iri lili İİ A) iş BIZI LİLİ Saffet Beyle Fazilet Hanım ECE... Gecenin geçkin bir ânı... Geceye rağmen haykırıcı renk- ler içinde bir sınıf kadın, iri kalça- lariyle kavisli bacaklarına yaslanmış, sekiyorlar. Yüzlerini, kalın boya taba- kaları örtmüş, cicibici iskarpinlerini esnete esnete yürüyorlâr. Bu kadın- lar eğlence faslının son devre kahra- manlarıdır. Yüksek pabuçlarınin sağa sola devrilişinden, dizlerinin vücut- larını di artık bıktığı anla- şılmakta.. Bu caddede «hava parası» ver- meden kadın kiralanır. o Vitrinlere çarpacak gibi yürüyen insanlar, ka- dın kiracılığı peşinde... Gözüme üç'adam ilişti. Ağızlarıni kulaklarına kadar açmışlar, gülüyor- lar. Bu-eğlence -gurupuna iyice ya- naştım. Farkına vwarmadılar bile... Ortadaki, .-önlerinde .yürüyen kadını göstererek — “Nasıl? diye arkadaşlarına sordu. Adımlarını sıklaştirıp, oavlarına yanaştılar. Bende beraber... Soldaki: — İş varımı? diye mırıldandı. Kâdın “başını ' çevirerek yorgun gözlerle, üç hövardaya bakıyor. :Ka- lıplarını"tartıyor. (X)şuamdan daha hassas gözleri, nüfüz ediyor. Tecrübeli. fahişe, meşin cüzdanlarin'içlide yatan parâcıkların miktarını anlamıştır. “Boyanın kızart- tiği, ağzınıaçlığı zaman iç kismin- dân'renksizliği' belli “olan 'dudaklarıni aralıyor. "Fısiltılâr... “Üç adam ve ka- din anlaştılar. Erkeklerde, (Dön. Juan) gururu... Memnü Ortalarında kâdin,hunigibirağızlı! bir yân soka- ga saptılar. Yalniz başına veya gürup gurup giden erkeklerin hemen hepsi rasla- dıkları kadına satılik mal göziyle bakıyorlar, Köşede bir topluluk gördüm. Bir sürünün koyunları gibi birbirine s0- kulmuş. insanlar... Acaba ne konuşu- yorlar? Yaklaştım. Kulak kabârtiyo- rum: Bir kadın... Dört yaninı, kas- ketli, poturlu, birkaç kişi sarmış: “Ne “ların hepsi yeşil... kalın: kumaşlardan” M. Turhan TAN konuşuyorlar biliyor musunuz? Pa- zarlık |. — Ablacığım sekize olmaz mı? — İş yokl. — Hatırımızı kırma be! — On beşten bir para aşağı ol- mazi O da:sizin için... Yalan :söylü- yorsam, . firengiden dudakların dö- külsün | Alışverişin neticesini beklemedim. Burada kasap dükkânlarında' et' satı- lir gibi, Tesmi ve usüllü tarafından kadin satılan çarşıya gideyim, eğlen- ce arayıcılarını göreyim; dedim. O meşhür sokak... Hemen bemen kapı- Gelenleri içerden kontrol edebilmek için, bu “kapılarda bir 'de ufak pencere var. Geniş cad- dede kibar fahişe bulamıyariların, son uğrağı burasıdır. Pencerelerden yarı bellerine kadar sarkmış kadınlar, ge- leni; geçeni: çağırıyor, Havanın serin olmasına rağmen kolları.omuzlarına, vücutları göbeklerine kadar açık... Çatlak. . sesleriyle . sokağı dolduran insanların » dikkatini çekmeye. çalışı- yorlar, — Hişt, -hişt, buraya:baksanal — Gözlüklü | Gözlüklü! — (Bobstil) ciğim biraz gelsenel — Canım, birşey :söyliyeceğim | O sırada bir itiraz... Biri, arka- daşına haykırdı : ; «Haydi canım, dönelim... Bura- da ne var ki? Bir “evin: üçüncü katında, 'simsi- yahyışıksız'bir'pencereden bir-fahişe, 'bu fikre cevap verdi: -—<Ne .mi var?.. Burada ne var, öyle mi?.. Ayol züppe, (Misuri) ge- misi gelmeden 'bir hafta evvel bura- ları temizlettiler, hazırlattılar, Ameri- kalılara hayat göstermek içinl,. Bura- da ne var,“ha Bu.müthiş meslek ve ocak gay- reti karşısında :donmuştum ki, .üçüncü kattan “gelen: ihtar her. pencereden âlâka ve tasvip'toplamaya başladı : — Yaşa be, Efe bel Adamsın bel —-Yaşa, Sümbüllü Efel.. Böylece, sesin meçhul sahibi adı- na sadece bir lâkap, Sümbüllü Efe... Dönüyorum... Pastahane... Mahut tünek... Zevk :peşinde gezen zevksiz- lik hastalariyle, meyus ve isimsiz dâhilerin heyecan ve ideolocya ko- guşu.. Burada daha müthiş bir vaka: Üç genç, bir sinema artistinin resmi üzerinde münakaşa ediyorlar : — Ne verirsin şu bacaklara? — Hayatımit!.. — Hayatın kaç para 'eder? — Ya sen ne verirsin? — Hayatim para etmediğine gö- re para edecek ne var? Garson bahsi kesti : — Tam 185 kuruş baylar | Resmi, “garsona satmaya kalkı- yorlar : — Ne verirsin bu resme? — Lütfen 185 kuruş baylar... Garsona işaret edip bu paraya resmi temin etmesini temin ediyorum. İşler yolunda... Hayatlarını verdikleri kadının resmi 2 liraya cebime gir- miştir. Siz de bakın; aslma muta- bıktır: Çikıyorüm... Caddede “rakı “kus- muklarından: adacıklar... Hatırıma. bir (Nat Pinkerton) vakası geldi : (Nat -Pinkerton), muavinine- (gittiği yeri belli etmek için, 'beş -on..adımda bir tebeşir 'parçası çıkarıp -yere atar ve eze eze'yürür. Ben de “buna “benzer “işaretlere baka bakaseğlence> 'adına gittiğimiz istikamet boyunca “ilerliyorum: Fakat korkarak... Çünkü gide “gide “şöyle bir levhanın “asılı olduğu “korkunç birseve çikmak”ihtimali' var: «Saffet“beyle “Faziletvhanım “işte bu evde»öldürüldüler |.» 5