25 Ocak 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

25 Ocak 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NE 0 00 AM NN NA MİLLİYETCİLİK Burhan BELGE (Burhan “Belge bize, 1943 yı- 1 linde kaleme alınmış uzunca bir tahlil ve terkip yazısını gösterdi. İhtiva ettiği fikir değerlerinden başka bilhassa Avrupanın birkaç sene ilerisine ait bazı cereyanları görmüş ve sezmiş olmak bakı- mından ayrı bir kıymet belirten bu incelemeyi, kısaltarak sütun- larımıza geçiriyoruz.) (KURDUĞUMUZ yeni Devleti bir milli harekete borçlu ol- duğumuz halde, Türk milliyetçiliğinin esaslarını tayin bahsinde, birbirimiz- le bir türlü uyuşamıyoruz. Bunun bir sebebi ilmi hazırlığımızın eksik ol- ması, digeri de milliyetçilik davamızı . izah ve târif bahsinde, yanlış hare- ket noktaları seçmemizdir. İlmi hazırlığımız eksiktir; çünkü, geriye doğru esaslı boğmuk noktala- rının tahlil ve tenkidini, ileriye doğ- ruda esaslı merhalelerin tayin ve tespitini ihtiva edecek bir Türk tari- hi, henüz kaleme alınmamıştır. Unutmamalıyız ki, biz, tasnif ba- kımından, tarihlerini yazmâmış mil- letler arasındayız. Vak'aları zaptet- mek, tarih yazmak demek değildir. Tarih, tahlil ve terkip yolundan, bir milleti hayatta ve hayat cereyanları- nın başında tutmak san'atıdır. Milli tarih denince akla, millete ithaf olun- muş gerçek dışı bir kaside, bir nefs medhiyesi, bir böbürlenme gelmeme- lidir. Milli tarih, bir milletin, dünya- nın ve insanlığın huzurunda kendi kendisiyle hesaplaşmasıdır. Binlerce senelik hayatı boyunca, suç işleme- miş millet yoktur. Kusursuz millet de yoktur. Bu sebeple, bir milli tarihin örtbas etmek zihniyeti ile kaleme alınması, lüzumsuz ve zararlı bir ha- rekettir, Zararlıdır; çünkü nefs ten- kidine yer vermemiş demektir. Ten- kitsiz, ilim yapılmaz; tarih ise, bir ilimdir. Gelelim ikinci sebebe : Milliyetçilik dâvamızı izah ve târif bahsinde yanlış hareket noktaları seçiyoruz. Bir kısmımız, Ziya Gökalp- tan yürüyerek, ırkçı bir görüşle, Garptaki ırkçı milliyetçiliğe bir nazire doğurmak istemiştir. Bazıları da var ki, bunlara göre, Devletin sıklet merkezi Anadoluya taşınalıdanberi, Türklük ve Türkçü- lük, hiç olmazsa bugün için, kendine istikrarlı bir çerçeve bulmuştur. Ana- doludaki yeni Devlet gelişinceye ka- dar, Türklüğü: ve Türkçülüğü Ana- doluculuk tayin ve tarife salâhiyet- tardır. Bir zümre de, Osmanlılık ile olan bağlarını koparmadığından, «Osman- lı» yerine «Türk» deyip geçmek ve yeni Devlete bir yaşama mantığı aramak dâvasını, eski Onmanlı man- tığına dönmek suretiyle halletmek hevesindedir. Fakat bununla ne hareket nokta- ları, ne de Türkçülüğümüzün izahçı- ları listesi tamamlanmaktadır. Başka- ları da var: Meselâ, Fransız İnkılâ- bının (lâik) ve insaniyetçi prensiple- rinden yürüyerek, Türkiye adındaki mgmleketin bütün vatandaşlarına, dinleri ve kanları ne olursa olsun, <Türk> diyenler... Öyle sanıyorum ki, şimdilik bu kadarla iktifa edebiliriz. Çünkü bu kadarı bile, ne olduğunu ve ne yap- mak istediğini, dünyanın bu en muha- taralı devrinde, bilmek mevkiinde bu- lunan bir millet için, dünya hakkında değil, kendi hakkında epeyce çeşitli kanaatlar beslemesi demektir. #** Bunların hiçbirisi Türk milletinin «zaman» ve «mekân» içindeki yürü- yüşünü hakkiyle ve tam olarak va- sıflandıramaz. Hemen hepsi, iyi ya- hut kötü mânada, bir takım aran- malardır, Halbuki bizim aranmağa, bir kere vaktimiz yoktur; ikincisi de ihtiyacımız yoktur. Biz, öyle bir devirde yaşıyoruz ki, dünya, «milliyetçilik» odâvasını, bütün buhranları ile birlikte düzenle- mek ve kapatmak üzeredir. Ondoku- zuncu asrın başlangıcından itibaren nazari münakaşalarını yapan ve çeşit çeşit devletlerini kuran niilliyetçilik ce- reyanı geçen harbde, geçen harbden sonra da bu harbde,uzvi inkişaf seyrinin muayyen bir merhalesini tamamlamış gibidir. Bu merhale, «alabildiğine mil- liyetçilik, başkaları zararına da olsa milliyetçilik, imkândan başka hudut tanımayan milliyetçilik» tir. Bunun bir" neticesi olarak, milli emperyalizmalar gelişmiş, bunun bir neticesi olarak, milli bir temele dayanmayan im- paratorluklar tasfiye edilmiş ve bu- 0 nun en son neticesi olmak üzere de son iki Cihan Harbi çıkmıştır. Bunun tepkisi olarak, bütün Garp dünyası, kendi varlığından ve kendi menfaatlerinden başka hudut tanıma- yan, bu XIX ncu ve XX nci asırlar mil- liyetçiliğini yıkıcı olarak tavsif etmiş bulunmakta (demokrasiler karargâhı) ve bunun yerine, «diğer milletlerin varlık ve menfaatlerini tanıyan ve kendininkileri bunlarla tahdit edilmiş gören yapıcı miliyetçiliği ikame etmek yollarındadır. Yapıcılık ve yıkıcılık, derken, milliyetçiliğin in- sanlık adına yapıcı yahut yıkıcı olması kasdedilmektedir. Dünyanın yeni görüşünü temsil eden ve gittikçe hâkim bir kanaat halini alan ve bu harbin getirmekte olduğu. bir nizamlama cereyanına göre, bundan böyle «milletler hür ve müstakil olacak, fakat her birinin hürriyet ve istiklâli dünyadaki diger milletlerin hürriyet ve istiklâl hakları tarafından tahdit ve takyit edilecktir.» Bu demektir ki, «İnsan Haklar» beyannamesi ile vücut bulan «fert hürriyeti ve «vatandaş» mefhumları nasıl her memlekette, o memleket «hukuku esasiye> si tarafından tan- zim edilmiş ve yine o memleketin «Code Civil i, yani «Medeni Kanun>u tarafından tedvin edilmiş bulunuyor- sa, bundan böyle, bir «milletler hak- kı» beyannamesi kaleme alınarak «Millet Hürriyeti» ve «Müstakil Millet> mefhumları da tanzim ve tedvine tâbi tutulacak ve bunun neticesinde, «Devletlerarası Hukuk», müeyyidele- rine malik bir müessese olacaktır. Yani, şimdiye kadar, ancak mem- leketler ölçüsüdde ve fertlere doğru kat'i bir mahiyet arzedebilen hu- kuki müdevvenat, bundan böyle, dünyaya ve insanlığa şamil ve mil- letlere doğru muteber bir mahiyet arzedecektir. Ve tarih, ilk defa ola- rak, dünyanın ve insanlığın, müşte- rek bir hukuki temele dayandığını kaydedecektir. ip Bu hâdise, milliyetçilik cereyan- ları ve milliyetçiliğin çeşitli istihale ve târifleri bakımından, neyin ifade- sidir? Şunun ifadesi olsa gerektir ki, milliyetçilik, artık bir milletin «başına buyruk» olarak kendi menfaatlerini tespit, takip ve temin etmesi gibi diger milletlere ve insanlığa doğru gayri mesul bir hareketi değil; bir milletin diger milletlerle birlikte in- sanlık camiası içinde yerini alması ve bu camiaya karşı muayyen taah- hütlere girerek bunun tam salâhiyetli, fakat ayni zamanda mesul bir rüknü ve uzvu olmasıdır. :

Bu sayıdan diğer sayfalar: