2 Ağustos 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

2 Ağustos 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SABETLİ bir düşeş, henüz sayı yapmamış olan di- gerini epeyce Ssinirlendirdi- ğinden tavlayı kapattı: — Geldi mi, inek gibi ge- lir, köpek kemiğil.. Dedi. Galip oyuncu, - yeri gelmişken söyliyeyim; adı da Galip'tir - seyirci bir ar- kadaşının verdiği sigarayı bir «pardon» çekerek, kom- şu masadaki efendiden yak- tı; kesmelerle ısmarladıkları kahveler geledursun, cebin- den çıkardığı bir tomar kâ- gıdı evirip çevirmeğe baş- ladı. Sordular: — Ne oldu, o gazeteye verdiğin ilâna cevap çık- 1 mi? — Çıkar mı, yahu? Ben <iş arıyorum» diye ilân ver- dim, «Evleneceğim, kazan- cım şu, böyum bosum bu» demedim ki, cevap versin- ler? — Ya o şirketten netice? — «Biz bayan arıyoruz» dediler, Ve elindeki kâğıtları bu- ruşturarak devam etti: — Nereye başvursan, kapıcı ve kavas merasimin- den sonra, adama, ıslanmış bir köpeği, acımakla gülmek arası seyreder gibi bakıyor- lar. Sonrada her yerde ayni sualle karşılaşıyorsun: «Kimin tarafından geliyor- sunuz?» — «Allah tarafındanb desenel.. Bu cevabı kahve sahibi Balaban verdi. Bir ayağını altına : çekerek berikilerin masasına çöktü. Galibin iş araması, tebeşir tahtasını dolduran çizgiler bakımın- dan onu da ilgilendiriyordu. Balaban, üç dükkân ötede- ki kömürcü ile akşama ka- dar marsık meselesi yüzün- den kavga eden ve kazara kırdığı bir fincan için, çıra- ğına on iki taksitte o fin- candan pahali küfürler sa- vuran bir adam. Bu Hergele. meydanının, yirmi yıllık ünlü kahvecisidir ; yapılışından- beri bir defacık olsun şafak söktüğünü görmiyen bu basık kahvenin adı «Gün- doğdu çayhanesi> dir. Dört duvar, sinek lekeleriyle ala- calı bir basma deseninde... Fabrikası çoktan batmı olması lâzımgelen, kadranı- nın rakamları silinmiş bir du- var saati, çenesinin altından sallanan ağırlıklı zincirle- riyle, küpesini, gerdanlığını takmış bir eski zaman koka- nası gibi tıkırdıyor. Güneş üç adam boyu yükselmiş ve kahvede Balaban'dan, Galip'ten, Mağlup'tan başka iki kişi kalmıştı. Galip, çıraktan bir hokka - kalem istedi ve arkasından mırıl- andı. —- Bunlarıda dolduralım Balghelii içinde «ter'lik> denilen bir çeşit takke bu- lunan kasketini çıkararak dizine giydirdi > kg kaşıya kaşıya sörd -s Ne öldürdelikkin o kâğıtlara ? Galibin canı sıkıldı ve püskürdü: — E, küfür dolduracak değiliz elbette. Sümerbank'- ın iş kâğıdı bunlar... Kün- yemizi dolduracağız. Balaban dişlerinin ara- sından konuşarak ayni hın- zırlıkla devam etti: — Çileni dolduracaksın oğlum, çilenil,. Zira Sümer- bank adama Zor iş verir. Senin ne gözün süzgün, ne de saçın başın düzgün. Üstelik nufus kâğıdında adı- nı yanlış yazmışlar. Satış bilmezsin, tezgâhtarlık bil- mezsin, paçavraya «Hint kumaşı» diyemezsin... Ney- lesinler seni Elindeki rediz uçlu ka- lem ve çingene moru mü- rekkeple, parmaklarını bir alfabe çocuğu kadar kirle- ten Galip duymamazlıktan some ahu, bu cenabet bezüni Postahane hokkala- rından mı aşırdın Allah aş- kına? Diye çıkıştı. Öteki hiç istifini bozmadan — Hay iy Sıcak suda biraz çömlekçi toprağı eriterek yaptık da, kıvamını uygun düşürememişiz. Ve ilâve etti: — Postahane dedin de aklıma geldi, sen o tükürük işine başvurmadın mı? — O da ne? — Hani büyük posta- haneden bir adam aranıyor- muş.. Pul satılan bangoların önünde dilini çıkarıp öyle- ce duracakmışsın, o pulunu alan senin dilinde ıslatıp yapıştıracakmış... (Günde sekiz saat mesai, ayda iki yüz lira, üstelik birde ağır « işçi karnesi vereceklermiş... Üçü birden gülüştüler. Galip bütün bir tebeşirle taze mürekkepli yazıları ku- ruladı. Verdiği cevaplar, tersine çıkmiş olsalar bile tebeşirin birer yüzünden okunabiliyordu «1330 - Erzurum» <Lise mezunu...» Ve tebeşirin diger iki yüzünde, bir çok «Hayır», «Yoktur», Me ir ler bir- birine karışmı * Galip bir ld par- , maklarına sıvaşan mürek- kebi Mi vk yandan şöyle ek akin ye fakâi ki im hamal- lığı bile göze aldım Balaban, ilk defa ciddile- şerek, onun sözünü kesti: — Laf, dedi, siz gençler, dalma bir yeri yapmadan bir yeri yıkmak gafletine düşersiniz. Bu, boncuk bon- cuk terlemenin, avuçtaki nasırın ve çuval altında m atmanın ne olduğunu bilmediğinizdendir. Balaban, derhal öteki ayağını da altına çelerek, MA Rİ bir vuküf göst — il yi oğlum, sana da iş bulunur. Kadro dediğin lâstik, gibidir. Mün- hal de onun elâstikiyet pa- .yıdır. Çekersin uzar, bıra- kırsın kısalır. Bundan başka öyle adamlar bilirim ki, vazifelerini saymıya bu- laşsan, arada iki üç sefer soluk yenilemeklâzımgelir. Bir dudağı yerde, bir du- dağı gökte olan devler vaktin masalıydı. Fakat, bir kıçı beş sandalyede oturan, 010 on parmağı on kalem tutar, bir ayağı İstanbul'da, öteki Ankara'ya basan adamlar da bugünün hakikatidir. Bu memlekette işmi yok, oğ- lum? Ne zaman mahsul ve- . receği belirsiz kahveliklerde mütehassıslıklar, mevhum tiren hatlarında müfettişlik. ler, mefruz işletmelerde kon- trolluklar, akarsu başların- d ü-cezir mukayyit- likleri.. Daha sayayım mı? Estetik büroları, köstetik 'atelyeleri vardır. Alelekser, her işin üç memuru, her memurun beş murakıbi ve alelssilsile sekiz kontrolü, d müfettişi (e vardır. Bunlar bir daire içindedir- ler; bu dâirenin.. — Bir kutru, muhiti ve merkezi. Balaban, «Sus ulan, ne merkezi?» diye sinirlendi ve heyecanla devam etti: — Bu dairenin, şefi var- dır, muavini vardır, müdürü vardır. Bakarsın, bunlara bir münhâl zuhur eder, bir gün seninde tayinin yapılı- verir. Seninde bir vazifen, ri unvanın bir kartvizitin ur. Galip — Söyle Balaban, eğ yalan da olsa hoşum diyor. Yalnız belle ki Hn kartvizit meraklısı olsay- ii şimdiye kadar bastı- — Nasıl bastırırdın? Adı- ,nın altına «Yeryüzü sakin- ierinden> mi diyecektin? ayır, «Elektrik ve havagazi abonelerinden > diyecektim, sm gülüştüler, Galip bir yi şu e Gninmla, Balaban, dedi... memlekette daha neler aş dır? — Neler olacak? Kız mek- tebi gibi daireler vardır ve . Hergele meydanı kahvele- rinde akşama kadar (Düşes) tâlim eden sizin gibi binler- ce evlâdı vatan Mik Kahvenin en uza sinde bir e ürek ela yanındakinin kulağına fısıl- dıyor : — Bu bizim Balaban, eski bir ilk mektep baş mualli- midir; (Düşeş) e pek tutkun olduğu iddiasiyle tekmeleyi- verdiler. O da bu kahveha- neyi açtı. Şimdi (Düşeş)i : bazı adamlar iş başında, bazıları tavla kutusunda atarken, o da lâfta atıyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: