20 İldnciteşrin 1936 CUMHURİYET 1822 Ispanya ihtilâli ve Fransa > Tarihten yapraklar Miki Mavz nasıl yapılır? Babıali kâtibine benziyen bir adam garib sesler çıkarıyor, aksaçlı bir kadın elindeki fırçayı cazband davulunun üstünde gezdiriyor Holivud, ikıncıteşrin (Hususî muha birimizden) Geçen gün Wolt Dis veyin stüdyosunu gezmeğe gittim. Ho livuddan uzak tenha bir dağ eteğinde yanyana bitişik ufak beyaz binalar. «Miki» burada yapılıyor. Galıba «Miki Mavz» bütün sevımlılığme rağmen ka labahktan pek hoşlanmıyor ki ücra bir köşeye çekılmiş! Beni karsılıyan gencle beraber res : samlann bulunduğu paviyonu ge? yoruz. Gözlerım gayrııhtıyarî Holıvudun diğer stüdyolarındaki fe\kalâdelikleri arıyor. Halbuki burada arkaarkaya dizilmiş alelâde masalar... Bunların üzerlerinde çanta büyuklüğünde bir buzlu cam. Altında bir elektnk ampulu yanıyor. Resimler bu camın üstünde çizilıyor. Büyük bir neşe. Buyük bir intizam... On sekiz, on dokuz yaslarında bir genc... Onünde bir yığın kâğıd... Bu kâğıdların her birine muhtelıf vaziyetlerde tombul bir kedi eli çiziyor... Onun yanında başka birisi, kedinin ayakları, diğer birisi kuyruğile meşgul... Her resmi, numara sırasile, onu takib eden resmin üzerine koyarak çiziyorlar. Eğer bu hareket esnasında kedinin bir müddet oynamıyan azaları varsa, başka birisi de bunulna meşgul oluyor. Bir kediyi duvara* tırmandırabilmek yirmi otuz ressamın bir günlük emeğine maloluyor. Resimler bitince fotoğıaf dairesine gönderiliyor. Her birinin ayrı ayn filım üzerine resmi alınıyor. Bu resimler tecrübe filmmde menfı olarak yani kâğıd siyah, hatlar beyaz olarak çıkıyor. Bu radaki tetkik neticesi beğenilirse kabul edıliyor, beğenilmezse tashih olunuyor. Celluloid dairesine gönderiliyor. Burada bunları kâğıd üzerınden şeffaf celluloide Çin mürekkebile kopya edilip numara sırasile boya dairesine gönderiliyor. Re simler boyandıktan sonra filme alınmak üzere fotoğrafhaneye geliyor. Fotoğraf dairesinde üç küçük makine var. Bunların her biri alelâde bir tabı makinesi büyuklüğünde. Resimler birer birer altında elektrik yanan çanta bü yüklüğünde bir buzlu cam tabakası üstüne konuluyor. Sınema makinesi ufkî vaziyette bunun karşısında çalıştırılıyor. Resimleri ihtiva eden celluloid tabakasını düz tutmak için üzerlerine kalın bir cam tabakası konuluyor. Bu cam tabakasının diğer bir meziyeti daha var. En alta eksenya sabit ve hareketsiz olan zemin konuluyor. Bunun üzerine de arzu edılen kalınlıkta bir cam tabakası konuluyor. Bınnci ve ikinci plândaki resimler arasındaki derinlık farkları da bu'sayede temin olunuyor. Eğer zemin sabit değilse bu, diğer resimlere nazaran daha uzun veya daha geniş oluyor ve santyede 16 çerçeve hesabile altındaki mikyasın gösterdıği ölçüye nazaran sağa veya sola yahud aşağı yukarı hareket ettirıliyoı. Bundan sonra da filim sinkronize (synchroniser) edilebilmek üzere ses daire sine gönderiliyor. Fransa bu ihtilâli bastırmak için Ispanyaya 100 bin asker göndermişti Ispanya işlerine müdahale işinin Avrupa diplomasisi için günün en mühim meselesi olduğu şu sıralarda bu memle ketin bir asır evvelki dahilî muharebesine Fransanın istemediği halde nasıl müdahale ettiğini, hükumetin İspanyada dövüşen iki tarafa karşı verdiği ademi müdahale kararına rağmen nasıl olup ta yüz bin müsellâh asker gönderildiği hakkında bir Ingiliz siyasî muharriri yaptığı araştırmaları neşretmiştir. Tarihin bir tekerrürden ibaret olduğunu bir daha gösteren bu araştırmayı hulâsaten biz de naklediyoruz: Bu işin kahramanı o vakit çok mühim siyasî mevkiler ihraz etmiş bulunan meşhur roman müellifi Şatobriandı. Şato brian Bonapartın çok iyi dostuydu. Fakat Dük d'Enghienin kurşuna dizilmesinden münfail olarak şarkta kaçtı. Parise dondüğü vakit te Bonaparta şiddetli muhalefete geçti. Bilâhare Burbon hanedani tekrar tahta getirilınce Berline, iki sene sonra da o vakit Fransız diplomasisi için pek mühim bir mevki olan Londra elçiliğine tayin olundu. Tam bu esnada İspanyada dahilî bir harb alevlenmişti. Ispanya ahalisi şimdiki gibi iki kısma ayrılarak birbirlerine karşı bir muhasara harbine girişmişlerdi. Birçok hafi askerî ittifaklar yapılmış, hafi cemiyetler kurulmuş, Ispanya rahıbleri başa geçmişler ve ahaliden bu işlere karışmıyan bir tek ferd b'le kalmamıştı. îspanya belki bugünkünden daha beteı baştanbaşa ucubucağı gelmez bir muharebe meydanına dönmüştü. O vakit İs panyanın cenubî Afrikada bulunan müstemlekelerinde de ayni hal hâdis olmuş tu. Buralarda da ahali birbirini boğaz lamağa koyulmuştu. îspanya işlerine siyasî bir müdahalede bulunmak fikri önce Metternihin aklına gelmişti. 1822 de büyük bir konferans topladı. Konferansa Fransa hükumeti tarafından Hariciye Nazın Monmarasi ile elçi Şatobrian murahhas tayin edilmiş ve bunlara konferansta îspanya işlerine tamamile bitaraf kalınmasını müdafaa etmeleri, Fransa hükumetinin her ne pahasına olursa olsun bu bitarafhktan ayrıl mıyacağının konferansa anlatılması talimatı verilmişti. Fakat Fransız murahhaslan konferans başlar başlamaz hüku metlerinin talimatına tabantabana zıd bir siyaset kullanmağa başladılar. Metternih müdahale taraftarı idi. Bu husustaki fikrini Şatobriana kabul ettirmişti. O da Monmarsiyi ikna etti. Konferansta İngiltereyi temsil eden Vaterlo galibi meşhur Wellington idi. Bu da ayni noktai nazarı tasvib ediyordu. Nihayet iki Fransız murahhası Fransanm îspanya işlerine müsellâh olarak müdahale edeceğine dair konferansa resmî taahhüdde bulundular ve Parise döndüler. Hükumetin sarih emirlerine, talimatlanna riayet etmemezlik mes'uliyeti tamamile başmurahhas olan Mon marsinin omzuna yükletildi. Hariciye Nazırlığmdan istifa edip çekildi. Fakat yerini Şatobrian aldı. Hariciye Nazırı tayin edildi. Şatobrian konferansta takib ettiği siyasetten dönmedi. Başvekil bulunan Villeli ikna edip İspanyaya bir ordu göndermeğe karar çıkarttı.Fransa ahalisi, meb'usan meclisi müdahaleye kat'iyyen taraftar değildi. Şatobrianın şahsı ve siyaseti aleyhine hareketler başladı. Hiç birine kulak asmadı, fikrinde ısrar etti. îspanyada tutunabilen hükumete bir nota gönderdi. Kanunu esasilerinin Fransız nazariyelerine göre ıslah edilmesini istedi. Pek tabiî olarak bu notaya red cevabı alınca yüz bin kişilik büyük bir Fransız ordusunu harekete getirdi. Dük Angulemin idaresinde bulunan bu ordu 1823 senesi nisanında hududu geçti. İspanyada bir baştan öbür başa kadar umumî bir anarşi hüküm sürüyordu. Herşey karmakarışık olmuştu. Şatobrian sonra yazdığı hatıratında İspanya işlerine müdahale ile «ilelebed kurtulamryacağı anarşi bataklığma gömüleceği muhakkak olan îspanya halkınm hayatlarını kurtardığını» söylemiştir. Şatobrianın haklı olduğunu kabul etmek lâzımdır. Fransız askeri îspanyanın muntazam ve gayrimuntazam bütün kuvvetlerine karşı pek kolay bir zafer elde ediverdi. Madrid hükumeti Fransadan mümkün mertebe uzakta bulun mak için îspanyanın en cenub noktasına cekilmişti. Fransız ordusu Kadiksi karadan ve denizden muhasara etti. Bir sene sonra da Fransız başkumandanı müstahkem Trokateroyu zaptetti. Artık îspanyanın müdafaası tamamile kmlmıştı. Az sonra bütün îspanyada meşru ve muntazam bir hükumet ve idare işbaşına geldı. Fransanın İspanya işlerine müdahalesi iyi bir netice vermekle beraber Şatobriana karşı olan muhalefet artmıştı. Nihayet Elli iki gün devam eden bir sunnet duğunu Uçüncü Sultan Mehmed sünnet olurken dünyanın dört yanından gönderilen kıymetli hediyeler halk arasında hayli dedikodu uyandırmıştı 1582 yılında Üçüncü Sultan Meh med adile daha sonraları tahta çıkacak olan şehzade için sünnet düğünü yapıhyordu. O vakit Sultan Ahmed ca misi yoktu, meydan daha genişti ve düğün orada kuruluyordu. Rumeli Beylerbeyi İbrahim Paşa, Düğüncübaşı tayin edildi. Anadolu Beylerbeyi Ca fer Paşaya Şerbetçibaşıhk vazifesi yükletilmişti. Meşhur Amiral Kılıc Ali, Mimarbaşı adile meydandaki yapı iş lerine bakıyordu. Yeniçeri Ağası Fer had, düğün yerinin asayişini korumaya memurdu. Düğün elli iki gün sürecekti. Kub bealtında düşünülüp, müzakere ve münakaşa edilip kaleme alınan programa göre hergün ve her gece ayrı eğlence ler gösterilecekti. Düğüncübaşı bu programı harfi harfine tatbik etmekte gerçekten muvaffakiyet gösteriyordu, halkı neş'elendiriyordu. Düğünün ye dinci günü elçiler tarafından Hünkâra sunulacak hediyelerin kabulü için merasim yapılacaktı. On binlerce insan, dünyanın dört yanından gelen bu ar mağanları seyretti. Eh; onlar, o arma ğanlar tatlı tatlı seyre de değerdi. Lehistan elçisi iki Duğ köpeğile herbiri kırk derilik altı yük samur; Transil vanya elçisi çifte dipli yedi gümüş kupa, gene gümüşten iki büyük tepsi, iki altın leğen, ikisi gümüş, ikisi altın dört avize; Ragozalılarla Moldavyalılar, Eflâk ve Buğdan Vovyadaları düzinelerle kupa, asma saat; Kırım Hanı on yük samur, on yük kakum, beş yük zerda va, beş ayı balığı dişi, yirmi köle; Fas Sultanı sedef çekmece içinde iri taneli bir inci tesbih, sırmalı seccadeler, al tınlı ve elmash bir eyer, gene elmaslı bir iğne, balıkçıl kuşu tüyünden ya pılma elmaslı bir sorguç, incili üzen giler; Avusturya elçisi kırk bin düka altını kıymetinde üç gerdanhk, ayni değerde beş parça elmas, gayet güzel iki madalyon; Venedik elçisi bir sürü mücevher ve kumaş getirmişlerdi. Vezirlerin hediyeleri bunlardan daha parlak ve daha kıymetli idi. Halk arasında hayli dedikodu uyan dıran bu hediyelerin takdimi merasimi bittikten sonra gene eğlencelere başlanılmış ve on altıncı gün en mühim o yunlara tahsis edilmişti. O gün Hindistandan, îrandan gelme ,fakirler hüner göstereceklerdi. Öğleden biraz sonra verilen emir üzerine hünerverler meydana çıktılar. Bir kısmı ağızlarına a teşten kıpkırmızı hale getirilmiş de mirleri aldı; bir kısmı hançer, bıçak, kama yuttu; içlerinden biri canlı ve pek iri yılanlar doldurulmuş bir fıçıya girdi, yılanlarla kucaklaşarak ayran içti. Bir başkası göğsüne sekiz on peh livanın güçlükle kaldırabildiği bir taşı koydurdu ve onu gülünklerle gene göğsü üzerinde parçalattı. İşte bu oyunlar yapılırken üç Sipahi delikanlısı omuz omza vererek konu şuyorlardı. İçlerinden biri fıçıda yılanlarla kucaklaşan Hindliyi gösterdi: İçime, dedi, bir kucaklaşma isteği çöktü. Şuradan ipi kırsak ta bir odaya çekilsek? Arkadaşlarından biri sordu: Biz bize mi odaya kapanacağız? Yok canım, iki üç piliç 'buluruz, birkaç testi te şarab alırız. Düğününü Hünkâra bağışlayıp biz kendimiz ger dek kurarız. Çarçabuk uyuştular, kalabalıktan ayrıldılar, yarım saat içinde üç kadın buldular, bir düzine şarab testisi yük lendiler, pencereleri Atmeydamna ba kan bir bekâr odasına girdiler, çılgm bir meclis kurdular, içip eğlenmeğe koyuldular. Biraz sonra bu dişili erkekli altı kişinin gürültüsü, Atmeydanmdaki u ğultuya tahakküm edecek kerteye gelmişti. Attıkları naralar, o binlerce halkın şen velrelesi üstünde çınlıyor gi biydi. Hele odanın yakınında bulunanlar artık düğünü bırakmışlardı, başla rını pencerelere dıkerek Sipahilerin yaygaralarını dinliyorlrdı. Gürültü, patırtı, nara, sayha gittikçe çoğaldığı için düğün meydanmda dolaşan muhafızlar, Kral Hariciye Nazınnm azline mecbur oldu. Şatobrian tekrar elçi olabilmek için dört sene uğraştı, nihayet Romaya elçi tayin edildi. O zaman Taleyran siyasî müdahale hakkında çok dikkate değer şu şözleri söylemişti: «Ademi müdahale diplomasinin bir efsanesidir. Siyasî realitelere kat'iyyen uymaz. Çünkü müdahale etmekte istifadesi olduğunu takdir eden devlet aksin taahhüd etse bile gene müdahale edecektir.» işin tahkikine lüzum gördüler ve bu patırtıyı üç Sipahinin yaptığını anlayınca keyfiyeti şehir Subaşısına bildirdiler. Subaşı Tanrıbilmez Ahmed Ça vuş adh gözü pek, yüreği pek bir a damdı. îşi öğrenir öğrenmez küplere bindi, yanına üç beş Yeniçeri ile birkaç Ases alarak odayı basmağa koştu. Fakat genc Sipahiler çileden çıkmışlardı. Subaşıya pabuç bırakacak halde değillerdi. Bu sebeble duğün sahasının bir köşesinde heyecanlı bir boğuşma yüz gösterdi, Tanrıbilmez Ahmed Çavuş takımıle sarhoş gencler boğaz boğaza geldi. Odadaki kadınlar, dostlarına yardım ediyorlardı, Subaşı ile Yeniçerilerin başına çanak, çömlek atıyorlardı. Sarhoş gencler yenileceklerini anla yınca silâha davrandılar ve ilk hamlede Tanrıbilmez Ahmed Çavuşu öldür düler. Berikıler kendıliklerinden Sipahi kanına gırmeğe cesaret edemedikle rinden geri çekılmişlerdi, oda kapısında nöbetçiler bırakarak Yeniçeri Ağası Ferhada haber uçurmuşlardı. O, üç Sipahinin Hünkâr düğününde kan döktüklerini duyunca yerinden fırladı, elli altmış kişi ile mahud odaya yürüdü, suçluları yakalamak istedı. Gencler, Yeniçeri Ağasına da karşı durdukla rından iş silâha düştü, sarhoşlardan i kisi öldürüldü, biri yakalanıp Tomruğa gönderildi. Sadırazam Sinan Paşa Atmeydanı nın bir yanında bulunan Mehterhane üzerindeki köşkten kavgayı seyrediyordu. Yeniçeri Ağasınm silâha davrandığını ve iki Sipahinin öldürüldüğünü görünce telâşa düştü, Sipahi bölüklerinin ocak gayretile bir mesele çıkarmalanndan korktu, Ağayı adam adam üstüne yollıyarak huzuruna çağırttı: Bre kara köpek, dedi, ne diye o aya gittin, iki kana sebeb oldun? Ferhad Ağa, kaşlarını çattı, şu cev*» bı verdi: ^., Sen koca domuz benim yerimdtı olsan başka türlü mü yapardın? *** On üç yıl sonra bir gün, Üçüncü Sultan Mehmedin Bostancıbaşısı saraydan çıkmış, Silivri yolundaki Litros çiftliğine doğru at koşturmağa başlamıştı. Onun koynunda bir ferman vardı ve bu ferman, Litros çiftliğinde oturan Fer had Paşanm Yedikule zindanına atıl masını emrediyordu. Bostancıbaşı on üç yıl evvel Yeniçeri Ağası iken sonra serdarlık ve iki defa sadrıazamhk mevkiine geçen Ferhad Paşayı yakaladı, Yedikuleye götürdü. Biraz zaman ge çince saraydan Başsilâhtar geldi, a damcağızı boğdurdu ve dönüşte Sadrıazam Sinan Paşanın yanına uğrıyarak: «Ömrün uzun olsun. Düşmanın göçtü> dedi. İhtiyar Sinan, bu haber üzerine kötü kötü gülümsedi: Geç oldu amma, dedi, güç olmadı. Bana koca domuz demişti. On üç yıl sonra işte öçümü aldım. Miki • Mavzın yaratıcısı Walt Disney muavinlerile birlikte orkestra gibi matlub olan sesleri istenilen ğu takdirde kendisine bir mükâfat verilivakitte çıkarıyorlar. yor. Mevzulannızı hangi esaslar üze *** „ rine intihab ediyorsunuz? Hareketli resım yapan stüdyoların e Evvelâ mevzuun herkes tarafından serlerinin hiçbiri Valt Disney filimlerinin mükemmelıyetine erişemıyor. Walt Dis anlaşılabilecek şekilde olmasına gayret ney stüdyosundan filımler daima taze ve ediyoruz. Saniyen bütün dünya matbuayeni fikirlerle çıkıyor. Bunu nasıl temin tını gözden geçirerek bize dair yazılan ettiklerini anlamak üzere Disneyin ken yazıları, filimlerimizin bıraktığı intıbalan disile görüşmek istiyordum. Burada ol tetkik ediyoruz. Daima halkla temasta madığı için kabil olamadı. Beni gezdiren bulunuyoruz. Meselâ bu akşam Glen gence sonradan öğrendim ki bu genc doleda (işçi muhiti) ilk defa olarak yeni meşhur ördek seslerını çıkarıyormuş di bir filim gösterilecek. Stüdyo halkından rektörlerden birisile tanışmak istediğimi istiyenler buraya bedava olarak gelebisöyledim. Yukarıya çıktığımız zaman lir. Sinema bittıkten sonra bir kahveha yaşlı bir adamla karşılaşacağımı zanne nede toplanarak seyircilerle münakaşalar diyordum. Mükellef bir yazıhanede o eder ve ileride yapılacak filimleri ona göturan babayani bir gencin direktör oldu re tashih eyleriz. ğunu öğrenince hayret ettim. Konuştuk Bu filimleri, ne fiata satıyorsunuz? larımızı olduğu gibi kaydediyorum: Kontrat mucibince filim başına Bütün dünyayı alâkadar eden bu asgarî 45 bin dolar alıyoruz. Her sene mevzulan intihab edenler kimlerdır? yapılan yirmi filme nazaran Walt Dis Esas fikirleri Walt kendisi verıyor. ney stüdyosu senede bir milyon varidatı Bundan maada stüdyo azasından her olan bir müessesedir. Fakat bunun yüzhangi biri makul bir teklifte bulunursa de yetmış beşi masrafa gidiyor. Lâkin bu da kabul olunuyor. Kontrat muci 250 bin dolar kâr da fena birşey mi? bınce her sene yapmak mecburıjetinde Stüdyodan ayrıldıktan sonra otobüs olduğumuz 1 8 2 4 filim üç direktör ara bir göl kenarında ilerlerken düşünüyor sında taksim olunuyor. Direktörler yapı dum: Burada çalışanlann bize nazaran lacak filmin her birine üç dört ressamı yegâne faikiyetleri: Herşeyi evvelden memur edıyorlar. Hıkâyenin mevzuuna tahmin ve hesab etmeleridir. Halbuki dair duvarlara ilânlar asılıyor. Telefon bu alelâde meziyet uzaktan bir sihirbazcu kızdan kapıcıya kadar herkes bu lık gibi görünüyor! mevzula alâkadar oluyor. Bunlardan biNEJAT YÜCEOVA risi gülünc ve manidar bir vaziyet buldu S İ N E M A Türkiye Yürüyor! H A B E R L E R i Beyazlı kızlar Almanyada «Mektebli kızlar» filmi janrında «Beyazlı kızlar> isminde ye ni bir filim yapılmıştır. Bu kordelâda başkadın rolünü meşhur İtalyan mu ganniyesi Maria Cebotari oynamakta ve bir kıbar Rus kızını temsil etmektedir. Filmin mevzuu bir kız enstitüsün de geçmektedir. «Türk Filim Stüdyosu> tarafından «Türkiye Yürüyor!> isminde bir ınkılâb filmi yapılmıştır. Bu kordelâ Cumhuriyet hükumetinin memlekette yaptığı yenilikler ve iyiliklerle birlikte saltanat devrinin fecaatlerini de göstermekte dir. Bir çok fasılları zamanında almmış vesikalara istınad etmektedir. Yakın Ses dairesinde gülünc bir faaliyet... da gösterilmeğe başlanacağı ümid olunKolalı yakalı, allın gözlüklü Babıali maktadır. kâtibine benziyen yaşlı bir adam ağzın Joan Kravford dan garib sesler çıkarıyor. Uzun boyunlu Sarışınlar kraliçesi Jean Harlowun kanca burunlu bir genc elindeki mendili havada silkiyor. Aksaçlı bir kadın elin son zamanlarda kumrallaşmasına mu deki fırçayı bir davul üzerinde gezdiri kabil Joan Kravford da sarışm olmıya yor. Hepsinin kulaklarında birer mikro karar vermiştir. Son filminde böyle göfon var. Bu mıkrofon vasıtasıle tıpkı bir rünecektir. Tuzak Alman artisti Renate Müllerın yap tığı «Tuzak» ismindeki filim her tarafta büyük rağbet görmektedir. Renate bu kordelâda muzib bir Polonyak kız rolünü oynamakta ve Polonya zabıta sını parmağının ucunda oynatmaktadır. M. TURHAN TAN Elektrik Şirketinin bozuk hesabları Abonelerden haksız yere para alındığı söyleniyor Elektrik Şirketinde son defa yapılan tahkikat neticesinde şirketin hesablannda birçok yolsuzluklar daha bulunmuştur. Bu arada Üsküdar, Kadıköy ve havalisi için kullanılmak üzere getirilen malzemenin İstanbul tarafında kullanılmak suretile şirketin bir nevi kaçakçılık yaptığı sabit olmuştu. Şirket saat kutusu ve kofreler için de halktan haksız yere fazla para almıştır. Bundan başka şirketin biı çok muamelelerinde halkın aleyhine ol mak üzere yanlışlıklar yapıldığı iddia edilmektedir. Nafıa Vekâleti bu iddiaları da tetkik ettirmektedir. Şirket direktörlüğü Nafıa Vekâletine bir istida ile müracaat ederek bütün pürüzlü meseleler etrafmda görüşmek istemiştir. Bu münasebetle yakmda Belçikadan gelecek şirket murahhaslarile müzakereler başlıyacaktır. Elektrik Şirketi hesablarını tetkik etmekte olan Nafıa komisyonu işini bitir mek üzeredir. Şirket erkânı, haklarında yapılan iddia ve tahkikat hakkında ketumiyetlerini muhafaza etmektedirler. Bu hususlar hak kında şirketten hiçbir malumat alınamamaktadır. Moskova Şanghay Yakmda şehrimizde gösterilecek olan «Moskova Şanghay» filmi bir çok kordelâlarda olduğu gibi ihtilâlden evvelki Rus hayatını kendisine mevzu ittihaz etmiştir. Filmi tanınmış artist Paul Vegener idare etmiştir. İçinde Don kazakları korosu ve güzel musiki parça ları vardır. Kordelâ 1917 ihtilâlile başlamakta ve 1930 da Şanghaydaki Rus mültecileri arasında cereyan eden vak'alarla bitmektedir. Marlene Dietrich kendi filmini seyre giderken Yeni Alman filimleri Martha Eggerth, tanınmış Holandalı tenor J. Heestersle birlikte «Saraydaki konser», Villy Friç <Vatansız adamlar», Lili Dagover Tolstoinin meşhur eseri «Kroyçersonat» ı ve «îren kız» ı çevirmektedir. Mişel Ştrogof Avrupada yapılan Mişel Strogof fil minde gösterdıği muvaffakiyet üzerine ayni filmi çevirmek üzere bir Ameri kan şirketi tarafından angaje edildiğini evvelce yazdığımız Adolf Volbrük, Amerikaya vâsıl olmuştur. Bu fılimde başkadın rolünü Amerikalı güzel artist Gertrude Mikael oynıyacaktır. Marlene Dietrich Charles Boyerle çevirdiği «Allahın bahçeleri» Londradaki ilk temsilinde hazır bulunmuştur. Bu resim sınema kapısı alınmıştır. Sağdaki Douglasın oğlu, solundaki kocasıdır. filminin önünde