a HEKİM ELÂKKİLERİ Prof. Feyzullah DOĞRUER (GEREK geçen asırda, gerekse ya- şadığımız asırda i tıbbın, diger ilimler gibi büyük tarakkileri kaydedilmiş; ve hastalıklarla mücade- lesi o kadar iyi neticeler vermiştir ki, bugün her hangi milletten olursa ol- sun bu mücadelenin rehberlerini bü- yük bir saygıyla anıyoruz. 0 sene evvel, süt çocuklarının ölümü “025 olduğu halde, bugün - 1942 senesindeki Avrupa istatistik- lerine göre - 906 ya kadar inmiş bu- lunuyor. Hattâ ve hattâ, şimal mem- leketlerinde bu rakam daha aşağıya bile düşmüştür. Orta ve garbi Av- rupada bu son harbden evvel, ve- remden ölüm vak'aları, bu iki asır arasındaki zamana göre “b13 den 96 ya inmiştir. Bilhassa son sene- lerde seri halinde yapılan (röntgen) muayeneleri sayesinde hastalığın in- kişafı sıkı kontrollerden geçirilerek tesbit ediliyor ve ona göre tedbirler alınarak hastalık büyük bir kolaylık- la bertaraf edilmiye çalışılıyor. Kuş- palazı dediğimiz (difteri) gibi kor- kunç bir hastalık, halk ağzıyle bir takım şırıngalar tatbiki neticesinde ünden güne ehemmiyetsiz bir hale geliyor. Şeker hastalığının (anemi pernisyöz) ün ve hattâ (psikoz) ların dahi şayanı hayret bir muvaffakiyetle tedavi edildiklerini görmekteyiz. Fren- gi, bugün (salvarsan) ile artık te- * davi emniyetine kavuşturulabilmekte, belsoğukluğu ise en son icad olan (sulfonamid) devalariyle şifaya erdi- rilmektedir. Cerrahi ve (röntgenoloji) ise, bugün, âdeta büyük zafer devre- sini sürüyor. Daha sonra, gıda tet- kikleriyle meşgul olan ilimler, bilhas- sa (vitamin) araştırmaları, çok mey- valı neticeler veriyor ki, bunlar (profilâksi) için son İl riee de değer taşımaktadırlar. İdinğlunan gönülden istediği (uzun ömürlü ve üstün vasıflı olmak) keyfiyeti için neler yapılmıyor ki... Bu vadide çok büyük ümitlere yol açan şey; hayat tarzı ile ilgili olan tetkiklerin en başda gelmesi ve irsiyet meselesinin de pek uzağa atılmamasıdır. Her halde şurası mu- hakkaktır ki, içtimai bakımdan bir çok âile ve ferd; —— tarzlarını ve istikballerini bu unlara (göre tanzim edebilirlerse, akla değil, hakiki olarak denebilir ki, yeryüzün- kabiliyetli ve hünerli adedi artacaktır. Bazı memleketler daha ileri giderek irs mes'- elesi üzerinde çok durdular; hattâ can kurtaran gibi ona sarıldılar; ondan çok şey umdular. Fakat bir ilim ada- mı sıfatiyle serbestçe söylenebilir ki, bütün bu tedbirlere rağmen yalnız bu kadariyle insanların sıhhati mü- kemmel bir surette korunmuş olmaz. Çünkü geniş halk kütlelerinin sağlı- ğını ve kabiliyetlerini arttırmak için çok başka teşebbüslere ihtiyaç var- dır. Zira irs bakımından ıslah, tasfiye, gerçi mümkündür amma, n başka hergün ve ferdi, hususi mânada insan bünyesinde hadsiz hesapsız, ufak büyük inkılâplar husule gelmek- tedi 3 r. Sıhhat ve kabiliyet bakımından açık havada yaşıyan, iyi ve kuvvetli ve mümkün olduğu kadar tabii bir şekilde gıda alan, yalnız zihnen meş- gul olan değil, bilhassa bünyesini de çalıştıran bir kimse, herhangi diger bir insana nazaran çok daha kuv- vetlidir. İşte bugün insanların medeni dediğimiz şu hayat tarzı, tıp gözüyle pek zaif ve zavallı bir yaşayış olarak görünüyor. Eğer biz insanlar, sürdü- ğümüz şu hayat esaslarını dahi sağ- lığa bağlıyabilirsek, bizim için hem şimdi saadet, sıhhat, kabiliyet ve hem de sıhhatli bir ihtiyarlık elde etmek mümkün olabilir. Bu arada unutmamak lâzımdır ki, her ferd için yaşadığı muhitin hayat tarzına uymak ve o muhite göre yaşamak tabiidir. Bir lâhza kendimiz düşünecek olursak, bizzat kendi gün- lük hayatımızda birçok vasıtalı vası- tasız tesir buluruz. Bu tesirlerde bir çok (faktör) rol alır. Çünkü gerek maddi, gerekse mânevi karakterler, ancak muhitin de müsait olması tak- dirinde en büyük verime ulaşır. Daha açık bir ifade ile söylemek istersek deriz ki, muhit dahi sıhhati, kuvveti ve kabiliyeti, yalnız arttırmıya değil, aynı zamanda devamlı bir halde te- min etmiye yardım etmelidir Pek okadar derin düşünmelere ihtiyaç kalmadan, bügünkü' insanların içinde yaşadığı hayata bir bakarsak ekseriyetin günlük hayatını açık ha- vada ve istenilen şartlarda gıda alı- 143 mı ile geçmediğini hemen görürüz. O halde bir çok müessir altında bu- günkü yaşama icaplarına uyarak dört duvar arasında yaşıyan bir in- san, eski zamanlarda yaşıyan insan- ların sürdüğü hayata nasıl uyabilir, veyâ nasıl uyabilmelidir? İşte bu mânada medeni olan bir kimsenin tabii bir hayata kavuşması ne kadar güç bir iş ve ne kadar uzun bir za- man ister, düşünelim Anlaşılıyor ki, yirminci asır in- sanını tıp ire da koruyucu bir nizam, yine içtimai nizam sakat- lıklarına kai kalıyor. Her şeye rağ- men bu vaziyet karşısında da elleri kolları bağlayıp durmak, ilme yakış- mıyan bir hal olacağından, hiç ol- istifade edilmek ve bulunca bunlar * hemen müsait bir tarzda münferit (şahıslarda tatbik edilmek gereği, bizim için bir vazife olur. O halde yapılacak iş, münferid şahısların hayat tarzlarını daha sıh- hatli bir şekilde tanzim ve terkip | etmektir. His ve Fikir: İMAN SEFERBERLİĞİ Uyuşmuşuz, uyuşmuş.. Ruhumuz, dimağımız, dirilis; ayağı- mız, gözümüz, kulağımız, ağzımız maddi, uş... Şüphe içindeyiz. Düşünmüyoruz. Tut- söylemiyoruz. Kısaca sılmaz bir iman yapısının mukaddes nef- hasını üfliyecek bir kahraman, bir adam â . Bu adamın, masallardaki gibi, Kaf ndan gelleşinle gökten inmesini yakiyeaye değiliz u adamı, biz. PAN yarataca- gız, “e mecbur am pie acımıya- cevherinin mübarek ışığında oğ! için kıyasıya vuracak, Karabağ, çalı, çe kesecek, biçeci marlarımızdaki ra kanın m v. bir kudret ile kaynamış m taptaze bir kan, ruhuumuzd par- gat kalıbına dökmek için, her lace gözlerini kırpmadan didikliyecek adamı; ne Şarktan, ne Garbden, ne Cenuptan bekliyebiliriz. Onu, ki mizden, donmuş benliğimizin altında saklı korkunç kasırga savletinden yarat- mamız gerek.. mukaddes cihat için, hep bera- ber üstümüzdeki miskinliği atıp kıyam edelim, İskender Fikret AKDORA