Anadolu Mektupları — Dördüncü mektüp — ASABADAN öğleye yakın çıktık laklarım iyice alıştı. Ağır ağır yol alı- yoruz... Demindenberi yanık köy türküleri b « Kaç yaşında; varsın çelebağ?»de- dim. Ama nufus yaşını sormuyorum Güldü: N «Orakta on dördümü bitireceğim» dedi. Sonra yaşıyla nisbet kabul etmeyen bir ciddiyet ve yanıklıkla türküsüne de- vam etti: Yayladan geliyon Sünam, yayladan Sana düşmüş güzellik Kadir' Mevlâdan anil gözündür beni söyleten Hey, yiğitler yetiştiren toprak! On dört yaşındaki ğa van ve u dinin yirmisinde sıl: ordul spadiğins tarih tün öleli duyuyo» an gurupla beraber girdik. Dümdüz tarlaların ufka dayanan ucunda kızıl bir ler merâlardan dönüyorlar. Ve evlerde son hızlandı. Tahta du- varlarda rn irileşti. Yumuşak min- derlere u k. Memi gözünden; köylü tabanından ısınır, derler. Doğru! Onlar ellerini diz- dosttan, ahbap- Buralarda Bakintiniei ve şehir âdetle- e benimsemeğe kalkışmanın acemi ifa- esi yoktur. Burası samim şi eti kadar ei ahalisiyle bir Anadolu köyü seciyesini ekme eki eültninii enfazla sarstığı yuvalarda bile günde en az üç övün mısır çorbası, yağlı, yumurta mıh- laması yenir. Ve ocak harıl harıl yanar. Saman çatılı evlerin misafir için ayrılan Neclâ MARAŞ odalarında tertemiz yataklar tavana ka- dar yığılıdır. On üç yaşına gelen oğlan- lar ley aa Kızlar daima büyüktür. rak çalışmasının dolgun ve müte- Mez enitirdiği belleri siyah peştemal- vi sıkılı yanık tenli genç kızlar, yıllarca ocalarının büyümesini beklerler. Ve e yetişip, karşımda ği yıp- rattığı bedbin v kadın bulan delikanlı tekrar lana bir ân çe- kinmez. Bu, bazan iş mecburiyeti, bazan da mal tamahiyle senelerdenberi sürüp gider. Böylelikle «koca» derdi artık bir dert olmaktan çık- mıştır, bir âdettir, ; Köy yola — R.D. Tahta üzerine oyma İki atlı, üç gün müddetle civar köy- leri ve komşularI dâvete dolaştı. Bir de bakıyorsunuz: İki kişi dört nala mandıra- ları aşarak geliyor, ss Bk «— Hey!.. Gidey günü Bekdaş migile şekere ve gelin görmege buyuru: EA Sonra Şiş- lerini alıp geldikleri gibi uzaklaşıyorlar. Mandıralar arkasına dayandı. Arabalar gözüktü. Nişan geliyor. n Davul sesleri ovayı sardı, silâhlar üz allı pem- beli fistanlariyle yeşilliklere yayılan genç kızların açtığı çiçek buketleri. Burası bir bayram vii andırıyor. İhtiyarlar min- derlere uzandı, gençler kenarlara ilişti, erkekler bir ny daldaki yumurtaya alıyorlar, çocuklar bermutat dö- güşteler. (45 Nişanlanacak kızınladı Nimettir. n Fadime değil, Gül değil, Gülsüm değil de Nimet? Babası bu şehirden getirmiştir. Ben ise b ya zaman, sayada buzağıların peşinde idi. giydi. ra al) gelince canının li hissettim. Herkesin birer birer elini öpmek mecburiyeti, Nimeti kan ter içine soku- Nimeti bu kıyafette durup bana sarılıyor, «ah evlâdım gelinim pek de güzel değil mi?» diye sevgisini ilân ediyordu. Aklıma gelmişken size köylü kuca- ahi gele nie Bu hal dünyanın mi v a bir muhabbet keme Ho: Idin makamında sizi gögüslerinin elma sıkıp başlarını üç defa boynunuzun yanlarına değdirirler, Eger böyle hakiki sevgi alâmetlerini sun'i cemiyet gösterişlerine tercih ede- I GO ŞEN lerle dolmaga başladı. İpin rineğkız, bi ğlan tarafı yarış edercesine öte- beri asıyorlardı. Kızın e men bü- ladı, dâvetliler beşer onar sinilerin başına toplanıp ekmekle şeker, üzüm e Şerbetler kaşıklandı, eldavulu gümbür e Bir kaçj yanık ses türküye iyürk etti: Bir ileri bir geri Yavaş yavaş gel beri Gerdandan akan teri Koy kadehe ver beri Sesler ateşlendi, eller şakırdadı, adımlar ege ndı! Nişan âlemi akşam gölgeleri ovaya çökerken e Arabalar ama gibi ağır ve memnun uzaklaştıla; Çelebağlar karşılıklı sah çektiler, atlar şahlandı, mandıra örtüldü, etrafa köy akşamlarına mahsus birrutubet ve gübre usu sindi. bir saat evvelki âlemden iz olarak yalnız yanacaktır!.. 15