21 Aralık 1945 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

21 Aralık 1945 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

$SIRRİ” (SEKATİ) — Allah sırrını tekdis etsin — etmiş yıl, kimse onu bir kere bile, yanı veya arkası üzerine yatmış göremedi, Sırri'yi, bu halinde, yalnız ölüm döşeğinde görebildiler, Ölürken şöyle dedi — Şerirlerin sohbetihiden kesilin; ve onlar ki Allahtan konuşurlar, on- lara bağlanın! Ak — Marifet, kuş gibi, yukarıdan aşağıya doğru iner; daima utanç ve hayâ sahibi gönülleri arar ve onlara inip konar. Sik Bir gün evini süpürürken, ağlaya- rak şu mısraları okuyordu: Ruhuma ne gündüz, ne de geceleyin erah var; eceler kısa veya uzun olmuş, bana ne?.. EBUABDULLAH (NEBBACİ) — Allah sırrını takdis etsin — — Her şeyin bir hizmet edicisi vardır; dinin hizmet edicisi de edebtir. ##* — Gönlünü ve gözünü o parlak- lığa döndür ki, ondan başka her taraf karanlıktır. *** usa Peygamber «İlâhi; ben seni nerede bulayım?» diye sordu; v şu cevabı aldı: « Muradını dürüst tut, beni bulursun)>... efsirci: — Ketani'de: «Muradını doğru tutan onu bu'ur!» dedi. Hailac ise dedi: «Durmak değil, yürümek gerek; menzil bir adımdır)>... İşte o bir adım, senin vücudundur, ondan geç, erişl.. EBUABDULLAH (ANTAKİ) — Allah sırrını takdis etsin — Dedi ki — Resmi ve zahiri marifet, yaz yağmuruna benzer; ne en iyileş- tirir, ne'de susuzu kandırı “kk Dedi ki: — Fakrin iyisi odur ki, sen onunla güzelleşesin ve ondan razı olasın, Tefsirci: siri Cüreiiiiziz.. | Eş ll) — Halkın güzellik ve ela o 7 e ldeğme? kay hep sebebin ispatiyledir. Yani sebebi görmek ve nefsine bağlamakla... Fak- rin güzelliği ve süslülüğü ise sebebin nefyi ve müsebbibin ispatiyle... Mü- sebbibe dönmek ve hükümlerine rıza göstermek; dâva bu noktadadır! Zira gerçek fakirlik, ortada sebep görme- mek, sebebe vücut vermemekten iba- rettir. Sebebsiz olan, Hakladır; sebebe bağlı olan da, kendisi ile... Sebeb- lerin hepsi hicap perdesidir; sebebleri terketmek ise keşif ve yakınlık döne- meci... İki cihanın güzelliği keşif ve rızada; ve halkın hoşnutsuzluğu ve mihneti, hicap ve iptilâda... MÜMŞAD (DİNURİ) — Allah sırrını takdis etsin — Dedi ki: — Allah, irfan sahiplerine bir ayna vermiştir; o aynaya ne vakit baksalar Allahı görürler. Tefsirci — Müminin kalbinde bir makam vardır ki, o makama kendisinden başka kimse erişemez. Mümin, ayrı- ylıklardan âciz kalıp o makama dönse rahata kavuşur. Dedi ki: — Cennetin içindekiler, kırk yıl- dır bana orasını, bir iğretilik köşesi diye gösteriyorlar; göz bile atmıyo- rum Tefsirci : — Sohbette, Allahtan gayrına na- zar eylemek şirktir. Hakka yol uzak; meğer ki o, elinden tutsun... Hakla sohbet, hakkın cilvelerine ve şiddet- lerine tahammül zor; meğerki o, bize munis olsun... ##*k Bir gün Mümşad'ın yanına bir genç geldi; ve şeyhi evine davet et- ti. Şu cevabı aldı: — Dervişleri evine çağırmak, va- rını yoğunu onlara dağıtmak, sonra meydan ve pazar sevdalarından vaz- geçmek elinden gelir mi? Sen bunu düşün Mümşad, böylece gencin ziyafe- tini kabul etmedi. Genç gider gitmez, soranlara şöyle dedi: — Bu genç, eline bir parça dün- ya girmiş olanlardandır. Avucuna Miyan aldı ve dervişliği elinden bıraktı. Şimdi de*vişlere birkaç man- 23? istiyor. Bilmiyor ki, kalbindeki el cı alâkayı dışarıya atmadıkça tekrar bulabileceği hiçbir şey yok... HASAN (MESUHİ) — Allah sırrını takdis etsin — Ona şöyle dediler : — Bize bir şey söyle, ins ve hu- zura dair bir şey söyle O da şöyle dedi: — Eğer göğün altındakiler, baş- tan başa ölse, bana hiçbir hüzün ve yalnızlık duygusu gelmez. Tefsirci : — Bir veli de bir başkasını hal- vete koymuş ve onu orada unutmuş- tu. Bir hafta sonra gelip halvettekini aynı vaziyette buldu ve af diledi: «Affedersin, seni unuttum!>, Şu karşı- lığı aldı: «Affedilecek bir şey yok; Allah, dostlarından, yalnızlık vahşeti- ni kaldırmıştır.» RUYEM (AHMED OĞLU) — Allah sırrını takdis etsin — Tefsirci : — Ruyem, kendisini Cüneyd'in ta- lebesi olarak gösteriyordu; fakat onun dostlarındandı ve ondan üstündü. Ben Ruyem'in bir kılını, yüz Cüneyd'den fazla severim. ht Ruyem'e Tasavvuftan sordular : — Tasavvuf nedir — Tasavvuf, iki şey - arasındaki fark ve tefazulu görmemektir. Mak Ömrünün sonlarında, kendisini dünya ehli arasında gizledi; onların ni- kabı altında saklandı, fakat o nikap altında mahcup kalanlardan olmadı. Bu hali gören bir veli: — Biz dedi, her şeyden el çek- tikten sonra meşgul olanlardanız; Ruyem, meşgul iken her şeyden el çekenlerdendir. Ruyem ini ve huzur, Allahtan başka her şeyden ve kendi nefsinden bile vahşet duymaktır. akk Ruyem — Sevgi, hangi halde olursa ol- sun, sevilene râmolmaktır, — FRAN e İN

Bu sayıdan diğer sayfalar: