EREYE gideceğini kestireme- den Tol katlı yanın yanındaki sokağa saptı. Sendeliyordu. Dü- şecek gibi olunca duvara yaslan- dı. Kendi kendisine söylendi: «Ben bu hale düşecek mi idim ?» düşecek mi idim» diye mırıldandı. D, kağın sol kaldırımında, iki üç mermer basamakla çıkılan bir evin kapısı önünde, ardının üze- pek, gece Peri padişahının oğlu ladı: «Köpek daima köpektir; ama z parladı mı ta- ay ışığında böyle mam, artık o, köpeklikten filân çıkar.» Köpeğe doğru Yi İyice m doğru, kımıldamadan, isteksiz is- teksiz baktı, Sonra gözlerini yine ava çevirdi. Burnunun ucunu ba- fif hafif ayın etrafındaki soluk ışık dairesine uydurarak döndü. rüyordu. Artık, tamamiyle köpe- gin yanında sayılırdı. «Merha- ba Bobiciğim» diye tekrarladı. «Sen de mi bana aldırmıyorsun ?» Köpek şimdi onun gözlerinin içi- ne bakıyordu, «Oturayım ımı der- sin; şuracığa...» Yaraş kaldırı. mın kenarına iliş Köpek hiç sol adama ii «Dinle Bobiciğim, sa- na anlatacak dertlerim var. Ha- ni ben evlenmiştim ya, bilirsin... Şe. en söyle Bobi, karımı sev- mem başka iş, geceleri sevmem başka... Hepsinin yeri var, Sen beni bilirsin, zaten kimseyede bunları anlatmam ya; ben e hakkını veren bir adamım. N yatar Ae ape başka türlüsü gelmi ağ pek bir yere gidecekmiş gibi yerinden fırlamak istedi ve arka ayaklarının üzerinde doğ- ruldu, Adam onu arkasından doğru bastırarak tekrar yerine oturttu: «Gitme, ne olur? Bu geceyi de konuşa konuşa geçiri- riz», Köpek ses çıkarmadan İtaat etti. «Bak, sana anlatacağım. Al- lah aşkına, bu, arkadaşlığa, dost- luğa sığar mı ? Sen kendin hük- münü ver. Bu akşam yazıhanemi kapadım. Gündüzden telefonlaş- tığım iki arkadaşla buluştum. Bir lokantada hefif tertip içtik; ora- dan bir saza gitmeğe karar ver- olan harikulâde mahlâkları hatır. # dik. Sazda yer bulup otu- rduk, Tabif ben fazla içtim. cdi BÜRÜN al, ye şimdi böyleyim. Söyle, bu arka- daşların ettiği doğru mudur ?» Köpek aya bakmakta devam ederek: «Aldırma; dedi, aldırma |» «Peki Bobiciğim, karım öyle yapar, arkadaşlarım bırakır gi- biçim “. böyle ?» Köpek hafifçe başını döndür- dü: «Aldırmasa! Hepsi geçer.» «Vallahi şaşırdım kaldım. Ta- şimdiye ba- bii geçer, ama ben kıyorum.» «Ama şimdinin sonu ge öle ki... Bir az evvelki sonra, şimdi şimdidir. Ve bu böyle gider İki gözü iki çeşme ağlıyordu. Bobi, yolun sonundaki aydınlık yan duvara bir gölgenin vurdu- gunu gördü. Kalkıp koşmak İsti- yormuş gibi kımıldanarak ve ağ- zını, dişlerini meydana çıkaracak kadar aralıyarak (o homurdandı. Adam eliyle göz yaşlarını kuru- layarak : «Şimdi de oraya mı hücum ede- ceksin ? Dedi. Yahu sana içimi açıyorum.» Köpek, yeniden, gözleri göl- gede, homurdandı. «İşin gücün hep bu İşte, Bobi... ie bir sıkıntın varsa söyle... Senin eline hiç para geç- memiştir, değil mi, Bobi? yeli bını anlıyorum. Dur, Adam pardesüsünün üst düp- mesini dr elini iç cebine soktu ve bir miktar kâğıt para kardı : «Al... Al... pek, şimdi an onun gözlerine dikmişti 1... Bir vadi elli liralık, Bu- nu sana veriyorum. Dur... ha Paranın en Müilni sın. Senin pera Misi be...» Köpek mın yüzüne bak- a deri” ediyordu. ah, şu elli... Biz bâzen bir EN için adam öldürürüz. Bir dü- şün Bobi, sen öyle yüksek riya- hesaplarsın, halde... Sa akalım, bu on lira- lık, etti altmış, al, tmiş, seksen... Bir tane daha, doksan... Vallahi başka param yok. Biraz bozukluk olacak am antalonumun ce- ve şimdi beni ayağa kaldır- n ön ayaklarının ara- sına paralari koydu. Bu sırada yine duvardaki gölgeye bakan köpek birdenbire yerinden fırla- dı. Ve sokağın ucuna doğru nemesinde kayboldu. Kalkıp git- mek lâzımdı. Ama evde kimse yoktu; sıkıntıdan çatlardı, Başını iki elinin arasına aldı. Karısını düşünmeğe koyuldu. Hafif ve karışık bir ayak sesi düdüklerin sesi iç sokaklardan doğru yükseliyor ve ev- lerin üzerinde parıldayan baca- lara çarpıyordu. Ayak sesi yak- laştı, Bu Bobi idi. Yine eski ye- rine, ardı üzerinde oturdu. «Hoş geldin in bir şey mi vardı da koştun Köpek, ir NIZ cevap vermiyordu. O kendisi istediği zaman köpekten cevap aldığını biliyordu. «Bobiciğim, öyle canım sıkılı- yor ki, tarif edemem...» «Aldırmaaa...» «Nasıl aldırmayayım ? Karımı seviyorum, aynı zamanda kızıyo- rum da, Öldürsem, olmaz.. Öl-* dürmesem yine olmaz, şaşırdım, kaldım.» «Şu gökyüzüne perine Ayı seyretsene.. ege ttâ yıldız- ları say. Her i bilsen Öyle küçük seylere uğraşıyor- sun ki, şaşıyoru! na. Bir kadın sana kızabilir, dünü ea da sever, İnsan buna ne yapabilir? Bunlar, onun dışında olan hâdi- selerdir. Siz kendinizi her şeye , alıp da o bakmaz. zannettiğiniz — için, karı istemediğiniz şeyler oldu mu,adam öldürecek kadar ileri gidiyorsu- Duz...» ; «Yok canim li filân ayı Sen gn Frans'ın Balta- zar'ını okudun *Tabit okudum. Bir Habeş Kıralınmm Sebâ Melikesi Bslkig ile aşklarını hikâye eder.» ğru. Bak, güzel şeylerde Belkis ga LE kurnazdır; bu za- vallıyı kendine bendedinceye ka- dar kadınlığının bütün cazibele- rini kullanır, Fakat bir kere fethedince, Baltazar'ın onca ne kalmıştır ? o Artık üzerine bir «zaptedilmiştir» eti- girer yapıştırıp rafa koymak rekir, Baltazar, çıldırır, göz yaşları döker, sonunda sarayının üzerin- de yaptırdığı bir kuleden yıldız- ı bir nam salarki, Belkis birgün kervanlarla onun ziyaretine gelir, Fakat Baltazar, Belkisin geldiği kendisine haber verildiği . halde, yilardae şöyle bir gözünü Düşün bir kere, yanıp tutuştuğu kadın aya- ğına gelmiştir. Ama, o, kulesi- nin üstünde ber şeyden çözüp yıldızlara eni alâkasiyle aldırışsız dur i «Çok ibi Velit, bunu okuyalı epey olmuştu. Zoru zoru- na hatırlayabildim.» Ay yavaş yavaş apartımanla- rın arkasında batıyordu. Ada arkasını duvara dayadı ve açık- lıkta yapılmış beyaz bir köşkün üstünden yıldızlara doğru, onlara batışı gittikçe hızlanan aya dik- mişti. Köpek ayağını öne doğru uzatmış ve aralarına bur- nunu sokmuştu, Ay battıkça, s0- kağın öbür ucunda başlayan göl- ge dar sokakta yürüyerek onlara kadar geldi ve daha da ilerledi. Artık, sokak karanlık içinde kal- Ertesi sabah güneş çıkarken oradan geçen'birkaç kişi; kaldı- rımın üzerinde, arkası duvara da- yalı, şık giyinmiş, siyah karma- karışık saçlı, uçuk benizli, tıraşı uzamış bir adamın uyuduğunu gördüler. Adamın bir eli, yanın- da, başını iki ayağının üzerine yab bir ma- bir takım kâğıt paralar vardı.