FATİH MEDRESESİNDE Mithat OZKOK EDBİN ruhlu, halinden şikâyetçi insanlara tavsiye ederim: Müsait bir fırsatta Fatih medresesine gitsin- ler, orada barınan (Üniversite) li :genç- lerin yaşayışına yakından şahit ol- sunlar ! Eminim ki, «Allahım sana bin şükür!» diyecekler ve hayatlarına yepyeni bir ruhla sımsıkı yapışacak- lardır. Kalın taş duvarların arasından küçük bir kapı açmışlar, Bu kapıdan, sıra sıra hücrelerin. çerçevelediği bir avluya giriliyor. Ortada bir şadırvan ve çamaşır iplerinin gerildiği birkaç bodur ağaç var. Burası 120 kadar (Üniversite) gencinin barındığı Fatih Sırayla ayıplarımız 8 sayı devam eden bir takım nazariyelerden sonra, şimdi sıra, Sı- rayla muaşeret edebi sahasındaki kusurlarımızı göstermeğe gelmiş bu- lunuyor — lm şahsiyetli ve iyi ifadeli üni birçoğu dahil, vapur- larda, salonlarda, umumi yerlerde oturuş ve duruş edebini tanımıyoruz. Bütün ahlâk ve terbiye kayıtarı bir tarafa, iskemlesine otururken, ba caklarının dizkapaklarından yukarıya doğru başladığını -ibtar eden bir ka- dın, cinsi cazibe noktasından bile çirkindir. 2 — Kadınlarımızın oturuş &de- binde, evvelâ bu kadar açıldıktan sonra mütemadiyen sahte jestlerle örtünmeğe çalışmak,. evvelkinden da- ha çirkin ve daha dâvetkâr bir mâna kazanır. Evvelâ böyle oturmayınız; bir kere oturduktan sonra da, r defa yeni baştan açıp yeni baştan kapatma © hareketleriyle (büsbütün gözleri kendinize çağırmayınız, Buna, ahlâk maskesi altında büsbütün ak. lâksızık derler. Neslihân KISAKÜREK ,raya taşımışlar: mâdresesidir. Medrese iki kısma bö- lünmüş; bir tarafa «Kurşunlu Med- rese» diyorlar, digerine de «Karade- niz Medresesi»,.. Bu iki kısımda, biri idare hey'eti, biri hademe ve 36sı da talebelerin barınma odası olarak kulla- nılan 38 hücre var." Hücrelerin her birine 345 kişi yerleşmiş. Alışılmamış bir manzara ile kar- şılaşmanın korkusunu duyarak, bu bücrelerden birinin: kapısını itiyorum. Küf ve rutubet kokan bir loşluk!.. Hücrelerin üzerleri birer kubbe... Bunları kaplayan kurşunlar çalındığı için, kubbeler, harap... Dolayısiyle, bazı hücredeki gençler, yağmur yağ. dığı zaman, sokakta kalanlardan fark- sız bir duruma düşüyorlarmış, Sıra ile bütün hücreleri dolaşıyorum, Asır- ların seyrinde Müminlerin güneş yüzü görmeden senelerce çile çektikleri bu bücrelerin bazılarında, mârifetli ve tertipli gençlerin oturdukları, anlaşı- iyor : Yeni evlenmiş bir genç hanım titizliğiyle istifli elbiseler, kitaplar... Duvarlardaki otları, yosunları, küher- çileleri saklamak için (Holivud) u bu- (Maria Montez)in, (Greta Garbo) nun, (Döroti Lâmur)un, (An Şeridan)ın. (Beti Grabljin ve daha bilmem kimlerin boy-boy re- simleri !.. Hey gidi gençlik ! 23 numaralı hücrenin kapısını açarken Kİ ğa dediler. © sabıkalıdır . Adı İdarevdiui, ki arkadaşımızı verem bu bücreden alıp götürdü. Hakikaten (akvaryum)dan dahâ münasip bir isim takılamazdı buraya, Bu hücrede barınan gençlerden biri, köşede duran ayakkabılarıni âlip pen- cereden sızan ışığın aydınlığında 'bana gösterdi — Yeşil sikdi ayakkabısı kiş gör: memiştim Diyecektim. . Dikkat ens. bun- ların, küf istilâsına uğradığını anla- dım. Eski bir bavulu, karanlık hüc. reden avluya, Otların rengine bürünmüştü. Onlara, bu öldürücü yerde nasıl yaşıyabildikierini soracaktım. .Yutkun- dum, soramadım, Bir genç, gözlerim- den düşüncelerimi okudu. Kulağıma hafıfçe mırıldandı ; A N aydınlığa çıkardılar. — Sokakta, köpeklerle koyun koyuna yatanlar var; onlarn haline göre biz çok rahatız. Bütün gençlerin : — Aman, halimizden şikâyetçi yangın yerlerinde, olursak, Der gibi hâlleri var. Bana tekrar tekrâr memnuniyetlerinden bahsetti- ler “ve bunu bilhassa yazmamı. rica ettiler, nçlerin, kendilerinin yıkayıp avluda kuruttukları çamaşırları, büc- relerin rutubetli duvarlarını kaplayan yosunlar ve küherçileler, ve (akvar- yum) un yeşile boyanmış ayakkabıları, bana gençlerden çok daha fazla şey- ler anlattı. Gençlerin içinde, ailesinden en fazla para gelenin eline ayda 40 lira geçiyormuş. En az gelirliyi sormadım. daha doğrusu soramadım, İçlerinden bazılarımn ana, baba ve hattâ yakın akrabası da yokmuş; tatil filân bil- meyip.. yazı kışa ekliyerek,' bu taş duvarlar arasında kalıyorlarmış. — Amma, diyorlar, medresede yaza doyum olmaz; İstanbulda herkes sırsıklam terlerken, biz burada serin serin otururuz. Bir aralık gözlerim, temiz giyin- miş bir gence takıldı Kapıcıları imiş, — En güzel elbiseli aramızda odur, dediler, bazan, icap ettikçe, ondan elbisesini rica ediyoruz. O ol. masa, bir çoğumuzun bali harap ! Gençler, kendileriyle - mahdut derecede olmakla beraber - alâkadar ölg) müesseselerden ominnettarlıkla bghisediyorlar. Yardım: etmek; bu mü- esseselerin zaten Vazifesi olduğundan e bi sein yazmıyorum, uda belirteyim ki, bazı fa. iielerde muvaffak olanların nisbeti yüzde onu dahi bulamazken, Fatih medresesini dolduran gençlerde bu nisbet yüzde 85 gibi inanılmaz bir mertebeye yükselmiştir. Çektikleri sıkıntılar, medreseli gençlerin muvaf- ,fakiyetlerine kaşlhca âmil olmuşur. İşte bir incelik daha! Çilenin verimi | Bütün kazanç'a”ı bu kadar! büsbütün sokakta kalırız. i