Cnmhuriyef Bana kalırsa Tanın mühim bir makalesi «... Türkiyenin Avrupa siyaset sahasına avdetini memnuniyetle karşılamalıyız.» «Tan» gazetesinin 17 temmuz tarihli mıshasmdaki bafmakaleain dön bir hulâsasmı dercetmiştik. Bu mühim ma kaleyi bugön aynen koyuyoruz: «Türkiye Haridye Vekili Tevfik Rüştü Bey memleketini alâkadar me seleler içm muhtelif hükumet merkez lerme icra ettiği ziyaretleri ve oralarda yaptığı temaslan Atinada Yunanistan Basvekili ve Hariciye Nann ile giris tiği mühim mükâleme ile bitirdi. TürkYunan münasebatı Yakm Şark ta muhtelif sekillerde vaziyete hâkim bir noktai istinat teşkil etmektedir. Bi naenaleyh Tevfik Rüstü Beyin Basvekil M. Çaldaris ve Hariciye Nann M. Pesmazoğlu ile yaptığı mülâkattan sonra neşredüen tebliği gözden geçirmek va • ziyeti umumiyeyi tetkik etmek nokta • smdan faideden hâli değildir. Bu tebliğte alelumum beynelmflel siyasî meselelerle birlikte Balkan mesailinin de son derece dottane bir sekilde te>ik edil diği ve konusmalar neticesinde I ır iki hükumetin noktai nazarlannda* kat'î bir mutabekat roevcut olduğurxn görüldüğü beyan edilmektedir. Bilhassa iki devlet arasmda muallâkta bulunan mesailin sulhperverane bir siyasete istinat edilerekten müşterek gayretlerle hal ve tanzimine çahfilması, ve iki memleket arasmdaki iktısad! münasebatm inkişa • fmın temini için uğrasilması busus • lannda da müttefik kalmnuftnr. Görülüyor ki üç rubu asırdanberi Yakm Şarkta Türkiye ile Yunanistanı müthif şekilde birbirine muanz ve düşman yapan, nihayet 1921 de tzmkde feci bir netice ile kapanan kanlı müca delelerden nzaktayn. Yaralarm iyÜeş • mesi, hissiyatm teskin olunması, yeni vaziyete her iki tarafm alifması içm seneler geçmek lâzım geldi. Bu yeni va • ziyet büyük Yunanistan hıdvasile a)cı ve kata hakikate basnu çarpan Yunan hlar için elim ohnaktan hiç te uzak değildi. Çünkü bu, kendisine siyasetle çare bulunacak bir hastalık degüdi. Yn • nan milleti akıl ve manbk ve ayni za • manda cesaretle kendini günün icap ettirdiği vaziyetlere alıstndı. O andan rtibaren Yakm Şark tarihinde yeni bir devir açıldı. Bu yakmhk «üphes» eski Osmanlı Imparatorluğa zamanmda vü • cut bulması kat'iyyen beklenihniyen bir inkişafı millî bir ruh içmde yaratan Mustafa Kemalin rejbninm vücut bal • masile kolaylasbnlmıştır. Türklerle Yunanlıların yekdiğerile banşm dost olmalan yapdma»» lâzun olan Uk Lslerdendi. Gerek Atina, gerek Ankara bunu anlamak meıiyetini, ve kelimenin bütün mana&De birbirlerine yaklasmak hüsnü nt> yetini gösterdiler. llk zamanlar muayyen menfaatlere alet olmaktan hiç te uzak bulunmıyan bazı kuvvetli nüfuzlarm Balkanlarda bir takım aksülâmeller vücude getire ceğini tahmin ettikleri bir Türk Yunan itüâfı tesisini ne suretle hazHİamak te • sebbüsünde bulunduklan herkesin malumudur. Işte bu tesebbüs baslangıçta hedef ittihaz edilen gayeye yakiasa cağı yerde baska bir şekil aldu Bu da 1914 te Osmanlı tmparator • luğunu müthif bir maceraya atan bazı kuvvetli nüfuzlara memleketi bir tâbi yapmak tecrübesini tekrar etmek iste miyen yeni Türkiyenin serbestii harekâtmı tamamile muhafaza etmeğe dikkat eylemesi sayesinde oldu. Türkiye ile Yunanistan yekdiğerlerine içtimai bir tesir altmda sureta bağlanmadılar. Bi lâkis eski münazaalı isleri tasfiye ede • rek ve bir dostluk muahedesi vücude getirerek siyasî ve ikhsadî münasebet • lerini sağlam esaslar üzerine kurda • lar. Bu tarz her iki memleketm sulh, mutabekat, samimiyet ve müttehît me • sai ile tesrik mesai etmelerini temin etti. gul gibi görünüyordu. Türkiyenin Avrupa siyasetinde bir âmfl olmasınm artık kapanarak tarihe intücal etmi» bir safha sekline girdiği ve ancak Anadolu • da muayyen arazisindeki işlerile uğ raşmaktan baska birşey yapaımyacağı zannolunuyordu. Türkiyenin on sene zarfmda gösterdiği tekâmül ve terakki bu görüsün seklini büsbütün değistirdi. Çünkü en kuvvetK milliyetperveHik cereyanlan bile bir milleti beynelmilel hareketlerle alâkadar olmaktan ve bu nareketler içinde hissesine düsen vazifeyi yaparaktan kendi menfaatiermi muha faza etmekten menedecek bir hale getiremez. Bu hakikat, herşeyi çok iyi bilen ve gören cesur bir sahsiyete sahip Mustafa Kemalin gözünden kaçamazdı. Zaten tstanbul şarkm büyük kapısı olmakta ve Türkiyenin idaresinde bulunan Şarkî Trakya Avrupaya merbut bulunmakta devam ettikçe vakayim ilca • sile er veya geç Türkiyenin Avrupanm dairei faaliyetine gireceği belli idi. Kaldı ki, Türk zihniyetine uyduralduklan cihetle bizim için brraı bozuk gÖrünse de Türkiye, vücude gettrdiği inkılâbm esaslarmda ve usullerinde tamamile garpten ilham ahyordu. thtılâlci Rusyaya kat'î bir ktifak şeklmde olnuyarak muayyen Hüâfname lerle bağlannuf ve muhtelif sahalarda onunla teşriki mesai etmis olan yeni Türkiyenm, Sovyet hükumefa'le bafbaşa kalması pek te menfaatine muvafık değildir. Mustafa Kemalin kuvvetli hükumeti, herşeye rağmen kendisini Bolsevikliğe karjı müdafaa etti ve bu hükumetin ihtiyatlı adımlarla yavas yavaş beynel mflel sahaya girdiği gorüldü. Milletler Cemiyetine kabulünü istemesi bu hususta atbğı kat'î bir adundı. Londrada mütearnzm ve taarruzun tarifi hakkında tanzim olunan itflâfnamaıre imza at • makla ise bu yolda ehemmiyeti hiç te rnkar edilemiyecek bir tekâmül ve terakki eseri vücude getirmiş oldu. Tevfik Rüstü Bey Avrupadaki son seyahatmde Londra, Paris, Romada yaptığı mülâkatlarda hükumetinin beynelmilel sahada büyük devletlerle olan münasebetlermi inkişaf ettirmeğe çalış • maktan geri durmadığmı da beyan etti. Fransa veni Turkive ile olan münasebetlermde mütekabü itimat hisle • rmi daima esas ittihaz etmektedir. Zaten 3ci devlet arasmda derin ihtilâf • lara meydan verecek hiçbir mecele mevzuubahs değildir. Suriye hududundakî vaziyete ait mesail dostane bir vaziyette halledüdiğindenberi Türk ve Fransu münasebatı mahirane bir siyasetle idare edflmekte ve tamamile tabîî bb şekilde bulunmak • tadır. Çünkü maarif müesseselernM ait ihtilâfh bazı mesailin de âdilâne bir ki lâfa raptolunacağı ümit olunmaktadır. Bmaenaleyh Türkiyenin Avrupa st yaset sahasma avdetmi memnuniyetle karşuamamaklığmuz için hiçbir sebep yoktur.» Hendersonun beyanah Silâhlari bırakma konferansı reisi «konferans herşeye rağmen neticelenecektir» diyor BerlİB 19 (A.A.) M. Hender «on şu beyanatta bulunmuştur: « Berlini ziyaretim fevkaiâde faydah olda. Hariciye Nazm Von Nea • rath, M. Nadolni ve Harbiye Nazın M. Blotnberg ile iiç defa *örüştüm. tki defasmda suahlan bırakma meselesi mevzon bahsoldu, mevcut güçlükler henüz ortadan kalkmamakla beraber vaziyet dddî bir şekilde tetkik edflmiştir. Birçok noktalar üzerinde mevcut i • tuaflann eksildiğine emmim ve suahlan bırakma konferansmm herşeye rağmen muhtelif neticeler vereceğini çok ümit ediyorum.» M. Henderson dörtler misakmından da bahsederek bu misakı memnuni • yetle karşılamak lâzım geldiğini söy lemif ve ortadan şüpheyi kaldırmak icin M. Daladiye ile M. Hitler arastnda bir görüşme tavsiye etmiştir. M. Henderson çarşamba günü M. Benes ile görüşmek iizere Praga gi • deceğini, oradan Hitlerle görüşmek ü zere Münihe geçeceğini söylemiştir. M. Hendersonun bu beyanah ecnebî matbuatın yarıresmi ajanslarla Alman matbuatı vasrtasile bildirtlmiştir. Ba matbuat beyanata şunlan ilâve etmektedir: « Almanya hakli bir sil&hlan bırakma muahedesi neticesmi verecek her türlü teklifi kabul ediyor. Binaen aleyh bir Hitler • Daladiye mükâlemeri şimdiki halde mevsimsizdir.» Manen idam un, gazetede bana bir kaç lise talebesi geldi; üç defa bakalorya imtihanlarını veremedikleri için, talimatname mu cibince, kendilerine artık bütiin mektep kapılannın kapandrğını ve hiç bir suretle tah«ile devam edemiye ceklerini anlattıktan sonra kalemimden rmdat istediler. Onlara dedim ki: Siz ancak Türk kanunlan ve nizamlan haricinde bir muameleyo uğrarsanız belki bana müracaat edebilirsiniz; aksi halde ben cize ne yapabilirim? Fakat, onlara, henuz Meciisten bile geçmediğini söyledikleri bir talimatnamenfn oldukça insafsız bulduğum bazı maddelerini tenkit ve ayanık Maarif Vekilinin dikkatini celbetmek için bir yazı yazacağımı vadettim. Haber verdiler ki, bu yıl tstanbul liselerinde, fiçüncü baka • loryalarında da muvaffak olamadıklan için bütiin tahsil yollan kesilen gençler vüzden çok fazla imis. Geçen sene de bana bh kadin müracaat etmis ve üç sene sınıfından döndüğü için hiçbir mektebe kabul edîlmiyen on bir yaçındaki oğlunun knrtanimasını ağlıyarak yalvarmısti. İHEM NALJNA MIHINA Bu da gazeteciligin tatsız tarafıî 1 M, Henderson Praga gittî Berlin 19 (A.A.) Volf AjaiMi bildiriyor: M. Henderson Praga gitmek üzere bu sabah Berlinden aynlmışhr. »«imtmıınımıuıllllUlllimnilllpillllllllUUIIIIIIIIIIIIHMiinııııınnmım.,, Romanya ile îtalya arasındaki itilâf! Fransa bu itilâfa çok ehemmiyet veriyor Paris 19 (A.A.) Havas ajansm • «lan: M. Pol Bonkur, Londradan avdet etmis olan M. Thüleskoyu kabul etmiştir. tki devlet adamı günün siyasî meaeleleri hakkında görüşmüsier ve nok tai naxarlan arasmda ütm bir ayniyet meveut olduğunu gormuşlerdîr. M. Bonkur ile M. Titülesko dört devlet mi< saki etrafında yapılan müzakerelerin Avmpa münasebatmda mühim bir sfi kân ve huzur temin etmiş olmasından dolayı memnuniyet izhar etmişlerdir. Ba mihıasebetle Pöti Parizyen gazetesi diyor ki: «Dörtler misaknun küçük itilâfa karşi möcadele içm viicude getirilmiş <A duöu fikrinin ortaya auldısı bir arada bilhassa Pari»e gelmiş olan M. Titü leskonun tatmin edilmis olması, ortada hakikaten tatmin edilmesi icap edecek birfcy roevcut olduğunu gösterir. Fıl vaki küçük itilâfa istediği her türlü te ımoBi vcnlmışnr. i"ax«re haiyanm merkezî Avrupadaki tasavvurlarma ve Avrupanm bu karışık mıntakasında Fransa ile muttefikan harekete geçmek arru suna daîr Romada verilmiş olan teminat gerek Bükreşte, gerek Prag ve Bel gratU gayet iyi bir intiba hasd et raiştir. M Titülesko bilhassa Fransıı • ftalyan mukarenetinm kıymetini takdir «debilecek mevkide bulunmaktadır. Bu da Tuna ve Adriyatik mıntakasında sulhon muhafazası ve kuvvetlendirilmesi içhı bir zamândır. Şu halde Mademki M. Titülesko gerginliğm zevalmden bahsediyor. Demek ki gerginlik hakikaten zail olmuştur.» Lo Jumal diyor ki: «Îtalya ile Romanya arasmda M. Titülesko ve M. Musolini gibi basiretli devlet adamlannm idaresi altmda hu • •ule gelen itilâf dörtler misakmm Fransa üe ttalya arasmda anlaşılmamazlıklan ortadan kaldtrdtğı bir sırada, küçük itilâf ile ttalya arasmda bir hatu vasıl teşkil edecektir.» Deniz altmda bir kıt'a Bh gemi kaptanınm mühim keşfi San Dilgo 19 (A.A.) Amerikan bahriyesine ait bir petrol gemisinm kaptanı yüzbaşı Maya San Pedri ile Manila arasmda su altmda kahn bir kara parçasmm mevki ve vaziyetini tayine ve hatırasmı çıkarmağa muvaffak oldu • ğnna bildirmistir. Kaptanm ifadesine göre bu kara parçası Amerikadan ild defa daha büyüktür. Su altındaki bu lat'anm dağln Himalâyanın en yüksek tepelerinden daha yuksektir. Bundan baska kaotai Maya deniz altmda 5301 kulaç derinÜ • ğinde bir de çukur bulmuştur. Londra konferansmın müzakereleri Pam 19 (A.A.) Havas Ajan smın Londra muhabiri bildiriyor: Borçlanma meselesî tahrîr komitesi dün öğleden sonra işlerini bitirmıştir. Ba toplantı çok azan sarmâş ve M. Saht bircok meseleler ve ba arada, hususî tâli komitenin hazırladısı metnin vaktinden evvel nesredilmis olması hakkmda hâdiseler çıkarmıştır. Komite, bazı teferrüat tadilâb'le verüen karar projesini kabul etmiştir. Bu proie bordarla alacaklilar arasın • da muvazenevi temin etmektedir. Londra 19 (A.A.) Pitmanın kontrol icin yaptığı gayreter muvaffakivetsizliğe uğramıştır. Tâli komisyon. nihavet. para tedavalii içm gümaşün daha fazla kullanılmasını tavsiye eden bir rapora tasvip etmis ve srümüs satısmın tahdidi meselesinm münakaşasımn giimus is • tihsal eden devletlere bırakılması • m tavsiye etmistir. Bir ifalyan tayyaresinden haber almamıyor Roma 19 (A.A.) Phalereden hareket ettiği hflde Radosa gelme mis olan ttalyan deniz tayyaresin < den hiçbir haber almamamıştır. Bu tayyarede kaç yolcu olduğu da belli değildir. Dört Yunan harp gemisi ile bir hafif îtalyan filosu tayyareyi bul mak için araştırmalara ba^lamıs • Iardır. Atina 19 (A.A.) Altı kişi ile «aat 13 te Radosa mütevecc'hen Phalereden hareket etmiş olan ttalyan deniz tayyaresinden hiçbîr haber almamamıştır. Bazı sayialara göre tayyare Syra adası yakınında alevier içinde denize düşmüstür. Bir takım torpîdo muKripleri tayyareyi aramağa çıkmtîhr. feni bir hava rekoruna hazırlık Nevyork 19 (A.A.) Merhalesiz dünya mesafe rekorunu kirmağa teşebüs edecek olan Fransız tayyarecileri Codos ve Rossi hava şartlan fena olduğu için hareket günlerini tayin etmemişlerdir. Şimdiki halde ve bugünkü şerait altmda tayyare eilerin Avusturya, Türkiye, Ceziretül&rap ve trana doğru uçacaklan zannediliyor. Tayyareciler üç gün devamlı surette havada durabiieceklerini ümit ediyorlar. Çare yok, demiştim, nizam var. Eğer bu nizam hakikaten Mec listen gememisse, fimdiden tadil edüebileceğini umarak bazı noktalara isaret etmek irterhn. Bir talebe, hayatında, sefalet, hastalık, öliim, hicret ve saire gibi türlü sebeplerden dolayı üç defa sınıfında kalabilir, üç defa bakaloryada muvaffak olamıyabilir. Buh • ran devirlerindeyiz. Yasama sart lannın her yerde ve herke* için normal olduğu söylenemez. Bir de, han•g\ sebeple olursa olsan, imtihanla • rmda muvaffak olamıyan talebeye fedakârlıklara mecbur edilmesine karsi birçok tedri» veya mzibat tedbfrleri almmasma, onlann birçok aklım eriyor ama, yüzlerine tahsil kapılan kapanarak: «Siz cahil kalmağa mahkumsunuz!» denilmesini anlamıyorum. Cahil bırakmak, ferdm aleyhine bir ceza değil, bütiin cemiyet aleyhine bir ifkencedfr. Her sene yüzlerce Türk çocuğunu ve gencini bu manevi idama mahkum etmiyelim. Doktorlar tedavi kabul etmiyen uzuvları ke»erler; fakat üç defa imtihanında mavaffak olamıyan bir talebenin dördüncüde de ayni halde bulunacağını bize temin eden hiç bir terbiye prensibi yoktur. Ruhiyat kanunlan da zekânın cilvelerini bu derece riyazî bh surette tesbit etmiş değillerdir. Zihnî faaliyetimizde »ebepleri meçhul depresyon halleri ve ani, yaratıeı sıçramalar var. tnce bir terbiye siyaseti bu sahada hiç bir zaman ümidini kesmez. Hcle bu sene imtihanlarını veremiyenler pek çokmuş. Zecrî tedbirler yerine disiplinli ve ihtiyatlı bir müsamaha koyalım. Unutmıyalım ki, nihayet, haylaz veya aptal ço cuk yoktur; onları bu hale koyan fena terbiyevî tesirler ve sakat tedrls usulleri vardır. Ceza kanunlan, en mütereddi suçlulan bile ıslah gayesi göz önünde tutularak yapılmıştır; vazifesi yalnız ıslahtan ibaret olan terbiye ve tedris müesseselerine manevî idam cezası yaraşmaz. Bugün mekteplerimize almak isteme diğimiz o çocuklan yann kendi elimizle hapUanelere sokmak mecburiyetinde kalabileceğimizi düsüne • lim, Çünkü onları ceza o'arak tereddiye mahkum eden biziz. eçenlerde tskenderfy* s«ferlerinin ilgasına mftni olan nesriyatımız müna»ebetil« gazeteciligin tatlı tarafından bah setmiştim. Bugün de biraz tatsız tarafından bahsetmek istiyorum. Halka hizmet maksadile yapılan neşriyat, ekseriya, eski bh* tabir il« «zülfi yâre» dokunur. Burada «zül fi yâr> i şu veya bunun menfaati, jrururu, mevkii diye terdhne edebi • lirsiniz. Bu cümleden olarak, iki gün evvel, sebze ve meyva fiatlanna, Be lediyece nerh konulacağı hakkında, maalesef dojrru çıkmıyan bir haber üzerine yazdığım yazı, Köprünün Kadıköy iskelesindeki meyvaeı Hü • seyin Efendinin hoşuna gitmemis olacak ki dün bana gönderdiği bir mektupta meyva fiatları hakkında bazı rakamlar sıralamıs. Hulâsatan kendisinin ihtikâr yapmadığını söylemek istiyor. Ben, zaten sebze ve meyva üzerinde kimin ihtikâr yap« tığını bilmediğimi, yalnız, Köprü • nün Kadıköy, Adalar iskelesi üs * tündeki manavlardan birinde bir ok« ka kayısınm iki okka kovun etin • den, bir okka âdi eriğin bir okka etten pahah satılmaaı, manasiz olduğunu yazmıştım. Bu dükkânlan misal getirişim. ekseriya, oradan mevva aldıvım icindir. Hüseyin Efendi, mektubunda A « dada yetîsen bir nevi kayısının ok« kasi. yerinde 120 kurus oldusunu yaziyor. O halde ihtikârın âlâsini Adada bu kayısıyı yetistiren bahçt* »*'tr yapıvor; demektir. Hüseyin Efendi, nıektubunun ao • nunda bana çatıyor ve «e$er, kâ « nmırda arözünüz varsa. buyurun, ortak olalım.» divor. Görüyorsunuz ya, büyük, kücük hic bîrimizm tenklde tahammüHi vok! Manav Hü seyîn Efendi bile doSrudan doğnıva. kendi şahsma taallâk etmiv^.n bh* yazıya smrrlenip, adeta, beni ma • navlann kânna jröz koymus telâkki edivor. Düsünmüvor ki vann bir hali xızli$a uğrarsa veya bir derdi olursa koruD ırelecejH ve sikâvet ede • cejî ya benim veya başka bir arka* dastır. Gazeteciligin tatsiz tarafı da »udur ki meyva ve sebzenin paha^ lığından bahsederek azamî fiat Vro. nulmasınt istiyorsunuz. Yemi«ci v« sebzeci çatıyor. Azami fiat konul • muyor, halk ihtikâra maruz kalıyor, diye yazaeağım, bu defa da Belediy* reisi ve iktısat müdürü Beyler hid detlenecekler... Hiç birşey yazma • sam halk, bizim hakkımızı müda faa «tmiyorsunuz, diye şikâyet e • decek... Gel de isin icinden çık! PEYAMİ SAFA Diğer taraftan Türklerle Yunanhlar arasmdaki bu anlasma Türkiyenin hali Şikago 19 (A.A.) Jeneral Bal • hanrdaki siyasetinm inkişafı ve tekâ bo, filosunun pazar günü Şimalî Atlas müKi için pek luzumlu bir mukaddeme üzerinden Avrupaya gitmesi üıthnali oldu. Harp ve millî hareketin nihayet olduğuna bildirmistir. bulduğu günlerde Türk milliyetperver Takip edOecek yol sudur: Nevyork, Schediac, TerreNeuve, Va liği. Mustafa Kemalin kuvvetli tesiri allentia, Irlanda ve ttalya. tmda sırf kendi kabuğunun içmde mesdikerek kendine o kadar acı çekti • ren o eski vak'ayı tekrar yaşıyor muş gibi, en ehemmiyetsiz teferrüatına varıncıya kadar birer birer anlatması, hele sonunda artık yalnız zevk için yaşadığını ilâve etmesi görümün önünden gitmiyor. Zaten hayatta herkes bulamadığı şey için yaşar. Fakir zengin olmak çirkin gü zel olmak, aptal dâhi olmak, hissiz âşık olmak bedbaht ta yeniden zevk bulabilmek için çırpınır. / Ağtutoı Bu cuma bizim Selminin nişanı Annemle tuvaletleritnizi alıp var. terziye vermek için tstanbula indik. Epiyce dolaştık. Nihayet eve dönüyoruz. İkimiz de oldukça yorgunuz. Kapıdan girer girmez ilk gördtiğüm yüz Vahabınki oluyor. Süheylâ ile Talha gezmeğe zannadersem Süa diyeye gitmişler. . Eğer isterseniz biz de gideriz. Olur mu Meral? diyor. Hiç tereddüt etmeden< Peki ama bizi beklemiyenleri rahatsız etmek istemem. Fakat U • tersen sandalla dolaşırız diyorum. Bu ümit etmediği cevap karşı smda Vahap pek seviniyor. Ben de soyunmak için biraz müsaade isti • yerek odama çıkıyor. Aceleyle soyunup yıkanırken acaba ne giye yim diye düşünüyorum. Bilmem neden içimde güzel olmak arzusu u yanıyor. Daha vücudütn yaş. Bir taraftan kurulanmağa uğraşırken «ardrobu açıyor elbiselerfmi tetkika başlıyorum. Bu pembe keten, hayır; san, aman istemem; beyaz, fena değil, kırmızı, kemer de takarım. Ayni renkte bere, yanıma da şu kırmızı jaketi alıntn. tşte tamam.. Ah ne iyi tesadüf bugün beyaz pabuç ta al dım. öbürleri epiy eskimişti. Bir saat sonra sandala binerken Vahap: Nekadar şıksın, nekadar gü zelsin!. diye durmadan kompHmanlar yapıyor, her erkeğin her kadına Jeneral Balbonun takip edeceği yo» Htlseym Efendmin. beni ortak lığa davet bahsine gelince buna iki cevabim var: Eğer çok para kazanan birile ortak olmak istersem, kiminie ortaV Atina 19 (Hususî) Muhalefet f olmak lâzım geldiğini ben daha iyi islerinden ve Balkan konferansmda Yubilirim. Bu, bir... nan heyeti murahhasası reisi olan M. Ktmsenm kânnda gözüm yoktur» Papanastasiu Eleftra Vhna gazetesi • yalnız halkın kânna hizmette gö nm bugünkü (dünkü) nüshasmda Tfirk rüm vardır. Bu da, iki... Yunan dostluğu hakkında bir makale neşretmîf ve bu dostluğu her cihetten tetkik etmistir. M. Papanastasiu Türk • Yunan dostluğunun Balkan Htihadı ftkrme olan tesirmden bahsetmekte ve bunun Balkan harekâtı sayesinde esuını teskfl Nüshasi 5 Kuruştur ettiğini kaydeylemektedir. M. Papanastasyunun bir makalesi Cumhurriyet Mide, Karaciğer ve BarsaJclan hasta olanlar aç karnına ve vemek arasında Karahisar Maden Suyu içrneHdirler. (5659) tekrarladığı bu kelimelere tebessümlerle mukabele ediyor, karşımda kürek çeken Vahabı ilk defa güzel bulmağa çalışıyorum. Akşamın lutufkâr karanlığında gözlerini süzmesi bıyıklannm aca • yipliği göze çarpmıyor. Açık yakalı beyaz gömleği dalgalı kumral saçlarile oldukça cazip bir genç oluyor. Belvünun önüne geldiğimiz zaman kürekleri bırakıyor, geliyor. Dizle rimin dibine oturuyor, başını ko • luma dayıyor. Bana bakarak hafif sesîe çalınan tangoyu söylüyor. Tatlı bir sesi var. Sustuğu zaman devam etmesini rica ediyorum. Emredersin. Yalnız bh* sartla. Başından bereyi çıkaracaksm.. Saçlannı bir kere de mehtapta »eyretmek isterim; diyor. Gülerek isediğini yapıyorum. Teşekkür ediyor, sonra dizlerimin di binden kalkıp yerine oturuyor, yavaş yavaş kürek eekiyor; epiyce açıhnca geliyor gen« eski yerine o 1400 Kr. Senelik Altı aylık 750 Oç aylık 400 Bir aylık 150 Abone |Türkiye şeraiti [ için Hariç için 1700 Kr. 1450 800. yokhrr Bayak hikâye: 25 Yazant Perihan ömer Oölge Çiçeği Gülerek: Benden mi? Dana evvelki geeeyi ne çabuk unuttun! diyor. Acı bir kahkaha ile cevap veriyorum: Evvelki gece seni •evilmeğe lâyık bir erkek zannediyordum. Satıhk bir kukla olduğunu bilmiyor • dum. Kapıyı çekerek içeri giriyorum. Bu Uk rukutu hayalin acısım tatn iki sene çekiyor, hayattan hiç bir •eyden zevk almıyorum. tki sene •onra genç denilebflecek bir yasta oldukça yakışıklı çok zengin bir a'damla annemin teşviki üzerine evleniyorum.. Daha bir ay geçmeden bu adamın müthiş bir kumarbaz, bir s«fih v« bir ayyaf olduğu anla • şılıyor. Altı ay cehennem azabı çektikten sonra bir gün eşyamı tophyarak eski evime kaçıyorum. Bu vak'adan biraz sonra bizden başka ak rabası olrmyan amcamdan büyük bir mirasa konuyor hemen seyahate çıkıyoruz. tşte Meral, nihayet yalnız zevk için yaşıyan zevkten başka birşey düşünmiyen bir kadın oluyorum. Gerinerek ayağa kalkıyor. DikkatIi dikkatli aynaya bakıyor, kendinden memnun bir hali var. Ben giyinmeğe gidiyorum, bak sana söylemeği unuttum. Bu akşam otomobille Yakacığa doğru gezinti yapmağa karar verdik. Haydi sen de giyinmeğe başla.. diyor. O gittikten sonra uzun uzun düşünüyorum. Zayallı Süheyli gözlerini bir noktaya turarak palyoçoyu söylemeğe baş lıyor. Hakikaten güzel bh* sesi var. Hem çok iyi söylüyor. Sanki ağla dığı zaman bile gülmeğe mecbur olan adamın bütün zavallılığını hissediyormuş gibi sesi azapla kıvnlarak yükseliyor. Mehtabm nurlu göz yaşlarını doktüğü koyu ve gergin denizîn nihayetsiz karanhklanna ba< karak dinliyor. Bitirdiği zaman: Teşekkür ederim Vahap, bana çok tatlı bir akşam geçirttin, diyo • rum. Başını önüne îğerek: Asil teşekküre ben borçtuynn Meral, bana tahayyül bile edemiye» ceğîm kadar büyük bir bir saadet verdin Bu sözler bende tuhaf bh* tesir yapıyor. Fena birşey yaptığımı zannediyor; hemen dönmek istiyorum. Lâkin Talha ile Süheylayı düşüne rek vaz geçiyorum. Onlardan evrd eve girmek kibrime dokunuyor. Mabadi var