25 Ağustos 1937 CÜMHURİYET /lanisada üzüm bayramı ok parlak ve neşeli oldu tisad Vekilimizin riyaset ettigi büyük halk topntısında Egelilerin kıymetli mahsulü tebcil edildi tktısadî hareketler İpeklilerin kontroluna başlanırken Festival heyetleri Cumhuriyet âbidesinde Misafir heyetler dün büyük tezahüratla abideye çelenkler koydular Selika alih Tanyeri ve Saim imzalarile şöyle bir mektub aldım: «Bugün arkadaşlar arasmda Cinci Hoca okunurken selika kelimesi hatırımıza geldi. Naci Lugatine baktık, «tabiatte mevcud olan inşayi kelâm melekesi» tarzmda bir tarifle karşılaştık. Şu manamn fransızca L'e'loquence kelimesile olan irtibatı bizi düşündürdü. eloquent yerine kullanacağız. Selikadan bir ismi fail inşa etmek mümkün müdür?» Vaktile Fuzulinin Türk olup olmadığı meselesi fuzulî olarak münakaşa olunurken bu selika kelimesi büyük şairin Türklüğünü tebarüz ettiren vesikalar arasmda bulunuyordu. O sebeble beni de yakmdan alâkalandırdığından kendisile hayli aşinalığım vardır, okuyucularıma etraflıca cevab verebileceğim. Muallim Naci kelünenin aslını ihmal ederek dilimizde aldığı yere göre manasını anlatmağa çalışmış. Bu, şahsî bir tarif veya izahtır. Nitekim Şemseddin Sami de ayni kelimeyi: Güzel söylemede ve yazmadaki tabiî istidad, hak vergisi olan fesahat ve talâkat diye tarif ediyor. Vefik Paşa ise «hüsnü tabiat, mutlaka tabiat, hüsnü kariha» dıyor. Halbuki Kamusta görüldüğü üzereselika, devenin yanlarındaki sıkı kolan yerine, yoldaki ayak ve tırnak izlerine denilir. Arabcada cem'i selâiktir. Dolaşık ve çapraşık bir istiare ile tabiat manasına gelir. Acemcede tam karşılığı sirişttir. Gene Kamusta «tabiat» m şu şekilde tarif olunduğunu görüyoruz: «Tab', n«b\ vezninde, tabia sefme veznınde, teba* da kitab veznınde insanın mecbul ve meftur olduğu seciyeye denir ki sirişt ve halikasıdır. Lugat kitabları, tabiat ve seciye manasına arabca bir kelime olan selikanm acemce mukabili diye kabul edilen sirişti de şöyle tarif ve izah ediyorlar: «Sirişt bihişt vezninde hilkatü tınet, mayei tabiat ve insanın huyu manasınadır. Yuğurmak, hamur yapmak manasına gelen siriştenden ismi masdar ve fi'li mazi olur. Şu halde Muallim merhurmın selikaya inşayi kelâm melekesidir, demesi bizdeki tasarruf bakımındandır, lugatin aslına ve arabcadaki kullanılış şekline göre değildır. Fakat fransızca eloquence, herhangi surette selikanm karşılığı olamaz. eloquence'ın dilimizde mukabili fesahat ve talâkat olup eloquent da fasih diye tercüme olunabilir. Hulâsa selika, bizim tasarrufumuza göre tabiatteki ifade kabiliyetidir. Nitekim, Fuzuli de Farisî Divanmın başına koyduğu mukaddemede selikayı o manada ve şu suretle kullanmıştır: «Türkçe yazmak bana güc gelmiyordu. Çünkü benim aslî selikama uygun düşüyordu.»... Gelelim selikadan ismi fail inşasına: Bu, kelimenin arabî mahiyetine göre mümkün olamaz. Arablar on<lan fail inşa etmemişlerdir ve edemezlerdi. Bizim için yapılacak şey de, yeri düşünce ve icab edince «selikalı» demekten ibarettir. Manisada Üzüm bayramına [zmir (Hususî muhabirimizden) miryolunun iki tarafından başhyarak ıyı ihata eden dağlara kadar yemye bağlar uzanıyor. Tren uzun ıslıklar'a, ; kütüklerinin arasmdan fırlayıp bağıçağıra, güle oynıya koşan çocukları, ;cıları selâmlayıp geçiyor. Vluraddağı, rasgele bir keserle yon nuş gibi gövdesi dimdik, ağacsız, yeıksiz ve çırılçıplak.. Yaydığı hararet, şıdan duyulur gibi. Manisa, bu mernetsiz, mağrur dağın altında nasıl daııyor, bilmem.. Olsa olsa altın üzümbağlarının tesellisi, Manisaya herşeyi ıtturuyor.. * * * Ztce, Manisa Valisi Lutfi Kırdarın diği ziyafet masasmın bir köşesinden, linin nutkundan sonra şu sözler duyuor: K Vaktile zalim bir hükümdar var,. Esirleri, halkı da toplandığı bir iştirak eden halk kalababğı ma ile iktifa edeceğini ilâve eyledi.. Mevzu, üzümdü. Çünkü Manisa, ü züm bayramının neşesi içinde çalkalanı yordu. Şehir kulübünde saz çalıyor, Halkevi bahçesinden ise davul sesleri g o liyordu. Kendi usaresindeki maddelerle hakikaten insanlan eğlendiren ve sarhoş eden üzüm, şimdi Manisanın havasında bile derin bir neşe halinde esiyordu. Baküs'ün ruhu şadolsun, diye mırıldanıyordum.. Bağlar ayağa kalkmış gibiydi. Vekilimiz, üzümden bahsederken, Iktısad Vekâletine geçişinden sonra, Fransada, bir nazınn üzüm kongresi münase betile söylediklerini anlattı. Nazır, kongrede hazır bulunanlan, Fransız üzüm ve şarabını sevmeğe da vet ederken: « Bu üzüm demiş eski Türk padişahlanndan Sultan Süleymanın biı hediyesidir. Sultan, Birinci Fransova'ya Ege asma çubuklarından göndermiş ve bu çubuklar üretilerek şimdiki Fransa <Türk Mürettibler cemiyeti>, hasılatı bağlan meydana gelmiş.. Üzüm yeyi tamamen mürettiblerin malul, ihtiyar niz, şarab içiniz, çünkü bu üzüm, Egenin ve hastalarmm tedavilerine medar olüzümüdür.» mak üzere bir vapur gezintisi tertib etVekilin anlattığı bu güzel fıkracığın miştir. Tenezzüh 28 ağustos 1937 cu manası da hiç şüphesiz çok büyüktü. martesi günü saat dörttedir. Şirketi Ege bağcılığmın mihrakı işte şu Mu Hayriyenin 68 numaralı vapuru Köp raddağlan dibinden başlıyarak Gediz rünün muayyen mevkiinde davetlüerinehri etrafmda açılmıştır. Yüzbinlerce ni alarak Adalara müteveccihen hare insan, bu mahsulden para kazanır. Sa ket edecektir. Oradan Kavaklara kadar dece bununla geçinenlerin sayısı pek devam edecek olan bu gezintinin fev çoktur. Bu sebebledir ki, hükumet, ü kalâde güzel olması için hertürlü ter zümcülüğü istihsalden başlıyarak son ih tibat alınmıştır. racat iskelesine kadar kontrol ediyor, oMüstakbel lstanbul nun inkişafına çalışıyor, kooperatifieı Şehircilik mütehassısı mimar Proust kuruyor, millî bankalann sermayelerin eylul başında memleketine gidecek ve den bir kısmını buraya ayırıyor, yaş ü Başvekilimiz, yolcu tayyaresinin içinde... mart iptidasma kadar Fransada kaldıkzüm ihracatmı tesise çalışıyor. (Baştarafı 1 inci sahijede) tayyaresi sisteminde yeryüzünde yalnız tan sonra şehrimize dönecektir. Bu tari•P T* ^P Havayollannm sipariş etmiş olduğu 55 tayyare vardır. Bu tayyarenin îstanhe kadar Belediye şehircilik mütehas Üzümü, ayni zamanda, halka sevdir sısınm ilk plânmda tesbit ettiği esas tayyarelerin ikincisi dört kişilik bir mek bul Ankara Adana yolunda işletil anisada Üzüm bayramında üç güzel mek ve bu koskoca bağ mıntakasımn bir hatlar hakkında Şehir Meclisinin ve teb tayyaresidir ve pek yakında şehrimize mesi muhtemeldir. kız üzüm salkımlarile cliste aç, vahşi hayvanlara parçalatıı destanını yapmak hususundaki buluşu Vekâletin mütaleasını almış buluna getirilecektir. Diğer tayyarelerin de LonYeni bulunan sütunlar bundan zevk ahrmış. Gene bir gün, bıı takdir etmemek imkânsızdır. Üzüm ar caktır. drada inşaatı bitirilmek üzeredir. Kadirgada bir evin kanalizasyonunu, İlk plânda, bilhassa Yenikapıda ya i ayni şekilde meydana attırmış ve de tık bir şarkı halinde, dün ilk defa ağız Bombardıman tayyaremiz ana kanala bağlıyan çukur açılırken üç kafeslerin kapısı açılarak aç bir as lara düşmüştür. Manisanın ilk üzüm bay pılacak müstakbel limanın bütün esasbüyük sütun bulunmuştur. Aynca Millî Müdafaa Vekâleti he lannın tesbit edilmiş olduğu da söylensahverilmiş.. Aslan, esire pençelerini ramı açılırken binlerce ağız doktor NecHer biri iki adamm kucaklayamıya sabına sipariş edilmiş bulunan son sistem mektedir. ıtırken; esir, aslanm kulağına yaklaş det Atamanın yazdığı şarkıyı söyledi. cağı kadar kalın olan bu granit sütun bir bombardıman tayyaresi de Yeşilköye Bu şarkıya yepyeni, bir beste hazır , birşey söylemiş. Vahşi hayvan da ların, hangi devre aid olduğu henüz tesJandarma Umum kuman gelmiş bulunmaktadır. bir şey yapmadan çekilip gitmiş. Hü lanacaktır. bit edilmemişse de, vaktile o civarda danı şehrimizde Şehrimizde bulunan Başvekil lsmet bulunan 12 direkli bir Bizans ayazma* * * ndar merak edip sorunca, esir, şu ceInönü refakatinde Millî Müdafaa Ve sının sütunlarından olduğu tahmin edilJandarma Umum Kumandanı Gene Gecenin saat yirmi dördü. Artık Ma> ı vermiş: nisadan çıktık. Bağlar arasından geçi ral Naci şehrimize gelmiş, İstanbuldaki kili General Kâzım Özalp ve Hariciye mektedir. :< Haşmetpenah; ona dedim ki: jandarma kıtaatile Jandarma kuman Vekili Tevfik Rüştü Aras olduğu halde Iste bak, sana bir ziyafet verilıyor. yoruz. Genc bir kız, ta uzaklardan te Usküdar Adliyesini yakan danlığına bağlı müessesatı teftişe baş dün akşamüzeri Yeşilköye giderek yeni kat bil ki, ziyafetten sonra bir nutuk miz, .güzel bir sesle söylüyor: lamıştır. Nureddin gelen gerek harb, gerek yolcu tayyareleliyeceksin.. O da bunu duyunca çe Bu üzüm edah bir Gedizlidir. Üsküdar Adliyesi yangımnm faili Nurini tetkik etmiştir. Başvekilimiz orada Bu arada bir çocuk sesi daha duyulp gitti.» Sunnet dugünu reddin, bir köpek tarafından ısırıldığı bulunan Millî Müdafaa Vekâleti Hava Bunu söyliyen İktısad Vekilimizdir. du: Kızılay Beyazıd nahiye şubesi tara iddiası üzerine her sabah Üsküdar Tevlinin nutkuna zarifane mukabelesinde Manisa üzümü destan dillerde.. fmdan 28/8/937 cumartesi günü akşamı Müsteşarile hava kuvvetleri erkânından kifanesinden İstanbula geçirilerek aşı Hakikaten öyleydi. Onlar bu şarkıyı Gülhane bahçesi Sarayburnu alafranga izahat almış ve tayyarelerin îçine girerek için Şehremmindeki Kuduz hastanesi mukaddeme yaparak evvelâ bu fık ı anlattı ve İzmirde çok nutuk verdı gece gündüz söylemekte haklıydılar. kısmmda yoksul çocuklara büyük bir her tarafmı gözden geçirmiştir. ne ve aşısı yapıldıktan sonra tekrar Üsi söyliyerek ancak küçük bir konuş O. R. G. sünnet düğünü tertib edilmiştir. Havayollannm getirtmiş olduğu yolcu küdar Tevkifanesine götürülmektedir. Devlet, her sınaf ve her cinsten halkı çok yakından alâkadar eden mühim bir işe el koymuş bulunuyor. Üzerinde çok işlenen ve uzun tetkiklerden sonra hazırlanan «ipekli kumaşların kontrolu talimatnamesi> nin tatbikına başlandı. Şimdilik yapılan iş, ilk kısımdır. Ticaret Odası, talimatname hüküm lerine uymıyan ipekli kumaşları eğer sahibleri isterse bir kurşun mühürle temhir ediyor. Bu kumaşlar talimatnamenin tatbıkından sonra da satılabile cektir. Memleketimizde ipekli kumaşların sarfı ölçüsü, dığer memleketlerle kıyas kabul etmiyecek kadar geniştir. İpeğin ve ipeklinin yerli oluşu, halkı ipeklıyi peynir, ekmek yer gibi istihlâke sevketmiştir. Netice itibarile ipekli her sınıf halkın giydiği bir meta haline gelir ken sanayi de ipeklinin kalitesıni fıat rekabetinde asgarî haddi buluncıya kadar bozmuş ve enini, halkın ısyan edeceği bir raddeye kadar daraltmıştır. 927 senesinde Türkiyeye haricden giren ipeklinin miktarı 175 ton, dahilde yapılan ise ancak 2 tondu. 936 senesinde haricden 4.5 ton ipekli gelmiş, buna mukabil dahilde 92,5 ton yapılmıştır. On senelik rakamlarm bize gösterdiği vaziyeti sanayiimizin ve ticaret muvazenemizin lehine kaydetmek lâzım. Fakat rakamlar halkın son senelerde ipekliye karşı birdenbire gösterdiği istiğ Festival heyetleri Taksim abidesi önünde ve defteri mahsusu imzalarlarken nayı da ortaya koyuyor ki bu hiç de hoFestival heyetleri dün Taksimdeki reket ettikten sonra yolda halk da iltişa gidecek bir şey olmasa gerek.. Cumhuriyet abidesine çelenk koymuşlar hak etmiş ve muazzam bir kalabalık haİşte devlet, sanayiini baltalıyan hal dır. Heyetler saat dörtte Novotni oteli linde Taksime varılmıştır. Ekipler orada km menfaatlerine dokunan bu halden önünde toplanmışlardır. Önde şehir ban Vali, Belediye erkânı ile her ekipin mengene sanayii mes'ul görüyor ve önüne dosu olduğu halde Taksime doğru hare sub olduğu konsolos tarafından karşılangeçecek tedbirleri alıyor. ket edilmiştir. Her festival heyetinin ö mışlardır. Bundan halk kadar sanayiciler de senünde ayn bir çelenk bulunuyor ve her Bando îstiklâl marşmı ve bu memlekevinmelidir. ekipe rehberlik eden bayan da sulh ve tin marşlannı çalmış, hürmetle dinlendikF. G. müsalemet alâmeti olarak başına bir tef ten sonra çelenkler abideye bırakılmış ne dalı takmış bulunuyordu. Kafile ha tır. Mürettibler cemiyeti gezintisi Yeni celik kartallar I M. TURHAN TAN DENÎZ ÎŞLERİ Kabataş ve Usküdar iskeleleri Kabataş ve Üsküdar vapur iskelelerinin tamiri için Belediye tarafmdan Şirketihayriyeye tebliğat yapılmıştır. Ayrıca bu iskelelerin etrafı şehircilik mütehassısının tensib edeceği şekilde tevsi edilecektir. daki arakapıdan geçti; Melike de onu takib etti. Hemşire, sondan evvelki kapının önünde durmuştu, yavaşça: Siz girin, dedi. Melike, tereddüd etmedi. Mademki Yazan : Mahmud Yesari çocuk artık görmüyordu; odaya ilk ve üîenc hemşire, küçük küçük güldü: mez bu kuvvetlerin yaptıklan, yapabile sonra girmenin ne tesiri olabilirdi; ona Ben, tabiî biliyorum. Fakat söy cekleri en insafsızca bir darbe olurdu. ancak, sesle, sürprizler hazırlıyabilirdi. ıemem için bana yemin ettirdi. Sizin Melike, bir nefeste sordu: Genc kadm, kapıyı hafifçe tıkırdattı. i ve çok iyi arkadaşınızmış! Kadın mı, erkek mi? Hasta, fakat genc bir ses cevab verdi: Neye kendisi gelmiyor? Hemşire Sabahat, boynunu bük Giriniz. hlemşire Sabahat, kendini tutamamış müştü: Melike, içeri girince, kür balkonuna i içini çekmişti: Bir genc kız! baktı, sonra gözü karyolaya ilişti. Kar Gelemez... Gelemiyecek vazi Melike, oh! diyecekti, fakat, oh! de yolanm baştarafı kapıya karşı olmadığı t€... meğe utandı. Bu da, daha az acıkh de için, girenler yatakta yatanı göremiyorMelike, ürpererek sordu: ğildi: lardı. Melike, garib bir heyecan içinde Çok mu ağır? Peki, dedi. Giyinip geliyorum. yürüdü, karyolaya yaklaşır yaklaşmaz, Hayır. Hemşire Sabahat, sessiz nezaketile bir çığlık koparmamak için, dişlerini sıktı. Ddanın içine ağır bir sessizlik çökü gülümsüyordu: Yatakta yatan açık kumral saçlı, genc mişti; sakat kanadlı bir pervane, ta Ben, sizi merdiven başmda bekli kız açık, lâkin gönniyen gözlerile, ıdaki beyaz fanusun içine düşmüş çır yorum. daldığı karanlıklann içinde bir ışık arar lyordu. Odadan çıktı. Melike, kendi de an gibi bakınıyordu: Kimsiniz? Hemşire Sabahat, sükutun refleleri a lamadığı bir şaşkınlık içinde acele giyinmdan fısıldadı: di. Melike, onun, yorganın üzerine uzat Gözleri görmüyor!.. Bu, gözleri görmiyen genc kız, kim tığ: ince parmakh, hafif elini tutarak okşadı: Vlelike, arkadaşı bir genc bestekân di? ırladı. Ve o anda, kafasının içinde ıMelike, giyinir giyinmez sofaya fırla Benim, Samiyeciğim... Melike... an bir yılan kıvrandı, büküldü, çö mıştı. Hemşire Sabahat, merdiven başınGenc kız, yattığı yerde sıçramıştı; lendi, tekrar kıvrıldı. Melike, «baş daki koltuklardan birine oturmuş, bekli öbür elile Melikenin elini tuttu, göğsüne arı» nı unuttuğunu şimdi anlıyordu. yordu; onu, görünce kalktı, birlikte yu bastırarak sıktı; gözkapaklannı sinirli sikat bu, artık, talihin de, tesadüfün de, kan kata çıktılar. nirli oynatıyordu: tatin de, dünyadaki görünür görün Hemşire Sabahat, önden yürüdü, sağ Ah, Melikeciğim, seni öyle görece Edebî tefrika : 51 ARLA ğim gelmişti ki... güzelliğin, her geçen dakika içinde bir nacak yerin yok... Of, çok sıkılıyorum... Hıçkırır gibi güldü: parça daha eridiği, eriyeceği adeta gözle Öyle bunahyorum, öyle bunalıyorum ki... Yanımdasın amma, gene göremi görülüyordu. Kendi içimden kaçmak isriyorum... yorum. Bu genc kız, sevmiş miydi? Melike, Göz pınarlarmdan sızan iki damla Melike, ağlamamak için kendini güç ondan birkaç yaş büyük olduğu için bir yaş, yanaklarını ıslatmıştı; sesi titriyor • tutuyordu: birlerine fazla açılmamışlardı. Samiye, du: Sıkılıyorum... Burada da duramî • Geçmiş olsun Samiyeciğim... Ben, daldan dala konan geveze ve ahmak bir serçe değildi. Sevmiş bile olsa, sevgiye, yacağım. hiç bilmiyordum... Melike, genc kızm ellerini tutmuştu; Hem sormak, anlamak, hem de hiç sevismeğe kanmış olamazdı. Genc kız, başının yastıklarını düzelte onu, teselli etmek istedi: birşey söylememek, susmak istiyordu. rek yan doğrulmuştu; Melike: Genc kız, onun elini bırakmıştı: Hayır... Hayır... Kendini ümidsiz Rahat yat, Samiyeciğim, dedi. Bir iskemle al da yanıma otursa liğe kaprırma, Samiyeceğim... Daha çok Samiye, hasta, yorgun gülümsedi: na... gencsin, kurtulacaksm... Yatmaktan da yoruluyorum. Melike, radyatörün yanmda duran Bunlan söylerken, Melike, şaşırrver Bu sabah geldin, değil mi? masanın önüne konmuş beyaz iskemleyi mişti; çünkü, bu tesellilerinde çok samimî Genc kız, hıçkınr gibi güldü: aldı, sessizce oturdu: idi; söylediklerine inanıyordu: Bu sabah, getirdiler... Ağabeyim, Gözlerin de açılacaktır. Hiç kimseden de duymadım... Samiye, içini mi çekmişti, yoksa gül annem, öyle ısrar ettiler ki... Geçen sene, Genc kızm gözlerinden sessiz yaşlar müş müydü? Melike, bunu anhyamadı. çok iyi idim. Erenköy sanatoryomunda sızıyor, çenesinden göğsüne damlıyordu: yatmıştım. Epey kilo da aldım. Sonra, Genc kızm sesi, hasta yorgundu: Bilmiyorum... Pek de ummuyo Tuhaf... Fena haberler, çok çabuk doğrusunu söyliyeyim, sıkıldım. Durama rum... dım, çıktım. Evde bakıhyordum. Ne olduyulur. Nasıl oldu da, duymadın? Melike, onun ellerini okşuyordu: du? Neden? bilmiyoruz; gözlerim bozuMelike, bu henüz yirmi iki, yirmi üç Peki, doktor, ne söyledi? luverdi. Once, bulanık görüyordum. Gityaşındaki güzel genc kıza bakmaktan ken Doktor, gözlerin görmemesinra, mediğimiz göz doktoru kalmadı. Gözledini alamıyordu. Onun üç dört sene evhastahğın anzalarmdan olduğunu, ve terimın hastalığı zıyadeleşiyordu. velki güzelliğini, canlılığını hatırlıyordu. davi ile açılacağmı söyledi. Zayıf parmaklarile, örtündüğü nevre O zaman Samiye, belki dünyanın, en Melike, sevinmiş gibi gülüyordu: sen kızıydı. O kadar şirindi ki yaptığı şa simin Jüğmelerile oynuyordu: Gördün mü bak... Doktor, boşuna kalara, şeytanlıklara, en ağırbaşlı insan Çare bulamadılar. Görmez oldum. ümid vermez. Sil gözlerini... Burada sen, lar bile kızamazlar, gülerlerdi. Görmemek çok fena birşey... Gecesi, hiç düşünmiyeceksin; seni düşünecekler.. Şimdi bu canlı, şen kız, erimiş, sol gündüzü olmıyan bir boşluk içindesin... Başka türlü iyi olamazsm. muş olmasma rağmen, gene güzeldi; fakat Karanlıklar, seni tutuyorlar; senin tutuİArkaâ çar)]