İçer ÜR e | RÖPORTAJLAR AR | ZA MATBUAT BALOSU abahleyin Matbuat balosundan ayrılırken, S kafamda, bir patırdı, bir gürültü, bir kargaşalık, bir rahatsızlık, bir huzur- yaşamış olmanın cevhersizliği... İşte bir cümle içinde Matbuat balosunun muhasebesi... Saat on buçuk suları... Taksim Be ediy gazino- sunun (hol)ünde, bayalegiliğE, (frak)lı ve (smokin) liler, bir ân kümelenip, gurup gurup balonun (turnike) geçidinde, (monokl) lu ve her hali ile alafıranga, Semih Mümtaz beyefendi dos- tumuz ve Lütfi Arif arkadaşımız önünde boy gösterip içeri giriyorlar. İçeriye ilk girişte, bir bakış yağmuru... İşte bu ân fevkalâde... eni gelen, tıklım tıklım salondaki masa- lardan birkaçında veya hepsinde bir kıpırdan- ma ve fısıldaşma mevzuu oluyor. Tabii bunun şiddet ve şumul derecesi, girenin hür şıklığı veya rüküşlüğü ile mütenasip.. bakıyorum n Yusuf Mardin... Biraz ilerliyorum : Caz, dans... Aman bir kurtarıcı!.. Bir masada boş bir is- kemle... «Merhaba, nasılsınız, iyi misiniz ! Bu- yurun! Çok teşekkür ederim !» Ve bir iskem- leye nailiyet... Önümüzdeki ma sada Ercüment Ekrem Talu, lanmıyor; ve galiba (âdet yerini bulsun) un Safiye ve Peyami Safa . Beni görür görmez, dök değirmi müteakip, derin derin içini çekti. Yukarıya çıkan sol merdivende, bir müd- Nejat MUHSİNOĞLU dettir gözleri kapıda, mahzun, bekliyen Ercüment Işıl, bir fırtına gibi içeri giren Müzeyyen Senar Işıltı görünce, gözleri parlıyarak ona doğru koşuyor. Caz durdu. Çiftler, 20 (ravund) luk maçtan çıkmış (boksör)ler gibi bitkin, yerlerine dönü- yorlar. Heyhat !.. bu akşam oturmak bize müyesser değilmiş. Meğer, boş bulup oturduğum iskemle am üç kişiye aitmiş. Onlar da münavebe ile oturup kalkıyorlarmış. Ne e şimdilik kendimize bir üs temin ettik y. (Frak) ve (smokin) il sai davetiye- lerde de yazılı olmasına rağmen - bilmem fev- kalâdelik olsun diye mi - açık renk elbiseyle bile gelenler var... (Frak) ın bobsttili de pek ömür... Böyle giyinmiş bir delikanlı; ev sa- hipliğinin bütün giye hamaratlığile sağa sola koşup emirler veren sayın reisimiz Hakkı Tarık Us'un, ellerile, kollarile verdiği bir emri, dimdik k gayretine rağmen, tam kanbur bir halde dinliyor. Allah vere de dinlediğini anla- mış olsa... Keçi yolları gibi dar masa aralıklarından geçerek kendime hava ve iklim arıyorum. Nurettin Artam'ı kapıda koltukluyorlar ve oradan sağlık veriyorlar : — *Xeriniz Refik Ahmet beyin yanındadır ! Baro reisi Mekki Hikmet hocamızda balo- lardan pek hoşlanmadığı halde, tefne dalları mış sütunlardan birine yaslanmış bir (ma- mi koltukta, mütebessim çehresile etrafı (Mikrofon) da bir ses ortalığı çınlattı : — Sayın bayanlar, baylar! Piyango çeki- lecek !.. Biletlerin satışa çıkarıldığını, ne gibi hediye- ler kazanılabileceğini, nasıl çekileceğini vesair Wisumlu lüzumsuz izahatı tane tane anlattık- tan sonrâş-dört delikanlınında birtakım lâz oyunları. oynıyacağinı bildirdi. Bir gürültü, bir patırdı, bir kıyamet, bu işler bük Şöyle bir, (yaz bahçesi) ne doğru yürüdüm. Serbest büfenin önünde bulacağımı tahınin ettiğim zevat meyanında, Peyami Safa... h,tam kıvamında... Koluma girerek haykırdı : — Necip Fazıl nerede ? — Balolara gelmez, hoşlanmaz böyle yerler- den!.. kucaklamak istiyordum. Son yazısı bir hârika... De Rıfkıya verdiği cevap... Ne güzel yazm Ve birden ise bulunan ki döne- rek sinirli sinirli ferman etti — Haydi bizim resmimizi ag Ve Peyami Safanın malüm (poz) larından biri.. Büyük sean Büüyoruml iz bir ekiş. Türkçesi bedavacılar... iyon) a gelip ora dan yukarı çıkıveriyor! andaki masalardan e kadın sakinleri ere nik bir muhav: 3x. A... Şu upuzun, sipsivri, ipinee adam Gi die Suadiye otelindeki avukat değil mi ? â kendisi! Aslında Romanyalı muhacir- iLe Sözde zengin gözükürler ama bu- rayada bedava tarafından girmek için bu zahmetlere katlanılır mı hiç ? — Allah aşkına şu kızma bak! İlle (Danyel Daryö) ye benziyeyim diye tir tir tepinen bir hali var. Bari benzese biraz... — Ya karısı! Avrupalı sanatkârların “göz boyacılık şaheserleri olan o sahte mücevher- lerle donatmadığı ie kalmadı. Bir şapırtı... Dönüp bakıyorum : Burhan lek, (frak) lı bir sikii içinde, 14-15 Sayıkla yüzlü zat (mikrofon) un başına gülakük vaziyeti affettirmeğe çalıştı : — Devam eden müthiş gürültüden dolayı (iskeç) in oynanmasına maddi imkân kalma- dığından artistlerden özür dileriz! Derken sahnede Peyami Safa... iki öksürükle âyarladıktan sonra : — Efendim, dedi, bu (iskeç) i Burhan Felek arkadaşımız yazdı. Bir baloda böyle şeylerin oynanması bilmem nasıl ve ne şekilde karşı- lanır ama, kendisi size bir iki fıkra söyliyecek. Bu fıkralardan sonrada bu (iskeç)in hâlâ Sesini bir tabii, bermutat Nasretti fıkralar... Filhal bu fıkralar ve hele sonuncusu zemin ve zamana uygun geldi ama onları kaydedersem, belki «müstehçen neşriyat» tan dolayı Matbuat eriş hususi maddesini harekete getirmiş olur «Muhterem rey *g sabır son kertede... Ca- lardan birinde bir mü- nakaşa... o Taraflardan biri kıymetli ses sanat- kârımız Safiye Ayla, diğeride saat rakkası gibi bir ileri bir geri sallanan Peyami Safa... — Pe iye ! çi bana, kiçi halim yok — Hatırım için... Yal- nız bir tek şarkı... Hakkı Tarık Us Malüm, Peyami «sermest» olunca şarkı söy- lemek ve söyletmek ihtiyacındadır. Şarkı söy- (Sayfayı çeviriniz) li A v3 çiğ