe aulnuşlardı. Bu mes mentosu feshedilmiştir. Yakında yeni 4 Feriköyde ressam Bayan Su« leğin muhtelif derecelenni, birbirlerin Ini.habat yapılacaktır. zana: den habersiz, hemen hemen ayni zamanCinci Hocaya fırçanız hayat vermiştir. da aşarak, ayni kuvvette birer hava kahKuyruklu yıldız görünSan'atkârlığmızı hürmetle takdir ederim ramanı olmuşlardı. miyecek ve kitabhanemi süsliyen nefîs eserinizden Sigismond, yanarak ölen Lehli tayT Bu aj başına tesadüf eden günler dolayı da teşekkürler sunarım. yarecinin kendi kardeşi olduğunu, onun içinde şehrimizde ve civannda tekrar M. TURHAN TAN tanınmaz bir hale gelmiş olmasına rağ men anlayınca, anasını ve kardeşlerini b.r kuyruklu yıldız görüleceği hakkmbulmak kararile derhal Lehistana hareket da ileri sürülen tahmin ve iddiaların Halkevinde bir sergi aslı çıkmamıştır Rasadaneden aldığı etmiş ve günün birinde ansızın, onların mız malumata göre bu yakmlarda böyBugün saat 2 de Cağaloğlunda Halkekarşısına çıkmıştı. le bir yıldız görülmesi mevzuubahs de vi salonlarında karikatürist Orhan U « Küçük oğlu Jozef'in ölümüne ağîa ğildir. ralın bir resim sergisi açılacaktır. dı, onu kolundan sarsh: Bak, mikrobum da kalmadı... Yakında, hem çok yakında, buradan temelli çıkacağım... Biraz daha, birkaç gün, bır^ kaç hafta daha bekliyemez miydin? Şekib, karısına ıstırabla baktı: Peki, bir kaç gün. bir kaç hafta beklersek, ne olacaktı, Melike? Genc kadının yanakları ateşlenmıştı: Ben, eve gelecektim. Şekib, birden cevab vermedi; karısına yaklaştı, elıle omzunu tutarak göğsüne doğru çekti: Sen, sanatoryomdan çıkıp eve geleceksin. Bu, hepimizin beklediği, istediMelike, hiç sesini çıkarmadan dinli ğ: şey... Fakat sen, evde iken, nasıl taşınınz, Melike? Tozun, toprağm, bin türlü yordu; Şekib, susunca, yavaş sesle: pisliğin, kirin içinde, sen, nasıl durabilir Evi ruttunuz mu? dedi. sin? Sen, istirahate muhtacsın. Sana, bu Evet. istirahati temin etmek şöyle dursun, seni Genc kadm, gülerek sordu: tehlikeye atmış olacağız. Ne vakit taşımyorsunuz? Birkaç güne kadar. Neye güldün? Melike, kocasmın göğsünde sinmişti; Melike, içini ekti: korkak bir sesle: Hiç olmazsa, birkaç gün izinli çı Ne vakit taşımyorsunuz? diye sokar, beraberce ev arardık, dedi. ruyorum. Kendi evim için; bir yabancı Şekib, onu saçlanndan öpüyordu: gibi soruyorum. ', Göğsünün üstüne ağır bir taş basbnl Kiralık boş evleri, apartımanlan mış gibi soluklan daralmış, sesi kısılmış gezmek; bekçiye, bakkala, kasaba soratı: rak mahalle mahalle dolaşmak, sokaklar Neye, bu kadar acele ediyorsun, da kaybolmak; sen, bu yorgunluklara katlanabilir misin? Sonra, havalar da çok Şeldb? dUâîtfi. sevenlim. Sen, burada, hep avni Koeasnmn s^vietnesrne vaictt Edebî tefrika : 57 Yazan : Mahmud Yesari Haydi, kahvaltmı ye... Genc kadm, yüzünü buruşturdu: Hayır... Konuşalım. Hem yersin, hem de konuşuruz. Vakit geç... Seninle karşılıklı, öğle yemeğini iştahlı iştahlı yeriz, daha iyi! Karyolanm başucundaki zile bastı; Şekibe döndü: Sen gelirken trende, otobüste doktoru gördün mü? Hayır. Niçin sordun? Melike, içeri giren küçük genc hem şireye: Uyumuş kalmışım, çay soğumuş, dedi. Peki, söyliyelim, ısıtsmlar. Hayır. Artık yemiyeceğim. Amma, doğru değil. Bu sabah, hiç iştahım yok. Siz bılırsınız. Küçük genc hemşire, kahvaltı tepsi i alıp çıkmışh. Kocası, Melikeye, teksordu: Doktoru görüp görmediğimi niçin Genc kadın, bir gün, bir gecedir ge çirdiği heyecanı, en ince noktalarına kadar kocasma anlatacağmı; nasıl sevindiğini ona da hissettirerek, kendi gibi onu da sevindireceğini düşünmüştü. Fakat dudaklarına değen dudaklar, alnını öpen dudaklardan o kadar az ılık, hatta öyle soğuktu ki, Melikenin içinin ateşini söndürüvermişti. Melike, bir tek ümidle titriyordu; kocası, onun: Dudaklanmdan öpebilirsin! Deyişinden, belki de bir şey anlama mıştı. Genc kadın, kocasmın gözlerinin içine bakıyordu: Eğer doktoru gördünse, belki, sana söylemiştir. Şekib, gülümsüyordu: Beraet karan, almışsm. Melike, kocasının soğukkanlılığına, durgun gülümsiyerek bakışma, ne mana vereceğini, ne diyeceğini şaşırmıştı: Nereden biliyorsun? Bahçede, genc asistana rasgeldim; o, söyledi. Genc Vad*inîn »esf Ksıîmışrîf j olmasına sinirlenmişti: Aman Şekib; doğrusu, bulduğu nuz evi, hiç de iyi methetmiyorsun. Dı şından bu kadar alımsız olan evin, kimbilır, içerisi nasıldır! Şekib, kansınm sinirlenişine fazla aldırmadı: Hayır. İyi anlatamıyorum, sevgilim. Evin, önü bahçe... İki tane yetişmiş ağac da var. Ev, biraz içerlek... Sonra, dört tarafı da açık... Ev, yeni değil, fakat yeni tamir görmüş... Çok derlitoplu... Eski aparhmanımızdan iki sokak Beğeneceğine eminim... Arka tarafta, ötede, bahçe içinde, küçük bir ev bul lodosa karşı büyük odayı, yatak odası yapanz, olmaz mı? duk, Melike! Melike, eski oturduklan aparhmanın civannı gözlerinin önüne getirerek düşünüyordu: Oyle ise, ben de bu evi tanınm. Kocası, ümidsiz bakıyordu: Eğer, şu evdir, diye gösterilecek oIursa, tanırsın, hatırlarsın. Yoksa, haya len, düşünmekle, imkânı yok tanımazsm. Genc kadın, merakla sordu: Garib şey! Neden? Yoksa, bu ev, yüksek dırvar arkasında mı? Şekib, gülmekten kendini alamıyordu: Hayu1, sevgilim. Birçok evler vardır ki, hemen hergün önünden geçtiğin halde, başını çevirip bakmazsm. Melike, aparuman tutulmayıp da, kavnanasımn istediği ffft>f «ev» tutuİTn«$ hava içinde yaşıyorsun. Yaz geçti ve sonbahar da elini, eteğini çekip gidiyor. Kansını, kollan arasında sıkıyordn: Hayır... Hayır... Bunlan düşün rniyeceksin... Benden şüphe eder gibi konuşuyorsun... Hayır... Bana, bunu tek * rar ettirme... Benden şüphe etmiyecek • sin... Melike, kocasının okşayışlan altmda, ürpere ürpere titriyordu: Peki, kocacığım. Şekıb, hasta çocuğuna masal söyliyen bir anne gıbı, onu kolları arasında sallıya sallıya söylüyordu: Yeni yuvamızı öyle beğeneceksin ki... Odamızı, sen, ıstedığin gibi düzelteceksin... Fakat benım, eve girer girmez, ilk işim, sobaları kurdurmak olacak... Akşamları çok serin oluyor, sevgilim. Yatak odamıza beyaz çini sobayı, yemek odasma da salamandırayı kurduraca ğım. Yatak odamıza, küçük bakır man • galımızı alırız; soba, kor döktükce, mangalımıza tepeleme doldururuz. Sen, çok üşürsün, sevgilim. Sen, hiç birşey düşünmiyeceksin... Hele acı şeyleri, hiç hiç düşünmiyeceksin... Melıkecik, benden, şüphe eder mi? Bunun imkânı, ihtimali var mı? Melike, belkemiğinin titrediğini duyuyordu: V i