SİHİRLİ RESİMLER Ne-Mu (Los Ancelos) da, baştan başa bü- yük sinema (studyo) larının kapladığı (Pelikül) caddesi... Bu caddenin bir kenarında, yeşillikler içinde, beyaz renkte bir bina gurupu... Bu bina gurupu, çepçevre yüksek bir duvarla sarılıdır ve camdan çatılara maliktir. İşte, (Miki), (Mini) gibi tiplerle Pamuk Prenses, Canlı Bebek, Uçan Fil, (Fan- tazya) şaheserlerinin mübdii (Valt Dizney) e ait faaliyet ocağı... (Studyo) ismi verilen bu hakiki sa- nat ocağında renk ve çizginin senfon- yasını yapan bir fırça, emri altındaki yüzlerce ressamla beraber çalışmakta- dır; ve burasını, mantık ve hakikat üstü âlemlerin vatanı haline getirmiş- İçeriye girelim: Filim tecrübe salonunun yakınında, (Valt Dizney) in, istidatlarına inandığı ve değerli bulduğu ressamların (atölye) leri vardır. Tam 50 adet ressam... Biraz ötede, sayıları 150 ye varan müptedi ressamlar çalışıyor. Müptedi ressamlar, her gün üstatlarına müra- caat eden yüzlerce istekli arasından seçilerek alınır ve 6 ayla bir sene arasında tecrübe görerek, bir hayli tasfiyeledildikten sonralustalara katılır. Herhangi bir filimin ana fikri, evvelâ usta ressamlardan birinin ruhunda do- gar; ressam bu fikri kâğıtlar üzerinde tesbit ederek (Valt Dizney)e takdim eder. En büyük usta, kâğıt üzerindeki tema'yı binbir tenkit ve tashihten ge- çirdikten sonra kabul eder. Kabulden sonra, iş, bütün usta ressamlar heyeti tarafından yapılacak binlerce ve bin- lerce (kroki) ye kalmıştır. (Kroki) ler (selloloit) tabakaları üzerine kalemle işlenip renklendirme (atölye) sine sevk- edilir. Artık, filimin başından sonuna kadar adım adım ve saniye saniye bütün ânları çörçeveliyen EOSLEMİeriN YA muameleyi görür ve neticelendirilmiş olur. (Valt Dizney)in büyük bir ehem- miyet atfettiği musiki dairesinin şefi, bugünün en büyük bestekârlarından biri olan (Jerom Kern) dir. (Valt Dizney) in birkaç fikri : «Bana sık sık (Miki) fikrini nasıl bul- duğum sorulmuştur. Bu tepeden inme bir buluş değil, devamlı bir tekâmü- lün neticesidir. 1923 yılında Kalifor- nıya'ya geldiğim zaman, orada henüz doğmaya başlıyan ve (canlı şekiller) diye anılan hâdiseyi gördüm. Aklım daima bu hâdisede ; daima bu hâdiseye ait Dn bir. tekâmül safhasının beyaz fotografları alınmaya ilir. Re- simler fotograf dairesine gönderilir ve orada binbir ihtimamla filim alma makinelerine zaptettirilir. 9 dakikalık bir filim alma müddeti için, tam 15000 (kroki) ye ihtiyaç bulunduğunu söy- lersek, yapılan (kroki) lerin sayısı hak- kında bir fikir edinilebilir. Filim bun- dan sonra (dekupaj) dairesine gönde- rilir ve burada son tashihleri görüp, “oradan ses ve musiki dairesinde son ği yeniliklerde... Binbir mücadeleden sonra ilk tecrübelerini yapmaya başladım. (Alis harikalar memleketinde) isimli ilk eserim hiçbir muvaffakiyet kazanamadı. Bunun üze- rine, çizdiğimi bozarak ve bozduğumu çizerek, tekrar ve tekrar yırtarak ve yaparak, koca kulaklı, büyük burunlu, minicik vücutlu, zayıf bacaklı ve ko- caman ayaklı bir tip elde ettim; ve bu tipe (Mortimer) ismini takdım. Karım bu ismi beğenmedi. Beraberce yaptı- ğımız birkaç değişiklikten sonra, ona (Miki) ismini koyduk. (Miki) büyüdü, büyüdükçe değişti, tekâmül etti, sayı- sız kardeşlere ve arkadaşlara malik oldu; ve dünyanın her tarafında sevildi ve tutuldu. Bundan sonra, insani seci- yeyi birer renk ve çizgi remzine ter- cüme ettirmek sahasındaki tecrübele- rimi, muvaffakiyetim ilerledikçe daha mücerret ve dasitani şekillere yüksel- terek, bildiğiniz eserleri vücüde getir- im.» “DERTLİ PINAR, Zaman zaman bizim memlekette de filim- ler yapılır. Filim sanayii başlamak İs- tidadını gösterdiğindenberi, köprünün al- tından bir hayli su aktı. “İstanbul sokak- lekette bir sinema muhitinin kurulmasına daima mâni old Çünkü, makineye, şeride, dükkâna, bül- dıra' ve bacağa para verenler, zekâ zevkin, kendi kendisine, ayaklarına ge- leceklârini zannettiler ; yaptıkları filimler ancak salaşlara lâyık şaheserler oldu Hoş, yine bir tevil çaresi bulmadılar değil... Bütün kabahat zavallı halka yükletildi : — Efendim, halk böyle istiyor ! Hayır, halk böyle istemiyordu. Bundan belki hoşlanan bir tabaka vardı. Faket o, halk değildi. Ayak takımı idi. Filim yaptıranların bir gayeside, para- sız artist bulup istismar etmekti, Gazete- lerde “Yıldız aranıyor!,diye ilânlara rast- 33 “Dertli Pınar,, dan bir sahne ladık. Ne büyük bir cazibe! Yıldız olmak|.. lıştırıldılar ve yo iğrenç tu- zaklarına düştü Geçen hafta, BE (studyo) sunda mat- (Devamı 16 not sayafda) zğ