AHAdölu Mektupları Üçüncü mektup : IZILIRMAK, yatağı ile bir hizada akıyor. Bu mevsim onun en teh- likeli zamanı... Sular civar arazi ile bir seviyeye gelmiştir. Sanki çamur renkli muhteşem bir su yığını, olduğu yerde kaynıyor. Artık bir damla faz- lası, saldırmasına kâfi gelecektir. O zaman önüne geçilemeyan dalgaların, bahçeleri, tarlaları, hattâ evleri, köy- leri kapladığı; iskeleleri, köprüleri ye- rinden söktüğü; insandan, hayvandan kurbanlarını alıp götürdüğü söylene” cektir. Sonra yavaş yavaş çekilmeğe başlayacak; altında mahsuldar, kuv- vetli, bereketli bir toprak bırakarak süzülecek, büzülecek, yatağına gire- cek... Girecek ama yine olduğu yer- de kaynayan, içi içine sığmayan, hid- dete, şiddete hazır tavriyle etrafı teh- . dit etmekten vazgeçmeyecektir. Hıdrellezden bir gün evvel bar- daklardan boşanırcasına yağmur yağ- dı, Gece, soğuk devam etti. Yollarda çamur gölleri, havada rutubet koku- su... Alaca karanlıkta yola çıktık. Irmak kenarında Hızırı karşılamağa gidiyoruz. Kafile kalabalık, ellerde tektük fenerler ve adımlarla beraber hareket eden ışık lekeleri... Başlarda atkılar, birbirini tanıyan pek az.. Çünkü yarın herkes, bu gece yolcu- luğunu inkâr edecek... Kızlarda fıkır- dama, ihtiyarlarda ciddiyet, tazelerde mahcubiyet... Güneşin doğmasına aşa- ğı yukarı iki saat var, Önce homur- tuya, uğultuya benzer kuvvetli bir ses, sonra Zifiri karanlıkta boydan boya uzanan bir ışık çizgisi, Kızılır- mak göründü. Bizden evvel gelenlerle kıyılar dolmuş... Etrafta umumi bir sessizlik ve deruni bir kaynaşma... Gelip gitmeler, ibrik kova, teneke takırtıları, kesik emirler : «Gel kız, şu testiyi dolduruverl Sonra bir feryat: «Ximde kalem var, kimde kalem var?..» Bu gece ırmak, Hinduların mukad- des saydıkları (Ganj) sularını da aşan bir rağbete mazhar... Hızır bu gece ya- rısından sonra burada yıkandı! İşte şu kovuga elini sürdü! Şu taşta oturdu. Seyirci intiba vermemek için bende Neclâ MARAŞ o sudan yüzümü yıkıyor, topraklara elimi sürüyor, oturup kalkiyor, hare- kete vi ediyor ve düşünüyorum : şeyden evvel, asırlarca, dinimizi Sani anladık |, Bir genç kız, eteğinde getirdiği taşları yere boşalttı. Diz çöktü. İtina ile küçük bir ev (maket)i kurmağa başladı. Gözlerinde arzusunun alevi yanıyor. Göğsü heyecanının şiddetiyle çarpmakta... Küçük bina modeli sona Köyde kargalar (Tahta üzerine oyma R. D.) erdi. Kız kalktı, Artık böyle bir yu- vaya sahip olmanın emniyeti, üzerine çökmüş. Adımları rahat, sahile yürü- dü. Cebinden çıkardığı bir kâğıdı sulara bıraktı, Üşenmeden takip et- tim. Beyaz dilek kâğıdı dalgalarda birkaç kere çırpındı. Battı çıktı. Az ötede kıyının burun yapan köşesinde çalılara takıldı, kaldı. Bilhassa ka- ranlıkta pek tehlikeli olan yumuşak. toprağa basarak 'değneklerle çekip kâğıda sahip olmak kolay olmadı. Nihayet bu akşam bütün cıvarı, kilometrelerce uzaktan etrafına top- layan ırmağın. esrarını öğrenmeğe karar vermiş vaziyetindeyim. “Islak ve buruşuk kâğıt şimdi 'önümde du- ruyor, Bu alelâde bir defter parçası- dır, Sabit kalemle yazılan yazılar et- rafa mor dalgalar halinde yayılmış... Okumak oldukça güç, müşkülâtla sö- küyorum: y k Binbir adın var senin Bir muradım var benim, Binbir adın hürmetine Bir muradım ver benim. altında ayrıca <Muradım Muradıma ka- vuşmaktır> yazılı. İkinci muradın büyük harfle ve kerre içine yazılmış olmasın- dan kasdedilenin Murat isimli olduğunu tahmin ediyorum. Sonra sarih bir imza. Hıdrellez, soğuğu bohçalar, Mayısın yedisi götürür diyorlar. Fakat bu sefer rüzgâr bohçanın: yırtıklarından fırsat buldukça fırlamakta..Gece adam- . akıllı fırtınalı geçti. Sonra karşı sırt- ların arkasında parlak bir çizgi mey- dana çıktı, Irmak kenarında faaliyet tavsıyor. Örtüler, kovalar, toplandı. Fenerler söndürüldü, sular taşlandı çeneler kilitlendi, Başlar göğüslere düştü, Hızırı ırmak kenarında istik- bale gidenler sessiz sadası dönüyorlar. Yol daha: kısa ve yorgunluksuz ge- çiyor. Sabah olmak üzeredir. Tepe- lerde donuk aydınlık lekeleri çoğaldı. Birkaç horoz sesi lığı yırttı. Hıdrellezin bundan sonraki âle- mi bahçelerde, umumi mesire yerle- rinde başlayacaktır. Süda pişmiş kes- tane, lop yumurta, taze soğan ve yağlı denilen saç pidesi yenmeyen eve hemen hemen teşadüf edilmez. Fırınlar kuzu pişirmekten ekmeği ih- mal ederler, Hıdrellez âleminin yapı- lacağı, civar köy ve kasaba halkının toplanacağı yer, gl ilân edilir. «Geyik koşan çayırı mak ağzb en uzak dağ köylerinin bile, araba- larla davullarla gelip kuzu çevirdik- leri. yerlerdir. Güreşler, at koşuları günün heyecanını üzerinde toplar. Ni- şancılık müsabakaları enbüyük alâ- kayı çeker. Yine ağaçlarda» salıncak kuracak, çimenlerde : gölgelenecek yer . yol Davul muttarid âhengiyle havada in- lemekte... Bir kenarda 'on, onbeş de- likanlı toplanmışlar, büyücek bir tahta- nın ortasına yapıştır ıkları yarım si- gara kâğıdına nişan alıp duruyorlar. Hemen bütün kurşunlar tahtanın muh- telif köşelerine saplanıp kâğıda do- kunmadıkça, hırs.ve alâka büyüyor, * etraftaki seyirci kalabalığı çoğalıyor... Birden bire , ortaya genç bir köylü kadın fırladı. Güneşin tatlı bir esmer- likle boyadığı ir teni. var, Ensesinden ihmalkâr bağladığı yollu beyaz tülbendinin altından uzun kum- ral örgüler. sarkıyor. Dolgun, kıvrak yüçeili, siyah: peştemal'lı, ince belli bir kadın... Sür'atle mavzeri omuzladı. Tetiği deki Önce havada kof bir ses inledi; sonra küçük Sigara ye ge tam orta yerinde yuvarlak bir delik açıldığını gördük, Şiddetli bir"alkış tufanı oldu. $ delikanlılara dönerek konuştu: «Hepi- nizi, mantar diye tüfengin ucuna ko- yar da karşıya fırlattım Ve geldiği gibi telâşla uzaklaştı. Genç kadın lâkâydane ©