Sök 9 Binbir gece masallarından A EE DAUA SAT GA DA BÖ -S-;yyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar GEREER . Nasih reis güldü: — Hayır, dedi. Bu gemiler Cenevizlilerin beylik harp ge- mileridir. Korsan gemileri ol- saydı, şimdiye kadar - kadınlar müstesna olmak üzere - hepi- mizin canı öbür. dünyayı boy- lamıştı. Şüikür ki, bunlarla kar- şılaştık. A'lah bizi onların be- lâsından korusun.. Bizm kaptan, çatpat gâvur- cada bildiği için çektirmelerle gelen zabitleri iyi karşıladı. Onlara Yemen taşlarından, Ha- lep çevrelerinden, Mekke ko- kularından küçük küçük hedi- yeler verdi. Bu kâfirler ambar. ları da gezdiler ve hemea git- tiler, Sonradan kaptana sordum: — Nöye gemiye — geldiler; neye çarçabuk g.ttiler? — Gemiye gelmelerinin se bebi, gemin'n tüccar gemisi mi yahud asker gemisi mi olup olmadığını anlamak — içindir. Eğer ambarda beylik — silâha veya beylik giyeceğe ve içeceğe aid birşey bulsalardı, hemea bizi esir edip ülkelerine götü- rürlerdi. Bu badireden bizi kurtardığı için Tenm teslâya hamdüşükr eyledik. Hele Hicazlı kadınlar ve erkekler gece gündüz tâat ve ibadatla vakit geçirdiler. Akşam salarında ise bir adaya yanaştık. Burası büyük bir köye benziyordu. Köyün halkı gemi- mizi karşıdan görür görmez bayram — yapmıya başladılar. Kaptanın ifadesine göre, ara sıra buraya uğrıyan gemiler de >nolmasa, adanın halkı açlıktan kırılırmış. Bunu duyduğum za- gene szladı. İçimin ası bir işe yarımaz kil. Birden Bağdattaki servetim ak- hma geldi. Zaten, belime sar diğım üç beş altındavb ve bir kaç elmas parçasından başka üzerimde hiçbir. şeyim yoktu. Bu fakir köy halkına, benizleri solgun, avurtları dışarıya fırla- mış genç kızlara ve delikanlılara baktıkça, gözyaşlarım dıştrıya değil, içime akıyordu. Kendi kendime: — Adam sen de, dedim; yarın ne olacağımızı bilemiyor ruz; bu açlar önünde, arpacı kumrüsu gibi düşünmektense kemeri sökmek ve karşıda boy: nu bükük, ssai bekliyenlere dağıtmak lâzıml ç Düşüncemi ânide — tatbik et- ı.* tim. Aaçak kendime birkaç taş ç ve birkaç altın bırakarak mü- tebakisini çocuklara, ihtiyar lara, kad.nlara dağıtmağa baş- ladım, Görseniz ey kariiml! Verdi- ğim altınları yüzlerine gözleri- ne süren fakir halk, bana ne kadar candan teşekkürler ed- ğ yorlar; bana ne kadar dua'ar ediyor'ardı! Artık gemiye dön mek zamanı gelmişti. Bir de ne bakayım! Yedi gündenberi hiç ambardan dışarıya çıkmı: yan Hindli, köyü gezmiş, şim- di sandalın içinde gemiye av- det ediyordu, Gene başı önüne doğru eğik- di, Sandal pek kalabalık oldu- Bu için birbirim'zin kucağında oturuyor gibi idik. Kaptan ba- na takıldı: — Keşki bu adaya gemiyi uğratmasaydım, dedi; öyle ya, Bizi ziyana soktum Seyyit Sen- dabatl Verdiğin altınlar, doğ- rusunu istersen pek fazla idi.. Marmafih, Allah kabul etsin.. Hiç kimse bu zamana kadar ü sizin yaptığınız cömertliği bu zavallı adaya yapmamıştır.. Ak lah kabur etsin.. Kapttn bunları — söylerken, (Fakir)in büyük ve korkunç başı ağır ağır yukarıya kalktı. Bana baktı. Gözle ÇA aça, gözlerinin içindeki korkunç de- rinliği göstere göstere bana baktı ve sonra, uzun - dişlerini lâhzada açıp kapayarak güldü. Bana mı gülüyordu? Niçin, sandaldakilerden biç kimseye bakmamıştı da bana dikkatli dikkatli bakmıştı ve niçin ânide gülmüş, hayır gü- müş değil, ağ'amış, acımış, ya- hut kızanş gibi derisini bir gevşetmiş bir de germişti. (Fakir) in başpı gene yere te- veccüh etti. Artık gemiye gel- miştk. Küçük merdivenden çı- karken kaptanla aramızda şöyle bir muhavere geçti: * — Seyyid Sendbadi! Hindli senden hoşlandı. Sen adalılara para dağ tirken o, senin arkan- da, sana bakıyor ve sana gü.ü yordu. — Sahi mi, Seyyid Nasih? — Şüphe yok.. — Ben de farkında oldum. Sandalda siz söz söylerken o, dikkatli dikkatli beni süzdü. Belki de dediğiniz gbi güldü. Amma ne müthiş gülüş? Kaptanın — yumuşaklığından istfade etmek lüzim geldi: — Nasih reis -dedim- bana darılma amma, artık sıbrim tükendi. Seyahatimizin bitme- sine de 10 gün kadar bir za- man var, Ben, behemehal bu Hindli ile görüşeceğim; bana müsaade et! Varımı, yoğumu bu uğurda önüne dökmeye ha- zırım Seyyid reisl Kaptan düşünüyor gibi önüne baktı, —Aman - dedi - görüştüğünü kimseye söyleme! Sonra gemiyi altüst ederiz. -Sonu var- Buca otobüsleri Anadolu gazetesi yazı işleri direktörlüğüne; Muhterem gazetenizin 13/3/938 tarıhli nüshasında (okuyucu mek- tupları ve Bucalıların otobüs derdi) serlevhalı yazıyı okudum. Bunda Buca otobüslerini akşamları İzmirden dönüş de ağzına kadar dolu halini görenler ve otobüsteki insam ların ,kazasız belâsız Bucaya varacağına şüpheye düşer.erse çok haklıdırlar. Hele şoförler basmaneden sonra her iki ta- rallarına yolcu aldıktan ve yol da muhabbeti — kaynattılar mı, insanın emniyetle seyahat et tiğine inanmak kadar gülünç birşey tasavvur - edilemezi De- nilmektedir. — Otobüslerim'zin aldığı yo'cu haddi dir. Bundan bir kişi alınamaz, gerek İzmirdan Buca ve Bucadan İzmire her yarım satte bir otobüs hareket etmek- tedir. Fazla yolcu — alındğı ve şoför yanlarına adam alarak muhabbet kaynattıkları hakkın daki neşriyat külliyen hilâh hakikat uydurmadır. Bu mı leyi yazanların kim oldukl. bittabi tanımıyorum. Fakat di- ğer Bucalılardan da — tahkik edilirse bu zatların yazdıkları yazıların ne dereceye kadar doğru olduğu meydana çıka- caktır. Binaenaleyh bu neşri- yatın gazetenizin yarınki nüsha. sında tashihini diler, saygıları- mı sunarım. Etem ANADOLU |D. Lamur öldürücü, emsalsiz güzelliği ile nasıl parladı? Diyor ki: Ben yalnız kocamı severim! Herkes “Lamur,, ismini taşı- yamaz. Bu pek güç bir şeydir. Çünkü Lamur, aşk- manasına gelen bir sözdür. Fakat Lamur Dorotiye pek ziyade yakışan bir isımdir. Bu kız çok güzeldir.. Dolgan bir vücüdü, uzun bir. boyu, nef.s gibi bir teni ve hazreti Mer- yemi andıran çehre hatları ve ührevileri bile -delirtecek de- recede cazip dudakları vardır. Esmerliği, yakıcı — harareti; hararetsiz ve sun'i . kumralların epey zamandanberi ortaya yay- dıkları tatsızlığı giderdi, hayat zevkini artırdı. Holivudun Have vası, Venüsü oldu. Nuvel - Orleanda — doğmuştu. Fakat bu memleketin — güzelle- rindeki dermansız — gevşeklik, ondan uzaktı. Bu kızın cevval bir vücudü, çevik olduğu ka- dar cançeken hareketleri vardı. Büyük bir mağazanın ehem miyetsiz - satıcılarındandı. Bir gün mağazanın direktörü onun güzelliğini farkediyor. Onu ma- gazanın manken — kısınına ak dırtıyor. Yeni vazifesi, senenin en son elbise modellerini teşhir et mekti. Erkek arkadaşları pek faz'aydı. Onlarla beraber ge- zer, eğlenirdi. Güzel bir sesi vardı. Erkek — arkadaşlarile beraber yaptıkları - toplantılar- da, etrafa neşe saçan — sesiyle, Elimlerin güzel vo- manslârını söylerdi. Günün birinde, Morison ote. linin müzisyenlerinden biri, bu kızın sesini — işitiyor ve onun yüzü kadar güzel bir sesi de olduğunu farkediyor. O günden sonra Dorothy Lamuru, — otelin orkestra takımına aldırtıyor. Bu orkestra, Herbert Kay isminde güzel ve yakışıklı bir genç tarafından idare edilmek- tedir. Bu genç san'atkâr, Do roti Lamourun — güzel — sesini, caz'p vücudülün emsalsiz mü- kemmeliyetini farketmekle ge- cikm'yor ve onunla evleniyor.. Artık bahtiyar bir çiftiler. Güzel havalardan ist fade ede- rek Mişigan sahillerinde gezi- yorlardı. Doroti için bu ha- yat, saadetin en son mertebesi demekti. Fakat — şans, onun yüzüne gülmeğe karar vermişti. Ehemmiyetli bir radyo istasyo- nu, kendisine, hatırı sayılır - te- liflerde bulunmuştu. Kocası bu teklifleri kabul etmesini tavsiye etti ve ona, büyük bir muvaf fakıyet kazanan, birkaç yeni rToOMâLa öğretti. Radyo şantöz lüğünde de öyle tanındı ki bir gün Holivuda davet edildi. Fakat Holivut, kocasının kon turatla bağlı bulundğu Şikagor dan uzaktı. Oraya gidip bim- lerce kişinin karşısında şantöz. lük etmekse, Şikagoda ve ko- casının yanında birkaç yüz ki- şiye şantözlük etmeği tereh ediyordu. Çünkü Doroti, göz. lerini uzaklara dikmiş, haris bir kadın değildi. Fakat kocası ona, bu sefer de, Holivuda gitmesini tavsiye etti. Onun evsafı sade güzelliği değildi; o, söz dinler bir kızdı da. Kocasının tavsiyesi üzerine derhal Holivüda gitti. Ora şarkılar söyledi ve can sıkıntı. ları içinde günlerce yaşadı. Şikagoda kalan kocasının da canı sıkılıyordu, karısının geri gelmesini dört gözle bekli- yordu. Doroti, bir gün, Şikagoya dönmek üzere bavullarını ha- zırlarken, Paramunt filim kum- panyasının bir memuru kap:sını çaldı. Bu kumpanyanın idare- cileri, mecmuaların birinde, Do- rotinin resmini görmüşlerdi. Bir tecrübe yapması için kendisine teklifte bulunuyorlardı. Doroti yıldız olmak meraklısı değildi. Ertesi günü Holivudu terkedecekti. Fakat kocasının bu bareketini doğru bulmıyaca- ğını düşündi ve Paramunt kum- panyasının teklifini kabul etti. Tecrübe çarçabuk yapıldı. O kadar lâkaydane hareket etti ki, orada bulunanlar, bütün kızla- rın arayıp da bu amadıkları bu fırsata karşı böyle isteksiz davranmasına hayret ettiler. N.hayet 49 saat içinde, Şi- kagoya dönmeğe muvaffak oldu. Fakat birkaç gün sonra gelen bir telgraf, onu tekrar Holivuda çağırıyordu. Orada kendisine bir konturat imzalattılar ve daha yol yor- gunluğunu dinlendirmeden der- bal filim çevirmeğe başladı. İlk olarak dişi Tarzan filimini çevirdi. Bu £limden sonra daha birçok filimlerde rol aldı. Herbert Kay Şikagodan, caz« bandının başından — ayrılamı- yordu. Halbuki, Holivutta, Do- roti Lımurun acsip ve meş'um güzelliğini, görülmemiş cazibe- sini ve — dilberlerin — yektası olduğunu her yere yaymağa uğraşılıyordu. Kendine mahsus duruşlarının, tapınılacak ve insafsız tebes- sümlerinin, süzgün bakışlarının resimleri çekildi, portreleri ya. pıldı. Bütün bunların yapılma- sına lâkaydane, gevşeklikle ve uslulukla müsaade etti. Fakat cezbedici zehirli letafetinden bahseden yazılardan dolayı gü- cendi ve yeni filimler çevirmeği reddetti. Evli olduğunu her kese söylememesi için kontu- rata bir şart konomuştu. Bu şartı tanımadı ve röportaj yap- mağa gelen gazetecilere, örkes- tra — şefi kocasından — başka kimseyi sevmed.ğ'ni soyledi. zamanlarda — Herbert Kay da, Holivuda yerleşti ve bir radyo istasyonunda iyi bir mevki kazandı. Şimdi, gene er ksi gibi, mes'ut ve bahtiyar bir çift olarak yaşıyorları SA UŞA ÖÜi l lll B | —dğinema" Haberleri ; Tarihi filimlerden çok güzel bir eser Limdi ” Filimden bir sahne Sinemanın en küçük bulduğu meselelerden birisi ve en mü- himmi, hakiki ve tarihi vakayü £limde hakkile temsil edebil- mektir. Bu bususta halaya dü- şenler de vardır, muvaffak olan- ları da.. Meselâ; yüz yıl önce bütün Fransayı altüst eden ve © zamandanberi el'an hikâyesi kulaktan — kulağa — söylenerek bize kadar intikal . edea (La- farge hâdisesi) nin M. P. Ehe- nal tarafından e çekildiğini duyduğum zaman hem üzülmüş, hem de sevinmiştim. Buna se- bep, başta söyleciğim g bi ge- ne hak.ki vark'anın . ehemmiye- tini kaybetmek tehlikesi ilk önce hatıra geldiği g.bi, M. Pehenalin — san'atkâr elinden çıkması dolayısile de bu endi- şemizin biraz zail olması idi. Filme evvelâ Limonsindeki Lafarge'in evile başlıyoruz. Bur rası, karanlık, sıkıcı bir yerdir. Ortada Charles Lafarge'in ölüsü yatmaktadır, Şarl Lakarj, genç karısı Marie Lafarge tarafından zehirleni ü Bundan sonra mahkeme sâ- lonunda geçen vakayiü dinliyo- ruz. Genç Şarl birgün Parise gelmiştir. Bu gelişinin sebebi de kendisine br refikai hayat bulmaktır. Asil bir aileden olan Marie, Şarla takdim edilmiş, Şarl da Marieyi memleketine götürmüştür. Fakat çok sert, çok tabiatsiz ve geçimsiz olan Şarlı Mari hiç sevamemiş ve birgün ev halkı, Şarlı arsinikle zehir- lenmiş bulunduğu halde salon- -da ölü olarak görmüştür. Bütün tahkikat genç ve güzel zevcenin aleyhinedir. Zevceyi müdafaa eden avukat vazifesi- nin ehlidir, Marieyi berat ettir- mek için bütün kalbile çalış- maktadır. Ne yazık ki güzel zevce ha- pishanede kazandığı hastalık. tan kurtulamıyarak birkaç gün içinde öldürmüştür. Hapishane müdürünün bile Mariye acıdr ğını ve bizzat cinayeti yapanın tahminine Marie olmadığınını söylemiştir. Bu filim de Madame Lafarge rolünü — mükemmeliyetle — ifa eden Madam Macille Chontal'i ve avukat rolünü de ayni kud- retle temsil eden — Raymond Ronlean'yı bilhassa zikretmek lâzımdır. Cinayetin - bütün ciddiyeti, bü- tün tarihi daha dün gibi hat- ramızda iken filimde hiç te bu taze — hatıralarımız sönmüyor. Bi kuvvetleaiyor, yaşıyor. Nadir bir muvaffakıyetle başa- mlân ( Lafarj hâdisesi ) filimi mevsimin biridi. Doğanspor- Demirspor maçı iştirak edecek altı bölgenin şampiyon takımlarile karşılaşa- cak olan İzmir üçüncüsü Do« ganapor takımı, bugün - öğle- den sonra Alsancak sahasında Demirsporla bir hazırlık maçı yapacaktır. evel fena netice, oyuncularını mum tazam çalışmağa sevkeliniş ve bugünkü maçta iyi bir netice alacak - vaziyete ge'miştir. vazife dolayısile muhtelif böl gelerden İzmire nakledilen ve kendi camiası dahilinde yetiş. miş birkaç oyunca ile takviye edilmiş vaziyette oldağuna görerş kuvvetli rakibine karşı iyi bir netice almak için fazla çalışa- cak ve bu süretle futbol me- raklılarına zevkli ve beyecanlı bir maç seyretmek fırsatını ve- recektir. takımları karşılaşacaklardır. Lafarj Sinemada Bugünün çok güzel bir eseri olarak gösteriliyor eserlerinden güzel Ege kupası müsabakalarına Doğanspor takımının iki hafta Alsancağa karşı aldığı Demirspor takımına gelince, Saat 15,30 da yapılacak bu maçtan evel ayai kulüplerin B Ankara maçı Üçok 2.1 mağlüp Ankara, 19 (Hususi muhabi- rimizden) — Bugün dında milli küme müsabakala- rına devam edilmiştir.. Muha- hzgücü ve Üçok takımları ara- sıada yapılan müsabı 21 Üçok takımının mağlübiyetile neticelenmiştir. Birinci devrede Muhafızgücünün 2 göolüne mu- kabil Üçok takımı 1 gol yap- mıştır. İkinci devrede Üçok takımı 10 kişi oynamış ve bu devre her iki takım için gol suz geçmiştir. Türkiye kır koşusu birincilik. leri yarın 6000 metre manialı arazi üzerinde yapılacaktır. Altı mıntaka sporcuları bu koşulara iştirak edeceklerdir. Bu seneki kır koşularına 1400 atlet işti. rak etmi; Rumi - 1354 ı Arabi » 13. Mart 6 Muharrem 17 MART