19 Eylül 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

19 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Eylul 1936 CUMHUKIYET Tarih araştırmaları: Adada eski bağlar Çok nefis şarablar yetiştiren bu topraklarda bir vakitler ne garib ki üzümü yemek mübah, suyunu içmek yasaktı! Şair Yahya Kemal, Adadan aynlma resim almazlardı. Ondalara yani öşürlere gelince: Onnın en acı sızısını oranın Viranbağlarmdalık nizamı her yerde bir değildi. Mesedan aynJmakta duymuştu. Yeni neslin lâ Semendredeki bağlardan hem onda büyük şairi diyordu ki: lık, hem de salarlık alınırdı. Başka birinin Adalardan yaza ettikçe veda timan içinde bağ yapanlar, o bağm ondaSızlıyor kalbimiz üstündeki dağ Senl hatırlıyoruz Viranbağ .. lığını timarın sahibine yani sahibi zemine, Adalarda, halbuki, ne bağlar irardı! salarlığını da kendi hangi sipahiye men Bonmarşe bağı, Acem bağı, Hristos ba subsa, ona verirdi. Eğer bir sipahinin topğı, Ayayorgi bağı... Karşısmda Yakacık rağmda yaşıyan bir kimseden bağı satn bağları! Kartal ve Maltepe bağlanndan almış bulunursa, o bağın ondalığını da, gözlerin erişebileceği Çamlıca tepelerinin salarlığını da o yerin sahibine vermek eteklerinde Bağlarbaşı... Bunlar hep Is gerekti. Ondalık her vilâyete göre ayn, ve tanbul bağlarıydı... bazı vilâyetlerde beş akçe alınırdı. Keza Bağları bu kadar bereketli olan bu topbağlann ondalıklan, âlâ ve edna olmasına rakta ne üzümler yetişir, ve ne şarablar göre, muhtelifti. yapıhrdı. Fakat garibdir ki, üzümü ye Kanunnamei Âli Osman diyor ki: ttıek mubah, suyunu içmek yasaktı. Fatih bile, hergün Boğazın temiz sulanndan çı «Bağdan öşür alınmak kanunu şer'e mukanlan istridyelerle en nefis şarablan içer tabıktır. Amma reayaya teklifi öşürde muken, halkın şarab içmesini kanun altına zayaka olup def'i muzayaka için öşür almıştı. O devirde, Anadoludan veya miktarına bedel meblâğ tahmin olunup taşradan gelenler Türk, İstanbullu olan harac itibar olunmuş» (S. 24). Burada reayadan maksad müslümanlar şehirli idi. Fatihin kanunnamesine gö lardır. Hıristiyanlar hakkında kâfir, zimre, Türk veya şehirli, kim şarab içerse, kadı onları ya tazir edecek, ve yahud iki mî, ehli zimmet tabiri kullanılırdı. Tarihsopa atacaktı. Sopadan kurtulmak isti lerimızde, hazineden ulufe ve salyane yenler de, bir akçe ceza vereceklerdi. alan veya has, timar ve zeamet sahibi oHatta şarabın ne yplda satılacağı da tarif lanların gayri reaya itibar olunur. Bağlardan dönüm akçesi bazı yerleredilmişti. Fatihin oğlunun torunu Kanunî den alınır, bazı yerlerden alınmazdı. DöSultan Süleyman da o cezayı değiştirmedi. Aynen tatbik ettirdi. Fakat devletin nüm akçesi alınmıyan yerlerde bağ mevgelirini halkın neşesi sağladığı için şaraba simi emin kişiler gönderilir, mahsulâtın resim konuldu. Halk, zevketmek ve neşe kıymetine göre öşür alınırdı. Dönüm aklenmek için de vergi vermeğe mecbur tu çesi alman yerlerde de üzüm kesilmeden evvel dönüm akçesi alınmazdı. Menteşe tuldu: • eyaletinde dönüm akçesi âlâdan sekiz, Şehre sokulan her fıçı şarabdan on beş ednadan dört akçe idi. Semendre eyale akçe resim alınırdı. Memleket içinden, tindeki müslüman bağlannın dönümünden yani illükten veya Karadenizde yapılan dört akçe alınırdı. yağilikten fıçı ile şarab getirilirse, satanHasılatı süvariye aid beylik bağlar odan on beş, alandan da sattığı takdirde lursa, o bağların bulunduğu timar içindeon iki akçe alınırdı. Eğer şarabı şehir dıki hıristiyanlar, senede üç gün beylik bağgına çıkanrlarsa, fıçı başına dörder akçe larda işlemeğe mecburdular. almak kanun iktızasındandı. Brançova ve Vidin taraflarında otu Yalnız şaraba değil, şiraya bile nark ran Eflaklar vardı ki, bunlar harac ve konulmuştu. Müslümanlar şarab satamazöşür vermezlerdi. Fakat kendi bağlannlardı. Amma müslüman subaşılar ve sipadan çıkardıklan şarabı hangi sipahinin tihiler, hıristiyanlarla beraber, şarab satamarında satarlarsa, fıçı başına dört, dıbîlirlerdi. Hıristiyanlar şarab satmakla sarıdan alıp satarlars, herkes gıbi onlar devlere para yetiştirirler, subaşılar ve sipada on bes akçe resim verirlerdi. hiler de ayhklarını satışlarla temin ederBağlara çok dikkat edilirdi. Onbeşinci lerdi. Şarab, Türkiyede, bağ mahsulü ve asırda Konya bağlannın mahsus bekcigelir kaynağı idi. Şarabm ve şiranın inhileri vardı. Bekçilik işini çavuşlar görürsar, ve o zamanm da tabiri veçhile monolerdi. Bekleme ücreti, dönüm başına bir polye hakkı subaşılarla sipahilere aiddi. akçe idi. Konya bağlanndan dönüm baBu kanun, yalnız üzüm yetiştiren eyaletşına otuz akçe alınırdı. Bağların sulan ]ere münhasırdı. Bu eyaletlerin şehirlerinmasına da ehemmiyet verilirdi. Sulanma de ve köylerinde subaşılarla sipahilerin işine bakanlara mîriab derlerdi. Bu ö satış inhisarlarının müddeti iki aydı. dev, mukataa suretile alınırdı. Mîriablık Bir subaşı veya sipahi, mahsul zamanı resmi dönüm başına dört akçe ıdı. Sulanİki ay monopolye tutar, evvelâ kendisine ma nöbetle yapıiırdı. Bağlar sulanacağı düşen şarablan sattırırdı. Şayed bu iki ay zaman, bu ödevi mukataa ile alan kimse, içinde kendi şarablan satılmazsa, artanını gayet emin adamları su taksimine müte il narkma yani cari narka göre, hıristiyan velli tayin ederdi. Mütevelliler şehir hallara devrederdi. Inhisar devam ettiği kının tasvibile seçilirdi. müddetçe, hıristiyanlann fıçılarını ve küpKonyanın suyu, bağlarındı. Bostanlalerini mühürlerdi. Sattığı şarab, hıristi ra verilmezdi. Bununla beraber hamamyanlardan alman ondalar yani öşürlerdi. Iarın ve çeşmelerin suyuna zarar gelmeŞarab, şira halinde iken, her yüz mud mesine de son derece dikkat edilirdi. rasmdan on, ve her on mudrasından da Bağlann sulanmasına o derece dikkat üç mudra salarlık alınırdı. Üzümü sıkmak edilirmiş ki, Şehzade Cem Konya kalesiİçin subaşının veya süvarinin iznini almak nin dışansında bir köşk yaptırmiş. Köşlâzımdı. Subaşılar bu izni vermeğe mec künün bağını sulatmak için su almış. burlardı. Kanunname diyor ki: «Sıkmağa Kendi evlendikten sonra bu köşk Kanunî destur verirler ve destur için nesne almı zamanına kadar kalmış. Köşke bakan ayalar. Koyalar, şirasını sıka. Ta ki zayi dam, bu sudan daha fazla su getirerek, olmıya.» Çünkü, izin vermezlerse, devle bostanlarını sulamağa başlamış. Bu mesetin geliri yok yere zayi olacaktı. Cibreler le için Kanunnameye şu madde konulnezaret altmda sıkılırdı. Bu işe bakanlar, muş: bütün üzümleri gözlerinin önünde sıktınr«Müslümanlann hamamlarma ve çeş]ar, cibre kablanna konan sudan hiç bir melerine hayli noksan ve zarar olur imiş. Atlas Okyanusunu geçtiler, fakat... Amerikan tayyarecileri Ter Növ kıyısında yere inmeğe mecbur kaldılar.. Miktar, Rektörün dediği kadar olmakla beraber vaziyetleri ciddî surette meşgul olmağı icab ettirmektedir Aksi takdirde bu gencler, yalnız bir ecnebi dil için bir senelerini kaybedeceklerdir. Bu da hem kendileri, hem memleket için bir ziya olacaktır. Bundan başka tahrirî imtihana girip te hastalık dolayısile şifahî imtihana giremiyen ve bunu musaddak raporla vaktinde mekteb idaresine bildiren bazı gencler de vardır ki ecnebi diller mektebi bunu meşru bir mazeret saymıya rak kendilerini imtihanda muvaffak olmamış addetmektedir. Halbuki bu gencler' mensub oldukları fakülte dersle rinden sınıf geçmiş bulunmaktadırlar. Bunlann raporları kabul edilip te imtihana alınsalar imtihanda kazanacakları şüphesizdir. Her halde Üniversite Rektörlüğünün bu genclerin vaziyetile de meşgul olacağını şüphesiz sayarız. Tebellür eden vaziyete göre bu mek teb tedrisatından ve mesaisinden ileride de müsbet bir randıman alınmak için maarif sistemimizin varmak istediği gaye namına şu noktaların da gözönünde bulundurulması lüzumu kendini gösteriyor: 1 Sekiz saat ders dinliyerek yorulan bir talebeye verilen bir dokuzuncu ve yahut onuncu dersin talebe üzerinde nasıl bir tesir bırakacağını ve verimli olup olmıyacağını, 2 Verilen ecnebi dil derslerinin, bir Tekst okutmak ve yahut bir parçanın tercümesini tahtaya yazarak talebeye naklettirmekle ecnebi bir dil öğretile miyeceğinin. ancak terbiyevî usuller ve kaideler tatbik edildiği takdirde lisan öğretmede muvaffak olunacağının da nazari dıkkate ahnması ve ona göre hazırlıklar yapılması. Dil imtihanından sınıfta kalan talebe ^ Yoksulların kış marşı Ikin yamaklarile, çıplak ayaklı ve sümüklü çömezlerile birlikte gezen seyyar şarkı satıcılardan biri sandım. Fakat o külhanilerin sesleri nehikî i denilen ve çemenderleri hatırlatan bir tondadır.' Halbuki penceremin önünde \ yükselen seste yaralı bir hayatın acıklı 1 ahengi var. Şu haykıran ağız, belli ki mal satmıyor, müşteri avlamak için nağmeden ağ işlemiyor. Belki bir ıstırabı inliyor. Tabiatile merak ettim, başımı uzatıp bakındım, ihtiyar ve çok ihtiyar bir adam gördüm. Saçı ak, sakalı ak ve belki kirpiği aktı. Geçmiş yılların her birinden kalan bir tutam elem, üstüste yığılarak adamcağızın sırtında bir kambur olmuş gibiydi. Elleri ve ayakları titriyordu. a D Üniversite Ecnebi Dıller mektebi imtihanında muvaffak olamıyan gencle rin, mensub oldukları fakülte dersle rinden muvaffak oldukları halde sı nıfta kaldıklarından ve Ecnebi Diller mektebinin de iyi bir randıman vere mediğinden bahsetmiştik. Üniversite Rekötörü Cemil Bilselin dünkü beya natından, ecnebi diller imtihanında muvaffak olamıyan genclerin yalnız 38 kışi olduğu anlaşılıyordu. Halbuki ecnebi diller imtihanını müteakib, duvarlara asılan cetvellerde imtıhanda muvaffak olamıyan talebe nin adedi 290 olarak gösterilmektedir. Tayyarecı iî. • n< ı ıc .n<./n uwnuıiaıı evvel Fakat imtihanlarda muvaffak olamıyan Eylulün üçünde İngiltereden Nev talebe miktarmm böyle bir yekun tut yorka uçan Merrill ve Richmanm bin tuğu görülünce, bunun ecnebi diller dikleri Lady Peace ismindeki tayyare, mektebi mesaisi hakkında menfi bir Nevyorka dönmek üzere 15 eylul saba kanaat hâsıl edeceği gözönüne getiril hı saat üçü beş geçe Sauthparttan hare miş olacak ki, her müracaat eden hu ket etmiş fakat Nevyorka inmeğe muvaf susî mahiyette olmak üzere muallimlefak olamamıştır. Nevyorkta, tayyarenin re gönderilmiş ve muallimler bu müracaat eden talebelere verdikleri mek ineceği sahaya biriken büyük bir kalabatublarla evvelce verilmiş olan notlan lık, uzun müddet beyhude bekledikten yükseltmişlerdir. sonra meyus ve münkesır dağılmağa mecBu muamele, toplandığını haber verbur olmuştur. Bunun sebebi tayyare diğimiz komisyonun içtimaından bir «Terre Neuve» yaklaştığı sırada depogün evveline kadar devam etmiş ve bu daki benzinin korkulacak derecede azal" suretle muvaffak olamıyan talebenin ması ve o sırada şiddetli bir dolu fırtı adedi, Rektörün dediği miktara in nasının çıkması üzerine, mecburî bir iniş miş bulunmaktadır. Bu kâğıdlardan bir yapmak lüzumunun kendini göstermesi kaçını talebelerin ellerinde biz de gör dir. dük. Bu son grup. kâğıdları geciktirdikTayyareciler, Terre Neuvenin şimali leri için kabul ettirememişlerdir. Böyle bir imtihan usulünün talimat şarkisinde kâin Carmanovolle kasabası nameye uygun olup olmadığını bilmi üzerinde bir müddet dolaşıp müsaid bir saha aradıktan sonra yere inmişlerse de, yoruz. Ancak mademki bu kâğıd usu lile birçok gencler imtihanı kazanmış bu saha bir bataklık olduğu için tayyasayılıyor, imtihanda kazanmadıklan ire toprağa dokunur dokunmaz saplan lân edilen genclerin de gene bu usulle mış kalmış, tayyarenin pervanesi kınlmış imtihanı kazanmış sayılmaları lâzımdır. ve kanadlardan biri fazlaca hasara uğ ramıştır. Gece, tayyarecilerden alman bir is timdad telgrafı üzerine şafakla beraber müteaddid tayy'areler, Nevyorka 1900 kilometro mesafede bulunan kaza ma Mudanya (Hususî) Mudanyada hahalline hareket etmislerdir. miyetli bir zengin tarafından kurulan Yatıevi merasimle açılmıştır. MerasimKontenjan kararnamesinde de Bursa Valisi Şefık Soyerle Bursa saylavları, Parti ve Maarif erkânı ha yapılan değişiklik zır bulunmuşlardır. Hükumet gördüğü İüzum üzerine konValimiz bir nutuk söylemiş, mütea te'njan kararnamesinde bazı mühim de kiben Yatıevini kuran hamiyetli zengin ğişiklikler yapmıştır. Bu değişİklikle ba Hayri İpar büyük bir tevazula birkaç v maddelerin listelerdeki yerleri değiş söz söylemiş ve çocukluğunun geçtiği tirilmiş ve ekseri maddeler klering liste Mudanyaya karşı çok derin bir alâka sine alınmıştır. Bu değişikliğin başlıca ile merbut olduğunu anlatmıştır. sebebi İngiltere ile aramızda yapılan yeHayri İpar, bu Yatıevinden başka Mudanyada gene köylüler için bir de m ticaret anlaşmasıdır. Avrupada bulunan İktısad Vekâleti sıhhat yurdu açacaktır. Ayni zamanda müsteşarı Faik Kurdoğlunun reisliği al 45 bin liraya yaptırdığı kasabanın elektındaki heyet muhtelif memleketlerle yeni trik tesisatı için Belediyenin kendisine esaslar üzerine ticaret ve klering anlaş ödediği bu parayı da geri verecektir. Yalnız bu para ile Mudanyada Atatürk maları yaptıktan sonra kontenjan liste ve îsmet İnönü abidelerinin yaptınl leri sisteminde esaslı değişiklikler yapı masını şart koşmuştur. lacağı anlaşılmaktadır. Bu, baremden çok önce tekaüd edilmiş bir memur muydu?.. Evini, barkmı, çoluğunu, çocuğunu, yangına kaptırmış bir zavallı mıydı? Bilmiyorum. Fakat acıklı dermansızlığına rağmen sesinde bir kuvvet vardı: Yaşamak ihtiyacından doğan zoraki bir kuvvet!.. Işte o kuvvetle ve yanık bir ahenkle boyuna şu beyti okuyordu: Yaz geçti gene derdişita var, Kış geldi henuz evde komür yok!. ) ' Bu, öyle sanıyorum, bütün yoksullann kış marşı idi ve o ağızda yaman bir feryad oluyordu. i ** * Rivayet ederler ki meşhur Âli Paşa, tantanalı bir halvet âleminde kahkahalı bir sefahat gecesi yaşarken yalı rıhtımından kıvrak ve berrak bir ses duyar. Boğazın zarif zemzemelerini ölgünleştiren bu ses şu aşk teranesini haykınyordu: Sordular Mecnuna Leylâmn saadethanesin Sinesin çâk eyleyip gosterdi dil viranesin ] Hamiyetli bir 1 urk zengını Caddelerde yeni yürüme nizamı Ali Paşa, sarhoş bir heyecan içinde hemen el çırpar, odaya üşüşen yarım düzine uşağı yavaş yavaş uzaklaşan o sesin ardından koştutur ve meçhul nağmekârı yakalatıp huzuruna getirtir. Bu, bir derbeder dervişti. Zelili celil, celili zelil etmek kudretini taşıyan sadırazamın önünde ayni beyti bir kere ve bir kere daha okuduktan sonra Ali Paşadan ve yanında bulunan vezirlerden, beylerden tam beş yüz altın bahşiş alıp çıkmıştı. Şu yazdığım kış marşını duyup ta onu okuyan herhangi bir yoksula iki avuç köEmniyet müdürlüğünün halkın cad mür verecek hayır sahiblerinin sayısını delerde seyrüsefer kaidelerine uygun öğrenmek isterdim. Ne yazık ki buna olarak yürümesi hakkında bir tamimi ev imkân yok!... velki gün gazetemizde çıkmıştı. M. TURHAN TAN Dün sabahtan itibaren polisler tarafftr H: Linotip Ent Maşineri Limited Şirketinin dan bu tamimin tatbikına başlanmıştır. Turkiye subesi mümessüi imzasüe bana Resmimiz polisleri halka sağdan yürümemektub yollıyan okuyucuma: Ieri için işaret verirken göstermektedir. Öyle olsa, mîriab olanlar ve köşke nazır olanlar menolunup âdeti kadimeden tecaBüyükçekmece ile Küçükçekmece a vüz etmiyeler. Ve eslemi yeni kadıı şehir rasındaHaramidere köprüsü isminde bir olan dergâhı muallâma arz eyliye» (S. köprü vardır. Bu havalınin en mühim ge66). Bağların sulanmasına dikkat olundu çid vasıtası olan bu köprünün bir buçuk ğu gibi, her bağın üzümünden de şarab sene evvel tamirine başlanmış, fakat ta yaptırılmazdı. Meselâ îstanbul bağları mir ameliyesi çok ağır gittiğinden hâlâ nm üzümü îstanbul halkı içindi. Elçiler ikmal edilememiştir. Bu yüzden o civar şarab yaptıracakları zaman, buralann ü halkı çok sıkıntı çekmektedirler. Bu köpzümlerinden şarab yaptırmalarına müsaa rünün bir an evvel bitirilmesi, birçok şide edilmezdi. Şarablrını, knunen muy kâyetlerin önünü alacağı gibi halk için de yen olan miktarda, dışarıdan getirirler, ve bunun için de Divandan hüküm alır büyük bir kolaylık olacaktır. Alâkadarlann ehemmiyetle nazari dikkatini celbelardı. AHMED REFİK deriz. Haramidere köprüsü hâlâ tamir edilemedi Vaziyetleri şüpheli görülerek tevkif edildiler Bundan bir müddet evvel, Kumkapıda oturan 16 yaşında Ester isminde bir kız, ayni semtte oturan Ali ile tanış mıştır. Kızdan fazla yüz bulamıyan Ali, geçen pazartesi günü sabahı bir eğlenceden dönmekte olan Esteri görmüş ve onu, Necdet, Taceddin ve Hasan ismindeki arkadaşlarile bir sandal gezintisi yapmağa davet etmiştir. Yenikapıdan kiraladıklan sandala binen gencler Hayırsızadaya doğru açılmışlar ve dönüşte rüzgârın tesirile Yalovaya doğru sürüklenmişlerdir. Gencler, Yalova sahilleri civarında iki gün kaldıktan sonra vaziyetleri şüpheli görülerek mahallî sulh hâkimliğince tevkif edilip îstanbula gönderilmiş lerdir. Birinci istintak hâkimliği tahkikata devam etmektedir. tinde idi. Yoksa ihtiyar kadının kızına bıraktığı emlâk ve araziyi yağma ederlerdi. Saniha, dedi ki: Ercümend, iki gözüm, sen de askersin. Bu veraset işlerinden anlamazsın ki... Bir vekil tutmalısm. Hakkın var. Ben de bu karışık işlerden hiçbir şey anlamam. Fakat ben ailemin brricik erkeğiyim. Annemle kızkardeşlerimin yanlarında bulunmam; onlar için büyük bir kuvvettir. Şu zamanda bana büyük ihtiyacları olduğunu takdir edersin. Saniha, kıskanc bir sesle cevab verdi: İyi amma Ercümend, sana, benim de, onlar kadar, ihtiyacım var. Çok kalmam, dönerim. Mezuniyetimin son haftasını, İstanbulda, senin yanında geçireceğim. Saniha, şaşkın ve müteessir bağırdı: Ne, mezuniyetinın son haftası mı? Demek bir hafta sonra gidiyorsun, öyle mi? Bu kadar az mı izin verdiler sana... Bu kadar bekledikten sonra izinli günlerini, hep Bursada bosuna geçirdin! Bana yalnız birkaç saatini hasrettin. Ercümend, Ercümend, Bursada çok kal İbrahim Muteferrika hakkında oldukça iyi yazilmıs bir makaleyi Tarih Encümeni mecmııasının üçuncü sayısında bvlabilir . siniz. Ayni mecmuanın altıncı ve yedinci sayılarında da ayni mevzua temas edil. mistir. Ahmed Rasim tarihinin ikind cildindeki faydalar arasmda dahi ibrahim Muteferrika bashklı bir yazı vardır. Daha baskalarını ben hatırlamıyorum. M. T. T. 24 parmaklı bir insan Bursa (Hususî) Büyük Susığırlık köyünden askerlik muayenesini yap tırmak üzere şehrimiz nüfus dairesi müdürlüğüne müracaat eden birinin el; ve ayaklarımn her ikisinde de altışar dan yirmi dört parmak olduğu görül 1 müştür. Bu fazla parmaklardan müte j essir olup olmadığı kendisinden sorul; muştur. Hayır! cevabını veren bu köyi lü hem ellerinin, hem de ayaklarımn tabiî el ve ayak gibi zorluk çekmeden j calıstığını söylemiştir. ma. Git, bir iki gün kal. Sonra mutlaka gel. Saniha, elimden geleni yaparım amma annem de bu kadar senelik hasretten sonra, büyük annemin matemini de tutarken mezuniyetimi kendisinden uzak geçirmeme razı olmaz. Aynlırlarken Ercümend, Sanihanın elini uzun uzun öptü. Gene kadın, en tatlı sesile yalvardı: Ercümend, beni seviyorsan çabuk gel! Saniha eve giderken kendi kendine düşünüyordu: «Zavallı yavrucuk. Hakikaten talihi yok. Bu yaz, hastalanıp mezuniyetini, Bursada geçirmekten ne kadar korkuyordu. Hastalanmadı amma gene Bursada kalmağa mecbur oldu. En şaştığım şey, bu hasin askerin kalbinde yer tutan aile muhabbetidir. Daha Harbiye talebesi iken terkedip gittiği aile ocağma, anasına, kızkardeşlerine, hatta büyük anasına karşı ne sımsıkı bağlı. Sanki, gene yaşında başlıyan ayrılıklar, onun aile sevgisini büsbütün artırmış.» İArkast varl .."Cumhuriyet,, in tefrikası 71 Abidin Daver DAV'ER Hemen oracıkta Ercümende, alelâde 6İr taziyet telgrafı çekti. Eve dönerken sinirleri sükunet bulmuştu. «Yarın öbür gün gelir, artık» diye düşünüyordu. İki gün sonra, postaneye uğradı, Ercümendden mektub vardı. Sanihanın tahmin ve ümidi hilâfına, sevgilisi, daha bir müddet gelemiyeceğini, annesini, kızkardeşlerini böyle gözyaşları içinde bırakmaya vicdanı razı olmadığını, bazı veraset işleri ve saireyi de başka erkekleri olmadığı için kendisinin takibe mecbur olduğunu bildiriyordu. Saniha, hiddet ve asabiyetinden ağîadı. Ercümende cevab bile yazmadı. Mantığı Ercümendi haklı çıkanyordu amma aşkı haksız buluyordu. Onun hayalperest kadın yüreğinde aşk daima galibdi. iki gün evine kapandı, Üzüntüsünü teskine çalıştı. îki gün sonra, öğleye doğru, postaneye gitmek üzere evinden çıktığı zaman gözlerine inanamadı. Karşıki duvarın dibinde, gözleri kendi kapısına dikili, Ercümend bekleyip duruyordu. Az kaldı, komşulann karşısmda birbirinin boynuna sarılacaklardı. Saniha, başile selâmlayıp yürüdü. Ercümend, biraz daha durduktan sonra, arkadan takib etti. İlk rasladıklan taksiye atladılar. Otomobilde omuzomuza, elele, hem gülüyor, hem ağlıyorlardı. Görüşmeleri, her zamankinden daha heyecanlı, daha ateşli oldu. Ercümendin saf, çocukça, fakat şirin sözlerini, Saniha güzel bir musiki dinler gibi zevkIe dinlivordu. Sanihacığım, hayatım, diyordu, sakın benden evvel ölme e mi? Büyük annemin başucunda beklerken biîsen kahiç çıkmadı. famda ne işkenceli düşünceler dolaştı. İlk rasladıklan taksiye atladılar Insanın sevdiği bir varlığı kaybetmesi çok acı, çok feci bir şey! Bir daha onu artık hiç, hiç, ebediyen görmemek dü şüncesi, insana öyle yeis veriyor ki çıldıracağım sanıyordum. Saniha, senin ölümüne asla tahammül edemem. Once ben öleyim. Ondan son ra sen öl. Şimdi, artık kat'iyyen anladım ki ben sensiz yaşıyamam, Saniha. Otomobille Büyükdereye kadar gittikten sonra geri döndüler. Ercümend, ertesi. sabah Bursaya dönecekti. Annesini, kızkardeşlerini, yalnız bırakamıyordu. Veraset işlerini takib etmek mecburiye I j

Bu sayıdan diğer sayfalar: