Cumhuriyet SON TELGRAFLAP 44 Bana kalırsa j K SLERı Gazi bir fevkalbeşerdir !„ İlk yapılacak islerden biri Alman'ların eski bir dil cemiyetleri vardır. Belki Luther veya Goethe kadar almancamn Al man'Iaşimasını temin eden bu cemiyetin düne kadar yaptığı is, bizim Türk Dili Tetkik Cemiyetinin yarından sonra yapmak istediği işin aynidir: Alman dilinden yabancı sözleri atmak ve yerine öz almancalarını koymak. Gayesine pek amelî yollardan giden bu cemiyetin ben şiradilik yalnız bir usulünü bildireceğim. Halkevlerimiz ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti için örnek olmasını isterim. Alman dil cemiyeti her gün gazeteleri açıyor, bütün ilânları okuyor. Bulduğu yabancı sözleri kaydederek ilânı veren ticaret miiesseselerine «basılmif» birer mektup ve cetvel gönderiyor: «Filân ilâmnızda kullandığımz yabancı sözlerle öz alraancaları, melfuf cetvelde bildirilmiştir. Bundan sonra vereceğiniz il&n» larda bu öz Alman sözlerinin kullanılacağını umarız, ilâh. .» Cemiyetin istatistiklerine göre bu ihtar, kısa bir zamanda en iyi neticeyi vermiştir ve ticaret ilânlarında kullanılan yabancı kelimeler sayısı millî ruhu zedelemiyecek bir dereceye indirilmiştir. Buna ait vesikalar yanımda değil. Usulün kaba taslağım bildiriyorum. Yakında bir sürü makale ile Alman cemiyetinin na»ıl çalıstığını ayrıca yazmak dilerim. Bizde bir çok ticaret müesse selerine (yahut kazanç evlerine) böyle birer mektup göndermek için, ilk önceleri, gazetelere bakmak ta şart değildir; çünkü bu müesseselerin dillerini Türk'leştirmeğe unvanlarından başlamak lâzımdır: Harbiye'den Taksim'e giderken solda bir bahçe, adı Belvü. Taksim'de gene bir bahçe, adı Panorama. Daha ileride bir sinema, adı Etual. Karşıaında bir Türk musikisi konser salonu ve birahane, adı Mulenruj. Sonra bir kaç sinema: Opera, Şık, GloT' ya. Sonra bir kaç lokanta ve birahane: Dega$ta$yon, Ambatadör, Kapris. Tünele giderken Bazar dö Bebe'ler, Bazar dü Lüuan'lar, /?e/onaiar, ilâh... Hele Pötişan kelimesi, tramvay me murları tarafmdan bile arada bir Tepebafi yerine kullanıhyor. Türkiye'de yapılan çıkolatalar var ki belki pek lezzetlidirler, f akat isimleri pek tattız: Lion gifoiötedenberi bunlar bizim millî hassasiyetimizi ısırıyordu. Bir kaç kere de yazdım. Ecnebi ismi kullanmakta bir fertle bir müesse senin farkı yoktur: Oğluna Jorj ve kızına Anjel adını veren bir Türk ve müslüman ana baba ile, müessesesine Mulenruj diyen bir Türk taciri ayni vaziyettedirler. Dilimizi Tetkik Cemiyeti, bu kazanç evlerinin unvanlarından başlıyarak duvar, gazete, el ilânlarında ve halka arzedilen bütün şirketler tarifelerinde, beyannamelerinde ilâh... Yabancı keli • raeleri kısa bir zamanda ayıklı yabilir. Güzel türkçesi bulunan yabancı sözleri feda etmiyecek bir tacir veya bir şirket yoktur, çünkü feda edecekleri şey para değildir! İngiltere'de Gazi'ye dair bir tarih neşredildi «Bozkurb) kitabından bahseden Deyli Ekspres Büyük Dâbiyi nasıl tarif ediyor? Londra 24 (A.A.) Yüzbası Armstrong'un Gazi hakkında «Bozkurt» isminde bugün çıkan kitabını Deyli Ekspres gazetesinde mevzuu bahseden M. Campbell Dixon Gazi'yi harbi umuminin devasa bir nubet almağa başhyan bir kaç şahsiyeti arasına koyarak diyor ki: «Henüz yaçamakta olan bir hükumet hakkında simdiye kadar aalâ yazılmamış bu derece acı bir kitapta bile Armstreng, Gazi'nin dehaaim ve eserini takdir ve tebcil etmektedir. Gazi'nin tarihi okundugu vakit onun sahsında, Lenin'in sabit pirensiplerini, Mussolini' nin heyecam olan meylini, Cengiz'in askerlik dehasını ve Troçki'nin veya Karno'nun sürükleyici kudretini bulmamak kabil değildir. Ga • zi, fevkalbeser bir görüs sahibi ve çok kuvvetli bir teşkil&tçıdır.» Vı kış bastınyor! Avrupa'nm en güzel şehri acıklı bir 3efalet içinde Naziler de kabak tadı verdi! Viyana 20 (Husuaî) Burada artık son baharın son giinlertni yaşıyoruz. Arasıra yüzünü gösteren günef, yerlerde sürüklenen solgun, kunı yapraklara cansız bir parıltı vermektcn başka bir şey yapamı yor. Viyana'da her adım başında gö. rülen kahvehaneler, yaz akfamları için kapılarınm önüne sıraladıklan maaaları ve iskemleleri yavaf ya vaş kaldırıyorlar. Palto ile aokaga çıkanlar giindengüne çağalıyor. Dikkat ettim: Bu örtünme ihtiyaeı, ak sakallı ihtiyarlardan başlıyarak derece derece gençlere doğnı »irayet etmektedir. Yalnız kadınlar kah ramanca mücadele ediyorlar. Aylarca eaareti altında kalacakları ka lın, kapah mantolara şimdiden aa • rılmak her halde çok kolay bir fe dakârlık olmıyacak. Maamaf ih bunların araaına, kiflık giyeceklerini alabilmek için raalî vaziyetleri he nüz müsait olmıyanları da katmak Iâıım. Viyana'da rfehşetli sefalet var. Bir zamanlar bütün Avrupa'nın gıptaaını celbeden bu güzel ve cazip şehir bugün kimaesiz kalmış zavalIı bir hastaya benziyor. En mutantan, en meçhur caddelerde, kucaklarında çocuklarile dilenen çıplak bacakh kadınlar, aakat ihtiyarlar, periaan adamlar dolafiyor. Yerler • den aigara artıklannı toplıyan za vallı tiryakiler hiç te az değil. Buna mukabil hayat ta çok pahalı. Hatta gündengüne pahahlafiyor. Bafka memlekellerde kriz yüzünden bir çok şeyler ucuzladığı halde burada aksine olarak bazı fiatlann artmau, ikti »at kanunlanna uymıyan bir vaziyet ihd«» ediyor. Avusturya hükumetinin Milletler Cemiyetinden iıtediği 300 milypn fiünlik istikraı ağır şartlarla kabul olun • muf. Hükumet bu parayı alır alntez mühim bir kısmını borçlarına haaredecekmiş. Bu yeni iktikrazut memleketin iktisadî vasiyetme hiç bir yardtmı ol mıyaeagı aöyleniyor. Viyana'yı büyük bir sanayi merkezi yapan moazzam fabrikaların yüzde seksenbeşi işlemiyor. Vaktile agulanndaa kara dümanlar fışkıran kocaman bacalar, şimdi aohk grevi yapan aıaka Gandi'nin havaya dikilmia kuru bacakları gibi pinekliyorlar. Siyasî sahada Hitler'ciler bermutat faaliyette. Viyana, daha ziyade bir amele şehri olduğu için Nazi'Ier burada nisbeten az bulunuyor. Maamafih gene 100 binden fazla Hitler taraftarı yok değil. Bunlar ayın dokuzunda Saint Germaine, VersaiUe muahedelerinin yıl dönümü münasebetile bir protesto mitingi yaptılar. Biiyüklü küçüklü bfnlerce Hitler'ci onlerinde mızıka, ellerinde mahut putlu bayrak'arla sokak sokak gezdiler. Asayiş iyi idare edildiği için gürültü çıkmadı. Fakat Hitler'cilerin en ufak bir hâdiseden bile istifade ederek fırka propagandası yapmaları, soğuk soğuk bağırmaları artık kabaktadı verdi, hatta sinirlere bile dokunmıya başladı. Meselâ geçen gün, Viyana tüc carları, hükumetin iktisadî siyasetine karaı bir nümayiş tertip etmişlerdi. Çiftçilerin himaye edildiği halde ticaretin ihmal edilmesini protesto edeceklerdi. Bu nümayisi haber alan Hitler'ciler bir cemigafır halinde bayraklar ve mı zikalarla alayın önüne geçtiler ve «yaşasın Hitler, kahrolsun Yahudi'ler!» teranesini tutturdular. Bu suretle, hükumeti ikazdan başka bir gayeu ol mıyan toplanhnın manası kalmadı. Bir çokları Yahudi olan binlerce tacir alaydan ayrıldılar. Dört gün evvel de gene bu fırka göaterişleri yüzünden bir facia oldu. Simmering'te yapılan bir içtimada Soaya üttler'lc Hitler'ciler birbirine girdiler. Tabancalar, tüfekler patladı ve neticede bir polisle iki genç öldü. Bir çok kişi de yaralandı. ölenleruı ikisi Hitler'cidir. Yann bunlar için bir cenaze meraauni yapılacak. Tekrar kanlı bir hâdisenin çıkmama« için zabıta esash tertibat aldı. Bu tatau ve rnanatu gürültülerden sarfı nazar edilirte umurru bir kanaat olarak Almanya'da artık Hitler korkusu kalmamıştır. Bu adam son intibabatta kat'î ekseriyeti kazanmış olaydı Almanya'nın, hatta Avrupa'nın basına bir çok ialer açabilecek idi. Fakat bugün iktidar mevkiine gelemiyor Gelecek intihabatta bu sefer kazandığt muvaffakiyeti elde etmetine imkân kalmamış • tır. NADİR NADl Veni klişeler Her edebî çığır, göriişünü, duyuşunu, sezisini, kendine mahaus kelimelerden bir isim, sıfat, t~rkip, cümle kadrosu içinde ifacie eder. Fakat, kalemlerin gizli bir çalışma birliğile kurdukları bu yeni san'at dili, tazeliğini, mümtazhğım uzun müddet koruya maz. Bir zaman sonra, bakarsımz ki, hususî bahçeniz umumî bir park olmuş. Canı istiyen, çiçeklerinizden bir demet yapıp gidiyor. Divan edebiyatını gözden geçirelim: Bu edebiyat ta, güzel (Büt)dür. Boy (Serv) dir. Dudak (Lâ'l) dir. Yüz (Mah) dir. Saç (Sünbül) dür Göz (Nerkis) tir. Fakat, bir kaç üstat kaleminde ilk gonçelerini döken bu tarz, az zaman içinde bir estetiğin kalıbı olmakta gecikmez. Artık, her güzelden, her dudaktan, her saçtan bahseden, fikrini bu ka» hplara döker: Ol bütu tersayı gördüm ağladim, Âteşi lâlile sinem dağladım, Sünbülu hoşbusuna dil bağladım, Nerkisi mahmura baktım çağladım! (Fransa sulh îçin çakşıyor!)) M. Heryo çok hayırhahane bir nutuk söyledi Lena 24 (A.A.)• Bir haatanenin küsat reamini yapmak için buraya gelen M. Heriot, günlerdenberi beklanen nutkunu binleree Franaız ve Alman'm metfun bulundufu Lorette tepeainm bâkün oldufu evada aüyluniftir. Franaız Başvekili nutkunu ntUIet. lerin vslasmaaı ve eulh lehinde bir hitabe ile bKrrmiatir. M. Heriot, demiftir kit < Burada her ş«y milletlerin uzUsmaU. rını ihtar ediyor.> Aranısda bulunan ben, aulhun ea ki bir hadimiyim, buraya bütün iyi niyct sahiplarine hitap ve tnüracaat etmeğe geldim. Mezarlarım Franaa'nın hürmetle muhafaza etmekte olduğu Maiaon Blanche «ıezarhğmda gömülü bu lunan 70,000 (Alman'ın ekserisi aulh halinde çalışmaktan başka bir şey düşünmiyen inaanlardı. Fransa, 1*24 te aöyledi|rim gibi caniyane kinlere hitam vermelerini istemekte oldufu milletlerin kendi. sinî takip etmelerini arzu ediyor. Emnü selâmet ile tealihatm tahdidini biı&h*ine ba|lryan ve tealihattan fetagati, hakkın mütemadiyen ar tan kuvvetlerine rapteden bir plan teklif etmek iizereyiı. Bu ifin muvaffakiyele netteelenmeai için bti tün milletlerin Fransa kadar maku] düşilmneleri cap eder.» Londra ve Roma Ayni fikirde!. M. Musolini'nin nutku gayet iyi karşılandı Londra 24 (A.A.) Deyli Tel graf gazetest, Turino nutkunun tngiliz resmi raehaMlinde çok iyi kar. filandığını yazmaktadır. Bu gaıete yazısına au suretle devam etmiftir: «Bu nutuk, tngiliz ve ttalyan nok. tai nazarlarmın tamamile birbirine benzediğini evvelki beyanatlardan daba açık bir turette kaydetmekte tedir. Londra ve Roma hUkumetleri au lâhlanma hususunda hukukça müaavilik talebini taavibe ve yeniden silfthlanma hakkmdaki her türlü taleplerin kabulüne muarız bulun. mağa hazırdırlar. New» Chronicle gazeteai de bu nutukta ltalya'nın Alman tezini tervîç edeceğinden bahaeden fıkraaının Roma hükumetinin ötedenberi malutn bulunan bir his ve fikrini if*de ettnekten başka bir yey bildirmediğini yasmtştır. Bu gazete, ttalyan Başveküinin harp ve tamirat borçları me«'ele>i nin halli için Amerika hükumetine hitaben söyledîğî sözlerden hararetle bahsetmektedir. M. Mu$olini Torino'da Torino 24 (A.A.) M. Mutolini dlm »ğleden »onra aaat 14 te bin • lerce haatanın tedavî edilmekte olduğu Cottolengo'yu ziyaret etmif. tir. Düçe, bu hastaneye şahsî bir teberruda bulunmuştur. M. Muaolini, tnuteakıben genç fa«iatler yurdunu gezmiftir. Bu yurt ttalya'nın en güzel binalarından biriaidr. Kendiaini burad*a 30,000 ço. cuk tatikbal etmiftir. Düçe bundan •onra, faaiat hizmetleri yurduna ve müteakıben elektrik aaraytnı ziyaret etmif ve talebe ile aendikalara menaup amele tarafmdan yapılan biiyük bir nümayifte hazır bulun . muftur. M. Mutolini ycni bir nutuk töyltdi Torino M. Muaolini faaism hareketmin en ziyade mukavemetle kar. filaftıgi Torino şehrinde 35 bin ifçi karfiaında bu sabah bir nutuk aöyleroif ve çok büyük bir teair uyan. dırmıttr. Sükun ve intizam aeyrek aeyrek görülen bir kaç milia efradı tarafmdan temm edilmiftir. Ankara 24 (Telefonla) Rua aefiri bugiin Hariciye Vekilini makamında ziyaret ederek bir mUd'det gbrüftü. Almanya'da Furugi Han Intihap mücadelesi Yann geliyor m Ispanya'da denizaltı tankı icat edildi Madrit 34 (A.A.) Müvelli dülhumuıaaı auyun elektrikle tahlili aureti elde edilen denizaltı tankını icat etmif elan Ispanyol ameleainden Ruiz Caaa de Cambo gölünde 15,000 seyirei karşısında teerübelerini yapmjf hr. Tank, evvelâ gölde dolafmış ve •onra «uya batmıatır. Muhteri au yun dibinden cumburiyete, hükumete Te tantelbalıir kazalan kurban larına «elâmlarnu göndfrmistir. Sular tanka ginnege başUdı&mdan tapk 90 dakika senra auyun yüzüne çıkanlmışhr. Tecrübelere de * vam edileeektir. Aydın 24 (A.A.) Bir evin da mı aktanlnrken kiremttler araaında eskiden saklı kalan bir boteba yere düf«rek patlamif ve yapıcı Kon y a i ı Haaan usta ağır aurette ya raiatemıştır. Yaralı hastaneye kaldlrilmıstır. Hindenburg saltanat ta Misafirimiz akşam treni raftarlığı mı ediyor? le Ankara'ya gidecek Natchez 24 (A.A.) Wolff A jansındant 8 teşrinisanide Reichstag için yapılacak intihabat namzetlerinin gös terilmeainin son günü olan düne kadar 23 muhtelif fırka, liatelerini vermişlerdr. Berlin 24 (AA.) Devlet fır kası, müntahiplerine hitap eden a • şağıdaki beyannameyi nesretmiştir: « Kabinenin irticakArane plânları her gün daba ziyade bir vuzuh ile kendîni göatermelrtedir. Bu plânlar, kanunu •aasinin islahını değil yeni bir mutlakiyet tesisini iatibdaf •tmektedir. Hindenbur, Proteatan hanedan «Hohenzollernler» Şimalî Alman ya'da katolik hanedan *Wittel. • baclar» Cenubî Almanya'da hüku met etmek üzere yeni bir saltanat taraftan olduğunu aöylemekte tereddüt «tmemiştir. Biz iae ıslahat yapmak değil, saltanatın iadesi ve Alman vahdetinin parçalanması demektir.» artık belki yatmazlar, yatsalar bile belki gözlerine uyku girmez. Çıt çıkaa duyarlar. O halde evvelâ babamın gitmesini bekliyeceğim. Fa kat annemden nasıl izin alacağım? Hoş, son zamanlarda beni memnun etmeğe çahştığı için belki bugün sinemaya gitmeme razı olur. Yalnız... Ya elimdeki paket? «Bu ne?» diye aorarsa?.. İşte hep bu paket zihni me takıldı. Boyacıya, iekeciye gidecek bir elbisem de yok ki yalan uydurayım... Nihayet paketsiz, eli boş gitmeğe karar verdim. Bir yol parasından başka param da yoktu. Fakat ne yapayım? Andre vaziyetimi biliyor. Sabahki hali de anlatırım. Kahvaitıda annemle babamın yüzleri gülüyordu. Artak babam da iki gündür benim gönlKınü almıya çalışyordu. Hele bu saWn yüzüme o kadar muhabbetle bakıyordu ki.Ne aksilik! Asıl ben onlarla bugün kavga etmeJiydim ve içiznde hi$ tran Harîciye Nazırı Füruği Han Hz. yann sabah semplon ekspresile Paria'ten sehrimize gelecektir. Furugi Han Hz. ni hükumetimiz namına karşılamak üzere Anka ra'dan fehrimize gelen Hariciye Vekâleti Kalemi mahsus raüdürü Refik Âmir ve İran işleri müdürü Cevdet Beyler dün akşamki trenle Edirne'ye gitraiflerdir. ' » Refik Âmir ve Cevdet Beyler tran Hariciye Nazırını hudutta karşılıyacaklar ve kendiaine hükumetimiz namına beyanı hoşamedi edecek * lerdir. Füruği Han Hz. ni hâmil bulunan eksprea yann aabah saat 8,45 te Sirkecj istasyonuna vâsıl olacaktır. Mi~ safirknis tstanbul Valisi Muhittin Beyle merasime dahil zevat tara * fından istikbal edilecektir. Füruği Han Hz. Perapalis oteline inecek ve Vali Muhittin Bey tarafmdan şerefine bir öğle ziyafeti verilecektir. Diser taraftan tran sabık iktisat bir azap olmadan çıkıp gitmelivdim. Şimdi gene akhm, fikrim onlarda kalacak. öfkem geçiyor. Hem babam ne dese beğenir . siniz ? Sabiha, dedi, görüyorum ki bir kaç gündür sinemaya gittiğin yok. Biz de sana vur dedikse öldür demedik ya... Arada bir git, vakit geçir. Hem senin iskarpinlerin de eskidi değil mi? Ben sana para ve • reyim, bugün Beyoğlu tarafına geç, hem bir güzel iskaıpin al, hem de güzel bir sinema seyret, akşama gel. Olmaz mı benim şeker kızım? Başımı önüme iğdim: Peki, diye mırıldandım. Ne de yufka yürekliyimdir, gene gözlerim yaşaracaktı, kendimi zor tuttum. Babam bana para bıraktı ve çıkıp gitti. öğle yemeğinde evde kaldım. Hep düşünceliydim. Annemle kanufamıyprdum. X e ı n e k t e n sonra Edebiyatı cedideyi gözden geçirelim: Âşık, daima (bir tavrı mah zun) alır. Sevgili (bir edayı şu hane) ile yürür. Kahkahalar, hep (handei billurin) dir. Genç kız, mutlaka (bir nigâhı masumane) ile bakar. Deniz (dameni ke • bud) unu kumlar üstüne yayar vo günes, her sabah (zülfü zer tar) mı bu ipek etekler üstüne serper! Ancak, Halit Ziya'nın, Cenap Şehabettin'in, Mehmet Rauf un eserlerinde bir edebî tarzın yeni örnekleri olan bu satırlar, me selâ Saffeti Ziya merhumun, lzzet Melih Beyin romanlarmda sadece edebiyatı cedide estetigi* nin kahplarile döküimüş bir kliaf edebiyatıdır. Bir kaç zamandır, çıkan yaaılara bakıyorum: Bizim neslin edebiyatı da klişelefmeğe baalamış: Dikkatli bir san'atkâr, mutlaka (titiz bir itina) ile çalışı yor. Zevce, kocasına (sıcak bir şefkat) le bakıyor. Sevişen gözlerde, daima (yumuçak bir so kulganhk) var. Kuvvetli şahai yetler, hep (çetin ruhlu) oluyor. (Kızıl yapraklar) m, (bakır güneş) in karısmadığı bir sonbahar tasviri yok! Artık, bu tarzı yeni lzzet Melih'lere, yeni Saffeti Ziya'lara bırakmak zamanı gelmiatir. (Bir başka lugat tekellüm) etmek lâzım! YUSUF ZİYA müstefarı Hasan Han Babat, mira lay Muhsin Han, Hariciye Nezareti müdürlerinden Gulâm Rıza Han " dan mürekkep bir İran heyeti da bugiin vapurla ve Karadeniz tari kile sehrimize gelecektir. Fürugi Han Hz. ve Tahran'dan gelen heyet yann akşam hususî trenle An • kara'ya gideceklerdir. Ankara 24 (Telefonla) İran Hariciye Nazın Füruği Han Hz. nin Ankara'da nasıl karsılanaeaklarıni teabit eden program haznrlanmıştır. Miaaf ir Hariciye Nazırı iataayonda Hariciye Vekili, ve Hariciye Erkâm tarafmdan istikbal edilecek, mutat ziyaretler yapılacak, mütekabil ziyafetler verjlecektir. Furugi Han Hz. Reisicumhur Hz. tarafmdan da kabul olunacaktır. odama cekildim, pencerenin onüne oturdum. Kendi kendime: «Sabiha! dedhn, iyi düfiin, sonra pişman ol> raa ha!..» Saat biri geçiyordu Andre fün bekliyor beni. Fakat, ne kumaz genç, benim başıma gelecekleri belki tahmin etti de akşama kadar bekliyeceğini söyledi. Fakat aldı mı beni yeniden bir tereddüt! Nasıl gideceğim? Ailemi bırakıp ts nasıl kaçacağım? Bazan bana bu «u icmek kadar kolay, bazan da bir cinayet yapmak kadar güç görünüyordu. Hele o «kaçmak!» sözü. Herkesin ağzmda bu sözün ne garip şekillere gireceğini düsü nüyordum: «Sabiha kaçmış, habe rin var mı, Sabiha kaçmış !> Yahut ta: «Bu kızın evinden kaçacağı ki min akhna gelirdi?» Yahut: «Ayol duydun mu? Sabiha bir ecnebi h«rifile kaçtı.» Mabadi var, Aydın'da bir kaza Rus sefiri PEYAMt SAFA Babam sordu: Sen demin kalktm mı? Evet. Sofaya çıktın mı? Evet. Babam anneme döndü: Ha... dedi, Sabiha îmiş. tkiai de kapmın önünden uzak • lafiyorlardı. Niçin sordunuz? dedim. Fakat yüzümü daha fazla gös termemek için yatağa doğru koş • rauştum. Babam arkamdan: Hiç, dedi, bir pıtırdı duyduk, senin ayak sesine benzemiyordu, kapıyı açıp baktık, sofada da kimseyi göremeyince merak ettik. Bu sefer de size evhamlar gelmeğe başladı. Dedim ve yatağa girdim. Onlar çekilince ben yatağımın îçinde epey titredim. Artık ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu sefer onlar kalkmadan evden çıkmak güç. Babamla annem bir kere uyandılar, BOYÜK HİKÂYE: 30 Sinema Delisi Kız SERVER BEDt kapıma vuruldu. Bu da nesi? Niçin odama geldiler? Zaten çarpmtım geçmemifti. Başımı yorgamn altına çektim, büzüldüm, titremeğe baş • laiim. Kapı daha hızlı vuruluyordu. Hem annemin, hem de babamın sesi: Ayni zamanda : Sabiha! diye beni çağırdılar. Başımı yorgandan çıkardım: Efendim? dedim. Aç! Gözlerimi uğuşturarak ve uyku • dan yeni uyanmış gibi yaparak kapıya doğnı gittim. Fakat yüzümde boyalar vardı. Acaba sabah karanIığında göriirler mi? Kapıyı açtım. Annem de, babam da VÜZÜme dikkatle bakıvorlardı. Gürültümü mü duydular? An. nemin uykusu çok hafiftir, belki o kalkmiftır; ya şimdi merdiven bafina gelir de beni gönirae? Vakıft e.raf biraz karanhk. Elektrikleri yakma^aa beni belki de göremez. Fakat yüregim çarpıyor. Saklam baç ovnıyacak halde değilim. Yere düşüp öleceğim. Kapı tekrar kapandı ve içeriden kilitlendi. Oh!. Demek ki dıaarı çı. kan olmadı. Fakat bende hiç takat kalmamıştı. Dizlerim tkrivor. Ev den kaçacak halde değilim. Hızla merdivenleri çıktim, tekrar odama girdim, kapıyı yavasça kapadım ve kilitlcdim, aeele soyundum ve yatağa girdîm. B«f dakika ya gecti, ya g«çin<|di,