^umhuriyet = ^ " ^ ^ ^ Kadın ticareti • Henri Sienkieıüicz den yasak! Cenevrede imzalanan Memnuîyet 1 haziran^an itibaren başlıyormuş mukavele tebliğ edildi Reşid kadın ticaretinin meni hakkmda Onevrede imzalanan beynelmilel mukave'enamenin tasdiki hakk'ndaki kanun dün Vilâyete tebliğ edilmiştir. Kanun alâkası dolayısile adliyye ve polise bildirilmiştir. Kanunun en mühîm maddesi şudur: Bir başkasınm ihtiraslannı tatmin etmek üzere re«id bir kadın veya bir kızı kendi nzasile olsa bile ba<ka bir memlekete icrayi fuhuş maksadile kullanan, sürükliyen veya batfan cıkaran kimse suc unsurlannı teskil eden fiillerin her biri ayn, ayn memleketlerde yapılmış bulunsa bile cezalandmlacaklardır. Teşebbüs ve kanunî hudutlar icinde kalmak şartile ihzarî fiiller dahi cezalandınlır. Ankaradan verilen bir habere bak'lırsa Kültür bakanlığı tarafmdan seçilecek 4 kisilik bir komisyon kahveîerin ısîahı i«ile alâkadar olmağa başlıyacaktır. Bilhassa köy kahveleri rn fazla ıslahı elzem görülen yerlerdendir. Bunlar birer kültür ocaklan olarak kontrol ve murakabe altmda bulunacakhr. Köylüyü alâkadar eden emirler ayrıca tahsis edilen yerlere asılmak suretile ilân edilecektir. Büyük şehirlerdeki kahvelerde k^ğıd, tavla ve saire gibi oyunlar yasak edilecek, bunun yerine bilârdo ve şatranc konacaktır. Haziran ondan itibaren de tstanbul kahvelerinden kâğıd ve tavla oyunlan yasak edileceği haber verilmektedir. Venizeîosun Yaptıkları .Yazan: Sabık Intellicen» Servis Şefî Sir Bazil Tonuon 37^ Esran bir türlü arlaşılamıyan Tatoi yangınının cinaî bir maksadla kasden çıkarıldığı muhakkaktır! Taarruzun ertesi günü, nümayişçilerden Kenelopulos isminde biri, bu hizmete mukabil, kendisine verilen parayı azımsıyarak, Yunan polisine bütün arkada^lannın isimlerini havi bir liste verdi. Ertesi gün, Atina polis müdürü, Frangiyası Venizelosun kapısı önünde, dostlanndan Vicakis ile konuşurken gördü. Polis müdürü, polis müdüriyctine uğramasmı Bolanise söyleme5İni Vicakistcn rica etti. Bunu duyan Frangiyas korktu ve Negreponteye ko5up haber verdi: Hepimiz tevkif edileceğiz. Bu da, hemen Rokföyün yanma koşarak onun himaycsini istedi. Suç arkadaşlan da orada idiler. Gece yarısına doğru Fransız zabitlerinden Şansor ile Rolan da geldiler. Beraberlerinde Fransız bahriye üniformalan getirmişlerdi. Yunanlılar, bu elbiseleri giydiler ve otomobillere atlıyarak soluğu Pirede aldılar. Herifler hemen Fransız bandırah Resolu yabna nakledildiler. Bolanis bu esnada yüzbaşı Şansorun kendisine bu nümayişi tertib etmek için Baron fon Şcnkten 10,000 frank aldığıoa dair bir mcktub imzalamış olmasından şikâyct ediyordu. Yat, hemen Selâniğe hareket etti. Yaon kumandam Rolan da Fransız sefaretinden Fransız ordusu erkânı harbiyesine gönderdiği emirleri hâmildi. Gemi Selâniğe vardıktan iki saat sonra, firarüer, Fransız polis merkezine götürüldüler, sükunet avdet etmeden ve mesele unutulmadan Selânik sokaklannda gezmemeleri kendilerine emredildi. Otomobillere bindirilerek Zeytinlikteki Fransız karargâhına sevkedildiler. Yunan polisinin firari nümayişçilerin izi üstünde olduğu tahakkuk edince Rokföy heyecanlandı. 25 eylul de Fransızlar herifleri tevkif ettiler ve Marsilyaya gönderdiler. Marlisya askeri makamlanndan, gönderilenle rin bir esirler karargâhına sevki ve yabana kimse ile görüşmelerine, mek rublaşmalanna müsaade edilmemesi rica edildi. Maamafih, Rokfoy, herşeyi onceden hesablıyamamı«n. Marsilya askerî makamlan haricinde Marsilya jan darması da üsera kararcâhlannı teftiş salâhiyetine malikti ve YunanMardan şikâyetler almaga ba«lamışh. Yunanlı esirlerin hikâyesi mülazim de Man dols isminde birinin kula^ına gitmiş, o da karargâha giderek bu işin hakikatini öğrenmek istemişti. 3 ikbdteşrin 1916 da Yunanlıîarla görüstü ve hepsinin ayn ayn tahriri ifadelerini aldı. Bütün ifadeler birbirinb ayni idi. Hâdise, ecnebi top ragında cerevan etmiş oMugu icin mülâzim de Mandols aM<5ı ifad»'eri, kendi resmî âmir olan Dahil'Ve N a zınna gönderdi. îçlerinden kaçmağa muvaffak olan bir tanesi müstesna, hepsî karargâhta kaldılar, vaziyetleri de^ismedi. Bir sene sonra, 1! temmuz 1917 de, nümayişçilerin elebasısı Giridli Bolanis, o tarihte, Kral Kostantini tahtından indirmekle meşgul olan Fransız Jonnarta bir mektub gönderdi. Herif, bu mektubunda, jahsan Venizelosu gayet iyi tamdığı ve Venizelosun li beral partisinden olduğu yalanını uydurarak iftihar ettikten sonra kendi sinin ve suç arkadaşlarmın serbest bırakılmalannı rica ediyordu. Bu mek' tub Fransa hakkmda bir ithamnamedir: «Venîzclos parthi azasmian olan hız imza sahibleri, kenii emirleri ü zerine hareket eltiğimiz Fransız hü kumctînden aziz vaianimiza dönerek bü')ük devht adamı M. Ven'zelosun premiplerinin zaferi uğrunda harbet mek üzere, serbesl bırakılmamızı laleb ederiz.» Bu mektubun alhnda şu imza vardı: «M. Venizelosun şabsî muhafız lan grupu kumandanı: Straü's Bolanis» 1918 de Venizelos tekrar ikh'dar mevkiinde idi; o zaman, vaku'le rolle* rini oynayıp bitirmiş olan bu adam'an hahrladı. Yunanistanm Paris sefi • rine Marsilyadaki mevkuflann tahliyesi için lâzım gelen tesebbüslerde bulunmasını emretti. Mahpuslar 1919 ikincikânununda Atinaya döndüler. Rokföyün sayesinde iki buçuk sene Marsilya karargâhlannda esir hayaü ya»amı«lardı. Bun'an sorguya çekîp ifadelerin! ahn Fransız jandarma mülâzimi de Mandolsun raponı 1919 da Fransız Meb'usan meclisinin bazı encümen lerini dolaşhysa da, tahmini kolay sebeblerden dolayı bi'bir zaman ne*redilmcdi. Raporun bir cümlesini ikti « bas edelim: ( «Tevkif edilen odamlarm sonra • dan 8<Jrendiklerine göre, nümaytş^ A' tinadcki Fransız atasenavali kuman • dan RokfSy tarafmdan Frans'z hü • kâmetini, kendisinin mütemaditfen »stedi'% zeai harekitı kabule icbar içu» tertib edilmiş oldu$u anlaşılmısttr.» Nümayişin yanıld«5ı gün. Atinada efkân umumiye Rokföyün bu i«i tah* rik ettiffi şünhej't «ddediliyordu. Yalnız garib olan bir ookta varsa o da Yunan hukumehnin hakikati ilân etdogrusunu ancak 11 eylulde, «dlî tahkikat ba<ladıktan sonra oğrenebilmi;« ti. O vakit te iş işten gecmiştL Çünkü Paris matbuab hucumlanna ba$ lamıştı ve sansur, Yunan hükömeti * nın orotestosunu nejre müsaade et • mezdL I Fransız sefiri, fırsattan istifade e derek Fransız sefarethanesini muhafaza ettirmei bahanesile donanmadan bir Fransız silâhendaz takmunı kara* ya çıkartıp Atinaya getirtti. Bunun üzerine Zavimis istifa mecburiyetin de kaldı. Zaten Başvekâleti, ttilâf devlctlerinîn 21 haziran 1916 tarihlî ultimatomlannda btedikleri umumî intihabatın yolunda yapılması için ka • bıtl etmişti. Garibdir ki, diğer İtilâf sefirlerile beraber müttefikan bu ül timatomu vermis. ve intihabat yapıl • masını istemiş olan Fransız sefiri, ?imdi intihabata şiddetle mümanaat ediyordu. 11 eylul 1916 da Fransız sefiri Venizelosun «Alman propagandasilf baştan çıkanlmış» b'"r avuç Yunan vatandaşı tarafmdan Fransız sefarethanesine karsı yapıl an suikasd üzerine duyduğu derin infiali bildirdiğini Parise yazıyordu. Fakat, 1918 de bu suikasdi yapan adamlann tahliyesini Fransadan isteyen gene bizzat V e • nizelos olmujtu. Karanlıkta duvarda yakılan bir kibrift odayı aydınlcrttı Zayıf ve narin doğmuştu. Onu haysta bağlayan rabıta iplik kadar in ce ve mukavemetsizdı; nefes aldığı bile zor farkedilirdi. Vücudü sıska ve uzun; karnı kocaman, yanaklan çu kur, saçlan sert ve beyaz zannedıle cek kadar renksız, gözleri patlaktı. Kışın bütün vaktini sobanın başında ağlayarak gecirir; yazın üzerinde belinden kordelâ ile sıkılmış bir göm lek, basında küçuk bir şapka ile sokaklarda gezinirdi. Adeta ölü gıbi idi. Bırşey sorulduğu vakit olduğu yere saplanmış gibi, parmağını agzına götürerek aptal aptal insanın yüzü ne bakardı. Herkes çok yaşamıyaca ğını söylerdi. Zaten annesi de bir işe yaramadığı içın onun yaşamasından memnun değıldi ki... Onun merak ettiği yalnız bir şey vardı: Musiki. Güzel bir parça i<=ittiği vakit adeta büyür ve dikkat kesılerek seslerin ahengine kulak verirdL Ona göre dünyada herşeyin bir sesi vardı. Hatta akşamları birçok sesler duyar ve bütün köyün de bir sesi ve bir şarkısı olduğunu tasavvur ederdi. Onu fübreyi çevirmeğe gönderdikleri vakit rüzgârın; elindeki tarann dişleri arasından şarkı söyliyerek geçtıçıni sezerdi. Herkes ona «ftTızıkacı Janko» derdi. Her sene baharda ormana gi der ve kendisine bir flüt keserdi. Geceleyin kurbaealar vakvaklara, o\ a da bıldırcınlar ve şcbnem tanelerı üzerinde balaban kuşları şarkı söyle meğe, kümeste horozların gaga çakırtılan işitilmeğe başlandığı vakit o nun içın uyumak kabil olmazdı. Annesi Jankoyu kiliseye götürmeğe cesaret edemezdi. Zıra erganon çalmağa başladığı vakit küçüğün gözleri kararmağa başlar, yahud da başka bir âlemin şa'şaasını aksettirir gıbi kı vılcımlar saçardı. Gece dolaşırken uyumamak için yıldızları sayan bekçı birçok defa küçük Jankoyu gecelıkle köy misafır hanesinin arka bahçesinde görmüştü. Çocuk içeriye gırmez, dı^arıdaki duvara dayanarak dinlerdi. İçeride şen bavalar çalan bir iki coşkun çalşıcı vardı. Dışarıdan yen döven ayak sesleri, genc kızların taze sadalan, ke manlann tatlı bir sesle çaldı&ı: Bize yemek lâzım, bize içmek lâzım; Vuralım kadehleri ey mesti nazım. Şarkısı bütün coşkunluğıle duyu hırdu. Eğer parası olsa Janko bu ruh «kşayıcı şarkıyı çalan o sihirli kemam satm almaz mıydı?... B3ri ona bu âlctı biraz gösterseler, okşamasına biraz müsaade etselerdü... Lâkin bunlar hep boş ümidlerdi. Onun için yatnız dinlemekten başka çare yoktu. Za vallı da dinler, ta gece bekçisinin sesi işitilinceye kadar dınlerdi. Sonra bekçiyi karşı köşede görünce içeriye girer ve yatmcaya kadar, pencereden gelen coşkun keman seslerine kulak verirdi. Bir hayır cemiyeti menfaatine verilen bir müsamerede veya düğünlerde keman dinlemek onun en büyük revkı idi. Sobanın arkasına geçer ve bütün gün birşey fısıldamadan çivi lenmiş gibi dururdu. Nihayet tahta parralarından bir keman ve at kılmdan da bir yay yapmağa muvaffak oldu. Bunun verdiği ses misafirhane kemanlarmmkine naza ran bir vızıltıdan ibarfctti. Fakat bu na rağmen, onun yüzünden dayak yediği halde, kemanı elinden düşürmi yordu. Zavallı yavrucak gün den güne daha da zayıfhyor, yalnız karnı büyük lüğünü muhafaza ediyor; daıma yaşlı olan gözleri gittikçe dışanya fırlıyor; yanaklan çukurlanıyor ve gö?sü de yavaş yavaş içeriye giriyordu. Bir çocuktan ziyade ancak bir vızıltı çıkarabilen hazın kemanını andırıyordu. Bir zaman geldi ki kendi kemanı arzu sunu tatmin edemedi. Karşı köşkteki uşağın bir kemanı vardı. Bunu, fena havalarda nişanlısı ve diğer hız . metçiler için çalardı. O zaman Janko bir çare bulup bahçeye gırer, sarma şıkların arasına saklanarak kapıya kadar yaklaşır, oradan istiğrak içın «ie dinler, yahud yalnız kemanı uzun uzadıya seyrederdi. Keman tam karSisındaki duvarda asılı dururdu. Ço cuk takdi* ettiği bu alete bütun kalbini bakışlarına bağlayıp gönderir ken onun hiçbir vakit ellemeğe lâyık olmadığını derin derin düşünürdu. Şüpheli bir arzu bütün düşüncesi ni sarstı, hiç olmazsa onu yakmdan görmek istedi... Bunun sevincile o nun çocuk kalbi öyle çarptı ki... Bir akşam hanunla bey seyahate çıkmış, ev boş kalmıştı. Uşak ta sev gilisile başka bir odada oturuyordu. Janko aralık kalan kapıdan kemanı epevce seyretti. Ayın ışığı pencere lerden giriyor ve tam karşısmdaki duvara aksediyordu; bir gümüş çerçeve içine giren keman adeta gözlerini kamaştırıyordu. Bu parlak ışıkta kemanın cilâlı sathı, telleri, sapı gayet güzel görülüyor, anahtarlan billur gıbi parlıyor, yay gümüş bir değnek gibi duruyordu. Ah... Bütün bunlar nekadar güzel, nekadar sihirli idi! Janko sarmaşıkların arkasına saklanmış, dirseği dizine dayah, ağzı açık, hayretle bütün bunları seyretti. Bazan halecandan kendisinj olduğu yere saplanmış zannediyor, bazan da mukavemet edemediği bir his tarafından ileriye itildiğini hissediyordu. Acaba bu bir büyü müydü?.. Keman ona altın bir çerçeve içinde kımıldıyormuş gibi geliyordu!.. Sanki yavaş yavaş kendisine yaklaşıyordu.. Bir aralık bütün şa'şaası söndü; sonra da daha parlak bir surette meydana çıktı. Bu, hakikî bir güzellik, hakiki bir sihirdi. Rüzgâr esiyor, ağac dalları titri yor, sarmaşıklar birşeyler fısıldıyordu; Janko bu hava içinden kendisine anlavamadığı birkaç kelimenin söy • lendiğini işitir gibi oldu: Haydi ilerlesene Janko! Odada kimse yok, hiç kımse yok... Haydi Janko, haydi! Sema bulutsuz, hava sıcaktı. Havuzun yanında duran bülbül bazan hızlı bazan yavaş: «İlerle de al, haydi ilerle de al!» diye ötüyordu. Namuslu karga Jankonun başı etrafmda dönüyor ve yavaşça: «Sakın ha Janko, sakm ha!» diyordu. Karga uzaklaştı, bülbül kaldı; bütün sarmaşıklar daha yüksek bir sesle haykır dılar: «Hiç kimse yok, Janko, hiç kimse yok!» Çocuk iğildi, yavaşça yerinden sıyrıldı. Bülbül hâlâ ötüyordu: «Haydi ilerlesene Janko, haydi!...» Janko kapıya yaklaştu Kapının önünde haata ciğerlerile sık sık nefes aldı. Bir aralık gömleği artık görünmez oldu. E şikte sade çıplak ayağı kalmıstı. Karga tekrar geldi ve bir daha bağırdı: «Sakın ha Janko, sakm ha!» Janko odaya girmişti. Ürkek kur bağaların sesi tekrar duyuldu. Sonra her tarafı derin bir sükut sardı. Bulbül ötmeğe, sarmaşıklar da fısıldamağa başladılar. Janko korka korka odanın içinde yürüyordu. Fakat bu çok sürmedi, halecanı mâni oldu. Sarmaşıklann arasmda iken, vahşi bir hayvan ormanda kendisini nekadar em niyette hissederse, Janko da öyle hissediyor, hiç korkmuyordu. Fakat şimdi kalabalık bir köyün ortasma saldırmış bir hayvana benziyordu. Karanlık devam ettiği müddetçe hareket edemiyor, zor nefes alıyordu. Bir şimşek odayı birdenbire aydın • lattı. Dört ayak üstüne düşmüş, göz leri kemanda olan Janko da ilerliye bildi. Fakat bu şimşek çok çabuk söndü. Ay da bulutlar arasına girdi; şimdi onun için işitmek kadar görmek te kabil değildi. Birkaç saniye sonra hafif bir ses, istemiyerek dokunulan bir keman teli gibi, odanın sakin havasında titredi, odanın kö;esinden buna kalın bir ses cevab verdi: Atina divanıharbînîn kararından sonra (Bastaraft 1 inci tahifede) Tekaude sevkedılen General Oto neosun siyasî ha;ata atılacağı hak kında verilen haberler teeyyüd et memiştir. Başbakan M. Çaldaris bugün ga zetecilere verdiŞi beyanatta divanı harbin siyasî liderler hakkmdaki kar rından nemnun oldu "runu, rünkü bu suretle muhalefet liderlerinin mcmleketi felâketlere sürukhyen isyana vasıta olmadıklarının anlaşü dıŞını sövlemiştir. M. Çaldaris muhaliflerin bu neti ceden memnun kalarak, gecmi^leri unutturmak için çalı«acaklanna emin bulunduğunu ilâve etmiştir. Intihab hazırlıklan Atina 6 (Hususî) Bütün gaze « teler eski cumhuriyetçi partilerin intihabata gireceklerini yazıyorlar. Bu partilerin mütteh'd bir şekilde intihabata girmeleri de memuldür. Gazetecilere bevaratta bulunan General Kondilis isyan hareketinin fösterdiği zaruret üzerine konulan bütün kayidler nihayet üç güne kadar kalkacağı cihetle haziranın iki sinde yapılacak intihabat için fırkalprın tam bir serbastî ile hazırlıklannı yapabileceklerini ve kimsenin sikîvete hakkı kalmadığuu söylemiş tir. Matbuat kongresinde okuyucuların da fikirleri alınacak Ankara 6 (A.A.) Mayısm 25 inde Ankarada toplanacak olan Mat • buat konçresinde Türk okuyuculan nın da «lüşüneelerinden istifade et mek istenildiğinden memleketin muhtelif yerlerindeki gazete okuyucula » nna Matbuat Umum Müdürlüğünce şu sualler sorulmaktadır: 1 Okuduğunuz gazetenin şek « linden ve içindeki yazılardan mem nun musunuz? Haber, hikâye, ma kale, roman mizah ve saire. 2 Okuduğunuz gazetede ne gibi şeyler bulmak istersiniz ve ne gibi şeylerin bulunmamasını istersiniz? 3 Bulunduğunuz yerde istedi • ğiniz gazeteyi kolaylıkla bulabiliyor musunuz? 4 Gazete okumıyanlann ne için okumadıklan hakkmda düşünceniz nedir? Matbuat Umum Müdürlü^ü bu suallerin cevabını 20 mayısa kadar Ankarada Umum Matbuat Müdürlüğüne bildirmelerini sayın Türk okuyucu • lardan diler ve böylece kendilerinin Türk gazeteciliğine yapacakları yardımlardan dolayı şimdiden teşekkürlerini sunar. Bisikletlerde radyc Madem su yok, birçok memura ne ihtiyac var? (Baştaraft 1 inci tahifede) Bayındırlık işidir. Doğrudan doğruya Bayındırlık Bakanlığma verilmeli dir» dedi. Hatib bütçedeki yüksek maaşlara da ilişerek su da olmadığına göre bu ziraat fen memurlarının orada ne yaptıklannı sordu. Ziraat Bakanı Muhlis bütün bu mevzulara ayn ayn cevablar verdi, dedi ki: « Konya iska sahası 1932 de Ziraat Vekâletine geçti. Fakat bu devir tarihinde Beyşehir gölü de radyadan aşağı düşmüştür. Ziraat Bakanı sudan istifade için mahalline mütehassıs gönderüdiğini, ihtiyat bir depo vazifesini görecek olan Beyşehir gölü sulannın o zaman kuraklıkla beraber biraz da israf edilerek azaltüdığını, maamafih su seviyesinin son iki yılda 85 santim bir irtifa kazandığını, geçen sene 50 bin, bu sene 70 bin dönüm arazi sulandığını, idarenin kendi yağile kavrulduğunu söyledi tzahat kâfi görülerek kanunun heyeti umumiyesi kabul olundu, maddelere geçildi Gene Kamutayın dünkü toplantı sında hududlarda çıkan üıtilâflann tetkik ve halli için olan Türkiye ve Sovyet Rusya mukavelesinin 6 ay daha uzatılması, Türkiye ile Bulgaris tan arasmda Sofyada imza edilen protokolun, Türkiye ile Yunanistan arasmda imzalanan ve Meriç Evros ır mağının her iki kıyısında yapılacak idrolik tesisatm tanzimine aid itilâ fın tasdikma dair kanunlar kabul e • dilerek toplantıya son verilmiştir. Kamutay gelecek toplantısuu ma • yısm 18 inde yapacaktır. Otomobillerden sonra bisikletlere de radyo koymak moda oldu. Hele Amerikada ekseri bisikletlcrdeki radyo makineleri süvarilerini uzun gezintiler esnasında pek mükemmel eglendiriyor. îşte resmini koyduğumuz genç kız da bu kafileye dahil olanlardan bindir. Fakat acaba makinrnin kulaSa pek yakm olması bu asrî süvarileri rahat sız etmiyor mu? baht mahluk için ne hüküm verecekti? Onu hapse mi attıracaktı? Her halde çocuğa müsamaha etmesi lâ zımdı. Biraz dünindükten sonra: Haydi götürün; bekçi ona bir kaç sopa atsın, bir daha yapmaması için... dedi. Bekçi, çocuğu bir bohça gibi koltuğunun altma aldı, samanhğa götürdü. Orada arkasmdan gömleğini çı kardı ve değneğini yavrunun sırtma merhametsizce indirmeğe ba«ladı. Zavallı çocuk her canı yanışta yal nız: Anneciğim, anneciğimü! Diye bağırıyor ve her bağırışta sesi gittikçe azaîj yordu. Birkaç değnek ten sonra da sesi hiç çıkmaz oldu. Hain bekçi! Böyle zayıf, hayat çölürde Kim o?!. zorla yürüyebüen bir çocuk bu kadar Janko nefesini tuttu. Fakat kalın dövülür mü?! ses tekrar etti: Nihayet annesi çocuğunu alıp gitti. Kim o? Ertesi gün Janko yatağından kal Duvara sürtülen bir kibrit yandı, et'af aydmlandı... Ve bunun üzerine.. kamadı. Ve dayak yediğinin üçüncü îki gün sonra Janko hâkımin hu | günü ise, gözlerini kendi yaptığı kezuruna çıktı. B^r hırsız gıbi muha • mana dikerek: keme mi edilecekti?... Tabiî. Bana da gökte Allah bir keman Hâkim, önündeki, bir parmVT* af verir, değil mı anne? zmda, patlak gözlü, sersem, korkak, Dedi ve son neıesini odanın ılık nerede olduğunu, kendisinden ne ishavasına kattı. tenildiğini bilmiyen hasta çocuğa VARAL baktı. Ayakta zorla durabilen bu bet (Arkast var) Sovyet artistleri Izmirde çok beğenildi Almanyadaki Türk gazetecileri Berlin 6 (A.A.) Ulusal Birliğin ça§ırması üzerine yeni Almanyavı tetkik için gelmiş olan Türk gazetecileri, Türkiye Elçisile beraber, meçhul askerin mezanna bir çelenk koyacaklardır. Çelenkte, şu yazı bulunacaktır: «Alman mechul askerine, Türk gazetelerı.» Gazetecıler, ölen Alman askerlerinin hatırasını seâmlıyacaklardır. Türk konuklann gelecek çarşamba günü Berlinden aynlmalan ihtimali vardır. Sovyet orttctlcti ixmirde B*!«d yen nv*rdiği îzmir (Hususi) Dost Sovyet Rusyanın büyük san'atkârlan Izmire geldiler ve büyük bir alâka ile karşılandılar. Halkevi salonunda ilk konserlerini veren artistler, binlerce kişi tarafmdan şiddetle alkışlandılar.. Cuma olmak münasebetile Vali General Kâzunla birlikte muhtelif yerle ; riyofettmı senra ri gezdiler. Bucada kos.u ve Alsancakta spor sahasına gittiler. Belediye, misafirler şerefine bir riyafet verdi. Misafirler Hilâliahmer menfaatine Elhamra sinemasmda konserler vere • ceklerdir. Misafirler. Izmirde gördükleri alâkadan çok memnundurlar.