Topyekün kâinatın topyekün vücud hik- matini. borçlu olduğu o Nur'a ait bu eseri, o Nur'un cismani ve ru- varisi, irşad kurtarıcım, €- fendim. ve mânevi b- bam merhum Esseyyid Abdü'hakim etendi haz- retlerinin pâk v ruhaniyetlerine takdim ve ithaf ediyo- rum ÇÖLE İNEN NUR Çöle ve bütün zaman ve mekâna Söze başlarken le Y, nebiler sofrasının baş köşesi! Ey, hakikatinde insanın bitip, Al lahin başlamadığı misilsiz mahlük ! Ey, yaradanın en güzel eseri! n bana inandırdığın ve seni bana inandıran Allab, sana, konuştu. ğun dille hitap ederek demiş ki? Sen olmasaydın, sen olmasaydın; Eflâki yaratmazdım. Sana, işte bu sözün kılavuzluğu içinde inanı: orum Sana İnalibiişlar inananlar ve ina- nacaklar, deniz kıyılarının kumları kadar.. Ben de bu kocaman yığında bir kum tanesiyim, Sana inanan herkes, göz alabildi. ğine geniş bir sed üzerinden eşsiz bir manzara seyreder gibi, seni, olduk. | ları yerden, yerlerinin görmek ve bilmek yolunda verdiği imkânların göz- lüğünden seyrediyor. Bunlardan her biri doğruyu görüyor, Bense Allaha hamdediyorum ki, seni bu kum tane- sine, uzun zamanlar hasret ve ezasını çektiğim bir takım idrâk mahremi- yetlerinin «iyi» ve «yakın» ına açıl- mış penceresinden gösterdi. Keşke, ipek topuğunu bir kere öpebilmiş bir kum tanesi olsaydım... Evet! Ben seni, Allahın yalnız haberci ve ana yola çağırıcı Resulü olarak değil; boşluğu ve yıldızları, zamanı ve mekânı, mesafeleri ve istikamet. leri, canlı ve cansız, maddeli ve maddesiz her şeyile bütün kâinatın N bu en ir eser etrafında halkalan- mâsı V yüzü suyu hürmetine e, olması için yarattığına inanıyorum Ey. var oluşunun şerefine, Alla- bin topyekün varlığı hediye ettiği varlık nuru | İnanmak dedim de hatırıma geldi: Bune zor ve ne kelay iş!.. Kim inanır ve kim inanmaz? Tebeşirle kondurulmuş bir nokta kadar basit ve sefil bir köylü inanır Yük altında. iki büklüm, akşama kadar solumaktan başka bir çilesi olmayan bir hammal inanır, Kerrat cetvelini: bir türlü ezber- leyemeyen bir aptal inanır, Yahut: Eline aldığı her lokma ekmeği, zikr ve tesbihini dinlemeden ağzına almayan o (Şeyhi Ekber) inanır ki, mücerret riyaziye cehdini, Âdem Babadan Kıyamet gününe kadar ge- lecek bütün insanların yüzlerini çiz meyedek götürmüştür. Beyninin her atomu bir güneş kadar ışıklı o (İmam Rabbâni) ina. nır ki, Allahı bulmaya doğru her atılışında gizli bir put diken aklın türettiği putlar ormanını yine akıl baltasiyle devirmiş, böylece yine ak. ln atabileceği en uzun adımı atmış ve baltasının parlak yüzüne. dünya- nın en güzel sözü olan «Allah öte. lerin ötesi; ötelerin ötesinin de ötesi, onun da ötesi, her ötenin ötesi. > düsturunu hakketmiştir. ş ucizeler sarayının başmetlisi o (Şahı Nakşibend) inanır ki, akşam üs- tü, at sırtında bir ovayı geçerken, yanındaki müridi korkmasın diye gü. neşi sımsıkı ufka bağlamış, batmasına izin vermemiş ve haşyetle titreyen müridine : — Bunlar tarikatın gaye bu değil! ” Karşılığından fazla bir ip ucu gös- termemiştir. Ve nihayet sen inanırsın, Ötesi var mı? Ya en aptal, ya en akıllı inanır. Aptal dane demek Tam akıllı olmak kabil mi ki, tam aptal olmak mümkün olsun ? Aptal dediğimiz, çok defa, üstüne hiç bir yazı yazılmamış boş bir kâğı- da benzer. Mademki boştur, güzeli bulamamıştır. Fakat mademki yine oyunlarıdır; boştur, çirkinden kurtulmuştur. Ap- talın şuur altı veya şuur üstü kavra. yışiyle bulunmuş. kimbilir ne erişil- mez hakikatleri var? Hakiki aptal, o boş kâğıdın üze. rine hiçbir şey yazmamış olan değil; saçma- sapan; kör topak. yalan yan liş şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır, Yani, aptallıktan yo la çikıp zekâya varmamiış ve yarı yolda kalmış idrâk cücesi... -İşte bu korkunç örnek; gördüğü. nü gördüğünden ibaret bilen, berşeyi ve ber hadiseyi beş duygu sınırında başlıyor ve bitiyor sanan, hiç birşeye ne kâmil bir şüphe, ne de kâmil bir imanla bakamayan bu ikisi ortası hav. salacıktır ki, hakiki aptaldır. ve Alla ha inanmaz. İnanmak,. ya çok üstün, kendi kendisini kül edecek kadar üstün bir zekâ dâvasıdır; yahut, yarı yolda | bangır bangır iflâs eden zekânın her türlü desteğinden büsbütün mahrum, fakat gizli bir ruh: feyziyle gayesini sezmiş ve fikir hercümercinden kur. tulmuş saf-ve bâsit adam işi.. Belkide «saf» kadar güzel bir mefhumu, bilmeden, onun için basit adamlar hakkında kullanıyoruz. Ey mukaddes hedef; Haktan ge- len aşkin hedefi! Ey son rütbe; Allahın sevgilisi olmak mertebesi! Ey güzel insan; güzeller güzeli insanoğlunun en güzeli! Güzelliğinin büyüsüne mıhlânmak. sonra hummalılar gibi yalnız onu sa- yıklamak dururken. mukaddes mev- zuuna bazı dâvalarımı ve öfkelerimi kattığım için beni hoş gör! Ben bir şairim | San'ata, yalnız Allahi aramak, onun mahrem ülkesi meçbüller âle minin karanlıkları içinde rüyalardan daha zengin fener alayları yapmak ve eşyanın takındığı duvakları birer birer . kaldırmak gayesini biçtiğim gün, sanki boynumda «mutlak haki- kat»ten bir kemend sezer gibi ol. dum, Bir kemend beni çekti ve senin önünde durdurttu : — Kapı burasıdır; başka her kapı kapalı ! Vaktâki bu böyle oldu, sen benim her şeyim oldun | (Devamı var) 525 agir