SABAHÇI KAHVELERİ Tophanenin dar ve er sokaklarında yürüyorum. başıb: arzeden iki sokağın denki yerdeyim. Köşe fenerinin önünde durarak saatime baktım. Saatimin yelkovanı on ikiyi, akre. bi de üçü gölgeliyor. de bir kahve var!.. Bu kahvecikten, kendi dibinden başka bir yeri aydınlatmıyan fenere yardım eder mişcesine sokağa huzme halinde ışıklar sr- zıyor. Sigara dumanınn lediği cam- lardan süzülen bu işık, kirli ve mat, soka. ğın çarpık lâübali taşlarma uzanarak tâ ni- hâyete kadar akıyor, inceliyor, bir nokta anlığın balk ce kaybo. kalın murtuları, ne de otomobillerin feryatları duyuluyor. Sade bu derin sessizliği yüzle- i göremediğim kahve sakinlerinin çıkar- dığı uğultu yırtıyor. Bu bir sabahçı kah- vesidir.,. Şahsiyetlerini, içinde, boğduğu, kaybet tiği insanları kucaklıyan ve hassasiyeti i a zalmış; uyku denilen ihtiyacın varlığını düntânik kadar hafıza kudretini kaybet. miştir. Kahvenin menteşeleri yalama olmuş ka- pısının; aşınmış tokmağını çevirerek içeri girdim. Evvelâ, gözlerim sigara dumanına bürünmüş çehreleri seçemedi. Yalnız bur- num bu seçilmiyen insancıklardan yayılan ağır bir kokunun vücudümde yaptığı te- sire âlet oldu. Bu kahve, sisle örtülü bir denize; sakinleri de dudaklarında sigaraları, göğüslerinden kopup gelen sürekli öksürük. lerile, fenerlerini yakmış, tehlike hin çalan köhne teknelere benziyordu. dumana, burnum kokuya alışmca, a yavaş gölgeler şekilleşti... Şimdi her bi. rinin hresihi “en atına kadar seçebiliyorum. Böyle kahvelerde âdet olduğ umi bir «Merhaba» çak- tım. Ellerin h laşmış kâğıtları, ,moktaları ayırt e iyen zarları bırak orgun lerini bana akli Her biri Elmacık kemikleri hayli pe gözlerinin beyazı siyahma nisbeten hayli okkalı kah- veci; ellerini kuşağınm kenarlarında gez- dire gezdire başıyla bana bir iskemle gös- terdi ve çatallaşmış sesile: bi!.. Gözlerim çevreliyen adam ve “adam; cıklara saplı —Bi Mehmet Turhan TAN Diye cevap verdim. Kahve ocağına bitişik bir masada hararetli bir oyun var, ben de yanaştım. Sakalı boynuna (dolaşan, kirli şapkası kulaklarmA kadar inik bir adamla, ensesi yer yer çıbanlı şişkin gözlü biri (Kı. 13) oynuyor. u oyun, iskambille oynanan kumarların en ei rt beş siri kılıklı meraklı, iki oyun- 8 “Saka Ilrs a bir bacak. Öbürü: © — Bir sana, bir bana... a Diye kâğıtları açıyor. İşte bu anda vü- cutlarda umumi bir kaynaşma; oyuncular. da müşterek bir titreme göze çarpıyor. Bü- tün gözler pür dikkat kâğıtları açan ellere dikili. Bacak nihayet şiş gözlünün tarafım- da çıktı. Sakallı adam, sinirli sinirli, lime lime olmuş cebinden bir gümüş lira çıka- rarak şiş gözlünün as fırlattı. o Onun taraftarlarmda bir u .. Şiş gözlünün. kilerinde sevinç fısıltı Sakallı kâğıtları korkutmak istercesine daha sert: yedili. pe sönüyor. Eller ap Üpmi baş Ne yazık şeytanm gı kımıl bei çünkü an Piresi iş b iintin ta. afında!.. Bir gümüş lira daha vi yor. Seyircilerden biri siş gözlüye : mahmurlaşmış bir polis kapıda gözüktü Sakallı adam: — Bütün kozlar bende, kapalısın. e mırıldanmaya başladı. Polis yarı a- lay, yarı ciddi: — Ulan Şaban yine altmışaltıya. çevirdi. niz, size vii a söyliyeceğiz. Diyerek tek. rar Sol Saban ek oynaya dursunlar, yıkıl. evlerin a e yaslan. dakları gibi, iskemlelerine -aslanmış 'serse- ri izler 1y: » 'ö ; ı .yüzler, dörtte üçü açık vücutlar, ayakkabı. (8 gr siz ayaklar, işte bir kaç çizgi ile sabahet kah- vesinin müşterileri... ağın karşı yanmda ihtiyar, daha doğ- ye: z üstem, ai bir çay daha! Göğsüm ralıyor. DE cebinden paslı büyücek bir ta- baka a ön elile hususi siga. rdı. rasmı Sa kadar, çayı da gel- mişti, Derin, m nefesler, koca koca yu- dumlarla hem Si; arasını hem de ve bi. . Şimdi süzük, yüzü eskisinden “daha sarıydı. Öl yaklaş. — Arkadaş ne iş yaparsm Kendi âleminden Gerim, yersiz bir sual soran Ar aprmde cevap vermek için e. yee bocaladı. Sonra, aralarından eksik dişleri is ağ eiink dudaklarını oynatarak: — Ne işi be kardeşim"? Sabah akşam bu- Gl; , haniya bizim yazıhane burası. Peki yaşamak için parayı nereden bu. luyorsun? Artık bıkmıştı, vu fazla hem de pek fazla Deslinemiyeti e girdiğimi bana anlar- mak için —Bu bir sırdır. dedi, başka bir suale ma. ruz kalmamak için de sırtını bana çevirdi. Ben de fazla kurcalamad Pencereye yakm bir masada, kuzguni bir arap, usturalı başımı masaya dayamış san- uyuyor. Etrafını bir kaç genç sarmış ona takılıyorlar — Ulan Hacı uyuyor musun ? — Hey maşallah, herifin kafasına bak be, kavun gibi. Arap kızıl gözlerini devirerek ik ğ ruluğunu ölçmek r yoktu. r kaç para verdiğim köprüde dilencilik ya. an çocuktu. Şimdi, sabahları bin bir emek- le topladığı paracıklarımı, elinde sıktığı al. tı yüzlü kemik parçasma bağlamış, Di bir kısmını da gözlerini süzen, yüzünü rartan menhus maddeyi almak için harca: mıştı. Bu sırada gözüm duvara bitişik ma. salarm birinde oturan bir çocukla adama ilişti. İçimde ye merhamet hissile çene. sini okşadım. On iki yaşlarmdaki bu çocuk. cağızm serserilerin arasında acaba .ne işi vardı. Küçük yüzünün renksiz şakaklarını güzel boynuyle Ke sans) heykelini andırıyordu. — İsmin ne senin oğlum? v yşe, Fazla bir şey Kn apar ça- Limra paramı verdim ve yavaşça u bu kız mr erkek mi? Paşam hoşunuza mı gitti ? İsterseniz... rtık onu fazla etmedim, gece İle a birleştirmiş insanların kahvesini bırakarak ri fırladım. © Gün çoktan ağarmıs, ranlık; solan siyah tr. sokağı örten k kumaş çer açılmı. Caddeye geldiğim vakit, güneş iyice ük ii tramvayları, otomobilleri, işlerine gi pa gelin adamlerile gehir vee e