SKİ tarihte hükümdarlara (çoban) derlermiş. Bu, her halde insan sürülerini güttüklerinden kinaye olsa gerek... Ama nasıl bir güdüm?.. Evet, elime geçen birkaç vesi- kaya bakıyor ve yakın tarihte de bu vazifenin hükümete intikal ettiğini görüyorum. «Hükümet: dediğimiz devlet adamları, yalnız dahili ve ha- rici idare işleriyle meşgul olmazlâr- mış; «halkın şahsi ve hususi işlerine kadar karışırlarmiş. Meselâ: İlkbahar gelmiş... Her- kes sayfiyeye gidecek. Hükümet ta- rafından şu resmi ilân neşrediliyor : (Bilâtfihi teâlâ, mevsimi sayf te- karrüb ederek yalilara nakil vakti hulâl etmesiyle, sahilhane ashabından istekli olânların nakleylemeleri husu- suna) padişah tarafından izin veril- miştir. Kış mevsimi yaklaşınca, bir ilân daha : (Mevsimi şitanın günbegün tekar- rübü cihetiyle ashabı sahilhaneden istekli olan zevatın hanelerine nak- letmeleri hususuna|J padişah müsaade etmiştir. Sultan Abdülhamit şiddet taraf- tarı bir hükümdar. olmadığı için, cezalar da pek pestenkerani... Âdeta, mücrimleri hava tebdili ile tedib et- mek gibi bir şey.. İşte size bir vesika : (Tersanei Âmire yoklama kalemi ketebesinden Lütfullah Efendi, Eyüp civarında Emine Hatun gelini Müni- reyi darbederek iskatı cenine - yâni, kadının çocuk düşürmesine - sebeb olduğu şer'an sabit olmasiyle, kendi- sinden: her ne kadar diyet alınmış etkumun bu veçhile vuku bulan hareketi tedibi müstelzim ol- duğundan merkumun Rodosa nefiy ve tagribi hususunu| padişah * irade ediyor. Bu da garip bir vesika (Sivrihisar kazası müdürü bulu- ÇOBAN | ve CEZA Ziya ŞAKIR nan Hasan'Beyin ahaliyi ifsad ede- cek harekete içtisarından dolayı, bir daha uygusuzlukta bulunmayacağına ahaliden kefil verinceye kadar, bilâ- müddet, Ayaş kazasına nefiy ve tag- ribi Meclisi Valâda tensib olunarak) padişah da, mucibince irade ediyor, Ne garip ceza!.. Müdür Hasan Bey, hem ahaliyi ifsad ediyor, hem de ahaliden olmak şartiyle kendisin- den kefil isteniyor. : Yevmi gazetelerde her gün bir- kaçına tesadüf ettiğimiz ihtilâs ve irtikâp faillerinin kulakları çınlasın. İşte, bir vesika daha (Beytülmale - tâbiri aharla - hazi- nei devlete el uzatan memurlar hak- kında Meclisi Valânın ittihaz ettiği bütün mukarrerat, mebaligi magsu- benin. tamamen istirdadiyle bera- ber, o gibi memurları bilâmüddet birer mahalle nefiy ve tagribeJ karar verilmiş... Eh... O devirde, bugünkü gibi paraları çabucak öğüten (bar)'lar gibi sefâhat değirmenleri olmadığı için, her halde ihtilâs edilen paraları kurtarmak mümkün oluyordu. Halbu- ki, bugünkü 'muhtelislerin ellerine ge çen para, fırına atılmış kar gibi, bir ânda eriyiveriyor... Aksaray posta- hanesi ihtilâsından, acaba kaç lirası geri alınabildi?.. Maamafih, kalbur üzerine gelen zevata mahsus, nâzikâne cezalar da ar... Meselâ (Devletlâ Rıza Paşa Hâzretlerinin Hüdavendigâr eyaleti valiliğine tâyin buyurulması üzerine, selefi - yâni, eski vali - Devletli Mustafa Paşa Hazretlerinin dahi, sayei şevketvayei cenabı mülükânede, Dersaadete av- det ederek sahilhanesinde'müsteriher ikamet etmesini) padişah irade edi- or. İmparatorluk devrinde, bu ceza- ya çarpılanlara, (ikamete memur) denilirdi. Bunlar, kendilerine tâyin ve tahsis olunan mahallerde otura- rak, padişah tarafından affedilme- dikçe- o mevkii terketmek veyahut çikip gezmek hakkına malik değil- lerdi. Tabiidir ki, artık böyle cezalara rastgelinmiyor. Lâkin, eski.çobanlık devrinden kalma bir tesir var ki, o da kolay kolay terkedilemiyor. Me- selâ, tramvaylarda, otobüslerde, tren- lerde, ümumi ve hususi mahallerde, daha hâlâ bir takım ihtar levhaları gözlerimize giriyor: (Yerlere tükürmeyiniz !| (Pencereden sarkmayınız | (Yan yatmayınız | (Çamura batmayınız !| Vesaire gibi ihtarlar, acaba 1946 senesinde hoşa giden şeyler midir? Medeni bir insan, elbette ki tiram- vayda, tirende, vapurda yere tükür- mez, Fakat, göze batan o levhalara rağmen, daha hâlâ, uzun uzun boğa- kl sonra, gözlerinize Fikir adesesiyle geçmiş gün: İnkılâbın. nasıl Meniere ba nadide. resim size izah etmeğe yetmez mi? İşte her şeyin ilk teslim alındığı p zını baka baka: — Haaaak.. tuuuuul!.. Diye ere iğ ve tükrüklerinin serpintilerini yüzünüze püskürenler var... Bunlara ne diyelim?.. Bir gün tramvayda, arkamdaki sırada aynı suretle hareket eden bi- rine dönerek dik dik baktım. Ve derhal, şu cevabı aldım : — Ne yapayım efendim?.. Ağzı. ma kadar gelen balgamı çıkarıp ce- bime koyacak değilim yal.. Kabahat sürüde mi, çobanlarda mı; tesbiti çok zorl.. Her halde bize, bizi sürülükten çıkaracak tam bir çoban lâzım!.. Asırlardır onu bekliyoruz.