NUNCU madde: Bohem ) lik; türkçesi serserilik. genç sanatkâr da, içindeki ipsizlik ve sapsızlık temayü- lünün tesellisini şu (klişe) de bulmuştur : — (Bohem) im ben! Yaşasın (Bo- hem)lik ! Batıdan, hususiyle Frânsadan gelme bir tesir... “Sanatkâr, başıboş, yersiz, yurtsuz, hercai, ilcai, dilediği yere rast- gele konan ve ediği yerden rastgele uçan garip bir kuştur !,, o zehabi- nın kurduğu ve Y. işlettiği ocak / > TBokem) Mi” bir. Zal 7 Yari de, 1918 Mütare- 0. kesi nesillerinden 1 başlar; en hâd dev- | : . relerini o sıralarda m ini Mi (Bobem)lik bizde, birkaç Avrupalıda olduğu gibi, sanatkârın, içinde yaşadığı cemiyetten hoşnutsuzluğunu, cemiyetin hal ve istikbaline rin iy me 3 .tini kendi kıymetleri inden çekem mek mahkümiyeti Kis onun çizdiği iğ yam dışına çıkışını, e ulvi en çekilişini temsil e » Ser iskinliği, iradesi alli ldet; E <0 N BE E © ei lerde, tehlike habercisi miskin cücelerin kurduğu panayırdır. Onbirinci madde : Nükte gz » Allahın, zaman, mekân, şekil, ren! istikamet, mefhum, e milim mutlâk vücudünü, hoca, bütün had ve iş mz ele çalışarak şöyle der Pi — Burada değil, orada değil, şurada değil, hiçbir en değil... ektaşi, bu ifadeye karşı hemen şu Ee nükteyi konduruverir : — Şuna yok deyip çıksana işin için- den ! Dünyada hiçbir örnek, nüktenin, moda tâbiriyle (espri) nin, yolunu kaybet- tiği zaman nereye kadar gidebileceğini tirdiği miskin kestane fşeklöriyle, V aekeliilikiz fikir örgüsü bu- lursa onu delmek, yırtmak, sellere başka ay eves gütmez. m, fen, sanat, siyaset, daha bilmem a mlarımız, mesleklerinde, emek ve çile istiyen kitaplık ceht sahibi olmak ye- NRIKULUNDAN: DİNLEDİKLERİM i adamlar namına : ? zi lâf uydurduklarına e p d bile şahidim! © yi ye Necip Fazıl KISAKÜREK rine, tembellik ve çürüklükten başka ser- mayesi olmıyan tek kelimelik ve cümlelik nükte perendecileridir. Onun içindir ki, ortalık, hangi cephesinden bakılsa nâmü- tenahi bir mimari arzedici büyük haki- katin lif lif çizgilerini arayan ve aradıkça ki kör nefsini pöhpöhliyen (tekerleme) ve (el çabukluğu) şaklabanlariyle doludur. Hak ve hakikat kutbuna bağlı bir mizacın, arada bir, biber ve hardal gibi nadir bir lezzet kaygısiyle yerli yerine oturtacağı, sınır tanıyan nükteleri bul- nükte hastaları, hardal ve biber nev'inden eşyayı, hemde taklidi ve âdisi olmak On ikinci madde: İlim gerer formalık ve fihrist bilgisine mahsus bir kitapcık... Ve sonra, nihayeti Fransızca (isme), (gue), hi Ge) edatlariyle — kelimelerdeti doldurduğu, 'ıstılah bob bir defter... ama sonra, sanat ve fikir piyasamızdan buram buram tüten ilim Fakekürkie AAA biri olmanız için birşey daha lâzımdır Müthiş bir hâ- yasızlık... ben bu kadar * Şimdi dei ki tâbirleri, son- — birer öli , fakat güya canlı bir iddia ilâve rr balanin (Mistisizm)! dâvasinda... (Poetik) is- bat etmiştir ki... (Ümanist) ii einei (İdeoloji) noksanı... (Mistisizm) diyej bir ekg ii 1 (Poetik) hiçbir şey ve etm Me nist), herhangi ME sed de (Rönesans) devrine it bellibaşlı bir i iş zümresinin ismidir!.. (İdeoloji) noksanı olmaz; her.inanılan şeyin bir (İdeoloji) si olur, (İdeoloji) olmayınca inanılan şey k demektir!.. Bunlara aldırmayın!.. Zira kullandı- ğınız tâbirler, incisi düşmüş istiridye ka- buklarıdır. Bu tâbirlerin marsık dumanı altında içyüzünüz gizli kalıyor ya, siz on. bakın! Herkes sizi, tâbirlerinizin karan- lık peçesi sayesinde âlim sanacak, böy- lece .sizin cehlinizle beraber ilmin öz haysiyeti de ie nihan olacak, yâni güme gidecektir. Garbım her sahada tanınmış isimle- rine izafetle “filân celerin yücesi ve uluların ulusu bir zata ait tâbirle, kitap yüklü bir merkep- ten farklı değilken, bütün yükü bir buçuk cilt, bir defter, bir de müthiş bir hayâsızlık- tan ibaret bir SER halini düşünün!.. 13 ba madde Hati m gelebilecek bütün Sörülee ve “âletleriyle me Ke İlim, görüş, fikir, hâyal, bul hırsızlığı... Bir biazlıkı ki, kay ld kaynaktan ziyade, satıldığı zümrenin hakkını berhava etmekte... ikâyeci, hergün bir hikâye yeti receği gazeteye, yabancı dillerin hikâye lerini, sadece zetelerini bulamazsa, Balkan rindeki fıkraların teşbihlerini, buluşlarını, bir görürse onu malı zanneden, aleni bir paçavra toplayıcısıdır. Kitapcı veya mec- muacının, çocuk edebiyatı adına bütün neşrettikleri, resimlerine kadar ayniyle kopya edilmiş, yalnız kaynakları bildiril- memiş Avrupa örnekleridir. Üç beş filo- zofun gömleğinden parçalar kopararak yamalı bohçasını diken âlim, artık bütün aidiyet ve mülkiyetlerin gi ettiği bir kargaşalık kadrosunda, sanki eserini vermiş olmak gibi bir di “ahibidir. Ve nihayet herkesin, ei e e da- ei doldurduğu e Şark, nede limitinden, takibe uğradığı e. hengâmede, Garp eserlerini, serlev- hası, mehazları, terki; en > ve dış heyetiyle dilimize çevirip, adını, muhar- rir adı yerine oturtan misilsiz a al ler. .. Öyle ki, cesaretsizliklerinden mah- cup birkaç tercümeci, kabahatlerinin ne olduğunu sormaktan ve bu hav n şahsiyetli od eser vermiye deği değ- miyeceğini ye e başka bir tavır sahibi değildi: Te halinde bulunduğumuz yalar arasın ip nazirecilikten kuru taklitçilikte apışıp kal nihayet iktibasçı- cevheri bünyeleş - tiremiyen halimiz ne hazin!.. Ruhun çalınamıyacağını, yalnız alı- nacağını; alınınca da şahsiyetli eser ve- rilmiye ea Klee hiç bu sefalete düşer miydik Ve bütün bu amiri ai sop Srulaktarişla KY habersiz ve masum görünebilir “miydik dün-' yola çıkıp | | | | |