MEFKÜRE EKSİĞİ Prof. Suphi Nuri İLERİ (GENÇLERİMİZ ve ie Ne girift ve binbir çizgili mevzu... Maalesef köy bönçliğini bilmiyo- rum. Ben yalnız şehir gençliğini tanı- yorum. Şehir gençliğini de ikiye veya üçe ayırmak lâzım... İlk ve orta okul- larda bulunanlarla lise ve yüksek mekteplerde okuyanlar... Sonra da fa- kirler ile hal ve vakitleri yerinde olan- lar var. Bunlar da ayrı sınıflar... on üç senedir lise ve yüksek tahsil ml meşgul olduğum için onları ele alabilirim. İlk ve Ortaya gidenler üzerinde — ki bunların çoğu fakirdir —- fazla bir görüşüm iç Lise ve yüksek tahsil gençliğini ele alır almaz, bedahet halinde bir müşahedeyle görürüz ki, manevi kuv- vet, seciye, mefküre ihtiyacı bu züm- renin baş derdidir. Eğer lise ve yük- sek tahsil görenlere bu aziz değerleri verebilirsek, ne mutlu bize... Vereme- dikçe kabahat onlarda değil, bizde- dir, Buda bir telkin ve terbiye işidir. Mektepte iyi yetişen fakat akşam evine gidince aile ocağında fena mi- saller gören çocuklara ne diyelim ? Onların kanaatları, omuhakemeleri, ruhları, mütalâaları, seciye ve mane- viyatları böylece allak bullak olmaz mı? Bunun aksini alalım: Aile ocağı mükemmel, fakat mektep ve hayat- taki örnekler kötü... Yalan söyleme- mek, dalkavukluk etmemek, iftirada bulunmamak, mesuliyetten korkma mak, arkadaşlarını, hocalarını, yurt- daşlarını sevmek vâkıâ mükemmel kıy- metler... Fakat ya bunların aksini ya- panların mektepte ve hayatta kazan- dıkları, kurnaz ve seciyesizlerin mu- vaffak oldukları görülürse ?:. r muhit bozuksa, müsavat- sızlık, haksızlık, ahlâksızlık, hatır ve gönül, tavsiye ve iltimas almış yürü- müşse ?.. Gençleri nasıl- mektepten — koyuvermeli ? Onlardan sonra beklemeli ? Hele onlardan Şkkieie nasıl gönül razı olmalı#? Gelelim doğrudan doğruya ahlâk meselesine : Meşhur bir hekim profe- sörümüz ahlâk (Biyolojik) bir mese- ledir diyor. Bu hüküm karşısında şa-” şırdım kaldım. Hayır, ahlâk ruhi ve içtimai bir mefhumdur. Ahlâk, hukuk ve din gibi ünlam- lar modaya bağlıdır; zemin ve zaman ile değişir. Eskiden bir aile kızı veya kadını herkesin önünde denize gire- vi olsa ahlâksız olduğuna hükmedi- r, hattâ, cezaya da çarptırılırdı. Vü- cadünü ve şehvetini istediği gibi kul- anmak, harama uçkur çözmek, kanu- nun müsaade etmediği kimseleri sev- meğe kalkışmak, rakı içmek, kumar oynamak, ahlâksizlıktı. Bugün bunlar- dan çoğu maalesef asrilik ve mede- nilik fikrinin himayasi altında tabii- leşmiştir. Yine bugünün ölçülerine göre hakiki ahlâk şartlarını yalan söylememek, iftirada bulunmamak, hır- sızlık etmemek, şahsi menfaat kay- b EE 2 Suphi Nuri. İleri, geçenlerde vefat etti. Suphi Nuri, (Büyük devresinde, aramızda her bakımdan su sızmaz bir dünya görüşü uygunluğu bu- lunmakla beraber, kalemiyle sık sık dâva- Fakat bu sıhhi manialar yenilemedi ve i ün hudutsuz rahmetini istiyen “dileklerimizle -birleştiriyor; ve Suphi Nuri İleri'nin fikir seciyesinden bir köşe gösterecek olan, eskiden (Büyük nl ya verilmiş bir yazısını takdim ediyor y* gusu ile her türlü alçaklığı yapma- mak, devleti;- milleti, hükümeti, hazi- neyi, yurdun ve yurtdaşların müşterek vicdanını feda etmemek tarzında hü- lâsa edemez miyiz Şimdi gelelim büyük s Bugünkü Türk sie ahlâkı acaba iyi midir, yoksa fena mıdır ? Bu aile, bu muhit, bu devir ne ise onun gençliği ve gençliğinin ah- lâkı da aynen odur. Bu nesil, bahtsız bir nesildir. Evde mevlüt” okunur, bü- yüklerin mazi hasreti dinlenir, dışa- rıda (Plâj) larda eğlenilir ve bazı kur- nazların bazı yüksek makamlara na- sıl geçebildikleri ve zengin oldukları hayret ve gıpta ile seyredilir. (İstatistik) ler, medeniyetteki inki- şafımızı kaydediyor; şu kadar yol, köprü yaptık, maden, buğday veya umaş elde ettik diye iftihar ediyo- daye fakat (Kültür) ve seciye vaziyeti- izden Da veren (Grafik) nerede ? ürküz, yalnız Türküz. Biz yalnız Türklük taraftarıyız ve ve baş- ka bir şey olamayız. Fakat bu ikinci cihan harbi birbirine zıt ideolocyalar uğrunda savaşan çetin muharipleri ortaya çıkardı. Bu muhasımlar bizim gibi bitaraf memleketlerde kendilerine taraftarlar, hayranlar, dostlar tedarik etmek için ellerinden gelen propagan- dayı yapmaktan çekinmediler. Bu pro- pagandalara kapılan gençlerimiz de var. Halbuki bizim dâvamız bambaş- kadır. Biz kendi dertlerimiz ile uğraş- mak zorundayız. Gençliğimiz başıboş bırakılma- malıdır. Bugün onlara anlatılmış, sev- dirilmiş hakiki bir mefküre sahibi ol- madığımızı bilelim. Yol, köprü, fabrika, mefküre de- ğildir; yalnız şahsi ahlâk sâhibi ol- mak da kıymet değil... Gençliğe ha- kiki bir mefküre lâzımdır. Ona, uğu- runda kanını, canını seve seve vere- ceği bir iman gerek... O imanın şartları, samimiliktir, medeni cesarettir, mesuliyet aşkıdır; tam mânasiyle yurttaşlık hak ve sa- lâhiyetlerinin kullanılmasıdır, âmme menfaatini şahsi menfaatten üstün tutmaktır, haksızlığa ve fenalığa göz yunmamaktır, hırsızlık, dalkavukluk, âdilik yapmamaktır, hele kulluk ve kölelik, hiç... Hürriyet ve insanlık lâzım. Gençliğimizin kuvvetli bir mefkü- resi olursa tabiatiyle ahlâkı, cesareti, şahsiyeti ve fedakârlığı da olur. Es- kiden müstebitlerin kulu kölesi idik, bari bugün memleketimizin efendisi olalım. Artık kolaylıkla midemizden yakalanmıyalım; hürriyetimizden, in- sanlığımızdan, şahsiyetimizden feda- kârlık etmiyelim |.