— Seni nekadar sevdim erik ağacı! — Ne- reye gidiyorsun bu Nisan öğlesinde? — Tak- mış takıştırmış? — Erik ağacı, sen esmer bir kız misin? — Bu çiçekleri üzerine hangi ni- şanlı serpti? — Erik ağacı, seni Yorgiyam ka- dar seviyorum! — Erik ağacı, akşam olunca, i ana anlat- u? — Seni de kıskanayım mı? — O, senin acı Selkiğrindeğ topladığı zaman çok mu küçüktü? — Yine böyle hain miydi, dallarını kırar mıydı? Sen in? — Erik ağacı, bir tatlı nefes gibi esen rüzgârın içinde çok az hareketli, bana hiçbir şey söylemiyordu. okuşu birkoşu çıktım. İçimden, onu göreceğim muhakkak, diyordum. Akşam üstü rastladim — Akşama gelecek misin ? — Geleceğim, sen şimdi şam olmuştur. Sokaklarda söylene söylene dolaşıyorum. Bir sabah vakti, bir Nisan öğlesinde erik ağacına sevgilimden söz açtım. Erik ağacı onu çok iyi tanıyor; «eriklerimi tuza banarak yer» dedi, «Ben çakal gizi aşi- sızım» der mi erik ağacı adama eden demesin ?. Erik ağacı konuşmaz, gülmez, yemez iç- mez... Erik ağacı aşıktır. Dişleri kamaştıran meyveleri onun içinmiş... Erik ağacı — Nisan gitmeden evvel ko- caman kusunu uyurken — hiçbir şey dü- şünmezmiş... Fakat bir gece yarısı içine çeri bir su dolarmış... Gözlerini nasıl açtığını, korkunç uykudan nasıl uyandığını erik ağacı unutmuştur, Bu bir sarhoşluktur, sarhoşluk | allacını kıracaktır Yorgiya... Çiçeğini göğsüne takacaktır. Yataktan şarkılarla fır- layıp, tepesine bir Haziran içinde binecek, erik ağacının onun için, hususi, yerin dibin- den çektiği bir ekşi lezzeti tadacaktır. (Vangelistra) kilisesinin çan kulesinden etre aşağıda küçük bir kulübenin bahçesindeki, siyâh damını gören bir erik iyi dos- tumdur. Dünyada bu küçük erik ağacıyla ko- nuşabilirim, Derdimi yalnız on. Erik ağacı! Seni de, yemişi esmer kızı da deliler gibi seviyorum, ne ya- payım ? — İşte görüyorsun ki azizim, ben kö- peklerle an evvel işe ağaçlarla ko. nuşmakla başladım. Sevgilimle birşey konu- şamazdım. O, düşüncesizliğin içinde başlı ba- şına bir âlemdi. Bende ihtiraslılara, yahut ilerilemişlere hâs bi kendime bazen «Mehmet bey» isminde bir arkadaş buluyor, işin hakikatini na söyletmeye çalışıyorum. İşte defterimin bir tarafında bulduğum şu yazıyı okuyun : — MEHMET BEYE GÖRE — et beyin arkadaşı Mehmet beye an- ati “Mehmet t beyin Ahmet bey hakkın. . da bildikleri, Ahmet beyin merakı, tecessüsü, bu hikâyeye başka bir a vereceğini sanı yorum. Mehmet , Ahmet bey hakkında tarafsız değildir. e m tahlilleri, Ab- bitaraf bir gözle gör düşünüşlerinden vazgeçip, Karidesçinin evi hakkında olsun, Yorgiyanın mahallesini görüş noktasından olsun, Yorgiya ve mensup oldu- ğu muhit için olsun, yine Miadal kalamamak- la beraber sessiz - hadi kelimesi oyanlış ama öyle diyelim. hissiz, daha doğrusu edebiyatsız olacağını sanıyorum. ehmet bey, bu hikâyenin içine bir kahraman gibi girmiş değildir. Mehmet beyin müşahedelerini, bir muharrir görüşüne de benzetemeyiz. Mehmet beyin vakit geçirecek işi olmaması, arkadaşını her akşam bir yerde yakalaması, onu bıkasıya, esneyesiye, ölesiye dinlemesi; gece yatağına yatınca da Ahmet beyin içine, bir çay içine şeker gibi karışıp gittiği âlem içinde tahayyül ede ede onun ikinci şahsiyeti karanlık âlemini düşünüp seyrettiği olmuştu. Ama Ahmet bey bu âlemin, katiyen Mehmet beyin gözlüğü ile gördüğü gibi olmadığını, çünkü kendisinin yaşadığını, fakat kendisinin daldığı şekilde bulunmadığını hissetmiştir. her ikisinin eksiksiz bir halitası ile bu hikâyenin künhüne varılabilir. Mehmet bey arkadaşının âlemine tam bir alâkasızlıkla bağlı olamaz. Merak da bir alâka değil mi? Mehmet beyin içinde de zahiri bütün haki- katlere rağmen Ahmet beyin düşünceli, bül- yalı âleminin de bir hakikatı, “o anla- ma, yaşama tarafı olmaması ir nı A O zaman Ahmet beye biraz hak veriyor gibi... Ahmet beyin ümitle, moedli Yağtığı binalar, şehirler yıkılı uş yea Ahmet beyi birden berbat görmeğe başlıyor. Her şey bitmiştir Mehmet beye göre... Son mete- likten sonra, son vapur halatını alacaktır. Sonra Ahmet beyin hali ne olacak? Mehmet beye nasihat etmiyor. Lüzumsuz şey nasihat... Biliyor ki Ahmet bey bu işin sonuna kedar gidecek. Fakıt Mehmet beyin gördüklerin- den ara sıra şüphe etse de yine apaçık gör- düklerini de yazmadan geçemeyiz. Nehmet beye göre Yorgiya Ahmet beyi sevmiyor, sevemez. Parasını yiyor. O mahal- le, hep böyle insanlarla doludur. Şu adam da vaktile Ahmet beyden bin defa daha zengin, daha hülyalı bir adamdı, O da belki bir saa- det arıyordu, O da Ahmet bey gibi dünyası- nı bina etmek istiyordu. Ne oldu sonra? İs- rar etti. O mahalleye yerleşti. Oradan a alıp başka bir insan yapılamaz. Yeni bir yat kurulamaz. Bu çirkin ahlâk ve idetle oraya yerleşmek de belki bir dünya görüşüne #ğru gitmektir. Belki bu (burjuva), sakin, hesaplı insanlar dünyasından çıkıp bir fuka- ra, yarı ahlâksız, fakat garip surette dindar, mütemadiyen bir yokuş çıkıp (burjuva) âlemi- ukabil bu, dünya kurulalı böyle... Saadete, güzelli- ge, iyiye ve refaha bu yoldan gidenlerin bin- de biri muvaaffak olur. Öteki tarafın, zengin tarafın haline yükselmekle kurtulan kim olu- or? Kimse... Bir sonradan görme... Yine o fakir mahalleler upuzun uzadıktan sonra, yine aynı güzel bacaklı kızlar iffetlerini sa- tılığa çıkarmağa mahküm olduktan sonra... Ahmet bey ne yapıyor? Mehmet bey düşünüyordu. Acaba Ahmet bey ne yapmak istiyordu? Ahmet bey hiçbir > ROMAN — Sait Faik şey yapmak istemiyordu. Sadece seviyordu. Yaşamak istiyordu. Sevilememiş insanın bütün hırsiyle sevilmek için, en sevilemiyeceği yer- ai istediklerini yapmaları Herkes ken- “di yesini yazacal beyin bir ihtiyar ahbabı bu kadını pek iyi tanıyor. Yaman bir kadınmiş... Para da yap- mış... Sevgilisine yedirmiş, sonra düşmüş, ü üş... Yorgiya'nın ana- bir eski cadaloz elinde ümitle büyütülmüş... Çok Güzel olaca- ğı ümidiyle... Ya büyüyünceye kadar?.. Kadın onu bir odaya kapar, akşamlara kadar sür- müş, sürüştürmüş, Beyoğlunda dolaşırmığ... Çocuk, abdestini bile odanın bir köşesine yaparmış. 'encereler sımsıkı kapalı imiş... Pentötelivli purvnlarında, sümük yaldızları parlarmış... Ço ir günde akünün kıza bir mangal al Ev yanmış... Yorgiyanın anası zor kurtulmuş... Yüzü ç yaşında terzili- ie doludur. Bir bakıver Ahmet... Ahmet oğ- m, anasına bak kızını al, derler, Ben bun- Tasi yedi sinsilesini tahkik e ttim; dikkat! ğim. Ah yin ve hikâyelerine dönmemiz daha iyi olacak. — YORGİYA'NIN MAHALLESİ — Dünya yüzünde gördüğüm şehirlerin mahallelerini hep böyle perişan, dalgın, me- öyle gelirdi ki, her geçtiğim mahalleden bir şeyler isterdim. Kapı önünde yarı “çıplak; arzu içinde bir genç kiz m. Cam si- ler, ev süpürür, halı silker, yahut elinde bir bıçakla bir soğan soyardı. Derisinden burnu- a bir koku gelir. Bu eve yerleşmek, anmak... ayaklar. görürdüm; benimdi. ler, o genç kızın kokusunu taşırlardı, Ça- maşırlar görürdük; tüterdi, uçardı, yabancı değildiler. Bir lik çocuk kalın bilekleri, altın tüylü ensesi, perişan saçları, çıplak ayakları, sarı mintaniyle sanki arkadaşımdı. Beraber balik, dut satmıştık. Beraber kavga etmiş, günlerce © görüşmemiştik. Bir akşamüstü, ikimizin de içinde insanlığımızın en tem bissi belirmişti, Bu, arkadaşlık hissiydi. O akşam kimlerden, nelerden bahsetmemiştik?. Uzun günler kavgalı iken, birbirine değen gözlerimizde meler okuduğumuzu anlatıp gülmüştük. Seviştiğimizi o zaman nasıl anla- yıvermiştik. Kavgamızın sebebi ne kadar silik, gülünç, uzak, sevimliydi. Her mahallede bir koku, bir dost, bir ev, bir kız, bir oğlan, bir nine, bir ana, bir saadet birakmiş çıkardım. Döner mahalleye bir kahramanlık, “eğ yabancı hayat tanımak, yaşamak arzusu ile ayrılırdım. 13