KUMAR VE RAKI az gelmekte... At yarışları ve Y panayır eğlenceleri yakın... At yarışlarına, hükümet müsaade, hattâ bunları himaye ederken, maksadı, at yetiştirenleri teşvikten başka bir şey değildi herhalde... Fakat yarışlarda hemen «bahsimüşterek» ler başladı; yâni kumar... Halk da buna pek çabuk alıştı. Yalnız büyükler de- gil, mektep çocukları, evet sürü sürü mektep çocuğu, yarışlara «bahsimüş- terek» aşkına gidiyor. Henüz kış devamda... Herkes evinde veya kulüplerde, günlük meşgalesinin Kuş bakışı: Düzgün Mecra 1931 de idi; Yüksek Muallim mektebinde Fransızca muallimiydi yıl mebus seçimi yapılırken, (Üniversite) talebesinin çoğu reyini Serbest Fırkaya verdi, Üzüldüm. 1927 deki bü- yük nutkun (Gençliğe hitabe) sini hatırladım. Hangi yola gideceğini bilmeyen bir gençliğe bu devlet, bu millet nasıl emanet edilirdi? Atatürke, bir rapor yazdım ; bunda gençliği bir teşkilâta bağlamanın lüzumundan bahsettim. Bu, (Parti) ce işlendi; sonunda, önce bir dene- me olarak Halkevleri kuruldu. 1935 Büyük Ku- rultayında kabul edilen Cumhuriyet Halk Par- tisi programının 50nci maddesi gençlik teş- kilâtına dairdi; maddeyi gerçekleştirilmek (gerekirken, olarak bırakıldı. Bugünkü (Üniversite) "gençliği, o günkünden daha yukarı bir mâneviyette değildir. Gençlik, öyle bir kuvvettir ki, Atatürkün dilediği, dediği yazılı sil gençliği vardı; (Türk ocağı) bu gençliği bir yere toplamış, ona milli bir (ideal) aşıla- g (Ocak), şüphesiz, (İttihad. tutunuyordu; fakat içinde milli (ideal) uğrunda elbirliği anlar, biribirine düşman olan iki, fırkanın, (İttibad-terakki) ile (Hürriyet ve itilâf) ın da taraflarında idiler Niçin ? Ocaklarda Türk (kültür) cülüğü ya- pılıyordu; günlük siyasi cereyanlar oralara giremiyordu. Yarının milliyetçilik siyaseti bu potada kaynatılıyordu. Bugün (Halkevleri) bunu yapabiliyor mu? Gençliği bir (ideal) altında bir yere toplıyabili- yor mu? Bir (profesör) le görüşüyordum; kendi. Yazan Prof. Suphi Nuri İLERİ hiç değilse yüzde yirmibeşini kumara bağlamakta... Demek ki, bizim bütün mevsimlerimiz, şahsi eğlence ve zevk ihtirasımızı, çatılı veya çatısız mekân- larda kumara bağlanmış görüyor. Evlerde oynanan kumarın dehşeti üzerinde ne söyliyeyim?.. Çocuklar da bunu görüyor, onlar da anne ve ba- balarının yolunda hazırlanıyor demekle mi iktifa edeyim?.. Yalnız bir odasında . Her- vazifelerini ve derslerini hazırlamakta... Ne korkunç bir eşya dersi tablosul.. Bu nasıl çocuk yetiştirmek, bu nasıl tahsil ve terbiye kefaleti ?.. Yavrularımıza olsun acımıyor mu- yuz?.. Merhamet hissimizi olsun, muha- faza iktidarında değil miyiz?.. Kumar bahsinde söylenecek biricik söz, onun, bakımsız bir bahçeyi kaplıyan ısırgan- lar gibi bütün zaman ve mekânımızı doldurduğudur. Bu bahçe, ruhumuz... Rakıya gelince, o, yavaş yavaş bi- zim su, hava, ek ve ateş gibi şâmil ve zaruri bir ihtiyaç unsurumuz oluyor. İşin tuhafı, fiyatı ne kadar yükselirse yükselsin, rakının istihlâk derecesi o derece artıyor. Ucuz olması bir felâket, pahalı olması ayrı bir fe- lâket... Rakı pahalı olunca, o vakit herkesin sıhhati ve ahlâkı iki kat bo- zuluyor. Zira pahalılık ona olan bağ- lılığa mâni teşkil etmiyor Amerikan Birleşmiş Devletlerinde sini, konferans vermek üzere bir halkevine çağır- çağıran rileceğini gazetelerde okuyan halktan birkaç kişi lütfen gelebilmişler! Bir kaynaktan fışkıran temiz bir su, düzgün yararlı bir yatak bulamazsa, yanlarına taşar, tarlaları, bahçeleri bozar ; başka kaynaklarla birleşerek, önüne geleni yıkar; nimet iken nikbet r nçlik kudretini, kendi başına bırakıp, zararlı bir taşkın su haline sokmamalı, onu sağdan ve soldan koruyarak, öz tarlalarını, bahçelerini sulayacak bir mecrada yürütmeli. Daha ne güne kadar bekleyeceğiz?.. Kâzım Nami DURU 441 Lİ de e gm, £ bir vakitler (alkol) yasaktı. Neticede kaçakçılık aldı yürüdü. Üstelik ispirto yokluğundan, ortalığı, onun yerine geçmek istiyen binbir zehir kapladı. Böylece hastahaneler, tımarhaneler, hapishaneler doldu. Nihayet Amerika- talarla ona karşi mücadele açmak; bu mu çare?.. Bizce hayır !.. Çare mutlaka (aktif) olmalı; olunca da sonuna kadar böyle gitmelidir. Kumar ve ispirto iki düşman... Fakat insanlar her çağda ve her yerde bir iki düşmana o kadar dost olmuşlardır ki, artık onlardan ayrılabilmeleri ancak mucizevi bir ceht ve hamle mukabili olabilir. Ya bu ceht ve hamlenin kaynağı ne olabilir ?.. Sadece mefküre ve iman... Adesenin gözile ameli dava- larımız : fesikbal hakkındaki görüşümüzün lâübaliliğine, istikbal hakkında istintak etti- ğimiz bu kuşlar şahittir...