(Ömer Hayyam) : Gülün yüzüne bahar rüzgârı ğe çimenliklere de güzel simalar... Artık geçip gitmiş olan günlerde en ege re) hiçbir mânası yoktur. Zevkine bak ve gr baht, Çünkü hoş v açic ancak ai > Hermille b enli dır. Tüs beldesinde, harap' bir kale burcu üstüne konmuş koca bir kuş gördüm : (Keykâvüs) ün kellesini pençeleri arasına almış ve gözlerini o kelleve dikmiş, diyordu : “Yaz ıklar olsun ! Hani vaktiyle senin kapıbda çalınan çanların titreyişi, trampetelerin uğultusu?..» ... kşam bir: çömlekçinin m Rİ İİGEMi Orada binlerce destiyi hem süküt içinde, bem de kendi alara konuşur bul- dum. Her biri, edasiyle bana di- in alıcısı, hani desti yapıcısı? Hani, hani?..» Dün Harika” bie çömlekçi gör- düm. Ayaklarının altında bir çamur parçasını tekmeliyor, ezi- yordu. yn da, kendi lisaniyle ona: «Ben de vaktiyle senin gi- biydim, mi hor tutma, hırpala- ma !» diyordu. Bugün lâle yetiştiren her kö- şeye, vaktiyle her halde bir padişah kanı aktı. Şimdi yerden tiyle her halde bir güzelin 'ya- nağını Mead: PE bendi, Zaman, al hiçbir çiçek bitirmez ki, nihayet onu kırıp su yerine toprağı çekip havaya kaldırsaydı, Haşre kadar hava- dan azizlerin, şehitlerin kanı yağardı . İşte bulut, yine geldi. Yeşil. liklere gözyaşı serpti. Böyle bir ânda kırmızı şarap içilmeden yaşanamaz. Bugün, işte bu çi- menler bize mesire oluyor. Aca- ba yarın, bizim toprağımızdan bitecek çimenler kimlere mesire olacak ? ... ün akşam bir çini destiyi taşa vurdum; bu yaramazlığı ya- parken sarhoştum. O zaman desti bana dedi ki: «Bende bir za- manlar senin gibiydim; sen de bir gelir, elbette benim gibi Edebiyat tarihi : Son Hüküm Kg hakkındaki umumi bilgileri ve kiymet hü- kümlerini Pala tan Rubaiyat) ından epeyce ve verdikten sonra, artık Hayy h kr *son hüküm» sinde riz. ve onun rastgelir. Gazali ona lele ten bir sual sorar. Hayyam ise bir- denbire şaşırdığı bu adale kar- an utanır gi bi hiç alâkası olmayan meseleler üzerinde bir araba lâf söyler... Gazali bunları sabırla dinler ve tam o esnada öğle ezanı okun- maya haşlayınca, Gazali, vaziyet hakkında cevabını bir Ayetle ee çekilip gider. diğ Gi ri geldi ve bâtıl muzmahil ol Ömer Hayyam'ın üstüne akşettirilebilecek en güzel ölçü budur! ayyam, evvelce de be- Mir gibi: son derecs yine irkaç unsur etra 6 hep aynı hep serelemi belki bususi bir hayal viyet zarafeti göstere- bilmiş ve herkesi bu zarafetle büyülemiş; fakat hakikatte büyük sanatkâr ve mütefekkiri cüçe- Hayyam'ın Şarktaki tesiri k ühim olamamış, bilhassa Garptaki tesiri (Fitz Jerald) in gayretiyle pek me ulaşmış, oradan da her şey gibi bize gelerek, bilhanza “Meşrutiyet sonrasi ider nde bir hayli (Hayyam) e gem mler” edindi Abdu lah Cev- det, Hüseyin Ga, Hüseyin Rıfat gibi kimseler vardir ve büyük esrar perdesi ve dini zerinde levhası önünde müthiş aptal, fakat inadına açıkgöz tar 7 hafiflik ve ray içinde boğulan Hayyam'ı Doğu- nun ters ei içinde ibretle seyredebi Bu ve b arşa sayıda on- dan son örnekleri verip Ara edebiyatında Ze örnekler pe- nde koşabilir — Mi Prof. Ş$. Ü. l (CN Edebiyat tarihi: Yine (Sofokl) ve kıymet hükmü (Sofokl) tracedyanm (tek. nik) sahasında bir takım bü- triyolocya) ları meydana tirmeğe başladı. Her ii, 2 nisbeten müstakil ve belli- başlı ve ayrı bir rn sa- ye olarak yazdı, Fakat piy ve uzun oldu. (Sofokl) un (teknik) sahasında en büyük icadı, sahneye üncü ktö im” kaizen uretiyle aktör kadrosunu ge- Ma ei arr nun ehemmiyet rolünü öneme e ar Hüzelrin dramla lirizmanın arasını adamakıllı al (Sofokl) da koro, dışardan bi: ki “ atlar veren, yahut seyirci- den biraz daha yakın bir va- ziyette dramın akışını seyre. den (medyom) vaziyetinde bir lardan ibaret maklı r akış üzerinde hiçbir müdahale ve tesir kr kal 1ş (Sofokl) da (Eşil) i bilhassa aşan cephe, eserlerindeki va- ka terkip ve mimarisidir. İşe evvelâ (bağlı triyolocya) yı çözmekle başlayan (Sofokl), koronun işini de gitgide kü- ere) ve basitlestirerek vaka ve karakterlerin tecelli- sine çok daha büyük imkân- te m cephesinden (Sofokl) un tra. yaları My sürükleyici e yaşatıcı ir ofokl) z şahıslar ve fi. kirler, yeryüzüne göklerden di rma diren ortaya çıkar, (Sofokl) ilâhların oturdu, ncü katı 2 ta e ve tra- B r en büyük el aşmıştır . Bu bakımdan. (sofokl) hakkın- da (Tracedyayı göklerden top- rağa İndiren ilk sanatkâr) denmiştir. (Sofokl) un gerek ere fiki r, uzana bi vazife hissine otyr bra Ba- zeneli, asil ve li tipler... F' vuşmuş ve bir vazife fikri altında birleşmiştir. Bu nokta bize (Lâ Brüyer) in (Korney) le (Rasin) arasın- aki r mukayesesini hatır. latabilir, (Lâ Brüyer) diyor ki: — «Korney) in piyesleriyle daha fazla meşgul oluruz. (Rasin) in piyesleriyle daha fazla sürükleniriz. (Korney) daha ahlâki, (Rasin) daha ta- bi öbürü de p (örpim i örnek tut- muştur, Bu zuda en güzel sözü Geta söylemiştir. İşte (So- fok sözü rak (Aris. ii) im CPcetik) a zikrettiği Gil insanları, olmaları lâzım geldiği gibi resmederim, (Örpid) ise ela gibi res- meder,» Netice şudur ki, (realite) ler Alemine ka bg yn e (Sofok1), enfüs: VZU. unda (Eşil) adi yeri ere, çı- kamadan, sahnede, toprağa bağlı insanı mefküreleştire- bilmiş ve buna rağmen koyu bir realizmanın dar ISIr çerçevesine düşmemiştir. (So- fokl) da, ü koni di. line ea Hu Mn (teknik) ku. ruluşta, dram mimarisinde ve bese (Eşil) den daha üs- bi b < m < e . e g w g B ? e tabiflik ve âhenk- te yine 'ük elec ei yi itibaren (Sofokl) un gear (An- tigon) dan başlayarak örnek- ler EM Salih Zeki AKTAY vw —A,