C ; Lu UL “Türk Filimciliği ER sene sonbaharla beraber İstan- bulu yapma mevsimler de istilâ eder. Sonbahar soğuk mevsimin baş- langıcı olduğu kadar; sinema mev- siminin, akşam çaylarının, danslı çay- ların, kokteyl partilerin de başlangı- cıdır, Biz, bir nevi moda olan bu mev- sim (snobizm) inin üzerinde durmıyarak esas mevzuumuza gelelim: Sinema “mevsiminin başlamasıyla gazetelerin ilân sahifelerinde ve sinema (kritik) leri yapan sütunlarında Türk filimci- liğiyle karşılaşırız Bu ilânlardan bazi cümleler: «Türk filimciliğinin zaferi», «Senenin en güzel yerli filmi», «Mu- azzam Türk filmi», «Dünya filimleriyle -ilk defa boy ölçüşen büyük eser bu Türk filmidir», «İki Anadolu evlâdının kalplerini tutuşturan büyük aşkın hi- kâyesi», «Yerli filimciliğimizin ilk bü- .yük muvaffakıyeti», «Milli havalarla süslenmiş, seyredenleri ağlatan en muvaffak Türk filimi» vesâire... Nihayet bunlar birer ilândır. İlân bir nevi müşteri öksesi olduğuna göre ne denir ? Gazete sütunlarını doldu- | ran (kritik) lere gelince: Bazıları haklı olarak acı ve keskindir; bazıları hüs- : nüniyet eseri olarak okşayıcıdır; ba. zıları da bazı saikler neticesi, beğe- nici ve göklere çıkarıcıdır. Haklı olan- larda, acı ve keskin yazanlardır. Çün- ki, netice daima Türk filimdiliği aley- hine inkisarı hayaldir. Her sene bir şeyler ümid ederek, yahut sahte me- dihlere aldanarak bu filimleri görmeğe gidenler, gittikleri sinemadan, ümid. lerini bırakmış olarak çıkarlar. #*4 Filim seyretmeyi seven ve filim - sanatından, anlıyan bir dostum Türk filimciliğini şu sözlerle hülâsa etmişti: «Arap filimlerinin: mevzularını taklide uğraşan bir mevzu, acıklı ve ağlatıcı olmayı tek hedef bilen bir (seneryo), filimde yeri olsun veya olmasın, pi- yasanın tuttuğu okuyuculara söylet- tirilen birkaç alaturka şarkı, bâzen bir iki milli oyun, Amerikan filimle- rindeki öpüşme sahnelerini bir kaç kere taklide ya İka Türk filim. ciliğinin tek başarısı Doğan N. ALTUNCUOĞLU Buna. ben bir şey ilâve etmiyorum. Bu türlü” filimlerden birinde baş* rolü oynamış bir tiyatro artistiyle tanıştım. İsrarı üzerine oynadığı filmi gördüm, Nasıl bulduğumu sordu. Ver- diğim cevap tek kelimeyle şu oldu : — Felâket Bana : — Bu işlerin içyüzü de bir felâ- kettir. dedi. Bu yazının gayesi muvaffakıyet- sizlik sebeblerini araştırmak olmadığı için, işin içyüzünden bahsetmiyece- giz. İşin dış yüzü, kendi reklamla- rından alınmış bir tabirle «seyredenleri ağlatan» — seyretmeğe cesaret et- tikleri için — bir vaziyettir. #*#* Son söz olarak diyebiliriz ki, —bu sayfadaki resme dikkat ediniz— işin ruhuna nüfüz etmekten vazgeçelim, mâna kopyacılığında bile muvaffak ola- mıyoruz. Yıllardır muvaffakiyetimize Avrupalıları bile hayran (!) bırakan bir taklit dehasiyle, ismine «Türk filimciliği> dediğimiz hâdisede tek başarımız, erkekte ve kadında, yalnız öpmeği becermekten ibaret kalıyor. Hoş; bunu kediler de insanlar kadar, hattâ 1 A daha 141 | i 2 a ı mu: — Evet baylar, muvaffak (!) olu- yorsunuz!