EBUBEKİR (NESSAC) Ona sordular: — Dileğimizin yüzünü neyle ve nasıl görmek mümkündür ? Dedi — Sıdk, doğruluk göziyle; ve istek aynasında... Ve ilâve etti: — Suyun tasavvuru o susuzluğu gidermez. Ateşi düşünmek, ısıtmaz. Ve sadece istek dâvası, insanı dile- ğine ulaştırmaz. Bu mevhum vadlık kadar canevi cananın ışığıyla aydın- lanmaz. Çünkü ekilmiş yere tohum saçılmaz ve yazılı kâğıda yazı yazıl. — Yİ rm İ YECDİMİN Emc2te Simdem O DIYAR diyar ki, geçit meydanları kadar ge- ni m sırtı gibi düz, güvercin kana- dı İadeli temiz yollarında, uzun boylu, nur yüzlü, sade kılıklı, zarif edalı, mad- deleri ve ruhları mamur insanlar dolaşır... O:diyar ki, insanları maddi ve mânevi mâ- nada biribiriyle indr çekişmez, söğüş- “e biribirini kıskanmaz, biribirinin za- rarı eslenmez;, ilmik faydasız gözle iş O diyarki, halkı, (politeknik) talebesi gibi hep ayni dogma'lara inanır, “tesbih taneleri gibi hep ayni dizide sırala- nır, duyar tuğlaları gibi hep aynı yükse- lişe omuz verir... diyar ki, içinde, ceza ve hukuk mahkemeleri sayısınca, güzellik, iyilik ve doğruluk mahkemeleri çalışmakta ve üstün müeyyidelerini haykırmaktadır... O diyarki, fertleri hayvan ve nebat hür- riyetine e aaa hürriyetiyle hürdür, e riyet de ede insanın kendi eli desiyle hik ettiği ve kimseye debiye ya sahiptir ; ve alınlardaki fikir iyiye lârından üstün rütbe işareti yoktur... O di- yar ki, sınırları içinde hâkimiyet, ne şunun ne bunun, ne onun, ne gınıfların, ne ce- miyetin, ne milletin, sadece hak ve haki- katindir; ve herkes, herkesi aşkın bir ka-, nuna esir ve halinde emsal- siz bir düzene bağlıdır... O diyar, o divar, o diyar nörede?.. ... O diyar İslâmlığı anlamakta... Adıdeğmez Onları ei ve , Der deçiyel. böyl maz. Kendini her şeyden boşaltacak, sonra onunla dolduracaksın. * » * Dilek yolunda, başlagıçta çok çile çekti ve çilesi muvaffakiyete ulaşa- lk Nihayet ellerini Allahın lütf ve ğliak dergâhına kaldırdı ve ya alla. Şu nidayı duydu — İstek derdine Lu n ve'bununla kanaat et ! Bulmakla ne işin var ? » ** ABDULLAH (ŞEYHİ İLÂHİ) Bir çok e bir çok yaz- dıktan oki gönlüne bir ateş düşü- yor; mârifet ateşi Bütün e kaplarda bir araya toplayıp düşünmeğe baş yor: — Bunları ateşe mi yaksam, suya mı ile m? aa bir derviş geli yor ve Si rıy lah|.. Şey Şira içeriye aliyor ve s0- ruyor Ben seni: hakkın lisanı kabul Güğüm Şu kitapları ateşemi, su ya mı atsam, ne dersin ? erviş : — Şimdi ben üşüyorum, şu kürkü hele arkama ver | edikten sonra ine ediyor : — Ne ateşe at, nede suyal.. bedellerini fıkaraya verl Amma şu kitabı muhafaza et| girl rant gele bir ki a şu “kitabı muhafaza et! Bu kitap ia büyüklerine ait menkiblel 4 olu . Şeyhi İlâhi dervişin sözlerini harfi Av yerine getirdikten sonra yol- lara Gy İstanbuldan Buharaya kadar gidiyor. Orada muradına eri- Halkkanın en ama ka a bir zatın eteklerine yapışıyor izme- tine girmek saadetini alel r. Ve... Ve aradığını ev Şahı Naleiberi hazretlerinin me- zarı başında mevsimlerce mürakabe kalıyor; nihayet mezar yarıliyor ve Şahı Nakşıbent hazretleri ayniyle hayatta bulundukları şekilde meydana çıkıp uzunuzun Şeyhi İlâhi ile sohbet ediyor. ; * ** Sonra döne dolaşa tekrar İstan- bula geliyor. Bir gün Zeyrek camiin- de, etrafında yakınları ve inananları, sessiz bir halka halinde otururlarken, Şeyhin, yanındakinin kulağına eğilip bir şeyler söylediği ve o insanında camiin bellibaşlı obir istikametine doğru bakıp gülümsediği görülüyor. KADAN DIRILTILAR vi Herkes hayret ediyor. Zira Şeyhin böyle bir mecliste birinin kulağına eğilipde söz söylediği görülmemiştir. İslâm ahlâk ve edebinin bu en zarif mümessili böyle bir şey yapmaz Mesele anlaşılıyor : Şeyh, yanındakinin kulağına : — Bak, şu karşıdaki imama | Demiştir. Ve mürit bakmış ve Zeyrek cami- inin imamını papas kılığında görmüş, bunun üzerine: tebessüm etmiştir. Halbuki Zeyrek camiinin imamı her kesin hürmet ve muhabbetini kazan: mış (Halveti lerden bir pirdir. Şey- hin, onun iç yüzünü böylece meydana vurması müritler arasında derin bir istifham (doğuruyor; tep gidip hakikati anlamak istiy — Böyle, berberi eli ta nınan bir adamın bâtınındaki bu mânanın hikmeti nedir ; — Zeyrek camii imamında gör- düğünüz şekil, onun küfründen gelen bir suret değildi; bize ve yolumuza olan inkârının suretiydi. 1 Tarh “SS ZE710014151 AZRETİ Ömer, pek büyük idari işler- le meşgul olmasına rağnien en ehem- miyetsiz gibi duran teferruatla da bizzat uğraşırdı. Gerçekten Halifeler Halifesi, ma- kamiyle mütenasip görülmeyecek işleri te- reddütsüzce omuzlarına alırdı. Bir çok de- rına götürür, oi re geçer, develeri teker teker tetkik eder ve dişleri- ni sayardı Mücahitleri teker teker evlerinde ziyaret SAĞ bunların zevcelerine çarşıdan alına- , diği vakit, Hazreti Ömer her evi ziyaret eşiğine oturup cevaplarını bizzat kaleme alırdı. Hazreti Ömer, herkesin' şikâyetini te- reddüdsüzce bildirmesi işine çok büyük bir kıymet ve ehemmiyet verirdi. Namazlardan sonra camiin avlusunda oturur ve şikâyet- leri dinlerdi. Ancak şikâyetçi çıkmadığı sokak e dolaşır ve tebeasının hallerini incelerd X Böyleyken Yaz 5 Adıdeğmez ağ