AHMET ABDÜLBAKİ'DEN BİR HİKÂYE Hasta kumarbaz, musalla ta- şındaki tabuta karşı düşünü- yor: <Kumarbaz Allaha inanır a AN nanmak iç ars olmak lâzımdır diye düşünmek, yanlışların büyü, Mah gönül ve a inandırır, 1 hi, meselâ tornacı yin daha fazladır. Bütün istikametler pe inanır ve > bilgisizlik olan temel emek ki, Allahın teöekli estetiğiyle kumardaki â- 1 ehası arasında bir yakınlık var, Ama yol bâtıl. varacağına. onu büsbütün kaybeder. Fakat her kumarbazın ruhunda meç- pe ağacı, asıl yemişini ver- neden, bir takım bâtıl itikat çekleri bezeli,boy atar du- a, 18 rakamından kork- takım itikatlar vardır ya!.. İşte bu bâtıl itikat- ler, insani salim uç Gİ kın bir zırlığı değilde nedir ? Örle bir hazırlık ki, sonunda bulmak değil, kaybetmek var. Belki de 12 onun için Allah kumarı yasak . etti ve kumarbazı sevme biçimi bir kalabalık, Hali vakti yerinde, okur yazarlar ve ken- dilerince şüpheye hak kazan- inayetine sigınmış. maâzını bitire b ta baktı. Yanyana iki ayak dar- lığında bir ucu, ve omuz geniş- liğindeki öbür uciyle, çiy tah- tadan yapılmış, her türlü sefil ziynetten uzak, sül rafetli üstünde nefis bir Acem şalı ve gümüşten gelin telleri. Bu genç kız cenazesi, hasta kumarbazın yakın akrabası. Hem süt e hemde hala- sının kızı Hasta kumarbaza on gün vel kızın yatağa düştüğünü Msi ber vermişlerdi. Gidip göreme- d ünk b gitti. Elinden gelebilen yegâne incelik parayı istemeden has- tayı ziyaret etmek oldu. Kız- cağız onu görünce, artık bu dünyanın resimlerine bakamaz yeiğim. Yüzünüz ne- kadar 1 «ölün Sabahlara ka- dar kumar, sabahlara okadar kumar, a artık! Gençligi- nize ve tertemiz ruhumuza acı- yın! Acıyın, değer mi hiç? e genç kız başını yastığının öbür tarafına bırakarak nefes nefese ilâve etti: — Bu ölümlü dünyada değer mi hi Hasta kumarbaz homurdandı: — Bana inan kardeşim, artık bir daha elimi kâğıda sürmi- yeceğim. Artık birdaha, bir daha oynamıyacağım una rağmen a ölü- ir baba- du ve işte şimdi, tabutunun karşısın Hasta li Allaha ina- nır. Hem de nasil, hemde na- sıl! Kumarın kendisini Allah- tan ve bütün nimetlerinden e okadar derinden duymuş Kaç bii büyük midi gece bileğinden leri, karlı, yağmurlu, şimşekli ve rüzgârlı havalarda koşa ko- şa sahilleri boylamış, sandalla yalıdaki alaturka hamama gir- : miş, soğuk altında gusl abdesti almış ve | I ini r- ş K anına kapanarak bir daha ku- mar oynamıyacağına yemin et- mişti. Fakat olmuyordu. İçindeki cin, kâfurdan, güzel ellerinin zarif tırnaklariyle iradesini yır- ıyor ve yemini bozuluyordu. Kabak her defasında, ye! kefareti olan 18 kilo buğdayın başında patlıyordu. Dine karşı "ihanetinin tesellisini yine din- mermerden I aI » m » » kumar oynamıyacağıma son de- fa olarak yemin ediyorum. defa, bir daha kefaret bir yakti yolu istemiyorum. Bu yemini de bozup kefare- tini verirken va teselli bulu- ordu — Payel hakkından ben ken- di. kendimi mahrum edebilir miyim? O ve Allah vermiş. Şimdi vereceğim kefalet, hem bir daha oynamamak, hem de kefaret vermemek için ettiğim çifte yemini iptal eder. Böyle- ce Allaha karşı "sözümde dura- mamanın ve bir yemini tutmıya liyakat göstermemenin zilletine düşüyorum ama, yemin vebalin- den de kurtuluyorum. Şimdilik bağışlamasını istediğim bütün zilletlerimi zamanla temizliye- ceğim. Bir gün gelecek ki, hem de Allaha karşı verdiğim her sözü tutabilmek iktidarına ere- ceğim. Ve böylece hasta kumarbaz, ruhun b sekkaldırım orospusuna çevirip yine tesellisini bulmuştu. Zaten uu dü ea yacak var? Her dererenin üstü, iy öld büyüğü ve her miktarın fazlası olduktan sonra.. di biliyor Kendisi ER koş- ştü urdu. Kendisini la alıkoyacak bütün füsunları, 9p tesellisi bulunmı- * iyi büyüleri, o âleme inandığını söyliye söyliye da- gıtmıştı. Çare denilen şeyin kıymetini o kadar düşürmüştü ki, belinden bir halkaya iple bağlanmaktan başka çaresi kal- mamıştı. Ve işte şimdi, cenaze başında, çareye en muhtaç ânın Ne yapsa- da kurtulsa, ne yapsada kur- tulsa? Birden içini ümmi bir vehim dondurdu. Halas ur gaipten sesler mi. dünyada kim h var! Belkide genç kız, onun yeminleri yüzünden ölmüştü. Belkide onun, dakikada bir bozulan yeminlerle gökte huy- landırdığı yıldırım, üstüne düş- miye lâyık olarak bu saffetli başı bulmuştu. Öğle namazı bitti. Camiden Gelenler yirmiden fazla, kırktan eksik. Ayrı ayrı çehre farkları içinde müşterek yüz. İmanın üzü Cemaat, acemi sahiplerinin gözü önünde köşkü boyıyan bir usta kafilesi halinde, işine ko- yuldu. Musalla taşının önünde safa girdiler, İçlerinden biri haykirdi: — Hatun kişi niyetine, ce- naze namazına! Hasta. kumarbaz iliklerine kadar ürperdi. Gölerini misilsiz bir be ii ei gi m dı. tel tel ağlar yi etine bi buldu ve ö oynamıyacağına dair en büyük yemi ni, eminin metni merak edilmiye değmez alnız mü- himce bir nokta var. Hasta bu ye i ederken, kulağın soğuk kıvırımi. Saatlerce sonra, geç kızın mezarına son kürek toprak atı- Dej kaçmak için mi? Allahtan kaçılabilirse kaçsin- da görelim!