olması ne fena, daha elli olsa içerdim. Dartanyan zihnini daârmadt- ginik etmiş olan bu Mmükâle- möde devam edememişti; çok şaşkın bir halde başımı elleri üzerine kapatarak uyku vazi- yeti aldı. Atos ona acır gibi bakarak dedi ki: — Şa gençlerden hiçbiri iç- kiye dayanamaz, hattâ en da- yananı da buduür! Xxvını Dönüş Dartanyan Atosun — müthiş sırrı ile hayrete düşmüştü; bu- nunla beraber bu bir kısım | itiraf içindeki birçok hakikat- | ler kendisine karşı kapâlı bu- | lunuyordu; evvel emirde bu İ şişe itiraf tam sarhoş bir adam tar rafından yarı sarhoş bir. kim- seye karşı yapılıyor ve fakat Üç, yabut dört şişe Burgondi #arabının buharı ile birlikte giren sözlerin müphem rağmea, Dartanyan ertesi sabah ıyhdın uyandığı ıııııımı. Buı- silâhşor kendisi ile rum; bahsederim ki, binlerle T savurdum. söylerken ciddi ve h #üpbeli bir halde arkadaşının q ’— Iıhyudı Dartanyan —l'lıyıı- hatırladığım — bir varsa, bütün — sözleriniz Kalbinin en derin köşesini ister gibi delikanlının Mloç::&.Duınyındıdılu. v şeyl Böyle birşey hatırlıyamadı; z — 114 - zim Dartanyan; benim sarhoş- luğum her zaman kederli olur, ve ben çok sarhoş olduğum zaman merakım aptal sütnine- min kafama sokmuş olduğu acıklı hikâyeleri anlatmaktır. Benim — kararım budür İtiraf ederim ki, fena bir kusur., Atos bu sözleri o derece tabil bir halde söyledi ki, Dartanyanın kanaati sarsılmış tı. Delikanlı hakikati anlamak metakile cevap verdi: — Âh! Hatırlıyorum, hatırlı- yorum, rüya gibi hatınma ge Eyor, asılmış adamlardan bah- sediyorduk. Atosun benzi uçmuş olmakla beraber gülmeğe glıpnk ce. vap verdi: — Ahl Gördünmü bak, ben buna emindim... Asılmış adam- lar benim gece kâbusumdur. — Evet, evet, şimdi hatıre ma geliyor; evet, şey hakkımr da... Durunuz.... Evet, bir ka: din hakkındaydı. Atos mosmor kesilerek ce- vap verdi; — Doğrudur; güzel bir ka: dın hakkında en başlıca masa- hm budur ve, bunu söylediğim zaman mutlaka çok sarhoş malıyım, — Evet, buydu, uzun boylu, Yazan: Aleluandr Atos bu sözleri o derece tabii bir şekilde söyle- di ki, Dartanyanın kanaati sarsıldı — Şu jambondan biraz ye. Kilerde yalnız dört şişe kalmış laşmış kadar bile yorgunluk göstermedi. — Ab, ahl Beni ediyorsunuz., — Pişman mı? — Eveti onu elimden ç- kardım. — Nasıl? — Eh, çok basit bir şekik de; bu sabah saat altıda kalk- tım, siz derin uykudaydınız. ve eınııııın sıkıntısından ne yapa- mı bilmiyordum; — dünkü nlığımaıdoı henüz ayılma- mıştım. Ümumi salona girince bizim lagilizlerden birinin bir canbazla at pazarlık etmekte olduğunu gördüm; kendi ati dün kan aldırırken ölmüş. Yan larına sokuldum ve kestane renkli güzel bir midilliye yüz pistol vermek istediğini anla- dim, —Alfledersiniz, efendim, be- vim de satılık bir âtım var, dedim. O: — Ay, o çok güzel bir atl dün gördüm... — Arkadağınızın uşağı gezdiriyordu, dedi. — Onun da yüz pistol ede- ceğini zanneder misiniz? — Evet; bana o kadar pas rTaya satar misiniz? — Hayır; fakat onu kumara koyarım. pisman : ah Pamukculuğumuz Mazisinden fazla istikbali olan ve ati için diğer mahsullerimiz- den çok veitlerde bulunan paâ» muğun ticaret inkişafı üzerinde durulmakta, hem dahilin art: makta olan istihlâkine yetecek ve hem de memlekete döviz getirecek bol ve nefis bir is tihsal teminine çalışılmaktadır. Bu hususta yapılan tetkikler- den anlaşılıyor ki, pamuk mah- sulünün iç ve dış ticaretin ie teğine uyğun bir verim — elde etmek için, tohumdan başlıya- rak tarlanın işleme ve iştetme ve satış üsüllerinin birer, birer ele alınması icab etmektedir. Bu vaziyete göre, pamukla- rın islabı, ekim nişletilmesi, maliyet fiatinin a büyük meseleler arasında yer almaktadır. Islah edilmiş pamük tohumu ekilmesi birinci plânda geliyor. Islah edilmiş pamuk tohumu olarak en makbul görünen ve taammümüse — çalışılan akala nevi, şimdiki halde Ege istilr salâtinın yüzde 50-70 ni tut- maktadır. 938 rekoltesinin yüzde 70-80 nisbetinde akala nevinin teşkil edeceği kuvvetle umulmaktadır. Saf akala tohumunun mak- bul evsafının kaybedilmemesi ve muayyen bir tipia olduğu gibi muhafaza edilmesi için to- hum seçme işi, şimdiki balde, Nazilli pamuk ıslah — istasyonu Neyse... — Sırası gelince bur rada kimlerin nme işlerle meş- gul olduğunu birer, birer anla- tırız. Üstadın yanında biraz daha kaldıktan sonra Kemal Kümile: — Haydi bakalım arkadaş; dedim, elimizdeki vesikayı, müd- deti bitmeden, kullanmalı ve durup dinlenmeden cenneti, ce- hennemi, ârafı gezmeliyiz. Bey- buüde vakit geçirmekte mana yoktur, yürü... B. Zeynel Besimle Hafız Dur- muşa veda ederek elele tu- tuştuk. Ben aklıma cehennemi geti- rerek gözlerimi yumdum. Kemal Kâmil de yumdu. Bir an sonra gözlerimizi açar açmaz kendi- mizi o muazzam cehennem ka- pısının önünde bulduk. Kapının büyüklüğü, mübalâğa olmasın amma, iki defa İzmir şehri kadar vardı ve üstündeki dar büyük bir levhada: Ey dünyada âhiretini unu- tarak diledikleri gibiyaşıyan gaflileri. Size — mukadder olan akıbet burada yaşamak- tır. Allahın o emrini şimdi hatırlıyarak pişman oluyor- sunuz. Fakat son pişmanlık fayda vermez. Ayazda kalmış Çingene ho- rozü gibi muttasıl titriyen Ke- mal Kâmili biraz teskin ettim. Biçaâre ağzının tadını aldığı için 5 a ; Ş 'DAR * kumd )/ Ö ahirerzar”. ektupiarı- — 53 — hemen, hemen Mersinli koyu ka: “panya teşkil ederek, Marsilya- | havalenamesini Pariste paraya || tahvil ederlerken evelce haber- darı saçlı, mavi gözlü bir ka- — Benimle kumar mı oyna- dın hikâyesi, mak istiyorsunuz? — Evet, işte bu kadın an | — Evet. Miş. — — Niyte? - Dartanyan Atosun — yüzüne Ça 2.,|._ Mikkalle bakarak sözünde de- vam etti — Sizin dostlarınızdan bir asilzade tarafından, Atos kendinde acınacak bir hal görmüş vaziyette omuzla- tını silkerek cevap vordi: atar atmaz hybdmıı ah, ahi Tollı ıtın rica ederim, takımlarını tekrar dim. Diye Atos bağırdı. Dartan- yanın çok canı sıkıldığı görü- lüyordu. Atos sordu! — Görüyorsunuz iasan — Kızdınız mi? ne söylediğini bılıııdyl;i üphesiz canım sıkıldı. kendini nasıl araya sokuyor.. Oık b: harp meydanında Bir daha sarhoş olmıyacağım, | şöhret kazandıracaktı. O bir Dartanyan.... Çok fena bir | hediye... Bir yadigârdı. Atos, Şeyu. bunu çok fena yaptın.. — Fakat, aziz dostum, ken- dini benim yerime koy. Me- raktan çatlıyordum; undan başka, İngiliz atlarını da — sev- mem, Ciddi düşünülecek olar- sa o eyer ona yakışmaz; qıl kendisinden çok değerli, gelince, kaybolduğunu bıhııı edebiliriz. Ne yapalım! at de- diğin bir gün ölür; farzediniz ki, benimki verem, yahut sa- kağı oldu? — Arkası var — Dartanyan birşe, lemedi Atos hid’:bın' ’ıll':lykııııilı' şeklini değiştirdi: — Her ne halse, bana ge- tirdiğiniz at için çok teşekkür ederim, dedi, < Bu hatırınızda mı? — Evet, fakat ağır işe gelir bir at değil. — Yanlışınız var; onunla bir buçuk saatten az bir müddet zarfında on fersah yol kestim. Ve Sen Sulpiss meydanını do- 80 kurnaz hilekâr 6 milyonluk posta havalesini aşırdılar, fakat...! 80 kurnaz hilekâr, bir kam- [ Posta havalelerini tediye var zifesini gören 2 numaralı gişe- nin önünde duruyor ve bir zarf içinden çıkardığı 1401 numa- ralı bir posta havalenamesini gişedeki memura uzatıyor. Me- dan çaldıkları altı milyon dolar kıymetindeki 2,880 parça posta dar edilen polis tarafından yar tarafından yapılmaktadır. Hak buki bu tohum seçme işinin, müstahsil tarafından da yapıl- ması İâzimgelmektedir. ki, bu- nun için de müstahsilin bilgi- sinin artırılması yollarına baş vurmak gerekmektedir. Toprak işleme — usullerinde ıslabat yapılmaâsı da gerekli gö- Nazilli ve Kuyucaktaki pa- muk ütetme çiftlikleri yeter sa- yılamaz, bu çiftliklerden bütün Ege mıntakasının istifade etme- sine imkân yoktur, Bu bakımdan, Ege pamuk mintakasında bir pamuk üretme çiftliğinin tesisi zaruridir. Toprak işletme — usullerinde ıslahat yapılması ne kadar mür himse toprak işleme usullerin: de ıslahat yapılması da ©o ka- kadar mühimdir. İşleme usullerinde bugün en büyük ihtiyaç âlettir. Yani par muk ziraati için, mibzer, tırmık, pulluk, merdane, beygir küreği, beygir çapası, kaymak kırna lâzımdır. Bunlar olmazsa pamuk zira- atinden tam bir verim elde et- menin imkânı yoktur. Bugün Türkiyede bu sayılan âletlerle iş görülen sahaları yüzde beş olarak gösterirsek, bizde par muk zeriyatının makine ile de- gil, el emeğile görüldüğü haki- katini kabul etmek icab eder. Müstahsil bunu tedarik ede- miyorsa tedarik edebilmesini temin edecek imkânlara başvur- mak lâzımdır ki, en evel akla gelen Kooperatiflerle Ziraat ban kası oluyor. çok korkuyordu. Yâvaş, yavaş cehennemin ka- pısına doğru ilerledik. Kapıda nöbet bekliyen divâsâ zebani- ler, yeri göğü titreten dehşetli bir sesle, sordular: — Ey Adem oğullarıl. — Siz - kimsiniz, buraya nasıl geldiniz, ne isti; Korkudan bir müddet yut- kunduktan sonra cevap verdim: — Coebrail âleyhisselâmın ve- sikasını taşıyoruz. Cebennemi gezmeğe geldik, Bu sözleri söyler söylemez vesikami çıkanp uzattım; der- hal seedeye kapanıp — kaldılar. Biz de korka, korka önlerinden geçerek cehenneme dahil olduk. Birinci katta Yıldızsız bir sema.. Korkunç bir hava.. Her taraftan müdhiş feryatlar yükselmektedir. Birçok ervah kafile, kafile zulmette koşuşuyorlar. Bunlar, duıyıdı iken, gerek eşhasa ve gerek memlekete ne iyilik, ne de fenalık yapmamiş olanların ervahıdır. Güzelliğine halel gelmsin diye kendilerini semavat kabul etmemiş. Allah ta haklarında ceza tertibini te- mezzül saymış, öteden, beriden zilletle kovulmuşlar ve nihayet gebennem kapısının arkasındaki bu mağmum diyarda mekân tutmuşlar... Çok kalabalık olan ervah arasında tanıdık bir sürü inm sanlara rasgeldik. Kemal Kâ- mile hitaben: — Bay Kemal; dedim, biz hayatta iken bunların da çoğu sağ idiler. Kahvelerde laklaka yaparak ömürgüzar olduklarını kalanmışlardır. Fransız gazeteleri hâdise hak- | kında şu malümatı veriyorlar; Paristeki Burbon sarayı yax kınında bulunan 2 - numaralı İ| postanenin önünde bir otomo- bil duruyor. Otomobilden, etrafını taras- İ| sut ederek, bir adam iniyor, İ| Postanenin — içinde, ânüıdı oturan bir iki dan başka kimse yok. gişelerin memur- murun talebi üzerine hüviyetini ispat edemiyen bu adamın, hi- lekârlardan olduğu derhal an- laşılıyor. Bunun üzerine içeri giren iki sivil polis kendisini yokluyor. Ayni saat zarlında, Pariş ve civarında, buna benzer tam yetmiş tevkif daha vukur buluyor, Fakat bütün tedbirlere rağmen, hilekârlar, posta hava: lenamelerinin birçoğunu aI meğt Mmuvaffak olmuşlardır. Sulama ve kuürütma işleri, münavebe usullerinde de ıslahat yapılması gerekli görülmektedir. Bütün bunlar, kül halinde bir pamuk meselesile kârşı kar- şıya bulunduğumuzu göstermekte ve Ankarada toplanacak olan zirsat kongresinde ehemmiyetle mevzuu bahsolup hakkında müs- bet kararlar alınacağı ümidini vermektedir. Nejad lwı.ı sesle hitab ettim: şimdi hatırlıyorum. Meselâ şu ıstirap içinde ağlıyan ruha bak; kim olduğunu tanıyabildin mi? — Hayır.. — Hafızan yerinde değil.. Biraz daha dikkatle bakarsan onun İzmir zenginlerinden (.) olduğunu tanıyacaksın. Haydi kendisile konuşalım.. Istirap içinde ağlıyan ruhun yanına gittik. Kendisine yüksek Yazan: ŞEYH KÜŞTERİ — Ne ağlıyorsun hazret?. Ruh birdenbire şaşaladı ve derin bir ah çektikten sonra anlaâtmağa başladı: — Hayatta iken kimseye fe- nalık etmiş bir adam değilim. Manmafih iyiliği de bilüzum sayardım. Benden yardım isti- yene bir tekme de ben atmaz- dim amma yardım talebine ku- ! lak da asmazdım. Böylece tav- şan tersi gibi ne koktum, ne bulaştım. Daima fenalığım ol- madığını düşünerek ve - kıldr ğım namazlarla tuttuğum oruç: lara güvenerek istirahat içinde vefat ettim. Fakat hayfa ki dünyada yalmız namaz kılıp orüuç tutmak — ve yalaız kimseye fenalık yapma- mak kâfi değilmiş; beni beşere iyilik etmek de lâzımmış. Şimdi © noksanımın — istırabını çeki. yorum. Buradaki diğer ervah gibi “ölebilmek ümidinden kül- liyen mahrum bir halde, yae- şıyorum, Ah keşke bize de ceza var- seler, keşke bizi de cehennem- de yaksalar... — Allaha bir arzuhal verme- diniz mi?. — Verdik; fakat Cenabıhak arzuhalimize şu derkenarı yazdı: (Oaların cehenneme idhali ora- daki canilere gurur verir, İblis bile bana isyan ederek mağlüp olduktan sonra “evet; Allaha | karşı açtığım büyük cidalde mağlüp oldum amma isyan şe- refi de bana aittir, diye iftihar — etmiştir. Binaenaleyh — kendile- rinin ateşe sevki imkânı yoktur. O suretle tefhimi)... Ve bu sözleri söyler, söyle- mez - lıyı ağlıya — zülmetlere dahp git z szıl Kııııllı bu ervahı dikkatle gözden geçirdik. Bun- lar hayatta iken tayyare ianes sinden yan çizca, Hilâliahmer i kutusuna, defibelâ kabilinden, sadece bir metelik atan, dul komşusuna bir kâse çorba yob Tamıyan, şahid olmıyayım diye j gördüğü — haksızlığı “merciine y haber vermiyen, kimseyi ağlat. mamakla berâber ağlıyanların ! da gözyaşını silmiyen insanlar- di, Bu katta, servetlerine rağı men, bayramlarda bir yetim çocuğu bile giydirmekten kaçan daha bir kısım tanıdıkları göre dük ve kendilerini ıstıraplarile | başbâşa bırakarak - ilerledik.. j İkinci katta ] Birdenbire müdhiş bir tarrar ka aksetti. Kıpkızıl bir şimşek çaktı. Düşüp bayılmışız.. Ayıldığımız zaman kapısının üzerinde — “cehennemin ikinci katı, levhası okunan bir çimen- zarda bulunduğumuzu gördük. Evvelâ yanlış geldiğimize zahip olmuştuk. Fakat derhal zeha- bımızi tashih ettik. Bu katta cismani hiçbir iş- kence yoktur, ruhlar — kendi kendilerine azap çekiyorlar. Zemin yemyeşil çimen, etraf Ü bahçe; muntazam köşkler de var, Güzel.. Fakat gâmnâk, elem- — nâk bir güzellik.. Karşıdâ çatık - kaşlı, çehreli, güçlü kuvvetli, sarıklı, müteleskr bir ıdım j oturuyordu. — Kemali — edeple gelâm — verdik. — Sarıklı — zal kendilerinden — olmıyan — iki kişinin bu —umulmaz — ziyar » reti — karşısında ııhıyyurüıi saklamağa İlüzum — görmeden -Arkası