21 Haziran 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

21 Haziran 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SKİ tarihte hükümdarlara (çoban) derlermiş. Bu, her halde insan sürülerini güttüklerinden kinaye olsa gerek... Ama nasıl bir güdüm?.. Evet, elime geçen birkaç vesi- kaya bakıyor ve yakın tarihte de bu vazifenin hükümete intikal ettiğini görüyorum. «Hükümet: dediğimiz devlet adamları, yalnız dahili ve ha- rici idare işleriyle meşgul olmazlâr- mış; «halkın şahsi ve hususi işlerine kadar karışırlarmiş. Meselâ: İlkbahar gelmiş... Her- kes sayfiyeye gidecek. Hükümet ta- rafından şu resmi ilân neşrediliyor : (Bilâtfihi teâlâ, mevsimi sayf te- karrüb ederek yalilara nakil vakti hulâl etmesiyle, sahilhane ashabından istekli olânların nakleylemeleri husu- suna) padişah tarafından izin veril- miştir. Kış mevsimi yaklaşınca, bir ilân daha : (Mevsimi şitanın günbegün tekar- rübü cihetiyle ashabı sahilhaneden istekli olan zevatın hanelerine nak- letmeleri hususuna|J padişah müsaade etmiştir. Sultan Abdülhamit şiddet taraf- tarı bir hükümdar. olmadığı için, cezalar da pek pestenkerani... Âdeta, mücrimleri hava tebdili ile tedib et- mek gibi bir şey.. İşte size bir vesika : (Tersanei Âmire yoklama kalemi ketebesinden Lütfullah Efendi, Eyüp civarında Emine Hatun gelini Müni- reyi darbederek iskatı cenine - yâni, kadının çocuk düşürmesine - sebeb olduğu şer'an sabit olmasiyle, kendi- sinden: her ne kadar diyet alınmış etkumun bu veçhile vuku bulan hareketi tedibi müstelzim ol- duğundan merkumun Rodosa nefiy ve tagribi hususunu| padişah * irade ediyor. Bu da garip bir vesika (Sivrihisar kazası müdürü bulu- ÇOBAN | ve CEZA Ziya ŞAKIR nan Hasan'Beyin ahaliyi ifsad ede- cek harekete içtisarından dolayı, bir daha uygusuzlukta bulunmayacağına ahaliden kefil verinceye kadar, bilâ- müddet, Ayaş kazasına nefiy ve tag- ribi Meclisi Valâda tensib olunarak) padişah da, mucibince irade ediyor, Ne garip ceza!.. Müdür Hasan Bey, hem ahaliyi ifsad ediyor, hem de ahaliden olmak şartiyle kendisin- den kefil isteniyor. : Yevmi gazetelerde her gün bir- kaçına tesadüf ettiğimiz ihtilâs ve irtikâp faillerinin kulakları çınlasın. İşte, bir vesika daha (Beytülmale - tâbiri aharla - hazi- nei devlete el uzatan memurlar hak- kında Meclisi Valânın ittihaz ettiği bütün mukarrerat, mebaligi magsu- benin. tamamen istirdadiyle bera- ber, o gibi memurları bilâmüddet birer mahalle nefiy ve tagribeJ karar verilmiş... Eh... O devirde, bugünkü gibi paraları çabucak öğüten (bar)'lar gibi sefâhat değirmenleri olmadığı için, her halde ihtilâs edilen paraları kurtarmak mümkün oluyordu. Halbu- ki, bugünkü 'muhtelislerin ellerine ge çen para, fırına atılmış kar gibi, bir ânda eriyiveriyor... Aksaray posta- hanesi ihtilâsından, acaba kaç lirası geri alınabildi?.. Maamafih, kalbur üzerine gelen zevata mahsus, nâzikâne cezalar da ar... Meselâ (Devletlâ Rıza Paşa Hâzretlerinin Hüdavendigâr eyaleti valiliğine tâyin buyurulması üzerine, selefi - yâni, eski vali - Devletli Mustafa Paşa Hazretlerinin dahi, sayei şevketvayei cenabı mülükânede, Dersaadete av- det ederek sahilhanesinde'müsteriher ikamet etmesini) padişah irade edi- or. İmparatorluk devrinde, bu ceza- ya çarpılanlara, (ikamete memur) denilirdi. Bunlar, kendilerine tâyin ve tahsis olunan mahallerde otura- rak, padişah tarafından affedilme- dikçe- o mevkii terketmek veyahut çikip gezmek hakkına malik değil- lerdi. Tabiidir ki, artık böyle cezalara rastgelinmiyor. Lâkin, eski.çobanlık devrinden kalma bir tesir var ki, o da kolay kolay terkedilemiyor. Me- selâ, tramvaylarda, otobüslerde, tren- lerde, ümumi ve hususi mahallerde, daha hâlâ bir takım ihtar levhaları gözlerimize giriyor: (Yerlere tükürmeyiniz !| (Pencereden sarkmayınız | (Yan yatmayınız | (Çamura batmayınız !| Vesaire gibi ihtarlar, acaba 1946 senesinde hoşa giden şeyler midir? Medeni bir insan, elbette ki tiram- vayda, tirende, vapurda yere tükür- mez, Fakat, göze batan o levhalara rağmen, daha hâlâ, uzun uzun boğa- kl sonra, gözlerinize Fikir adesesiyle geçmiş gün: İnkılâbın. nasıl Meniere ba nadide. resim size izah etmeğe yetmez mi? İşte her şeyin ilk teslim alındığı p zını baka baka: — Haaaak.. tuuuuul!.. Diye ere iğ ve tükrüklerinin serpintilerini yüzünüze püskürenler var... Bunlara ne diyelim?.. Bir gün tramvayda, arkamdaki sırada aynı suretle hareket eden bi- rine dönerek dik dik baktım. Ve derhal, şu cevabı aldım : — Ne yapayım efendim?.. Ağzı. ma kadar gelen balgamı çıkarıp ce- bime koyacak değilim yal.. Kabahat sürüde mi, çobanlarda mı; tesbiti çok zorl.. Her halde bize, bizi sürülükten çıkaracak tam bir çoban lâzım!.. Asırlardır onu bekliyoruz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: