Macar: muallim ve en (Vamberi) ye, İkinci Abdülhamit dev. meşrutiyetçi genç Türkleri «Reşit Efendiz Türkçeyi agi ağzı (Vamberi), 1899 da Peştede, kendisini ziyaret eden ld sai bi söz gelimi şunları söylemişti «Abdülhamit bana bir gün: Ne dersin a Hocam.. Şu benim aley- ğe bulunan gapkımlara ne gözle bakar- m7! Diye sordu. Tuhafltır, benim ondan ne iyi korktum.. Bir kamın tesiri var.. İnsan o ka. dar serbest ierik. sözü evirdim, çe. virdim: Efendimiz, içlerinde namuslular, niz yeti güzeller, güzel fikirliler de var.. De dim. era bozardı: — rd miş.. Ben de öyle işittim.. A ho cam.. hal ile ne yapılabilir?. Bir taraftan onlar, N taraftan firenkler etrafımı sar. mış.. Şu gördüğün eşekler, mabeyini hüma. zım Hocam pek.. Onlar seni çok severler.. Senin sözlerin onlara göçer, şunları mem. * 1 İckete getirmez misin?, Kendilerile istişare ederdim.. Hasbuhal e. derdim. Beraberce islâhı ahval ederdik.. Ça. reler düşünürdük!. Demez mi?. Kalben gül. düm: — Efendimiz,. Fakiriniz bir ilim adamı- yım.. Öyle siyaset adamlarile alâkam yok. tur! Der Hee Abdülhamit bağırıp çağırma. ğa başladı Ben daki bilmiyor muyum! Sen di iline Diye bağırdı. Şaşırdım kal- dım, Geçmisler Japhaklar REŞİD EFENDİ ANLATIR «Bir gün Avusturya - Macaristan impe. ratoru (Fransuvâ Jozef) le beraber yemekte idim. Abdülhamitten bahsolundu. Tam sof FİRM kalkmıştık; imperator yanıma sokul. du — Nasıl bulmaktasın ?. Pek zeki diyorlar. Öyle mi?, Diye meraklı meraklı sordu. «Almanya imperatoru (Vilhelm) Viyanaya gelmişti, Dostlarımdan biri anlattı, (Fran. suva Jozef) le yemekte Girit meselesini aç- mışlar. Söz Abdülhamide intikal etmiş, * mesleki tenkit “edilmiş, bu tenkide (Fransu- va Jozef) de iştirâk etmiş. (Vilhelm) hemen bizim imperatorun kulağma eğilerek: Kardeşim.. Biz hükümdarlığı öğrenmeliyiz! Demiş, «Amma.. Şu (Vilhelm) Abdiilhamide ve Türklere bir oyun oyniyacak ki., Bütün dünya şaşacak,. O imtiyazların, o Alman nüfuzunun acılığı çok sürmiyecek, anlaşı- lacak.. Berlinde silâh müzesine gittim, ken. disini sl sırasmda (Vilhelm) & verdiği hediyeler ai Yavuz Sultan Selimin ondan diyorlar.. Be âdam.. Bir şe Maddi kıymeti daha ağır olsun da ecdadı. nın yadigârı olmasın! Ahmet Bülent KAYIKÇIOĞLU “Yeni Osmanlılarla görüştüğümü haydi a Ne çıkar?, Bana ne yapabilir ?, Hük. ü geçer bir yerde değilim. sadece Türk dostuyum.. Türk milletinin iyiliğini Çünkü Türklerden iyilik gör ip İstinetyllir, bikes, her şeyden mahrum bir çocuktum.. o Yiyeceğim, giyeceğim yoktu.. Istanbula gittim, Türklerden ne nüvaziş- an unutmıyacağım.. Türkler için düşünmekten, çalışmaktan geri duramam «Bir ve Abdülhamit : - Hocam. Senin Macaristana dönmeğe niyetin yala Gidip de ne ypacaksın p tur burada, Türkiyede kal.. Dedi. Şöyle bir düşündüm.. Ve: > Efendimiz.. Dedim.. Orası, Vatan-ı as- b Reşit Efendinin Tunalıya anlattığı hâtr- râlar üzerinde biz de şöyle bir düşünebiliriz sanırım. izini tarihini yazmak, hattâ taslağını çizebilmek bir kişinin başa. racağı işlerden değildir. GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ: 45 sene evvelki İstanbulun kahvehanelerini gösteren ve bir Avrupalının kalemile çizilen bu levha, hem Avrupalının bizde alâka mevzuu olarak ne aradığını, hem de o günle bugün arasında ne nisbette değiştiğimizi veya değişmediğimizi isbat eder. 35 SENE EVVELİN MİZAHI: -— Şehzadem; sizinkini de keseceklermiş!. Ama merak etmeyin, başka bir yerinizi de. gil, tahisatınızı!.. Ae