: Şimdi'sıra, Dün- mına geliyor. Dünya Harbine gelinceye kadar, Tanzimat sonrası sanat vefikir ada- mı, Tanzimat seci- yesini değişik şartlar ve mikyaslar altıp- da devam ettirmek ve büs bizi zaafa giti ti gayri bir şey getirm mat seciyesinin ime doğru ww ifade, artık bir e çer- çevesi içinde küçülüp büyümek, daralip genişlemek ve keyfiyette e hafif kalmaktır. Batı dünyasının reis teftişsiz, adan imti. . © 4 © e — Li B E B © 3 > e n e 4 m olduğu tesir merkezinin en korkunç cahili ve en şahsiyetsiz alkışçısı züppe tipi değil midir ? Tanzimat hareketinin züppesi de bu sıralarda meydana çıkar. yalnız mensup olduğu tesirin , Züppe, cahil ve şahsiyetsizi değil, başlangıçta o tesiri idrâkteki aczin ve sonda çabucak tereddiyi ihtar eden hazin bir neticenin de habercisidir. Netekim Tanzimat sanat ve fikir henüz Türk, Arap ve Acem tefekkür âle- minden büsbütün kopmamış kültür bağ- ları, onu takip edenlerde büsbütün gev- şer. Buna mukabil Garp dünyasına ya- kınlaşma derecesi, Garbın ancak Adi s0- langıcındaki sığlık ve akamet, ikinci dev- rede daha keskin vesikalara kavuşur : Ortaya (Edebiyatı Cedide) ismiyle bir edebiyet mektebi, (Jön Türk) adıyla bir miünevverler zümresi çıkmıştır. Ne bu sre bir T mektebin hangi bir (Edebiyatı Cedide) ci arasındaki rk ergo rael farka tıpa- tıp uygu: Dünya nisa Kli kadar, Tan: zimat sonrası Tür at ve fikir adamı, zümre ve kemiyet ame etlerine, evvelki nesilden daha çok büründüğü halde, ferd ve keyfiyet kıymetlerinden daha çok sıy- mış, daha çok yiv giriştiği halde “e idrâkte daha safdil kalmıştır. debiyatı Kİ yle sanatı ve (Meş- rte . inkılâbı kurduğuna inanmıştır. rutiyeti kuran siyaset adamı, Dördüncü Mektup Necip Fazıl KISAKÜREK nasıl (hürriyet, müsavet, -adalet) düstur. larından başka hiç bir dünya ve inkılâp görüşü taşımaz, hiç bir insan ve cemiyet telâkkisi yüklenmezse; (Edebiyatı cedide)» yi bina eden sanatkâr da (rikkat, nük- het, nisviyet) gibi orta malı klişelerden gayri hiç bir unsur kullanmaz, hiç bir sa- nat dâvasına aklı ermez eni, ne â i sanat ve onlar mler; Şiirde seviyeleri im de Musset) yle (Sully Prudhome) u ve ro- manda, (Goncourt) kardeşleri aşmaz. (Tevfik Fikret ve Halid Ziyadan başlıya- rak bütün Edebiyatı Cedide şair ve ro- mancıları)... Artık onlara, bildikleri m dil içinde en eskiden bir (Ronsard), bir (Ra- cine) gelmiş olduğunu, yenilerden sallama laire) öleli şu kadar, (Rimbaud) gideli bu kadar yıl geçtiğini hatırlatmak neye? Romanda (Balzac), (Zola) gibi merhale- nan, Gi n, Angl ve Slâv sa- nat ve fikir dünyasını göstermek neden ? Ta t sonrası sanat ve fikir ada- , kimlerin taklide değeri olduğunu bile anlyemamıtı çetrefil kelimeleri Arap ve Acem şiddetin bulup çikarmak ve ilk defa olarak kullanmak, en büyük sanat yeni. likleri arasındadır. Cenap Şahabettinde öyle ısralara rastgelirsiniz ki, Divan edebiyatının hiç bir şairinde bulamıyaca- gınız şöyle dursun, ıstılâh meraklısı bir Arapla bir Acemi çıldırtabilir. (Kırık Saz) yerine (Rübabı Şikeste) ve (Yeni Ede- biyat) yerine (Edebiyatı Cedide) diyecek kadar öz Türkçe delâlet cevherine itim v vini (Lyre) âir Z Onun içindir ki, Za Divan şairinin hav- ZZ salasına (sığmıya- 7 k get ZA E z # ş z NN lik gay- o devirde tam mânasiyle ar ve yayılmış olan roman, ne Tür! frenk hayatına uyan ve beşeri te bir e gümüş kaşı! di) yerine (Puccini) yi dinlerler. lerini bir Anadollu saffetiyle yanakların- dan öpeceklerine, frenk züppesi tavriyle ÇA ARA .enseletinden öper- herhangi bir istırap ve ukdeleri olaca- yüzsüzlük, hokkabazlık ve Aİ vardır çüsüyle ifadeye bayılırlar. Bu roman, di, hacimsiz, biçimsiz, ruhsuz, yinsiz, meselesiz, bilmecesiz, hâilesiz, *faciasız kâğıttan yapma ların “e ve 1S geveler Leylâ ile Mecnun) un sre ne hale gelmiştir ah miskin hayatlarını doğurdu pe Şişli muhitleri, hediye ettiği isimleri, onun bütün mâna v tünde en yanılmaz kıstastır. Fikir, felsefe ve tenkit cephelerine gelince, üç beş Garp mütefekkirinden lü- ğu âdi ve züp- İstanbul muhitlerine ri Üs- ördüğü, terkipten, (sentez) den, âhenk- ten, ifa n m yamalı bir bohça, (Ahmet Şuayip, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman.) arada bir zat var ki (Rıza Tev- fik), gününü çok iyi şahıslandırdığı için, Üzerinde bir kaç satır duracağım. Ne de- sek ona, filozof mu, şair mi, mutasavvıf mı, hatipmi, siyasi mi, pehliyan mı, nük- tebaz mı? Bunlardan her birine bir par. ça benzediği halde hiç biri değil. (Mikel - Anj) gibi, bir çok şubeleri erkekçe ku- caklıyan dehaların hakkı abul etmek- le beraber, (rulet) tablosunun her numa a v yetli (pastiş)ler yapan şair —w 3? vw, bıyıkları henüz terliyen den, politika ve e âlemine geçme- yip de ne yapabilir Doğuşları o seri şahsiyetli örnekleri, bir ele aliyor ve (portre) sini çizdiğim &silsi- leden saymıyorum. Dünya Harbine gelinceye kada Tanzimat sonrası sanat ve fikir ad nın bariz vasfı, bence, zihni ve ruhi ana idrâk sila NE mahrumluktur, Dünya Harbine gelinceye Tanzimat sonrası Türk sanat ve fikir adamı, satıh Üzeri idrakiyle Avrupalılaş- ma teşebbüsünün ancak züppelik ve te- reddisini getirebilmiş ve Tanzimat ruhu- nu daha iyi ifşaya hizmet etmiştir. 0 pr gülünç ve iğrenç insan sl İLİŞİK İK