Her şeyden evvel ekmek!.. İnsan bir dün- yanın haline, bir de bizim gidişimize ba- kıyor da ne düşüneceğin - de, ne diyece- ğinde şâşırı- or, Bol ke- seden neler söylüyoruz? Neler vâde- “diyoruz? Sonra yaptıklarımızın karşı- , sında öğünmek cesaretini gösteri- yoruz. Dünya, iktisat işleriyle o kadar ilgili.ki, milletleri idare etmek mev- kiinde bulunanlar halkı nasıl refaha kavuşturacaklarını düşünüyor, bu yol- da en iyi tedbirleri almağa çalışıyor- lar. Biz, bunları her gün gazetelerde okuduğumuz, radyolarda dinlediğimiz halde, halkımızın refahı için almak istediğimiz her türlü tedbir, dar bir zihniyet, bir devletçilik zihniyeti için- de, zarardan başka bir mahsul ver- miyor. İktisadi devletçilik, makul sınır- ları içinde, bu memlekete az hayır getirmedi; fakat o sınırlar aşılınca, yâni bu devletçilik, halkı korumak bahanesiyle her sahaya şümullendi- rilince, neticenin ne olduğunu göre- rek bu yolda devamın milli felâketler doğuracağını: anlıyoruz. Bu harb yılları içinde aldığımız iktisadi tedbirlerin hangisi iyi netice- ler verdi? Hiçbiri 1.. Evet, vurguncu- lardan milyoner olanlar var; fakat halk, yiyimsizlikten, o giyimsizlikten ne yapacağını şaşırmış bir hale geti- rilmiştir, Bizim devletçiliğimiz şimdi. öyle bir hale geldi ki, (Nazi) devletçiliği “bile o dereceye varamadı. (Komünist)- likteki devletçilik (integral) dir; her şeyi içine alır. Türk böyle bir rejime sokulamaz. Durmadan (komühist) lik aleyhinde bulunuyor, fakat ona yakın bir devletçilik kurmağa bakıyoruz. Bunu da güya, ihtikârı önlemek, ka- raborsaya meydan vermemek, halkı korumak, . refaha kavuşturmak için yaptığımızı söylüyoruz! * alışân fert, sayi nisbetinde refah ister; halbuki bunun tamını değil, ufacık bir parçasını bile bulamıyor. Gerçek, bir tacir, bir esnaf, yaptığı işe, artan ihtiyacına göre para ister. Bir kunduracı, ete, yağa, pirince “verdiği paraları kunduraların fiatları üzerine eklemek zorundadır. Memle- kette yiyecek, içecek kıtlığı olmadığı . halde, bunların fiatları durmadan ar- tıyor. Tüccarın, esnafın, hammalın, kundura boyacısının fiat artırmaları- na kızmağa hakkımız yok; onlar, zarar etmiyecek kadar kazanmak isterler. Ya sayisı üç yüz bini geçen me- murları, çoluk çocuk sahibi dulları, emeklileri bir düşününüz; hükümetin yaptığı maaş zamlariyle piyasa fiat- larının arasinda âdil bir nisbet var mı? Dün elli lira ile geçinen bir memur ailesi, bugün yüz elli lira ile yarı aç bir haldedir. Hele şu: çocuk başına verilen iki buçuk, beş lira gibi para- lar, köpeklere atılan ekmek kabuk- larına benzemiyor mu? Bütün bunlar, vurguncuların, soy- guncuların ihtikârından mı ileriye ge- liyor? Her memlekette, meselâ Ame- rikada, İngilterede bile vurguncular, soyguncular, kara borsacılar var; fa- kat karşılarında halkı düşünen, halkın refahına çalışan feragatkâr hükümet- lerde var. Hem onlar, bizim gibi nazariyatçı değil; iktisat, ticaret işle- rinde vukuf, tecrübe sahibidirler. Sırası gelince, ticaret adamlarından istifade etmek yollarını biliyorlar. Biz, tücca- rımızı hep soyguncu sayıyor, düşün- celerini sormaga, tecrübelerinden isti- fade etmeğe tenezzül etmiyoruz. Benim gibi yaşı yetmişe gelmiş bir adamın yükselmek, mevki kapmak gibi hırsları yoktur. Hiç kimseye karşi garez, kin de beslemiyorum. Yalnız gördüklerimi anlıyor, anladığımı ya- zıyorum. (Koordinasyon) kararlarının yaptığı kötü tesirler her gün gazete- lerde “yazılıyor; gözlerimin önünde olüp duruyor. Üç'beş günde bir de- gişen bu'türlü kararlar, halk yüreğin- de taşınması lâzım olan devlete itimadı sarsmaktan başka bir netice vermiyor. Şu son üç yıl içinde PRŞ rimi önceden bilseydim, sekiz yıl değil, dört ay Millet vekilliği edemezdim; çünkü .şeker meslesinde olduğu gibi, bir gün dayanamaz, taşardım. Miza- cımdaki patavatsızlık, kendini daha çabuk gösterirdi. O halde, devletciliğin bugünkü yan- lış, mânasız tatbik şeklini tenkit et- hye , böyle yürütülmez. «Sen ol da yürütb denmesin bana, Emaneti ehline tevdi 9 etmek Allahın emridir. Ehli olmadığım işe ben el süremem. Yalnız ehil olma- yanları” anlayacak kadar ehliyetim var, Her şeyden evvel, her şeyin te- meli olan ekmek dâvasını halletmek ve hallettikten sonra da buna muvaf- fakiyet göziyle. bakmamak lâzım... Düşünün, bunu niyetin ismi nedir?.. Ekmek meselesini halletmiş nice memleketlerde nice bâtıllar yaşarken, bizim bâtılımız, ekmeğimizi bile eli- mizden alacak mikyasa çıkmış bu- unuyor. Veriniz ekmeğimizi; gerisini son- ra konuşuruz! Adesenin göziyle her hafta bir iş ve hedef: (Büyük Doğu) fotoğ- râfçısı diyorki: «Temmuz güneşi altında sanki gökten üzerimize sinek ve pislik yağ- maktadır; ve dipsiz kayıtsızlığımızın cezbet- tiği menfi bereket işte budur /»