30 Ağustos 1936 CUMHURİYET Dil Kurultayının ikinci safhası da dünkü içtimada bitti IBaftaraft 1 tnct tahUc&e} ril«, eskiden sultanlara ikametgâh olan bu «araylarda ilim ve edebiyaün sönmez meşalelerini parlatan son ekselâns Cumhurreisi Atatiirke derin saygılanmı sun makla iktifa edeceğim.» Burada salon şiddetli alkışlarla çın Iadı. M. Anagnostopulos söylevine şöyle devam etti: « Ayni zamanda Kurultay başkanı ve^Kültür Bakanını da saygı ile selâmlanm. Kültür Bakanı Türk Dil Kuru munun başkanı sıfatile ve ayni kununun yorulmak bilmez genel sekreteri olan arkadaş Bay İbrahim Necmi Dilmenin ve sair bilginlerin yardımile Türk ilmi hakkındaki araştırmalarda kuvvetli bir teş vik ve cidden şayanı dikkat bir entelek tüel hareket yaratmağa muvaffak olmuştur. Atatürk ve münevver arkadaşlarının yaptıkjarı işler hakkında kendilerine en çok şeref verenlerden biri olan Türk yazısm* ve Türk diline aid büyük inkılâbı yakıadan tetkik etmekle ve Türk arka daşlanmın araştırma ve faaliyetlerinin objesi olan ilmî mesailin neler olduğunu öğrenmekle pek mes'udum. Bu kongreden elde edılecek neticelerin müstakbel Türk dilciliğinin inkişafı için çok verimli olmasını bütün kalbimle te menni ederim.» Profesör Jean Denynin tezi Yunanlı profesörün nutkunun türkçe tercümesi, Kurultay sekreteri Esma Nayman tarafından okundu. Bundan sonra Paris şark dilleri okulu türkçe profesörü Jean Denyye söz verildi. Profesör kürsüye gelerek, türkçede «Ler» edatının menşeini araştıran tezine şöyle başladı: « Burada arzedeceğim mütalealar yeni değildir. Ben bunlan 1924 te Paris dilcilik sosyetesinde de arzetmiştim ve o tarihte, ayni sosyetenin toplantılanna aid bir zabjtta bu söylediklerimin karanlık görünecek derecede 'muhtasar, iki üç satırhk bir hulâsası intişar etmişti. Bu birkaç satır sonradan, Finlandiyalı türkolog Rasanen ile, daha sonra Krakovili maruf alim Kovvalsky tarafından iktıbas edildi. Bununla beraber Kovvalsky benim bu husustaki noktai nazanma iştirak etmemektedir ve kendisinin bu husustaki m^kalesinden öğrendim ki benim nazariyem daha geçen asırda Macar bilgini Munkacsy tarafından serdedilmiş' bulumıyormuş. Ancak kullandığı lisanı anlamadığımızdan Kovvalsky de ben de işin künhüne varamamıştık. Munkacsynin bana takaddüm etmiş olması, benim için sukutu hayali mucib olabilirdı; fakat ben onun bu takaddü münde bilâkis nazariyemi takviye edecek bir mahiyet gördüm.» Profesör, Türk dilinde, Fransızlann sübstantif adını verdikleri (olmak = etre) fiilinin bulunmadığını ve meselâ: (Ben Türküm, sen Türksün, o Türktür) denecek yerde: (Ben Türk, sen Türk, ol Türk) denildiğini, cemi sıgasının ise, (biz Türk, siz Türk, olar Türk) şeklinde ifade olunduğunu kaydettikten sonra, gaib sıgası zamırinin bu şekline hassaten dikkat olunmasım tavsiye etti. Türklerin, sırf vuzuh kaygusile şahsî zamiri mesnedden sonra tekrar etmek itiyadını erkenden edinmiş olduklanm söyledi ve şu misalleri getirdi: «Ben Türk ben, sen Türk sen, ol Türk ol...» Fransız bilgini ayni şeklin bugün dahi şark Türk lehçesinde muhafaza edildiğini de kaydetti. îkinci zamirin mükerrer bir eleman olduğu için daha hafif tekellüm edildiğini ileri sürdü ve sözlerine şöyle devam etti: « (Ol Türk ol) şekli pek eski za manlarda kullanılmıştır. Bunun menfi geklinde (ol) dan evyel bir (dağ) vardır. (Dağ) nefiy edatıdır, bugün kullanılan değil kelimesinin aslı da dağ ol dur: (01 Türk dağ ol) gibi. Alman ilim âleminin mümessili ve Almanyanm en yaşh türkoloğu sıfatile Türk Kurultayını yürekten kutlular ve şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da ö nemli sonuclar dilerim. Türkiyede son yıllarda dilcilik ala tıında yapılagelen hamleleri takib etmek ve bunun tanığı olmak benim için ger çekten sevincdir.» Garib tesadüftür ki Üçüncü Türk Dil Kurultayının toplandığı 1936 yılın da Türk bilgisini alâkadar eden birçok eserler çıkmıştır. Türkiyede çıkanlan bildiğiniz için tekrarlamıyacağmı. Yalnız Alman dilinde çıkmış olup bazılarının haber alamadığıru sandığım eserlerden bahsedeceğim.» Profesör Giesse bu eserler arasında bilhassa, çok değerli bir dil aUmi olan Karl Meinhofun çıkardığı bir esere nazan dikkati celbetti. Bu eser hakkında uzun uzadıya izahat verdikten sonra dedi ki: « Bu kitabm değeri nekadar yük sek sayılsa yeridir. Eğer Meinhofun bildirdikleri hakikate uyar ve benim Türk dilleri hakkındaki görüşlerimi teyid ederse Hindu Germanistik ilmi sahasında flexionne mefhumu lexikonlardan çizil mek hiç olmazsa başka türlü formüle edilmek gerektir. Dikkatli araştırmalarla şimdiye kadar Ural Altay, Hindu Cermen, Sami, Afrika... suretinde gruplara ayrılan dıllerdeki müessir kuvvetlerin ayni olduğu ortaya çıkacaktır. Şu suretle dilcilik âleminin dikkat gözünü ü zerine çekmiş olan ve bu defa Kurultayda dinlemekle mubahi olduğum esaslarına göre çok kuvvetli görünen Güneş Dil teorisinin de gösterdiği, dillerin bir asıldan çıkmış olacağı düşüncesi başka bir cepheden de teeyyüd etmij oluyor.» Bu mucize, aşkın bir mucizesidir. Irkın dehası, milletin kalbine ulaşüran yolu bulmuştur. Ve şimdi, tarihin derinliklerinde kendi öz sesini keşfetmeğe muvaffak olan Türk milleti, beşeriyete hitab için elbette mevzulara maliktir. 19 uncu asrın büyük bir Italyan cumhuriyetperveri olan Giuseppe Mazzini der ki: «Milletler, büyük birer lâboratuardır, ve her kavim orada, beşeriyetin naf'i için serbestçe çalışmalıdır.» Ben de, bu kürsünün üzerinden yeni Türk lâboratuannı ve onun harikulâde üstadım saygı ile selâmlanm.» dardır. Tezimizde Sovyet Birliğindeki dilcilik işlerine de temas etmekteyiz. Ve bu suretle Kurultay üyeleri kanaat getireceklerdir ki Türk ve Sovyet dilcilerin ilim bakışlan arasında bazı farklar bulunmakla beraber ki bu farklar ayn ayn ideoloiilerin icabatındandır her iki memleket için müşterek nazarî müddeiyat ve amelî kararlar bulunup bu müddeiyat ve ka rarlar Türkiye ve Sovyetler Birliği dilcieri arasındaki dostça mesai teşrikinin inkişafını temin edecek mahiyettedirler. Bu mesai teşrikinin temelini ilk atanın 1933 te Türkiyeye ilmî bir seyahat yapmış olan müteveffa Nikola Marr oldu ğunu söyliyen Sovyet profesörü dedi ki: « Müteveffa Marr, dil semantik inkişafmı gösterirken «Güneş» kelimesıle müştakkatına önemli bir yer bırakmıştır.» Profesör son söz olarak ta şunlan söyledi: « Halihazırda dünya türkolojisinin alemşümul birer merkezi olan dil ve tarih kurumlarının pek yakın bir zamanda Türk ulusal ilimler Akademisi için temel teşkil etmelerini ve bu suretle büyük milletin müstahak olduğu Türk kültü rünün müstakbel inkişafının temini için geniş bir yol açmalannı candan dileriz.» Dost Sovyet alimi, tezini bitirirken Ankara Dil, Coğrafya ve Tarih fakültesinden Kurultayda söz söylemiş olan Vecihe ve Sabahatin şahıslarında Türk gencliğini selâmladığını ilâve etti ve sürekli alkışlarla kürsüden indi. Son olarak kürsüye davet edilen Vi yanalı doktor Kivergiç, dünya dilcilik teorileri karşısında (Güneş Dil) teorisi mevzulu tezini izah etti. Kivergiç tezini fransızca müdafaa ettiğinden bunun türkçeye tercüme edilmiş bir nüshası Kurultay üye^rine dağıtıldı. Viyanalı doktor bu tezinde, Dil Kurultayının girişmiş. olduğu münakaşadan şahsan kaçınmak imkânını bulamadığmı söyliyerek köklerin marfalannı aramak bahsinde dilciliğin şimdiye kadar birçok hatalara düştüğünu ve esas meselenin her kelimenin tam ka: şılığmı tayin etmek olduğunu tebarüz ettirdi ve tezine şöyle devam etti: « Güneş Dil teorisi uzak insanlığın ilk iptidaî ve samimî düşüncesini tefr kik etmek yolunu bulmuştur. Onun ö nüne geçen başka hiçbir teori yoktur, Dil bilginlerinin tamamile meçhulü ol bir saha üzerinde ilerlemiştir. Eğer klâsik dil biîgisi kelimelerin ma nası bakımmdan hiçbir sisteme dayan' maksızın ve çok müphem surette çalışı yorsa, gramer elemanlan bakımın' büsbütün yoksulluk içerisindedir. Dil bilginlerinin tarifleri hep şu örne! üzerinedir: Masa ne demektir? Masa, masadır. Japon profesörünün Fransız alimi tezini izah ediyor 4) eş, aşa, 5 ) ) id, 6) ur, bur, pur, 7 dur, t'ur şeklinde yedi türlü okunuşu olduğunu söyledi. Su Hiyeroğlifinin ayni zamanda hem su, hem engin su, içmek, sulamak, yıkamak, anklandırmak, tenasül, gebe kalmak, baba, çocuk, ağla mak, hayvan sırtında seyahat etmek ve saire... anlamlanna geldığini kaydetti. Profesör izahlarına şöyle devam etti: « A hiyeroğlifinin muhtelif izahlarını gözden geçirelim. A sümercede suyun adıdır. Sümerce E yi de kullanır; fakat bu E dere, su hazinesi manasına olan başka bir hiyerogliften almmıştır. Asuri dilinde akar su demek olan (agu) terkibi vardır ki dere demeğe gelen (egü) nün değişik bir şeklidir. Farsçadaki âb (âfb), yani (â=su+b=akar) dır. B eki Ku hiyeroğlifinin bir başka okunuş tarzıdır. Ab arabcada ve Kolt dilinde de bulunur. Irlanda dilinde Abh, Breton dilinde (dere manasına) Abhan ki sanskritçede Avaniye tekabül ederşekillerinde görülür. Lâtincede agua = su kelimesi vardır. Eski Anglosakson, îskandinav, Frizon, Norveç ve îzlanda lehçeleri (su) anlamını ifade için Sümerlerin A sını muhafaza etmişlerdi. Suyun bu a â adının eski dünyanın cenubî ve şimalî iki ucunda konuşulan yalnız bu eski dillerde muhafaza edilmiş olması dikkate şayandır.» Profesör bu yoldaki izahatına devam ettikten sonra dedi ki: « Şimdi Türk dilini ve binefsihi, Türkiyeyi ilgilendiren başka bir hiye roglif üzerine dikkat nazarınızı çekeceğim. Bu: Mun hiyeroğlifidir ki, Türk dili su kelimesini buradan almıştır. Oku nuşlan şunlardır: 1 Mun, mu, mudra; 2 Şura, şu (?) suh; 3 laj 4 Sig, sık, gu, hatim. Mu = su, şamu = yağmur anlamlannı işaret eder. Bu hiyeroğlif, birçok dillere suyun adını vermiştir ki, o diller arasında bu yüzden bir nevi karabet hâsıl olmuş tur. 1 Mu, e fle beraber, asuricede (su) dur. Arabcada dalga manasına Migeh, mugah: (Mu = su, + ge = atlamak, sıçramak) vardır. Fransızcada, Mouille = ıslak (mu Iı = sudan + li = meşbu); rusçada mutsit, mokrvi, moknut = ıslak (mn t = su ile fsi = sulanmış; mı = suya + kir, k i n = garkolmuş) kelimeleri mevcuddur.» Profesör Hilaire de Barenton, bun dan sonra, kavimleri birbirinden ibadetlerinin ayırd ettiğini ileri sürdü ve tür hiyeroğlifinin mütehalif okunuşlan sayesinde yalnız Otrus ve Hul adlarını değil, Türk camiasının başlıca kabilelerine alem olan adlan da tefsir etmek imkânı olduğunu söyledi. Bu yolda yaptığı tetkikler sırasında: « O Türk: T ü r = g ü v e r c i n + K e = rahib, Kalu manasınadır. Demek olur ki, Türkler, ibadetleri itibarile güvercin kabile (Oba) sını teskil ediyorlardı ve belki de Aram ırkından idiler. «Belki de» diyonız. Çünkü Yâfes ırkından, gene bir güvercin kabilesi vardır ki, adı Dodanimdi. Diğer taraftan, şark abidelerinde, dinî âyinleri tasvir ederken temsil edilen güvercinler daima çifttir. Bundan Sami veya Arami güvercinin Yâfesten üreme güvercinle birleştiğine hükmedilebilir. Türkmen kelimesi de bunu teyid eder: (Tur = güvercinlerin Kâ = çift leri f ma = rahiblerini + ni = şerikler.) Gene Yâsefin yazdığına göre, Dodanimin şeriki olan Rifat, Greklerin Paflagonyen dedikleri Rifatyenlere ad verdi. Malumdur ki, bu Paflogonyenler de Kapadokyahlar gibi, Surî, yani Ârami dilile konuşurlardı. Bunların Âramilerle ve binnetice şüphesiz Otrus Hul ile kaynaşmış olmaları böylece kabili izahtır. Danimarkalıların ceddi olan bu Do danim vasıtasiledir ki, bizim ülkelerimiz Türklerle ve onların kocaman konfede rasyonlarile münasebettedir.» Profesör izahatına nihayet verirken şu sözleri söyledi: 1870 felâketinden sonra kendisîne «Yurdun Kurtancısı» adı verilen ve Fransa Cumhur Başkanlığında bulunmuş olan, büyük tarihçimiz Thiers, apaydm dehasile filolojinin bütün ehemmiyetini ka\Tamıştı. Şu güzel sözler onundur derler: «Bana kelimelerin manalarını verin, ben de size dünyanın tarihini yazayım.» Bizim bir atasözümüz vardır ki «Büyük fikirler buluşur» mealindedir. Yüce Başkanmız Atatürk, Türkiyesine ve milletine âşıktır ve millet te bu aşkı Ona karşı fazlasile beslemektedir. Atatürk, yurdunun şan ve şerefini, bugünkünü de, yannkini de, dünkünü de kıskanç bir itina ile korumaktadır. Onun taşımak istediği ad, Atatürk adı, Sümer dilinden, hem Türklerin Atası, hem de Türklerin kalesi anlamınadır ki, bu ünvanlann her ikisıne de «O» tamamile lâyıktır. Milletinin mazideki şan ve şerefini bu derece kıskançlıkla gözettiği için, o da, bizim büyük devlet adamımız Thiers gibi, filolojinin o maziyi keşfetmeğe ve aydınlabnağa yardım edeceğini anlamıştır. Ve Onun kuvvetli tahrikiledir ki bu kadar az sene içerisinde, Üçüncü Dil Kurultayının hayranlığımıza arzettiği neticeler elde edilmiştir. Dilciliğin bu yepyeni zaferleri hele devam ededursun, anh, şanlı Başkanile birlikte yeni Türkiye, ve onun sayın bilginleri, hiç şüphem yoktur ki, bu işte, sevgili yurdları için bir şeref kaynağı bulacaklardır.» Bundan sonra Ingiliz profesör Denisson Ross kürsüye gelerek düzgün bir şive ile ve türkçe olarak şu nutku irad etmiştir : « Ulu Başkan Atatürkün, Türk dilinde vücude getirmiş olduğu ıslahatı derin bir alâka ile takib ettim: Türk Dil Kurumunun bana lutfen getirdiği dökümanları da büyük bir itina ile okudum. Böylece, bu Kurultaym yabancı üyeleri sırasında bulunmak şerefine hazırlanmıj gibiyim.» Ingiliz profesörü, bugün konuşulan türkçeden ziyade Türk dilinin menşelerine aid birkaç söz söylemek istediğini beyan ederek sözüne şöyle devam etti: « Zamanımızın en büyük keşfi, hiç şüphesiz Kaşgari Divanı lugatittürkün meydana çıkarılmasıdır. Fakat daha yeni olmakla beraber daha da zengin bir kaynak vardır ki tek bir yazma nüshası Britiş Müzeumdadır. işte ben size bu kavnaktan bahsedeceğim.» Ingiliz profesörü bu eserden kısaca bahsettikten sonra sözlerini şöyle bitir miştir: « Şimdi beni Kurultaya çağırmakla bana bağışlamış olduğunuz büyük şereften ötürü, hepinize bir kez daha teşekkürlerimi sunmakla sözlerimi sona erdiriyorum.» nutku Balgar aliminin sözleri Bulgar millî kütübhanesi şark kısmı mütehassısı doktor Miatef te söz alarak dedi ki: « Bulgar hükumeti, Bulgar Maarif Vekâleti ve millî kütübhane namına U çüncü Dil Kurultayını selâmlanm. Beni davet etmekle memleketime verilen şeref dolayısile gönülden teşekkürlerini suna nm. Davet haberini geç aldığundan lâzım gelen hazırlığı yapmak fırsatmı bulamadım. Halbuki türkoloji tetkikleri için gerekli malzeme vatanımda da kâfi mik tarda mevcuddur. Yüksek Kurultayca malumdur ki Bulgar Türk münasebetleri çok eskidir. Bu münasebetler hatta akrabalık bağları derecesindedir bile. Bizde mevcud olduğunu yukanda arzettiğim malzeme üzerinde işlemek işi istikbalin vazifesidir. Bu vazifeyi kolaylaştıracağını sandığım Güneş Dil teorisi henüz çok yeni ve Bulgar âlemi için meçhul olduğundan bugün için kat'î bir kanaat izhar edemiyoruz. Böyle olmakla beraber bence yeni Güneş Dil teorisi (söylenilen güçlüğüne rağmen) ehemmiyetli ve enteresan bir teoridir. Şimdiye kadar büyük muvaffakiyetler elde ettiğini gördüğümüz misafirperver Türk Dil Kurumuna ilerisi için de fe yizli ve daha çok başarılı çalışmalar di ler ve varmak istediği gayelerin hepsine kavuşmasmı temenni ederim.» Bulgar bilgin sözünü şöyle bitirdi: « Atatürkün gazetelerde okuduğum ecnebi alimlere karşı söylenmiş sözlerin den ilham alarak derim ki: îlmin bitaraf âleminde, muhtelif millefler, tıpkı burada olduğu gibi, birleşmeli ve müşterek mesai için dostça elele vermelidir. Böylece, beşeriyetin hasretini çektiği hakikî cihan sulhunun temeli de sağlamca atılmış olur.» Bundan sonra Japon profesörü söz almıştır. Tokyoda Türk Japon dostluğu azasından olan Japon profesör Okubo da türkçe olarak şu kısa nutku söylemiş tir: « Ulu Atatürkün himayesi altında ve hürmetle huzurunda açılan değerli L çüncü Dil Kurultayında bulunmak şerefine nail oldum ve bundan dolayı kalben müteşekkirim. Dört buçuk ay evvel memleketinize geldiğim zaman benim için ilkönce göze çarpan şey, Türk milletinin her sahadaki çalışmasıdır. Bilhassa ilimlerin muhtelif şubelerinde hususile ana dil sahasındaki bütün gayretle çalışma, hakikaten şayani dikkattir. Kendim tarihçiyim. Dilci olmasam bile ana dil hakkında kıymetli araştırmalannızın ve bu husustaki bilgi raaliyetinizin büyük muvaffakiyetle lisan ilmi dünyasını aydınlatıp ona yeni bir yol açmasile neticeleneceğine inanıyorum. İlimlerin hamisi olan Ulu Ataturke yürekten hürmetlerimi sunar ve değerli himayesi alhndaki çalışmak bahtiyarlığında bulunan Türk alimlerini tebrik ederim.» Macar profesörünün güzel nutku ttalyan profesörünün sözleri Ingiliz profesöründen sonra kendisine söz verilen îstanbul Üniversitesi italyanca ve lâtince profesörü Bartalini çok heyecanlı bir sesle şu nutku söylemiş ve müteaddid defalar alkışlanmıştır. îtal yan profesörü ezcümle demiştir ki: « Size hitaben sÖyliyeceğim şu birkaç söz, bir yabancmın mutad cemilesi değil, fakat on yıldanberidir, memleketinizde, insanlığa şeref veren bir manzaraya şahid olan bir insanın minnet duy gularının ifadesidir. Güneş Dil teorisi, evrensel mahiyetle, Türkiyenin büyük insanlık camiasile hergün daha ziyade temessül etmek hususundaki azim ve iradesinin yepyeni bir delilidir. Avrupanın sair yerlerinde, hep aç kurd feryadlan yükselip dururken, Türkiye, insanlara gür sesile hitab ederek: «Hepimizin kardeş olduğumuzu, ve vaktile, arzı nura boğan güneşin ezelî manzarası karşısında, hep beraber dizüstü kapanarak, ilk sözü, «A» sözünü gene hep bir ağızdan tekellüm etmiş bu lunduğumuzu hatırlıyahm» diyor. Birkaç sene evvel, Atatürkün, milletine alfabeyi öğretmek üzere halkm arasma indiğini görmüştük. Bugün, mektebler açıldığı zaman, Beyazıd kulesinin tepesinden aşağı bakacak olursak, Üniversiteye doğru giden bir genclik ordusu görürüz. Bu genclik, Türk gencliği, 1922 de, Atatürkün sesine koşan Anadolu evlâdlarının ayni heyecanile koşmaktadır. Frangtz Sümerloğunun tezi Bundan sonra Fransız sümerologu M. Hilaire de Barenton kürsüye geldi ve dillerin menşei mevzulu tezini şöyle müdafaaya başladı: « Bütün diller, hiç değilse bizim şu eski dünyamızın dilleri kardeştirler. Hepsi de ayni surette ve doğrudan doğruya ayni kaynaktan gelmedir. Hepsinin de menşei bir, anası birdir ve bütün dillerin bu tek anası, geçen asırda Kalde (Kel * dan) meydana çıkarılmış olan Sümer dilidir. Ve bütün dillerin anahgını sümer ceye izafe ederken bu kelimenin şümulünü daha daraltmak ve o dilde muhafaza edilmiş, tek heceli birkaç yüz köke has retmek icab eder ki, bizim şu eski dünyanın bütün lehçeleri işte bu kökten gelmedir. Demek oluyor ki (ol) zamiri menfi şeklinde iz bırakmış, fakat müspet şeküde dur mak fiilinin muzarii ile tebadül etmiştir ki, tıpkı lâtince mukabili bulunan Stare kelimesi gibi, oda (olmak etre) fiili yerine kaim olmuştur. Böylece: (Ol Türk durur) denir ve osmanlıca şiirlerde bu dal harfinden sonra çifte n konarak yazılır ve dürür diye telâffuz edilirdi. Modern Türk dilinin dur, dür, dır, dir ekleri bu şekilden doğmuştur..» Profesör bu izahatı neticesinde, cemi edatı olan ler ve ların onlar manasına geBu iptidaî kökler, Sümerlerden bize len olar zamirinden çıkmış olduğu müta nüanslan ve benzerlerile esas birer fikir leasında bulundu. ifade eden bir takım Hiyeroglifler şek En yaslı Alman Türkoloğunun linde intikal etmiştir ve bu Hiyeroglifler izahlan den her biri bu esas fikre oldukça vuzuhFransız bilgini tezini alkışlar arasında la temsil edecek bir şekil ve surette tasbitirdi. Bundan sonra îstanbul Darülfü vir edilmiştir. Meselâ, «su» anlamını nunu eski profesörlerinden Alman türko ifade eden Hiyeroğlif, sulan taşımakta loğu doktor Giesse kürsüye gelerek şu olan bir sulama cetvelini tasvir etmekte sözleri söyledi: dir.» « Türk Dil Kurultaylarina ikinci Bir Hiyeroğlifin ekseriya, birbirinden 'defa olarak iştirak etmek şerefini bana ayn birkaç türlü okunuşu olduğunu izah bağışlıyan Türk Dil Kurumuna en derin eden alim, misal olarak su Hiyeroğlifini saygılanmı sunanm. aldı ve bunun 1) A, aa, â, 2) e, 3) me. Japon profesöründen sonra kürsüye gelen Budapeşte Üniversitesi Filozofi Fakültesi Dekanı Profesör Nemet temiz bir türkçe ile şu söylevi vermiştir: « Üçüncü Türk Dil Kurultayını Türk ırkından olan Macar milletinin iki büyük ilmî kurumu, Macar Ilimler Akademisile Budapeşte Üniversitesi namına kalbimin en derin duygularile selâmlanm. Macar milleti, Türk milletinin Büyük Önderinin rehberliğile yaptığı yüksek terakki ve hamlelere karşı sonsuz hayranlklar^ duymaktadır. Hele Türk ilminm filoloji sahasmdaki parlak çahşmalan bizi son derece ilgilendirmektedir. Şimdiye kadar bu çalışmalardan faydalandık. Bundan sonra, şimdi iştirak etmekle bahtiyar olduğum Üçüncü Dil Kurultayının vücude getirmiş olacağı kıymetli neticelerden bir kat daha istifade etmiş bulunacağız. Bu münasebetle Filânca şeklin muzafunileyh olduğunu bizi davet eden Türk Dil Kurumuna tesöylemek bunu mefulünileyh ile mefu şekkür ederken Kurultay çalışmalannm gerek milletlerimiz, gerek dünya ilmi için lünbihten ayırd etmeğe varmak içindir. Lâkin bu, asıl mevzu hakkında hiç birşey verimli olmasını öz yürekten dileriz.» ifade etmez. Kezalik muayyen bir şekle Polonyah alimin söylevi muzafunileyhtir demekle muzafunileyhin Varşova Üniversitesi türkoloji profe sörü Zayonçkofski güzel bir türkçe ile mahiyeti tefsir edilmiş olamaz. Hususî bir şeklin izahı bakımmdan, dediki: « Son yıllarda diyebilirim ki tabiî modern dilciler, hiçbir şey katmaksızm ilimler istisna edilecek olursa hiçbir ilim ortaçağ gramercilerini takib etmişlerdir. sahası bilhass» türkoloji kadar ileri git Yan ilmî terminolojinin bu diktatöründen memiştir. Eğer biz bugün bir taraftan 30 şikyet eden birçok dilciler olmuştur ki, 40 yıldanberi Türk kavimleri ve Türk şi Türkolog Bang bu meyandadır. ve ve lehçeleri üzerinde yapılan araştırmaProfesör Kivergiç iddiasmı birçok miları ehemmiyetle nazarı dikkate alırsak, sallerle izah ettikten sonra sözlerini şöyle diğer taraftan da umumî türkoloji saha bağladı: sında kazanılmış olan son ilmî muvaffa« Bu birkaç, misal, tamamile ilmî kiyetleri gözden geçirirsek derhla Tür kiyat sahasmm geçirdiği müspet tekâmül bir sahaya yeni ayak basmış olan ilk dil ve elde ettiği değerli neticeler kendi ken teorisinin ehemmiyet ve kabiliyetini asla dine tebarüz etmiş olacaktır.» ihmal etmemenizi sizden rica etmek imPolonyah profesör bundan sonra tür kânını bana bahşetmektedir. kolojile Islâmistiğin ayn ayn şeyler ol Bu derece pasyon uyandırıcı bir teoduğuna işaret ederek sözlerini şöyle bitirrinin Kamâlist Türkiye tarafından ortadi: ya çıkanlmış olması beni ayrıca ve bil« Şahsan ben (eski Anadolunun edebî şiveleri) ve yeni türkçenin inkişafı hassa memnun etmektedir. Şimdiye kadar meçhul kalan bir sahatarihi üzerinde çalışan bir türkolog oldu ğum için Türk dilcilerinin bu sahadaki ya nüfuz edebilmek imkânının Türk Dil faaliyetlerinin ağırlığını ve değerini his grupundan elde edilmiş bulunması bu setmiş ve Türk dilci arkadaşlanmm yük memnuniyetimi bir kat daha artırmıştır.» sek himmetlerini eserlerimde birkaç kere Kurultaya iştirak etmiş bulunan 14 yadetmişimdir.» yabancı alimden 12 si söz söyliyerek Ku , Sovyet aliminin enteresan tezi Kurultaya gelmiş olan Sovyet delegas rultayın 2 nci devresi kapanmış oldu. j yonu adına söz alan Sovyet Ulum Aka Müzakere sonunda başkan profesör Afet ^ demisi profesörlerinden Samoilovoç dedi ki: (Türkiye ile Sovyetler Birliğinde başlıca « Yann 30 ağustos zafer bayramı , dilcilik meseleleri ve dil kuruluşunun pra dolayısile Kurultay bir gün tatil yapacak i tiği) hakkında hazırladyjı tezini, türkç< ve çalışmalara pazartesi günü saat 14 te » izah ederek dedi ki: tekrar başlıyacaktır. Bugünkü celseyi ka , « Ülkemiz, dost Türkiyenin ekono mik ve kütürel hayatta elde etmekte oldu pıyorum.» ğu muvaffakiyetleri büyük bir samimiyet le takib etmekte ve iki memleketin ilim fen ve san'at sahasında elbirliğile çalış .•nasına büyük önem vermektedir. Onun içindir ki kongreye iştirak eden heyetimizin tez için seçtiği mevzu kon grenin en esaslı iki'mevzuile yani Türk Dil teorisi ve Türkiyedeki Dil teorisi inkılâbınm amelî yollan meselelerile alâkaKurultay birinci devresini Kurum namına sunulan tezlerle; ikinci devresini de yabancı profesörlerin tezlerile kapamış bulunmaktadır. Üçüncü ve son devreye aynlan tezler pazartesi ve salı günü izah edilecektir. Kurultaym salı günü akşamı çalışma sını bitirmesi muhtemeldir. I