Jvcezene SANAT DÜNYASI Prof. Mustafa Şekip TUNÇ Kendiliğinden Oomevcut olsaydı sanata hacet kalmazdı. Sanatın aran- ması bir sanat dünyasının zâhirde bulunmadığını gösterir. Sanatı :safdil bir realizma ile izah etmeye savaşan- lar «yapma çiçekler» in kaba: hayalini aşmış değillerdir. Sanat dünyasını Eflâtun gibi lahüti örnekler, (ide) ler halinde ezelden mevcut ve sadece sanatkâr tarafından erişilecek bir temaşa âlemi gibi (düşünmek de (plâtonik) bir hayaldir. Sanat dünya- sının vücut bulması için alâkanın fayda ve menfaat kaygılarından uzak- laşması da yetmez. Hasbi temaşa, sanat dünyasını açacak bir sihirbaz asâsı olmadığı gibi, onu etrafımızda, içimizde sanki bir perde arkasında gizlenmiş sanmak da abestir. Hasbi- lığin yapabileceği şey, bize «kaliteler dünyası» nı duymak imkânını vermek- tir. Fakat bunu duymakla san'at dün- yasiyle karşılaşmış olmayız. Çünkü o, mevcut birşey değil, yapılacak bir hakikattir. Bunun içindir ki, san'at, işini bitirdiği ve muvaffak olduğu zaman bizi kopyalar ve fikirler kar- şısında değil, kendi doğurduğu şekil- ler karşısında bulundurur. Hattâ her günkü idrâklerimizde bile kendi âle- mimiz vardır. Çünkü ruh, esasen bir ıstıfa cihazıdır, Kendi içinden doğurul- mayan şeyler.bir (projektör)ün etrafın- daki karanlıklar gibi kalır. n yapmakla da san'ata erişilemez. Çünkü his ve heyecanların doğrudan doğruya ifa- desinde bir :san'at dili değil, “kelime, ses, çizgi veya renklerle yapılmış bir (mimik) vardır. Bir san'at unsuru olmayıp en iptidai bir intibak vasıtası olan (mimik) bizi san'ata değil, kaba bir sihire götürerek (pandomima) da bırakır. Sanati taklit zannedenler bize en yakin (mimik motif)leri göstererek bunları oynamamızı tavsiye ederler. Halbuki san'at âleminin bu gösterilen dünya ile münasebeti bir taklit mü- nasebeti olmaktan çok uzaktır. Müzik- teki sesler tabiatteki gürültüleri değil, san'atkârın bulduğu bir düzeni ak- settirir, Hislerimizin taşkın olması da birşey ifade etmez. Bunların kör: sal- gını bizi hem düşünce, hem de ifade- en mahrum eder. Her ân değişen gündelik hislerle de san'atın bir alâ-- kası yoktur. (Artist) bizim gibi olduğu ve bizim gibi duymaya başladığı gün mahvolmuştur. Çünkü o, tabiata değil, çocuklar gibi, içindeki örneğe itaat ir Bunun içindir ki, ne tabiat, ne de cemiyet san'atkâr için doğrudan doğ- ruya konuşulacak bir dil değil, ancak arasıra bakılacak bir (diksiyoner) dir, San'at adamı aradığı (karakteristik) keyfiyeti, avlıyacağı güzelliği bulun- caya kad yadan tasavvura ve tasavvurdan eşyaya geçer ve bu sıra- da lüzumsuz birçok şeyi atar, Nerede kaldı ki, hiçbir fikir, hiç- bir tasavvur, (realite) nin bir kopyası değildir. Etrafımizı saran (realite)'nin mahşerinden ancak fikirler, zihni ta- savvürlar yapmak sayesinde kurtuldu- gğumuz gibi san'atkâr da aynı şeyi başka bir maksatla yapmak meğbu- riyetindedir.. Her ilmin meselelerini ortaya koyan ve cevaplarını: veren vasıtalar, yâni ana mefhumlar hep inşa edilmiş (sembol)ler olduğu gibi san'- atkârnda san'at dünyasını ifade eden kendi (sembol) leri vardır. Bu (sembol) ler nasıl doğurulur? Daima «hâl» de yaşayan, sadece (pra- tik)i gözetleyen, isteklerine ozebun «> langi 5m alusam? (Dorian Grey'in Portresi) (Dorian Grey'in Portresi), müellifinin şöhretiyle ve kendisinin kusursuz bir san'a eseri oluşuyla okuyucuyu bağladığı kadar psikolojisi bakımından da üzerinde dikkatle Çe sayılı dünya romanlarından. biri- Şurasını- belirtmek “gerekir ki, (Oskar e romancıdan daha ziyade şair ve (estet) dir. O; şair ve (estet) tarafiyle romana uzak bir mizaçtır. Zira, roman nesir zemini üze- rinde inşa siddeti tahlile ihtiyaç gös- terir; halbuki bir şairde tahlilci- görüşten zi yade terkibei görüş üstündür. Diger taraftan, (estet), hayatı ie bakımından ele alır; san'at ona göre hayattan mühim ve hayatı aşan bir şeydir: Romancı ise, hayatı her den. mühim. sayar. Fakat (Vayld)ın.românı önünde, bu düşüncelerin kafamızda belli b: gerçekten bir (estet) elinden çıktığını hisset- tirecek kadar mücerret bir havanın taşıyıcısı olmasından gelmektedir. (Vayld)ın. hi bakınca ve onun sözlerini dinleyince (estet) hakkindaki düşüncelerimiz üzerinde tereddüde düşeriz. (Vayld) : «Dehamı hayatıma koydum; eserlerimde ancak istidadım vardır,» yor. İşte (Dorian Grey), ister bir iddia neti- cesinde, ister bir Yomanın tabii do lariyle ve Jerome aynasıdı ZONE Vayld) eserin kahramanı (D. Grey)in şahsında, dünya edebiyatının defalarca ele aldığı (şahsiyet çiftleşmesi) meselesini ele al- maktadır. Bu mesele, bir bastalık olarak marazi ruhiyatcıların - meselâ (Ribo) «Hafıza Hasta- bakımından (Wayld)ın sadık bir hayvanların yanında nefsini hemen- cecik körletmek arzusunu zaptedeh ve icabında isteklerini karşısına ala- rak kendi ruhunu bir manzara, birşey gibi seyretmesini bilen bir insanlık vardır. İlim ve san'at dünyası bu seyrin içinde başladığı gibi insan (kültür) ünün sırrı da buradadır. Ha- kiki ilim gibi hakiki san'at da kendi- liğinden gelen iç tepişlerinden çık- maz, murakabe, teemmül, cehit, sabır gibi âmillerle kaynaşmak ister. (E. Po) ve (Valeri) nin ilhamı inkâr “etmeleri, san'atın büyük çilesini, istediği çok çetin yapıcılığı unutanları uyandırmak - bu çile yo san'at değil asannu>» olacağını anlatmak e Tenkillen baldan hizmet de bu sannuları ayırmaktır. Fakat — emir için san'atın: çilesini çek- miş olmak ve geniş bir (kültür)le elman ister. Münekkidin san'at- kâr çok sonra gelmesinin. hikmeti Ar olsa gerektir. San'at dünya- mızdaki hakiki kıymetleri. ayıklama- dan san'at dünyasını olanca saflığiyle görmek pek güçtür, (Büyük Doğu) nun başlıca alâkalarından biri bu nokta etrafında toplanmalıdır ki, güzel bir doğuşu olsun... lıkları» adlı kitabında meseleyi inceden ince- ye tetkik etmiştir - (kılinik) - müşahedeleriyle bu bilgi kolunun Giğeratdn) 1 üne mal olmakla beraber, en canlı ve en zengin ifadesine, (H. H. Everes), (Dostoyevski) ve hepsinden" orian Grey) dir. Bu, son derece güzel genç, (Lord Votton)un telkinleriyle hayata açılacak telkin- sürükleyiciliği ile başkalarına Sirg k kötülükler edecektir. Bu kötülükler yüzünden yon ressam (Bazil) tarafından yapılan (portre) si onun vicdan aynasıdır: Yaptığı bütün kötü- lükler (portre) nin yüzünde b (portre) nin güzelliğini bozmaktadır; adam, bu (portre) yi yaparak karşısına ruhu- nun teoğire si sini çıkardığı için affetmediği vopsal, Sidi ür. Sonunda (portr e) yede b nin üzerine Bellini fakat bıçağı e saplar saplamaz, kendisi cansız yere düşer. Ve aynı ânda (portre) nin çirkinliği onun yüzüne geçerek, (portre) eski haline gelir. Uşakları bile, yüzünün çirkinliği yüzünden efendilerini PER «parmağındaki yüzük- lerdei Bu roman, lakin ki (Vayld) ın hayat karşısında güzelliği ustaca müdafaasıdır. Di- ger taraftan san'at eserini, (portre) yi yaşat- mak, canlandırmak suretiyle, kaba mânasiyle anlaşılan yp tan daha üstün bir değere ilaşçiğa (Dorian “Grey'in Portresi) yüklendiği meseleden san'atkârca bir hamle saye- . sinde başariyle çıkması, yapısı ve üslübu ba- kımından eden zarafetiyle, (Anglo- Sakson) edebiyatının şaheser romanlarından biri, hem de.müstesna bir.değere sabip olanı diye ileri sürülebilir. Vecdi BÜRÜN